19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ve aldım, okudum, memnun kaldım. Bu dizinin 2. kitabını da okuyacağım. Sakın ama sakın bu kitabı kaçırmayın, okuyun. ? bu sevgi dolu kitabı görünce “onu istiyorum” dedim kendime. Seyhan Yılmaz, Mersin Ziraat Odası İÖO Merhaba Kitap Kurdu Arkadaşlar, Size ‘John Boyne’nin ‘Tudem Yayınevi’nin’ kitaplarından olan, okuyup beğendiğim ‘Çizgili Pijamalı Çocuk’ adlı kitabı yorumlayacağım. İnsanı sürükleyen bir dille yazılmış ve özelliğini yitirmemiş çeviriye sahip bir kitap. Küçük bir çocuğun (Bruno) babasının işi yüzünden çok sevdiği güzel evden ayrılıp kötü ve gizemlerle dolu bir eve taşınması üzerine yazılan bu kitap, gizemli evde çocuğun ailesiyle yaşadığı olayları ve çocuğun keşiflerini anlatıyor. Kitap önce okuru tekrar eden sözcüklerle sıkıyor sonra okuru kendine kaptırıyor. Kitap okura keyif içinde okunmasını, merak edilmesini kendinizi de kitapta hissetmenizi sağlıyor. Kişinin kitabı okurken devam etme isteği yeşerecek gibi oluyor adeta. Kitabı bırakınca insanın aklına ‘Acaba çocuk ne yapacak?’ ‘Neden önce evi sevmeyip sonra kalmak istedi?’ ‘Geri gelecek mi’ gibi sorular bırakıyor. Ben bu kitabı okurken keşif sıralarında, kaybolma sıralarında çocuğun yerine kendimi koyup bazen güzel bazen kötü duygular hissettim. Kitabın sıkıcı tarafları da var tabii ki. Örneğin, ablasına ‘Umutsuz Vaka’ demesi, babasının patronuna kötü sözcükler söylemesi gibi durumlar. Beni en çok şaşırtan bölüm ise çocuk ile arkadaşının (Shmuel) doğum günlerinin aynı gün, tarih ve yılda olması. Kısacası bu kitabı alıp okumanızı isterim. Özellikle biraz olsun keşif sevenlerin okumasını dilerim. Erdoğan Yalçın, Söke, 9 yaş Dünyanın Merkezine Yolculuk, Jules Verne, Bilgi Yayınevi. Jules Verne’in “Dünyanın Merkezine Yolculuk” adlı bu romanını çok be ğendim. Yazarın hayal gücüne hayran kaldım. Meraklı, cesaretli insanları anlatıyor. Kitapta Axel’i beğendim. Jeolog profesör Liedenbroock ve yeğeni Axel, Hamburg’un eski bir mahallesindeki küçük bir evde yaşıyorlar. Axel, Grauben adlı bir kıza âşık. Olaylar, profesörün eline geçen şifreli bir mesajla başlıyor. Bu şifreli notta, sönmüş bir yanardağın kraterinden başlayan ve Dünya’nın merkezine inen bir yol anlatılıyor. Profesör, yeğeni ve bir rehber, kratere gidip dünyanın merkezine inen yola giriyorlar. Aksilikler ve tehlikelerin onları yollarından alıkoymamasını beğendim. Kitapta bana tuhaf gelen bölüm yeraltında nefes almadan nasıl dolaşabildikleri oldu. Jules Verne’in diğer kitaplarını da okuyacağım, çok heyecanlı. Araştırma yaptım Jules Verne’in tam elli tane kitabı varmış. Şu anda Robert Michael Ballantyne’nin “Mercan Adası” adlı romanına başladım. Daha bitirmediğim için onun hakkında size yazamıyorum ama o da çok heyecanlı. ? Bize yazan Cumhuriyet Çocukları’nın armağanları çoktan yola çıktı bileee… Çocuklar ve gençler, siz de bize yazar mısınız? Okuduğunuz kitapta en çok hangi karakteri sevdiniz? Neden? ·Öyküde sizi en çok düşündüren bölüm neresiydi? Neden? Öyküde size alışılmadık gelen, aklınıza yatmayan yerler var mı? Neden? Mektup yazarak bize ulaşmak isteyenler için adresimiz: Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No:1 D1 Balçova, İzmir Elektronik posta göndererek bize ulaşmak isteyenler için: [email protected] Anımsatma:* Mektubunuzda ev adresinizi, telefonunuzu, yaşınızı, okuduğunuz kitabın adını, yazarını ve yayınevini belirtmeyi unutmayın. Size bir sürprizimiz olacak! * Mektubunuzda kitabın özetini yazmayın, olur mu? Biz, anlatılanlar hakkında sizin ne düşündüğünüzü çok merak ediyoruz. RENKLİ HABERLER Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü V. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yaşayan Yazarlar Sempozyum Dizisi Devam ediyor… 0911 MAYIS 2012 Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Aytül Akal Sempozyumu dün başladı. Sempozyuma tüm okurlar davetli. İzlenceden seçmeler aşağıda, ayrıntılı bilgi Osmangazi Üniversitesi web sitesinden alınabilir. 10 MAYIS 2012 PERŞEMBE: YER: ESOGÜ NECLA ÖZDEMİR KONFERANS SALONU II OTURUM BAŞKANI: Prof. Dr. Gülçin ALPÖGE (09.0010.30) Yrd. Doç. Dr. Hülya YAZICI OKUYAN – Arş. Gör. Demet GÜLÇİÇEK Konu: Aytül Akal’ın Çocuk Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet Rolleri Üzerine Bir İnceleme Arş. Gör. Esra KARAKUŞ TAYŞİ – Arş. Gör. Banu ÖZDEMİR – Arş. Gör. Eda Nur KARAKUŞ AKTAN Konu: Aytül Akal’ın Kitaplarında İşlenen Değerler Öğretmen Nevim METİN Konu: Aytül Akal’ın Eserlerine Çocuk Gözüyle Bakış Öğrenci Büşra SALTIK Konu: Aytül Akal’ın “Rengini Arayan Top” Adlı Eserinde Eğitsel İletiler IV. OTURUM – C YER: ESOGÜ NECLA ÖZDEMİR KONFERANS SALONU III OTURUM BAŞKANI: Doç. Dr. Birkan KARGI Yrd. Doç. Dr. Kader SÜRMELİ – Ziya SÜRMELİ Konu: “Babamın Sihirli Küresi” Kitabının Biçimsel Yönden İncelenmesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim KIBRIS Konu: Aytül Akal’ın Masal; Öykü ve Romanlarında Yer Alan Bilişsel Öğeler Yazar İncila ÇALIŞKAN Konu: Aytül Akal’ın “Kardeş İsteyen Çocuk” Kitabında “Doğa ve Çevre Algısı”nın İncelenmesi Öğrenci Rukiye CABADAN Konu: Aytül Akal’ın “Geceyi Sevmeyen Çocuk” Adlı Yapıtında Çocuk Eğitimi ve Çocuk Eğitiminde Aile Faktörü YER: ESOGÜ NECLA ÖZDEMİR KONFERANS SALONU III OTURUM BAŞKANI Yrd. Doç. Dr. Hayrettin PARLAKYILDIZ Yrd. Doç. Dr.. Kadir Kaan BÜYÜKİKİZ Konu: Yazınsal Yapıt Çocuk Okur Etkileşimi Açısından Aytül Akal’ın Yapıtlarındaki Karakterler Okt. Nadire Banu GÜMÜŞTÜS Konu: (Buradaki) “Bir” “İki”den Büyüktür; Aytül AkalMavisel Yener İkilisinin Oluşturduğu Şiirlerdeki Tekliğin Anlatım Zenginliği ve Cümle Sağlamlığı Yazar Hülya SOYŞEKERCİ Konu: Aytül Akal’ın “Süper Gazeteciler” Romanının Çocuk Gelişimine Katkıları Yazar Hüsnan ŞEKER Konu: Aytül Akal’ın Masal Dünyası YER: ESOGÜ NECLA ÖZDEMİR KONFERANS SALONU I OTURUM BAŞKANI Doç. Dr. Emine KOLAÇ Doç. Dr. Nedime KÖŞGEROĞLU Konu: Aytül Akal’ın “Uçtu Uçtu Kuş Uçtu” Şiir Kitabında Aile Kavramı ve Kadınlık, Annelik Rolünün İncelenmesi Yrd. Doç. Dr. Türkan KUZU Konu: Akal’ın Sağlıklı Çocukları Yrd. Doç. Dr. Hülya YAZICI OKUYAN – Yasemin Gül GEDİKOĞLU Konu: Aytül Akal’ın Çocuk Kitaplarında Çevre Bilinci ve Duyarlığı Yrd. Doç. Dr. Şükran KARA Konu: Yeniden Yazma Örneği “Sinderella Olmak İsteyen Çocuk”ta Kişilerin İşlevi ? Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com [email protected] CUMHURİYET KİTAP SAYI 1160 KONUK HARFLER Kırmızı Arabanın Hayaleti ytül Akal’ı bilmeyenimiz yok. Yayımlanmış kitaplarının sayısı 120’ye, yabancı dillere çevrilmiş olanlarının sayısı ise 40’a yaklaşmış durumda. Bu yıl Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nce düzenlenen “Aytül Akal Sempozyumu”nun da yazarın Türk çocuk ve gençlik yazınındaki yerini belirlemede önemli bir kilometre taşı olduğunu düşünüyorum. Yaşamın gelgitleri ve telaşı arasında kimi emekleri yeterince değerlendiremediğimiz gün gibi ortada çünkü. Bu nedenle azıcık soluklanıp olaylara ya da kişilere uzaktan bakmakta yarar var. Çalıştayların, kurultayların önemi biraz da burada aranmalı bence. Aytül Akal geçenlerde yeni bir kitap yayımladı; “Kırmızı Arabanın Hayaleti”. Bugüne kadar yazdıklarına uzaktan selam çakan bir roman bu. Yalnızca Akal da değil üstelik, kitaba çizer olarak katkı sağlayan Mustafa Delioğlu da bu kitapta başka bir “tavır” geliştirmiş. Dolayısıyla işin başında duraksıyoruz biraz. Kapaktaki kedinin parlayan gözleri, uzaktaki kırmızı araba ve gecenin karanlığı... Gotik edebiyat mı yoksa? “Haydi hayırlısı,” deyip sayfaları çevirmeye başlayınca anlıyoruz ki anlatının merkezinde gizemli bir köşk var. Kitabın kahramanlarını o köşkle buluşturan hayli çekici bir iş ilanı da devreye girince, olaylar birbiri ardınca sökün ediyor. Kimliği belirsiz ev sahipleri, dört ayrı vasiyet ve Türkiye’nin dört bir yanına yayılan dört ayrı yolculuk... Altı bölümden oluşan kitabın ilk ve son bölümleri kısa ancak çok önemli. İkisi de birer anahtar sanki. Birincisi anlatıyı açmak, ikincisi de kapatmak için. Oysa kapı aynı kapı, kilit aynı kilit. Yine de girerken ve çıkarken farklı anahtarlar kullanmak zorundasınız. Serüvenleri bitirdikten sonra olanı biteni topluca değerlendirmek için başlangıca dönmek istiyorsunuz çünkü. İlk bölümü bir kez daha okuyup içeriye yeniden giriyorsunuz; sayfaların arasında hızlıca dolandıktan sonra son bölümde anahtar değiştirip yaşananları zihninizden geçiriyor ve “Demek ki buymuş” demenin rahatlığını ancak o zaman yaşayabiliyorsunuz. Aradaki dört bölüm ise kurgunun parçalanmış hali. Bu bölümlerin her birinde, ikisi delikanlı ikisi genç kız olan dört gencin başına gelenlerle buluşuyoruz. Gidilen köşk aynı olsa da işverenler ve görevler farklı. Verilen görevleri başarmaları durumunda alacakları ödül ise hiç değişmiyor: ilk üç ayda kırmızı bir araba, yıl sonunda ev. Üstelik kırmızı araba sanki bir avans gibi işin başında kendilerine teslim ediliyor. Kim teslim ediyor derseniz ölmüş bir yazarın ruhuna kadar ilerleyebilirsiniz. Biz burada duralım. Okuduğumuz olaylar elbette kuşku ile karşılanacak gerçeklikler, çoğuna inanmak zor. Fakat edebiyatın büyüsü de burada zaten. Hani o ünlü dayanak sözümüz var ya, “inançsızlığın askıya alınması”, işin başında ona sığınmazsak böylesi bir “gerilim romanı”nın kapısından girmekte zorlanırız. Immanuel Kant’ın inanç ve inançsızlık konusunda moral veren bir sözü de var nasılsa: “... hikâyelerin her birine kuşku ile bakarken hepsi bir araya geldiğinde, sıradan fakat tuhaf bir çekimserlikle bu toplama inanıyorum.” Aytül Akal da bu toplamı “Masallara inanır mısın?” sorusuyla özetliyor ve bölümler arasında gezinmemizi böylece kolaylaştırıyor. İşin içine kişisel hırslar da girince her bir serüven gerçekten masalsı ögelerle sonlanıyor. “Gerilim romanı” tanımlamasına gelince; kitabın 204. sayfasında yazarın böyle bir göndermesi var, oradan güç alarak söylüyorum bunu. Aslında “Kırmızı Arabanın Hayaleti”ni belli bir kategori A SAYFA 26 ? 10 MAYIS 2012 Aytül Akal ? Mehmet ATİLLA nin içine sokmak zor; hedef kitle olarak da, roman türü olarak da duruşunu belirlemek kolay değil. Belli bir okuma deneyimini kazanmış her yaştan okurun algısına açık diyerek yol alabiliriz belki, (gençlik romanı diye gruplandırılan metinlerin böyle bir sorunu oldum olası var zaten) fakat özü konusundaki esneklik daha düşündürücü. Tam olarak gotik edebiyat değil, fantastik değil, korku değil, gerçeküstü değil. Yeni bir pencereye gereksinmemiz var sanki, belki de kaygı... Evet, “Kırmızı Arabanın Hayaleti”ne bir kaygı edebiyatı olarak bakılabilir. Son bölümde ortaya çıkan çocuğun söylediği bir cümle, bu kitabın doğum sancısına denk düşüyor bence; “İnsanlar hırslarına yenilmeyi sürdürdüğü, hayaletler de kılıktan kılığa girebildiği sürece...” Kaygı ile umut iç içe. Kitabın özünü kavrayabilmek için Aytül Akal’ın o coşkulu ve zaman zaman da esprili anlatı yönteminin arasına gizlediği eleştirel bakışı da dikkate almak gerekiyor. Yaşanan serüvenlerin birer olumsuzlukla sonuçlanması (kahramanların ağaca, bebeğe, heykele, su perisine dönüşmesi), insandaki aşırı hırsın varoluşa verdiği zararlar olarak ele alınabilir. Böylece yazarın kimi ilişkilerden rahatsız olduğu ve geleceğe dönük kaygılarının bulunduğu sonucuna da ulaşılabilir. Hepimizi çevreleyen hız olgusunun içimize bir gürültü olarak yansımasını fark eden bir tutum var bu kitapta, ayrıca zihnimizdeki örtülü bölgelere dikkat çeken bir hınzır bakışın önemsendiğini de eklemek zorundayım. Neyse ki umut yine de vardır. Hayaletlerin kılıktan kılığa girebiliyor olmaları, bazen avukat, bazen yaşlı kadın, bazen emekli öğretmen, bazen engelli genç, bazen çocuk, bazen kedi, bazen de bütün bunların toplamı olan bir yazar olarak karşımıza çıkması, geleceğe olan güvenimizi korumamızı sağlıyor. Belki de hayalet dediğimiz bambaşka bir “ruh”, gün gelip birçok şeyi düzeltecektir. Tıpkı bozabildiği gibi. Ruhun kimliği çok da önemli değil bu noktada, kitaptaki yazar mı, kitabın yazarı mı diye uzun boylu düşünmeye gerek yok. Dünya dediğimiz şu “köşk”, güzelleşsin yeter. Hepimizin çabası bu. Aytül Akal’ınki de öyle kuşkusuz. Bu çabayı kutluyorum ve yazarın yeni hayaletlere can vermesini diliyorum. Kitaptan tadımlık: “Avucuna su almak için elini birikintiye doğru uzattı ki o da ne! Bir kedi suda çırpınıp duruyordu. Başı arada bir suya gömülüyor, tekrar su üstüne çıktığında can havliyle nefes almaya çalışıyordu. Bu arada havayla birlikte bolca su yutuyordu. Çevreye bakındı. Nerede bu kedinin sahibi? İlk bakışta yağmur birikintisine benzettiği su, şimdi basbayağı bir göl gibi göründü gözüne. Yüzeyinde yansıyan ağaçların gölgesi, suya gizemli ve karanlık bir hava veriyordu. Dibi yosunlu ve epeyce derin olmalıydı. Suyun üstündeki karaltılara bakılırsa, dipte bataklıklar ve çukurlar da olabilirdi. Böyle bir suya girmek için deli olmak gerekirdi. Ağaç dibinde, kurumuş uzunca bir dal parçası buldu. Ucundan tutup suya doğru uzattı. Tutunsa, hemen çekip onu sudan çıkaracaktı ama panik içindeki hayvan, kendisine uzatılan dalın farkında değildi sanki…” ? SAYF
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle