Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? ne yapacak? Öğretmenine onu çok sevdiğini nasıl anlatacak? Zamanda Yolculuk/ Banu Bozdemir/ Resimleyen: Beyza Tükel/ Kelime Yayınları/ 2012/ 48 s./ 79 Ada, güneşteki fırtınalar ve küresel ısınmadan dolayı griye dönüşmüş bir dünyada yaşamaktadır. Bu renksiz dünyayı değiştirmek için olağanüstü yolculuklara çıkar. Büyükannesi, bir kuş ve bir de zaman makinesi, Ada’nın hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olur. Öykülerle çevre bilinci aşılayan beş kitaplık dizinin diğer kitaplarının başlıkları: Köpük Ülkesi, Renkli Eldivenler ve Küçük Kar Tanesi, Duman Çetesi ve Dansçı Caretta. Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk1 (Gökkuşağı)/ Yazan ve Resimleyen: Erika Bartos/ / Çeviren: Agi Judit Kirişoğlu ve Elvan L.Eti /Yapı Kredi Yayınları/ 2011/ 24 s./ 46 Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk, iki arkadaştır. Yağmur yağdığı için somurtarak bir yaprağın altında bekliyorlardı. Birden bir gökkuşağı belirdi gökyüzünde. İşte ondan sonra olanlar oldu. Çünkü Tomurcuk gökkuşağına çıkıp oradan aşağıya kaymak istiyordu, Sevecen ise bunun mümkün olmadığı konusunda ısrarcıydı. Gökkuşağından kayılabilir miydi ki? Arkadaşlık üzerine sıcacık bir öykü. Güneşin Anahtarı/ Ayşe Yamaç/ Resimleyen: Rıza Türker/ Bu Yayınevi/ 2012/ 120 s/ 10+ Dünyadaki yaşam olağan akışında giderken öyle bir zaman gelir ki doğanın akışı tersine döner. Gün ortasında hava kararırken geceler aydınlanıverir. Bilim insanları hemen bunun sebeplerini araştırmaya koyulur. Kuşkusuz bu ani ve ürkütücü değişiklikten en çok çocuklar etkilenir. Öyle ya, oyun oynayacakları saatlerde hava kararmakta, uykularının en güzel yerinde güneş pırıl pırıl parlamaktadır. Barış, söylenmektense bunun sebebini ve çözümünü bulmak niyetindedir. Ona göre, sadece bilim insanları değil bu dünyada yaşayan herkes bir şeyler yap malıdır. Barış’ın uğraşları işe yarayacak mı? İyi okumalar… Bir Telefonluk Masallar/ Gianni Rodari/ Çeviren: Eren Cendey/ Can Çocuk/ 208 s./ 2012/ 8+ Gianni Rodari, bu kez farklı bir kitapla Türkçede. Kitapta satış temsilcisi Bianchi’nin kızından uzakta olduğu zaman ona anlattığı masallar var. Masallar çok kısa çünkü telefon parasını cebinden ödediği için konuşmalarını kısa tutmaya özen göstermek zorundaymış, ama bazen işleri iyi gidip iyi para kazandığında uzun masallar da anlatabilirmiş. Ve masallar öyle güzelmiş ki telefon santralında çalışan genç hanımlar masalı dinlemek için öteki telefonları bağlamazlarmış. Kitap 1970 yılında çocuk edebiyatının en önemli ödülü kabul edilen Andersen ödülünü almış. ? O K U YA N /O K UT A N ÖĞ R ET M E NL E RD E N M E KT U P LA R Gitme Dönmezsin ? Deniz OTURAK GENÇOĞLU (Çamlaraltı Koleji Edebiyat Öğretmeni) KİT AP L ARA RENK L İ DO KUNUŞ ? Aytül AKAL ditörlük nereden geldi aklınıza? Bir ideal miydi? Ben aslında sanat tarihi ve arkeoloji okudum ve okulu bitirdiğimde bu mesleği yapamayacağımı anladım (ortam ve imkânlar sebebiyle). Sonra da bir karar verdim, eğer mesleğimi yapamayacaksam ikinci en iyi yaptığım şeyi yapayım istedim ve yayınevinde bir çömez olarak düzeltmenliğe başladım. Çünkü kitap okumak, okumayı öğrendiğim günden beri tek oyunum ve eğlencemdi. Şimdi düşününce evet, insan olarak varoluş sebeplerimden birini yerine getiriyorum diye düşünüyorum. Dildeki etkinliğinizi nerede kazandınız? Farklı metinler üzerinde sürekli büyük bir dikkatle çalışarak. Ama bu konuda biraz da olsa yeteneğin önemli olduğunu düşünüyorum. Yazarlık atölyeleri gibi editörlük atölyeleri de var mı? Birtakım atölyeler olduğunu biliyorum (TYB’nin örneğin), ama böyle bir atölye çalışmasına katılmadım. Bu alanda seminerlerin de etkili olduğunu düşünüyorum. Size gelen metinlerde değişiklik ya da düzeltme istediğinizde yazarların tepkisi ne olur? Önerilerinizi uygulamak yerine dosyasını alıp giden oldu mu hiç? Metinler üzerinde değişiklik ya da düzeltme gerekiyor, aksi durumda editör veya redaktörün çalışmasının bir anlamı olmaz. Herkes hata yapar ve bir başka göz, bir başka akıl ve algı yazarın görmediğini, belki de aklına gelmeyeni düzeltir, düzenler, ortaya çıkarır. Metni yoğurur ve şekil verir. Başka düşünce ve önerilere açık olmayan ve hata yapabileceğini kabul etmeyen kişi bence baştan kaybetmiştir. Neyseki şimdiye kadar bu gaflete düşerek dosyasını alıp giden olmadı hiç. Siz önerdiniz, düzeltti ama olmadı, tekrar uyardınız düzeltti, olmadı... Kaç kez gider gelir bir dosya yazarla aranızda? Yayımlamaktan sonradan vazgeçtiğiniz dosya olur mu? Yazarla aramda böyle defalarca gelip giden dosya olmadı ama üzerinden üç kere geçtiğim ve çok fazla çalıştığım bir iki dosya oldu. Bazen üslup ve anlatımı zorlayan metinler ya da çevirilerle karşılaşabiliyoruz. Evet yayımlamaktan vazgeçtiğimiz birkaç dosya oldu. Çevirilerde, kitabın orijinalini de okuyor musunuz? Çeviri kitaplar üzerinde editoryal çalışma yaparken en zorlandığınız konular... Çeviri kitaplarda ki en fazla yayımladığımız eserler bunlar redaktöre çok ciddi bir iş düşüyor. Orijinal kitap ve çevrilmiş metin senkronize bir şekilde okunuyor. Tabii çevirmene güvenmek gerekiyor burada, aksi durumda redaktörün de bir çevirmen kadar dil bilmesi gerekiyor ki bu Türkiye şartlarında oldukça az bulunan bir özellik, bir de zaten çevirecek kadar iyi dil bilen E Yurtdışındaki yayıncılarda her edebiyat türü için ayrı editörlerin görev aldığını öteden beri duyardık. Editörlük kavramı son yıllarda bizim dilimize de yerleştiği gibi, kitapların künyelerinde de yer buldu. Sahi, kimdir editör? Editörlerin kitap hazırlanırken rolü ne? Sorduk, anlattılar. Konuğumuz, Altın Kitaplar’ın editörü, Hülya Şat. redaktörleriniz varsa çevirmene neden ihtiyaç duyulsun ki. Sonuç olarak yabancı dile az çok vakıf ama kendi dilini iyi bilen, kullanan, konsantrasyonu ve algısı yüksek, eğitimli redaktörler çeviri metinler için en uygun kişiler oluyor. Çeviri kitaplarda en zorlandığımız konu, çevirinin iyi olmaması durumunda dil ve anlatımı düzeltmek oluyor. İmla vs. konular böyle metinlerde en hafif iş sınıfına giriyor. Sizce bir editör her alanda editörlük yapabilir mi? Ya da şiir editörü, öykü editörü gibi ayrımlar mı olmalı? Hatta çeviri editörlüğü ile telif dosya üzerinde çalışmak da çok farklı değil mi? Yurtdışında her alanda farklı editörler çalışıyor. Bence bu en doğru yaklaşım. Böylece çalıştığı alanda pek çok konuya hâkim, bilgili insanlar çıkıyor ortaya. Ben çeviri metin üzerinde çalışmayı pek editörlük olarak görmüyorum, çünkü o iş zaten önceden planlanlanmış, biçimlenmiş oluyor ve size düşen de bir redaktör olarak metni en anlaşılır hale getirmek. Ama yerli bir yazarla çalışıyorsanız ve gerçek bir yazar editör ilişkisi kurabilmişseniz işi ta başından şekillendirebilirsiniz ki, bu en doğru ve arzu edilen bir çalışma biçimidir. Önünüze gelen bir dosyanın, başka bir kitaptan ayarsız esinlenme ya da alıntıyla dolu olup olmadığını nasıl belirliyorsunuz? Diyelim ki esinlenilen orijinal kitabı okumadınız, bilmiyorsunuz... Bu başınıza gelebilecek en kötü şeydir bence. Okumadığınız ki bu çok insani bir durum, her şeyi bilemezsiniz bilginizin olmadığı bir alanda böyle bir tuzağa rahatlıkla düşebilirsiniz. Umarım böyle bir duruma kimse düşmez. İyi bir editör olmanın sizce olmazsa olmaz üç ölçütü... Sürekli bilgilenmek (araştırmak), değişimi yakalamak ve kendini yenilemek. Dile vakıf olmak, kültürünü tanımak, algı düzeyi gibi özellikleri zikretmeyi gerek görmüyorum. Bunlar yoksa zaten bu mesleği hakkıyla yerine getiremezsiniz. Bir kitabın ilgi çekeceğine veya tutmayacağına nasıl karar veriyorsunuz? Buna daha çok genel yayın yönetmeni ile ortak karar veriyoruz. Gündemi takip ettiğimiz kimi yerler ve yayınlar var. Ajans tavsiyeleri, dünyadaki trendler, çalıştığımız edebiyat dostları vasıtasıyla bir kitabın ilgi çekip çekmeyeceğini tartmaya ve dolayısıyla risk almaya karar veriyoruz. Yayıncılık bana göre en fazla risk alınan alanlardan biri... İşinizde karşılaştığınız zorluklardan birkaçı... Berbat durumlar yaşadığım oldu, oluyor da. Ama en çok zamana yetişememek, mükemmel bir işin son anda bilgisayar yüzünden çöpe gitmesi ya da hatalı çıkması, bazen de işin yönetiminde kişisel bazı zorlukların yaşanması... Editörlükle ilgili başınızdan geçen ilginç bir olay... Düzeltmenlik ilanı vasıtasıyla bize başvuruda bulunan biri, editör yardımcılığı, yönetmen asistanlığı falan yaptığını söylemiş ve kendinin de çalışmaları olduğunu belirtmişti. Ben de bunun üzerine basitçe “Daha önce düzeltmenlik yaptınız mı?” diye sormuştum. O da bana şaşkın bir ifadeyle “O ne demek?” demişti. İşte benim için en ilginç anılardan biri bu olmuştur. Yoksa diğer mesleki sorunların çok da ilginç olmadığını düşünüyorum. Ülkemizde editörlük kurumu hangi aşamada? Sizce yeterli mi? Zor bir soru ama en azından sapla samanın birbirine karıştığını düşünüyorum. Kendi özel zevkiniz için de okumaya zaman ayırabiliyor musunuz? Çok zorlayarak da olsa oluyor, tabii yollarda ya da uyumadan önce. Kimi kitaplarda sinema dili ağırlıklı olabiliyor. Kitabı okurken “Bundan iyi film olur” deyip sonradan sinemaya uyarlandığına tanık olduğunuz kitaplar var mı? Bestseller romanlar da yayımladığımız için bir kısmı zaten sinamaya uyarlanmış oluyor. Ama kendi yerli yazarlarımızdan Hakan Yel ve Canan Tan sinema dili ve kurgusu olan romanlar yazıyorlar. Hakan Yel’in neredeyse tüm romanları bu özellikleriyle öne çıkıyor bence. Siz de yazıyor musunuz? Sizin metinlerinizin editörlüğünü kim yapsın isterdiniz? Hayır ben yazmıyorum, çünkü yazmak bir disiplin işidir. Bense zamanımın neredeyse tümünü uyumak dışında zaten işyerinde geçiriyorum. Bu durumda bana sadece insani faaliyetlerimi yerine getirecek zaman kalıyor. En çok hangi kitabın editörü siz olmak isterdiniz? Stephen King ya da Dan Brown’ın editörü olmayı da arzu ederdim. ? itmelerin hiç olmadığı bir yer var mıdır? Ya da dönmeyecek olanların bile bile gözleri kapıda bekleyenleri ne kadar çare bulur yüreklerindeki kedere? Bilgi Yayınları’ndan çıkan Gitme Dönmezsin adlı yapıttaki on dört çarpıcı öykü düşlerden gerçeklere yolculukla avuçlarınızın içinde… Her öykünün içinde “Gitme”lerin yol açtığı kederler ince ince yüreklerinize dokunurken bir süre sonra teslim bayrağını çekip satırların arasında kayboluveriyorsunuz. Kimi zaman bir şiir lezzeti taşıyan öyküler, yakın tarihe ışık tutarken bir taraftan da çaresiz insanların acılarını çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor. Gerçeklerden kopmadan ince bir eleştiri ile insanların öykülerini yani aslında komşumuz, arkadaşımız,dostumuz ya da ailemiz olanların öykülerini sunuyor bize. Grizu patlamalarında yaşamını yitirenler ve onların yakınları sarıyor etrafınızı, siz kömür insanlarının öykülerini kalbinizde hissettiğiniz derin acıyla ve çaresizlikle yüzleşerek okurken. Bir “Ocakçı Gözü” ne denli titretebilir sizi öyküsüyle? Ya da “Arın” sözcüğü ne ifade eder gözleri kömür karası madenciler için? Bir evladın, bir annenin, işi beklemek olan ve gidilmesi hiç istenmeyen o yerden dönüşün ya da dönemeyişin çığlığı yankılanıyor kulaklarınızda. Çok tanıdık bir ezgi duyuyorsunuz derinlerden siz kitabı okumaya dalmışken… “Ederlezi”den etrafa saçılan acının renkleri, sizi, hüzün kayıklarına bindirip ucu bucağı olmayan bir denizde yolculuyor. Ellerinizde, parmaklarınızda, tırnaklarınızın arasında kapkara kömür kalıntılarıyla… “Aristo Osman” Kadifekale’ye taşıyor sizi. Behramkaleli Hicran ile lakabın önceki sahibi Aristo Niyazi’nin hikâyesinin içine giriyoruz. Giden ve dönmeyen Hicran oluyor bu kez. Yine keder kalıyor bize, koşuşturmalarımız içinde fark edemediğimiz onca görüntüden geriye. Zeytin Kadın… Dönüşü olmayan, hep bir “Gitme” sebebi onun öyküsü. “Ömür boyu isyandaki o beden, ertesi sabah doğmadan, zeytin ağacına eklenmiş bulundu. Sonsuza sığınmıştı Zeytin Kadın.” satırları boğazınızı düğüm düğüm ederken “acaba”larla baş başa bırakıyor sizi. “Arap Araba Benzer” bir gazete alıntısıyla başlıyor. Sıradan bulduğumuz bir haber başlığının sadece fotoğrafına bakıp içeriğini okumadan geçtiğimiz haberlerden… Kaçak göçmenlerin talihsiz sonları Varyant’ta oturan bir ana kızın dudaklarından duyuruluyor bize. Kale Apartmanı, El, Yetke, Elya… Kitaptaki her öykü öğrencilerimizin ellerinde, kafalarında, yüreklerinde büyüdükçe büyüdü. İzmir Özel Çamlaraltı Koleji olarak öğrencilerimize önerdiğimiz bu kısa ve çarpıcı öyküler bir solukta okundu, okunmaya devam ediyor. Her eve, her yüreğe, “gitme”ye niyetlenen ve “dönme”leri bekleyen herkese öneriyoruz her satırı emek kokan bu yapıtı. ? G *Gitme Dönmezsin, Mavisel Yener, Bilgi Yayınevi, 2011, 103 s., 12+ Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com SAYFA 24 ? 19 NİSAN 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1157