Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ıl sürüç kez Yazarın ayrı nunda Haklı adı alçıktı. evi tan roandı. ’yla ilürdürYazar, mının adı alRoman artıcı” dı ayrıiletilganlainde rına, ? de aynı şekilde önce yurtdışında ve ancak 1989’da kendi ülkesinde gün ışığına çıktı. Yazarın daha sonraki yapıtları L. Lazarev’in çabalarıyla 1994’te tam olarak yayımlandı. Grossman, yaşamının son on yılında yazdığı yapıtların hemen hemen hiçbirinin yayımlandığını göremeden 1964’te Moskova’da öldü. abilkin, V. . G. la bu 980’de dunda ” derda kicılar, müsvedda Yaok lerine an’ın ından Bir tek ndı. azıları, er Üzeı. 1963 nı GUtı? ü “SAVAŞ VE BARIŞ”A YAKINLIK Grossman, savaş öncesi yıllarda, 1930’ların başında yazın yaşamına adım atan yazar kuşağı için tipik olan bir yoldan geçmiştir. İlk kitapları o dönem yazınının iki ana temasında, İç Savaş konusunda ya da üretimde kazanılan başarılar konusundadır. Ancak üstün bir yeteneğin ortaya çıktığını işaret eden Berdiçev Kentinde adlı hümanist öyküsü diğerlerinden kesinlikle farklı bir öyküdür. Redaktörlerin müdahalelerine uğrayan Haklı Bir Dava Uğruna ve yazarın kaleminden özgürce dökülen Yaşam ve Yazgı, yazarın ruhsal olgunluk düzeyi ve düşünce özgürlüğü açılarından gösterdiği farklılıklara karşın kusursuz bir ikileme oluşturur. Bu ikileme, epik tipleriyle de geniş bir alana yayılmış olaylarıyla da en önemlisi sanatsalfelsefi ve tarihselfelsefi anafikrinin birlik içinde olmasıyla da tam bir bütünlük gösterir. İkilemenin anafikri, Stalingrad Savaşı’nı yalnızca muharebe sahnelerini betimleyerek değil, aynı zamanda savaştan önce var olan, savaşa eşlik eden, savaşa yansıyan ve savaşın koşullandırdığı sosyal ve tarihsel etmenleri tam olarak anlatmak, bu yerel olaydan hareket ederek gerek Sovyet, gerekse Alman toplumunun tüm katmanlarına ve çevrelerine ışık tutmaktır. Bu kompozisyonun amacı, Sovyet yazınında hiç duyulmamış, görülmemiş cesur bir düşünceyi gerçekleştirmek, birbirine düşman iki ordunun ve birbiriyle uzlaşmaz iki devletin değil, aynı ölçüde totaliter olan iki devletin ölüm ka? lü bir etki sağlar. Grossman kendi inançlarını, en açık şekliyle, yakın geçmişte 20000 Yahudinin katledilmesine tanık olmuş eski bir Tolstoycu olan İkonnikov’un yazdığı söylenen bir tezde dile getirir.2 Ne zaman bir yeni dünya düzeni vaadi duysak bu düşünceleri hatırlamamızda yarar var: “Kendisi de sonsuza dek sürecek ancak hiçbir zaman iyiliği alt edemeyecek olan kötülük tarafından yenilmeyecek iyiliğin doğduğu bir yerde çocuklar ve yaşlılar ölecek, kan akacaktır. (...) İnsanların tarihi, kötülüğü yenmek isteyen iyiliğin savaşı değildi. İnsanın tarihi, insanca olan şeylerin tohumunu ezip öğütmek isteyen büyük kötülüğün savaşıydı.” (2/16) Anlaşılan, sadece bireyler bu kazanı canlı tutabilir ve ancak devlet ideolojilerinin sahiplenmediği bir dille bahsedilebilir bu. Bir gaz odasının inşasında çalışmayı reddettiği için öldürülmeyi kabullenmeden önce, İkonnikov bir İtalyan rahibe İtalyanca, Fransızca, Almanca karışımı bir dille sorar: “Que doisje faire, mio padre? Nous travaillons dans una Vernichtungslager” (Ne yapmalıyım peder? İmha kampında çalışıyoruz). Grossman’ın üslubu için bazen sıkıcı, tipik Sovyet üslubu denmiştir; Grossman’ın birçok şiir türüne yatkın olduğunu, İkonnikov’un kırık dökük dilinden Krımov’un kendi kendini yıkan zarifliğine dek birçok üsluba yatkın olduğunu söylemek daha doğru olur ama şiirden de kuşku duyduğundan, lım savaşını canlandırmaktır. İnsanların ortak ideallerinden yola çıkan yazar, iki silahlı kuvvetin arasındaki çarpışmanın üzerine çıkmayı başarmıştır. İkilemede gerçekten çok güçlü bir biçimde betimlenen kolektifleştirmeyle, 1937 terörüyle, azınlıkların takibe uğramasıyla ilgili sahneler Sovyet totalitarizminin en korkunç belirtileri olarak ortaya çıkmaktadır. Dolaylı yollara sapmayan, açık felsefi ve lirik anlatımlar, uyumlu bir öykü dokusu içinde birbirine örülmektedir. Araştırmacılar, ikilemenin L. N. Tolstoy’un Savaş ve Barış’ına yakınlığını oybirliğiyle belirtmektedir. Grossman, halkları yönetmeye çalışan sahte güçlerle halkın içindeki gerçek güçlerin çelişkisini ortaya koyan sanatsal bir anlatım dan yararlanmaktadır. Volga kıyısındaki çarpışmanın yazar açısından taşıdığı en önemli sonuca ilişkin şu tümce neredeyse bir aforizma düzeyindedir: “İnsan yaşamının ne kadar kırılgan ve zayıf olduğunun anlaşıldığı Stalingrad’da insan kişiliğinin değeri bütün gücüyle ortaya çıkmıştır.” Bunun yanı sıra dışardan aynı derecede paradoksal görünen bir sonucu da belirtmek gerekir: “Stalingrad muharebesi savaşın sonucunu belirlemişti ancak muzaffer halkla muzaffer devlet arasındaki sessiz tartışma devam ediyordu. İnsanın yazgısı, insanın özgürlüğü bu tartışmaya bağlıydı.” İkilemenin halk merkezli, hümanist özü işte bu paradokslarda gizlidir. ? Derleyen: Ayşe Hacıhasanoğlu “Vasili Grossman, Sovyetler Birliği’nin Tolstoy’udur.” Martin Amis “Bu roman sadece kitap diye adlandırılamayacak çok büyük bir yapıttır. Roman içinde birkaç romandır aslında; biri geçmişte, diğeri gelecekte iki tarihi olan bir yapıttır.” Heinrich Böll “Grossman için özgürlük dindar biri için ruh neyse oydu, yaşamın indirgenemez özü. Bireyler yaşarken onu asla tümüyle boğamaz, o yüzden varoluşlarının özünü ve güzelliğini küçük, farkında olmadıkları şeylerde sergilerler. İşte bu inançla, Grossman’ın hümanizmi, barbar 20. yüzyılın kokuşmuş otları arasında kök saldı ve yok olmaktan kurtarılmış, ama hâlâ fazlasıyla ihmal edilmiş olan yazılarında boy verdi.” Sam Sacks “Edebiyatta büyüklüğün bir sınavı da hiç sakınmamaktır ve Yaşam ve Yazgı kesinlikle hiç sakınmayan bir roman; okuru hep Sovyet devletinin hapishanelerine hem de Nazilerin ölüm kamplarına alıp götürebiliyor.” John Lancherter “Vasili Grossman’ın romanı görünüşte, Sovyetlerin savaş muhabiri olarak görev aldığı II. Dünya Savaşı’yla ilgilidir. Ancak romanın asıl meselesi, totalitarizmin hisleri köreltici gayriinsanîliğine rağmen –rastlantısal, banal ya da kahramanca iyiliğin gücünü göstermektir. Romanın son sayfasıyla Naziler de Stalin’in Rusyası da adeta buharlaşır ve geriye, bizi insan yapan şeyin, sonucu ne olursa olsun içgüdüsel iyilik olduğu gerçeği kalır.” Linda Grant Vasili Grossman, İkinci Dünya Savaşı’nın başından sonuna dek “Krasnaya Zvezda” gazetesinin özel muhabiri olarak çalıştı. Kızıl Ordu’yla birlikte Stalingrad’a kadar geldi. Savaşın son günlerinde ise Berlin’deydi. ”* tan dıkiir bedem bu etarnı tüyeni yi de Devonun keteylere güçtlı motiği, olasıan i rola şiizm im? onu ancak sıradan dil yeterli gelmediğinde kullanır. Belki tek bir açıdan Grossman Tolstoy’un gölgesinde kalıyor: onda Tolstoy’un hayatın zenginliğini, tamlığını dile getirme yeteneği yok. Yaşam ve Yazgı’da Tolstoy’un genç Nataşa Rostova’sı gibi bir şey yok. Fakat Grossman Avrupa tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yazıyor ve romanın genel havası – son bölümde karın ve buzun üstünde çok yoğun bir şekilde ışıldayan, Byerojkin ile karısına “çalılıkları yarıp geçer gibi ışığı da yarıp geçmek gerekiyor” hissi veren bahar güneşine söylenen övgüye rağmen – döneme uygun şekilde kasvetlidir; alt olay örgülerinin çoğu ana karakterlerden en az birinin ölümüyle sona erer.3 Buna rağmen, Grossman sevgi, inanç ve umuttan yoksun değildir; hatta bir Sovyet ya da Nazi toplama kampında ahlaki ve insani davranmamızın kesinlikle olanaksız olduğuna inanmasında güçlü, ılımlı bir iyimserlik de vardır. Onun ahlaki seçimin acı ve karmaşıklığının suçu, belirsizliği ve ikircikliliği hassas bir şekilde kavramış olması eserine sıra dışı bir değer katıyor. GROSSMAN’DA ÇEHOV ETKİSİ Bu hassas ahlaki anlayış Grossman’ı çok farklı ölçekte çalışan bir yazara, Anton Çehov’a bağlayan birçok nitelikten sadece biri. Yaşam ve Yazgı’nın tek tek birçok bölümü şaşırtıcı bir şekilde Çehov’un kısa öykülerini hatırlatıyor. Toplama kampı yetkililerine daha bir kaç saat önce tartıştığı bir arkadaşını öldürmüş olan suçlunun adını söyleyerek ölümüne neden olan Abarçuk; kendisi için çok önemli olan dürüstlük duygusunu yeniden kazanan Abarçuk, ölü dostuna öfkelidir ve suçluyla aynı hisler içindedir. Okur Abarçuk’un cesaretine hayran olmakla kendi kendini haklı görmesine tepki duymak arasında kararsız kalır. Stalingrad’da, Alman bombardımanı yüzünden bir çukurun içinde birkaç saat saklanmak zorunda kalan genç asker Klimov’la ilgili bölümde de buna benzer Çehov ironisiyle karşılaşılır. Bir Rus yoldaşın yanında yattığını düşünür ve insan sıcaklığına büyük ihtiyaç duyarken bu yetenekli asker aynı çukura sığınmış olan bir Alman askerinin elini tutmaktadır. Ancak bombardıman sona erince askerler yaptıkları hatanın farkına varır; sessizce dışarı çıkarlar, ikisi de bir üstün onları görmesinden ve düşmanla işbirliği yapmakla suçlamasından kaygılanır... Grossman, Almanların eline düşen Semyonov adlı bir Kızıl Ordu şoförüyle ilgili bölümde de buna benzer ama daha hassas sorular sorar. Almanlar Semyonov’u ölmek üzereyken serbest bırakır ve Hristya Çunyak adlı yaşlı bir Ukrayna köylüsü onu evine alıp besler, ona bakar.4 Bir ay kadar sonra gücünü toplayan Semyonov komşulardan biriyle sohbet ederken söz kolektifleştirmeye gelir. Semyonov onu kurtaran kadının bir zamanlar tıpkı kendisi gibi açlıktan ölme tehlikesi atlatmış olduğu na inanmakta güçlük çeker. Hrustya da o gece yatmadan önce haç çıkarma ihtiyacı duyar; Semyonov’un kolektifleştirmeyi onayladığını ve tıpkı on iki yıl önce bütün ailesini öldüren Komünistler ve Komsomol üyeleri gibi onun da Moskova’dan geldiğini bilmiş olsa, belki de hayatını kurtarmazdı diye hissederiz. Onun iyilik yeteneği anlayıştan bağımsız görünür; bir anlayış yoksunluğuna da dayanabilir. Yaşam ve Yazgı nasıl bir dizi küçük hikâye gibi okunabiliyorsa, Çehov’un hikâyeleri de Grossman’a göre tek bir destan gibi okunabilir. ? Çeviren: Sabri Gürses (*)Önsöz’den Yaşam ve Yazgı/ Vasili Grossman/ Çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu/ Can Yayınları/ 3 kitap 1200 s. 1 Garrard ve Garrard, The Bones of Berdichev, s. 239. 2 Berdiçev’de bu kadar Yahudinin öldüğüne inanılıyordu. 3 Buna dikkatimi çektiği için Daniel RancourLaferriere’e minnettarım (Teaching notes for a Seminar on Current Russian Prose, Rus. 224, California Üniversitesi, Davis, 1987). 4 Grossman’ın kurgusal olmayan bir Hristya Çunyak’la görüşmesi için bkz. Grossman, A Writer at War, s. 253. Sıkça yaptığı üzere, Grossman onu etkilemiş olan gerçek bir kişiyi ele almaktadır. 1148 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1148 16 ŞUBAT 2012 ? SAYFA 19