22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA oz duman içinde bir Türkiye. Karşılıklı mevzilenişler var. Etnik köken avcılığından, yaşam tarzları sorgulamasına kadar her yöntem mubah artık. Bir yanda kendilerini ulusalcı sanan kimileri her yerde Türk karşıtlığı görüyor, öte yanda İslamcılar ciddi bir yaşam tarzı dayatmasını, buldukları her fırsatta hayata geçirmeye çalışıyor. Dini bütün bir vali, itikadımıza ters diye tuvalette pisuvarları yasaklıyor. Kayseri’de Hitler’in ruhu için bir din dersi öğretmeni öncülüğünde helva dağıtılıyor... Liberal bir yazar, çocuğa fiziki zarar vermeyecekse sübyancılığı tehlikeli görmüyor, Abdullah Öcalan Türkiye bölünecek diye korkuyor. Hrant Dink’in katili kahraman kabul ediliyor... Çok daha fazlası Mustafa Kemal Erdemol’un “Aklını Yitiren Türkiye” kitabında topladığı siyasi yazılarında... Erdemol’un bir diğer kitabı da “Deri Değiştirmeden Yaşamak” adını taşıyor. Gene döneklere, ruhlarını satmış veya kiraya vermiş olan, derisini sık sık değiştirenlere dair, Erdemol’un yine karşı olduklarını ve neden karşı olduğunu anlatmayı denediğini ifade ettiği bir kitap. Erdemol’la “Aklını Yitiren Türkiye” ve “Deri Değiştirmeden Yaşamak” adlı kitaplarını konuştuk. Vasili Grossman’ın başyapıtı “Yaşam ve Yazgı”, bir ailenin bireylerinin kaderi yoluyla ülke tarihini anlatan bir dönem romanı. “Yaşam ve Yazgı”da, yirminci yüzyılın en büyük dönemeçlerinden biri olan Stalingrad Savunması’nın ufukta belirmesiyle, büyük bir savaş ile totalitarizmin baskısı arasında kalan Sovyet halkının yaşadıkları anlatılır. Sovyet Yazar Vasili Grossman’ın 1960’larda kaleme aldığı “Yaşam ve Yazgı”, Stalin yönetimi altındaki Sovyet Rusya’da yaşananları gözler önüne seriyor. Ustası Tolstoy’un izinden giden Grossman, gerçekçi diyalogları, şiirsel dili ve felsefi sorgulamalarıyla “Yaşam ve Yazgı”yı dünya edebiyatının başyapıtlarından biri haline getiriyor. Yayımlanmasından yıllar sonra Türkiye’de okuyucuların karşısına çıkan bu dev yapıt, Ayşe Hacıhasanoğlu’nun iki yıllık titiz çalışması ve emeğiyle dilimizde. Bol kitaplı günler... Kırkmerak dizisinin yeni kitabı T Bahçede yazar var! Kafka’nın Çorbası ve Sartre’ın Lavabosu kitaplarıyla okura eğlenceli bir yol açan Mark Crick, Machiavelli’nin Bahçesi’yle yazarları bu kez bahçıvanlığa soyundurup onlar aracılığıyla bahçecilikle ilgili ipuçları veriyor. çok olmuştu ki, geriye yaznızca toz dolu bir sepet kalmıştı. Evimizin kapısının üstünde toz dolu bir sepet asılıydı. Düşünebiliyor musunuz?” Brecht’in patates yetiştirmek üzere mevzilenmesi, silah olarak da kürek ve beli seçmesi tam da kimliğine uygun düşmüş. Isabelle Allende’nin hüzünlü bambu ayırma hikâyesi de aynı şekilde. Kitaba ismini veren Machiavelli’nin öyküsü ise Crick’in yapmaya çalıştığı şeye cuk oturuyor. Belli bir düzeni ince ince işleyip savunarak tarihe mâl olan Machiavelli, bu kez aynı düzenli ortamı (Crick’in yardımıyla) bahçeye uyarlıyor: “Çiçek tarhının değişik özellikleri ve çeşitliliği, çimenlikte hoş görülmeyecek bir özgürlük gerektirir. Bu özgürlük, birden fazla türün az çok kendi kendini düzenleyen bir şekilde bir arada bulunmasına olanak tanıdığı karışık bordürde daha da fazladır. Bu tür davranışlar cumhuriyetlerdeki ya da tebaanın başkentten uzakta, anarşiye yakın bir düzende yaşadığı, bir hükümdarın ülkesinin en uç 1 Mark Crick ? Ali BULUNMAZ yağınız toprağa değmedi mi ufaktan bir sinirlilik hali bünyeye tebelleş oluyor. Demek ki Mark Crick bunu fark etmiş, yazarları bahçeye göndermiş. Daha önceki denemelerin (Kafka’nın Çorbası ve Sartre’ın Lavabosu) başarılı olduğu düşünülürse Crick’in, yazarların eline kazma küreği tutuşturmasına şaşmamalı. Unutmadan, bizi çiçeğin böceğin içine çeken Crick’in bahçıvanlık deneyiminin bulunduğunu da bir köşeye iliştirelim. TOZ TOPRAK ARASINDA İşin sinir stres atma boyutu bir tarafa, rengârenk çiçek ve bahçeler arasında bizi tura çıkaran Crick’in derdi biraz da paralel bir evren yaratmak. Belki de bu yüzden Carver askılı sepet yapmaya girişiyor, içine zamanla kuruyacak çiçekler yerleştiriyor: “Askılı sepeti, kapının yanındaki tırnakta asılı olduğu yerden indirdim. Bitkiler kuruyalı o kadar A topraklarındaki durumla karşılaştırılabilir (...) Çimenliği olan bir bahçıvanın martekim ayları arasında, sık çim biçme sanatıyla onun kural ve gereklerinden başka bir düşünce ve amacı olmamalı; başka herhangi bir şeyle ilgilenmemelidir. Düzenli biçmek yalnızca suçlu bitkileri cezalandırmakla kalmaz, aynı zamanda hızla ilerleyerek hemcinslerinin üstüne çıkmaya çalışan otların ve bitkilerin de hırslarına set çeker. Bilge bir bahçıvan, bu şekilde çimenlerinin kendi otoritesine meydan okuyacak denli büyümesine izin vermeden sağlıklı gelişmesini de sağlar.” Crick, Bret Easton Ellis’i de konuya dahil edip bir öykü oluşturmuş ve sürgünleri yolup duran bu yazar aracılığıyla sapla samanı ayırt etmeyi denemiş. Böylece, yeşil lastik çizmeleriyle otların arasında çapa yapan ve bazen de eldivenlerden medet uman bir kalemşor çıkmış karşımıza. OLSAYDI NASIL OLURDU? Hemen yan bahçeye gözümüz takılınca Zola’yla karşılaşıyoruz. Onun kahramanı Etienne de dizlerinin üstüne çökmüş ot yolmakla meşgul. Crick, Zola’ya Etienne’in durumunu şöyle özetletir: “Etienne ihtiyarın (Bonnemort) ölümünden beri her gün madendeki vardiyasından çıkınca buraya gelmiş, kürekle, çapayla, belle ve kazarak bu küçücük bahçenin üzerine kapitalizmin boyunduruğu gibi çöken yabani otların yükünü hafifletmek için uğraşmıştı (...) İlk kez düşmanın, patronlar, sürekli kâr arayışındaki maden sahipleri ve hissedarlarıyla daha düşük fiyat talep eden vatandaşlar değil, doğanın kendisi olduğunun; insanları babalarının kaderlerini yeniden yaşamaya mecbur tutan, kemiğin içindeki o trajik ilik olduğunun farkına vardı.” Crick, daha önce yaptığı gibi yanına yöresine topladığı tüm yazarlara, ruh haline, kişiliğine ve kimliğine uygun düşen işler vermiş. Pablo Neruda da galiba bu yüzden gül buduyor; aşk ve cesaretle eline bahçe makasını alıyor: “Kraliçe” dediği güle makasla yaklaşıyor, kuru dallarını “huzursuz düşlerinde kendi kendini yaralamasın” diye kesiyor. Uzun sözün kısası Crick, Machiavelli’nin Bahçesi‘nde iş buyurduğu yazarlar aracılığıyla bahçeciliğin püf noktalarına dair bilgiler verirken “Olsaydı nasıl olurdu?” sorusuna da kapı aralıyor. Tıpkı, Kafka’nın Çorbası ve Sartre’ın Lavabosu’nda karşılaştığımız gibi. ? alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr http://bulunmazali81.blogspot.com Machiavelli’nin Bahçesi/ Mark Crick/ Çeviren: Gülden Şen/ Can Yayınları/ 94 s. TURHAN GÜNAY 2 3 eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr 1. Neruda’nın budadığı güller, 2. Isabel Allende’nin bambuları, 3. Machiavelli’nin çim biçtiği bahçe makası, 4.Raymond Carver’ın “Askılı Sepet”i. 4 İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya?Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1148 16 ŞUBAT 2012 ? SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle