04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Berna Olgaç’tan ‘Duman’ Bacamdaki kitap Berna Olgaç’ın Duman’ı, şirlerinin etkileyici yanıyla öne çıkan bir kitap. İyi bir şairin kokusunu duyuruyor bize Olgaç ? İlker İŞGÖREN içinler ve çünküler eşittir “duman”. Şairin iç dünyası yoktur. İç dünyasının şairi vardır. Bir ayna gerçeği bozabilir. Ama şiir biraz da gerçek ile oynamak içindir. Şiir bağımın tuttuğu şairleri okumayı seviyorum. Hiç görmediğiniz bir insanı, sözcüklerle tanımak o şairin yazdığı şiire daha çok çekiyor. Yani yazdığı şiirin önemini daha da iyi anlıyor insan. “Duman” daha şimdiden bacamda tüten ender kitaplardan biri… Kitapta; insanın zayıflaştığı, duraksadığı anlar oluyor. Yani iyi şiir düşündüren bir şiirse, “duman” da bu fazlasıyla var. Özellikle “babam için notlar” bölümündeki bu kitabın ikinci bölümüdür. Her dizenin üzerinde saatlerce düşünebilirsiniz. O dizeler öyle ağır ki, şair öyle iyi aşılıyor ki okuyucuya o duyguları, okuduğunuzda uyandırdığı etkiden uzun süre kurtulamıyorsunuz. “olgun bir kadınım artık çocuk yanını elma şekeri yiyerek hatırlayan” s:59 (babam için notlar) Çocukluktan ergenliğe dikey geçiş yapmış bir şair var karşımızda. Bu açıkça gösteriyor ki acıyla erken yaşta tanışmış ve erken yaşta büyük sorumlulukların altına girmiş sevgili Olgaç. Bazı insanlar böyledir. Ağaç gibi kırıldıkları yerden fışkırıp filiz verir. Olgaç’ı da böyle değerlendirmek gerekir. Ne yazdığının ve yaşadığının farkında olmasını sanırım erken olgunlaşmasına borçlu. Onun nasıl sorumluluklar altına girdiğini daha kitabın hitabından ve Fazıl Hüsnü’den alıntıladığı dizeyle görebilmek mümkün. “şimdi her şey akıp giderken dallarımda birikip sarkanlara uzanamıyorum çünkü boyum kısa çünkü gölgem izin vermiyor çünkü mazeretler uzun” s: 12 (mazeret) Evet “mazeret”lerin uzunluğundan olsa gerek ki kitap boyunca başlıklar çok kısa. Bu aslında kitaba bir bütünlük ve en önemlisi bir disiplin katıyor. Bir de şu var; başlıkları şiirden kaldırın. Kitabın adı N nı okuduktan sonra hiçbir şiirin başlığını okumayın. Her şeyin kazak örercesine işlendiğini göreceksiniz. Öyle uyumlu işlenmiş ki dizeler birbirine akıp gidiyorsunuz sözcüklerle… İnsan hayatını etkileyen acılar vardır. Bu acı başa gelene kadar hayatı tozpembe algılar insan. Ancak bir kız çocuğu için kuşkusuz en büyük acılardan biri babasını yitirmektir. Bu duyguyu en derin anlayabilen insanlardan biriyim. Kimsesiz yanlarımız benziyor Sevgili Olgaç ile. Yalnız bu acıları dile getirmek her yiğidin harcı değildir. Çünkü her aklımıza getiriş, bir hançer daha vurmaktır kendimize. Şiir acıyla kavrulur. Bu yüzden bu kitabı da böyle koca yürekli şairleri de önemsiyorum. Çünkü; dilimizi acıya dönüştürmek, aslında yanağımızda şiirin öpüşünü duyumsamaktır. Çocukluk. Hiç olmayan çocukluk. Bir adım ötesinde kendi yalnızlığımızla buluşturmuyor mu bizi? Kendi yalnızlığımızın toplamı değil midir şiirlerimiz. Bir haklı haykırış daha… “bir denizin yatışından bellidir martıların sessizliği… martılar ki ruhu karaya vuran aşklara yazgılıdır” sf:36 (telkin) Aşk sözcüğünün ender kullanıldığı bir dize. Okuduğum herhangi bir kitapta sıkça rastladığım bu sözcüğe bu 25 şiirlik kitapta çok nadir rastladım. Bundan söz açılmışken Olgaç’ın derin bir sözcük hazinesinin olduğunu söylemek mümkün. Dili oldukça akışkan ve içinize direk fısıldayan bir tarzı var. Bu da okunan dizeleri kendiliğinden akılda bırakıyor. Umut şairin ekmeği midir? Bilmem. Ama kimimizin yağmuru; bir başkasının elması, ya da herhangi bir şeyi olabilir. Uçurumda el uzatan… “suyu yoran ben değilim o kendi bulanıklığı en derinim, yatağıma uzandığımda hayat o zaman beni seçer uçurumun kenarında” s:40 (uçurum) Kuşkusuz “uçurum” kitaptaki diğer şiirlere nazaran beni her halimle saran bir şiir olmuş. Bundan uzak durmaya çalışsam da yakalandım ve etkisi altına girdim. Farkındalığın şiirini okumayı seviyorum. Ve bu duygudan beslenen şiirler okuyucunun derisinden içeri girip kalbini avuçluyor. Hayat iyi ki de seçmiş… “kime bu sofrayı kurduysanız onu çok iyi ağırlayın dedi; kadın ağlarını örümcekleştirenler utansın” s:42 (yazık) Günümüzdeki bazı kadın haklarına saldırıya duyarsız kalmamış şairimiz. Bunu çok ince örmüş. Dünyamızda kadınlara örülen zihinden bir sürü ağlar var. Şiirin adının da söylediği gibi sadece yazık… Bazıları dağın doruğuna kendiliğinden emeksiz bir şekilde konar. Bazıları da günlerce tırmanmak zorundadır. Ama tırmanan daha kazançlıdır bana göre taşların anlattığını daha yakından duyar. Ama uçarak çıkan o birikimin farkında bile değildir. “Duman” adını inkâr eden bir kitap oldu benim için. Çünkü o bana dağa uçarak değil, tırmanarak çıkılması gerektiğini önerdi. ? Duman/ Berna Olgaç/ Mühür Kitaplığı Yayınları/ 64 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1157 Soner Demirbaş’tan şiirler Yaz Soner Demirbaş’ın yeni şiir kitabı Yaz yayımlandı. İlk şiirlerinden beri ince bir duyarlığın titiz bir işçilikle birleştiği şiirler yazan Demirbaş’ın bu kitabı da incelikli imgelerle dolu. ? Yusuf ALPER oner Demirbaş’ın Yaz’ı iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde daha özgür şiirler varken ikincisinde biçimsel açıdan daha sıkı şiirler yer alıyor: İkinci bölüm ikiliklerle yazılan şiirlerden oluşuyor. Demirbaş, genel olarak bireyin psikososyal, ontolojik sorunlarını işliyor ancak onun anlattığı birey toplumdan soyutlanmış değil onun içinde ve karşılıklı etkileşimler yaşıyor. Şiirin imgeyle yazıldığının bilincinde. Zaman zaman oldukça soyut, örtük ve zor anlaşılır olsa da genel olarak okuyucunun elinden tutan ona ipucu veren bir yaklaşım içinde. İlginç imgelerle örülü şiirinden bir bölüm alalım: “Dağ ile deltanın rüyasından düşmüştü/ İzdüşümüyle koştuğu kelebeklerin kanadından peşisıra/ gölgesine yürüyen ağacın kovuğunda saklanırken pençesi umudun/ balkonunda etkisi beyaz güller birikirdi eksilen hecesiyle/ uzak evleri fısıldardı yokluğun ormanında akan sular/ harflere dikSAYFA 18 ? 19 NİSAN 2012 S kat kâğıda dikkat kesilen sezgisiyle pür/ çocuk dağ ile deltanın rüyasından düşmüştü dünyaya.” Özgün imgelerle çağrışım zenginliği içeren bir başka şiirden bir bölüm: “Bir ağaç nasıl doğrular çok ağacın gölgesini/ Şiirden şımaran bir ağacın yaprağı nasıl düşer gün ışığına/ Bir böcek nasıl yürür topraktan göğe bir ağacın gövdesinde/ Bir taş nasıl çatlar duraksız mevsimlerin yorulmaz örgüsünde/ Ve bir meyve nasıl iner yere yağmuru bekleten bulutun sesiyle.” Demirbaş’ın şiirinde baştan beri İkinci Yeni’nin önemli şairlerinin (özellikle İlhan Berk’in, daha az da Cemal Süreya’nın) etkisi görülmekteydi. Genç bir şair adayının kendi şiirini bulma sürecinde doğal sayılabilecek düzeyde etkilenmelerdir bunlar. Zamanla o etkilenmelerden uzaklaşıp kendi özgün şiirini oluşturdu. Sözcük ekonomisi, özgün imgeler ve soyuta varan örtük bir anlatım. Demirbaş yine de anlamsızlığı hiçbir zaman amaç edinmemiştir. İlginç imgelerle, zengin çağrışımlarla giden bir şiirden: “Aydaki dağınıklığı topladım da/ Gecenin saçlarına düğümledim// Yerden göğe yükselen zamanın içinden/ Baştan ayağa bir mecazdı insan” Demirbaş aynı zamanda şiir üstüne düşünen ve yazılar yazan bir şair. Bu onun şiirini daha çok sıkı tutmasını, kendini sorgulamasını sağlıyor olabilir. Şiire adanmış bir yaşamla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. O her şeyden önce bir şairdir. Yaz’ı okumanızı öneriyorum. ? Yaz/ Soner Demirbaş/ Yasakmeyve Yayınları/ 64 s. CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle