Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nermin Yıldırım’ın yeni romanı ‘Rüyalar Anlatılmaz’ Nermin Yıldırım ilk romanı Unutma Beni Apartmanı‘ndan sonra çok beklemeden ikinci romanıyla okuyucularının karşısına çıktı: Rüyalar Anlatılmaz. Yazar bu yeni yayımlanan romanında, Unutma Beni Apartmanı‘ndaki karakteri Süreyya ile benzerlikler taşıyan kahramanı Eyüp’ün peşinde hafiften bir macera, ortadan bir gerilim ama en çok da trajik bir hikâye anlatıyor. Yıldırım, romanda bir aile tablosunun içine, sadece gerçekleri gösteren “kara bir ayna” tutuyor. ? Eray AK enç romancı Nermin Yıldırım geçtiğimiz yılın ortalarında yayımladığı romanı Unutma Beni Apartmanı ile okuyucuların karşısına çıkmıştı. Yıldırım bu romanında kahramanı Süreyya ile bizi geçmişe doğru uzanan yolda 27 Mayıs darbesine, şimdiki düzlemde ise Barcelona semalarına kadar götürmüştü. Bir diğer yandan da yazar, kahramanı Süreyya’nın “nihilist” diyebileceğimiz taraflarını gözler önüne serip günümüz ilişkilerinin hangi boyutlarda gezindiğini serilmemeye çalışmış ayrıca bir ailenin geçmişine de ışık tutmuştu. Yıldırım Unutma Beni Apartmanı’ndan sonra ise çok beklemeden ikinci romanıyla okuyucularının karşısına çıkıverdi: Rüyalar Anlatılmaz. Yazar bu yeni yayımlanan romanında, Unutma Beni Apartmanı’ndaki karakteri Süreyya ile benzerlikler taşıyan kahramanı Eyüp’ün peşinde hafiften bir macera, ortadan bir gerilim ama en çok da trajik bir hikâye anlatıyor bize. Rüyalar Anlatılmaz da tıpkı Unutma Beni Apartmanı gibi aslında her şeyden önce bir aile romanı. Sıradan, her gün gördüğümüz insanların içinde bulunduğu bir aile Yıldırım’ın anlattığı romanda. Herhangi bir fazlalığı ya da eksikliği yok onlardan. Yazarın böyle bir aile seçmesindeki amacı ise dışarıdan görünen “normal dünyaların” altında aslında nasıl kara kara sular aktığını göstermek. Bu anlamda Nermin Yıldırım’ın bu romanda yaptığına bir aile tablosunun içine, sadece gerçekleri gösteren “kara bir ayna” tutmak olduğunu söyleyebiliriz. Bir başka yönüyle ise yazarın anlattığı bu ailenin kendi içindeki çirkeften uzak kalmaya çalışan, hatta kaçan, tek kahramanının içsel sürüklenişini, bu içsel sürüklenişin bilinçaltına ittiklerini ve aradan yıllar geçse de insan zihninin nasıl da “unutamadığını” aktarmak Rüyalar Anlatılmaz’ın ana eksenini oluşturan. AİLE HAYMATLOSU Yıldırım’ın romanında anlattığı ailenin çevremizde gördüklerimizden bir farkı olmadığını söylemiştik. Orta halli SAYFA 14 ? 19 NİSAN 2012 Aile içine ‘karanlık ayna’ bir yaşam, orta halli insanlar, orta halli kavgalar… Ama Nermin Yıldırım, bu dışarıdan görünenle yetinmemiş. Bu “orta hallerin” altındaki “büyük vahları” deşmek istemiş. Yazarın romanına konu ettiği bu orta halli aile de aslında yine hemen her ailede görülen karakterlerden meydana gelmiş: “Asabi”, “suskun”, “fesat”, “fırsatçı” tiplerle örülmüş kurgu. Bir de yine hemen her ailede karşımıza çıkabilecek bir “kaçak” tipi... Biz de bu kaçağın peşine takılacağız zaten. Ayrıkotu da diyebiliriz ona dört yapraklı yonca da ama asıl önemlisi neden “aile haymatlosu” olduğu! Romanın düşündürdüğü soruların başını bu çekiyor zaten: “Bir insan neden ailesinden kaçar?” Kaçağımızın adı ise Eyüp. Tüm bir roman boyunca sayfalarda fiilen yer almasa da ruhunu tüm satırlara ve karakterlere sızdırmış biri olarak çizilmiş Eyüp. Bu orta halli yaşantının yükseklere kanat çırpmaya çalışan tek bireyi aynı zamanda o. Aileden ilk kopuşunu daha lise yıllarında yaşamış. Yatılı olarak kazandığı liseyi hafta sonları eve zor bela uğrayarak bitirmiş. Eve geldiğinde de orada olmaktan mutlu olmadığını her haliyle belli etmiş. Yani kopuş daha o zamandan başlamış. Ama bu kopuşun nedenlerine dair kimsenin bir fikri yok. Daha doğrusu, gizlenenlerin bir şekilde açığa çıkabileceğini tahmin etmezler. Ne abla Müesser’in aklına gelir bu ne de ağabey Veysel’in… Eyüp’ün dışında romanın diğer öne çıkan karakterlerinden ikisi de bunlar: Abla Müesser ve ağabey Veysel. Biri kardeşini çılgınca seven bir abla diğeri kardeşine pek çok nedenden ötürü kızgın bir ağabey… Veysel’in kızgınlıklarının da romanda verilen çatışmaların önemli bir bölümünü yansıttığını söyleyebiliriz. Müesser ve Veysel’i bir kenara bırakıp Eyüp’e dönersek kaçışının bununla da kalmadığını söylemeliyiz. Kaçışın bir sonraki aşaması, Eyüp’ün üniversite için yurtdışına gitmesiyle başlar. Kaçışın, bu sonraki aşaması ise “kopuş” için de büyük bir adım olur ve aile Eyüp’ü bir daha göremez. Doğru düzgün haber de alamaz. Eyüp arada bir telefonda “yaşadığını” söyler onlara o kadar. Bir de yine böyle telefonlardan birinde evlendiğini söylemiştir ve Barcelona’da yaşadığını. Ailenin Eyüp hakkında bildikleri bunlardan ibarettir. Eyüp’ün ailesinden habersiz evlendiği eşinin adı ise Pilar. Aile yapısı olarak Eyüp’ün aksi bir karakter olarak çizilmiş Pilar. Eyüp ne kadar ailesinden uzaksa o içli dışlı, Eyüp ne kadar ailesinden bahsetmek istemezse o onlarla sürekli bir haberleşme halinde ve bunun yanında mutlu bir evliliği olduğunu düşünür çünkü aralarında o güne dek doğru düzgün çatışma konusu dahi çıkmamıştır. Ancak bu, kahramanımızın kendi ailesine yaptığını Pilar’a da yapmasına engel olmaz. Bir sabah kalktığında Eyüp ortada yoktur ve ardında bıraktığı tek iz İstanbul’a gittiğidir. Pilar da onun hemen ardından İstanbul’a gelir ve Barcelona’dan çıkış noktasını bulan bu “kayıp” olayı bilindik topraklarda akmaya başlar. SAPINA KADAR İSTANBULLU Yazarın ilk romanında olduğu gibi Barcelona yine bir şekilde kafasını sokuyor hikâyenin içine ancak bu kez durum biraz daha farklı. İlk romanda Barcelona hem yazar hem de kahramanı için bir “uğrak” olarak kullanılmıştı. Rüyalar Anlatılmaz’da ise Barcelona Eyüp’ün “ebedi istirahatgâhı” olarak resmedilmek istenmiş. Huzuru ve ara G Nermin Yıldırım yeni romanında trajik bir hikâye anlatıyor. dığı kadını orda bulmuştur. İstediği, sevdiği işten para kazanıyordur Barcelona’da. Ancak “bilinçaltının oyunlarını” kimse hesap edemez; haliyle Eyüp de. O yüzden hikâyenin rotası kahramanımızın bilinçaltıyla beraber İstanbul’a kayar. Bu kaymayla beraber Rüyalar Anlatılmaz’ın sapına kadar İstanbullu bir roman haline dönüştüğünü de söyleyebiliriz. Pilar’ın Eyüp’ün peşindeki macerasıyla beraber okuyucu olarak biz de bazen Pierre Lottie’nin eşsiz manzarasına, bazen ara sokaklarda akan hayata, bazen Tarihi Yarımada’nın bilindik mekânlarına bazen de Taksim’in en civelek hallerine konuk oluyoruz. Karakterler üzerinden romanın akışı üzerine de söylenebilecek birkaç söz var. Yazar, romanın kurgusunu da bu karakterler üzerinden ilerletiyor. Her ne kadar bir ucu Barcelona’da başlayıp diğer ucu İstanbul’da akan bir hikâye de olsa anlatılan romanda, yazar bunları ortak bir zaman dilimine yerleştirmeyi başarıyor. Her bölümde kurgunun zaman katmanı bir sonraki an’a ya da gelişecek olaya adımını atarken değişen “roman gözleri” de farklı hesaplaşmaların ve kavgaların ucundan tutup geçmişe götürüyor bizi. Tüm bir roman aslında birkaç günlük zaman diliminde akan olaylara odaklansa da geriye dönüşlerle birçok romandan sahneler akışın içine sızıyor. Bu geçmişte ise birçok farklı hikâyecik bizi karşılıyor. Ama bu geçmiş öyle bildiğimiz güzel anılarla canlanan bir tarih yığını değil. Geçmiş bu romanda sandığımızdan daha karanlık! Romanın her ilerleyen sayfasında ipuçlarıyla bunun daha da farkına varıyoruz. Bunu okuyucu gözüyle bize alttan alta sezdiren, çaktıran ise Eyüp’ün doktor tavsiyesiyle tuttuğu rüya defteri. Eyüp, hatırlayamadığı rüyalar ve yorgun uyandığı sabahlar için gittiği doktorun tavsiyesiyle tutmaya başlar günlüğünü. Günlüğün sayfaları doldukça da rüya imgelerinin yoğun biçimde rol aldığı satırlar akmaya başlar. Bu satırlar da dediğim gibi bizi ailenin karanlık geçmişine doğru götürür. “Rüyanın kalkanında geçmişi hatırlıyordu kardeşi ve nereden baksan, geçmiş, gizli kalsa daha iyiydi.” Romanın akışı için de önemli bir unsur bu rüya defteri çünkü hem geçmişe aralanan kapı hem de Pilar’ın tanıdığını sandığı eşini aslında hiç mi hiç tanımadığını ortaya çıkaran bir anahtar olarak kullanılmış. Romanın gerilimi yüksek sonuna doğru yol alırken de bu defterin nasıl bir öneme sahip olduğu daha bir ortaya çıkacak. Nermin Yıldırım’ın ilk romanı Beni Unutma Apartmanı için Metin Celâl kaleme aldığı bir yazıda; romanda sarkmalar olduğundan, eleştirmenin gereksiz gördüğü anlatılmış hikâyeciklerden kurtularak metnin daha “rafine” hale getirilebileceğinden bahsetmişti. Rüyalar Anlatılmaz için ise bu sarkma ya da uzamalardan söz etmek sanırım biraz güç olacak çünkü yazar, tüm taşları yerli yerinde kullanarak hacmini yine korusa da “rafine” bir roman yaratmış. Basit bir sahne gibi görünen bir olayın, aslında romanın önemli düğümlerinden birini çözdüğünü fark edeceksiniz metnin içinde akarken. Fazlalık hissi uyandıran hemen hiçbir hikâye yok. Bu da romanı okurken elden düşmesinde değil, aksine bir sonraki sayfada neler olacağı merakıyla satırların daha çabuk akmasını sağlıyor. ? e.erayak@gmail.com Rüyalar Anlatılmaz/ Nermin Yıldırım/ Doğan Kitap/ 346 s. KİTAP SAYI 1157 ? CUMHURİYET