Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T 28 ARALIK ÇARŞAMBA ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER “2 000’e beş kala”, “2000’e üç kala” diye beklediğimiz 2000’e girişimiz daha dün gibi. 2010’lar bitti, 2020’lere doğru ilerlemekteyiz şimdi. Ne çabuk geçti zaman ve ne kötü geçti. 2011’i bitirirken dönüp geriye bakmak içimden hiç gelmiyor. Çok acı yaşattı bize bu yıl. Yıl mı? Acıları yıllar yaşatmıyor ki! Çoğunu insanlar insanlara yaşatıyor. Ne diyordu şarkı? “Yılların günahı ne?” 29 ARALIK PERŞEMBE Noel tatilinden yararlanıp Türkiye’ye geleceklerini öğrendiğinde ablası, bizim damada Türkiye’de Noel’in kutlanıp kutlanmadığını sormuş. Koyu dindar bir Hıristiyan olan ablasının bu sorusundan tedirgin olmuş damat ve Türklerin Müslüman olduğunu, Türkiye’de Noel’in elbette kutlanmadığını söylemiş. Ancak… Geldiğinden beri nereye baksa Noel Babalar görüyor, Noel ağaçları, Noel süslemeleri… Sonunda karar vermiş: Türkler Noel’i kutluyor; ama kendi tarihinde değil, yılbaşında kutluyor. 30 ARALIK CUMA Çocuklarımız kitaplardan, okumaktan uzaklaşınca kendimizi suçlamak aklımıza pek gelmedi. Oysa o çocuklar, kitapların, yazı makinelerinin TV’lerde “örgütsel doküman” olarak “teşhir” edildikleri ortamlarda büyümüşlerdi. Şimdi yine sanatı suçlu ilan etmeye çalışan bakanlarımız var; ama anlamlı işler de yapılıyor. Ne var ki kimileri de yapılan olumlu çalışmaları yıpratmayı görev edinmiş. Bir karalama çabası da sürüp gidiyor öte yandan. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, yıllardan beri ilk kez son derece yararlı bir uygulama başlattı. Yazarlarla devlet okullarında okuyan öğrencileri buluşturuyor. Yazar, çocuğun ayağına gidiyor. Onun sorularını yanıtlıyor. Yazar denince ölmüş insanları anlayan çocuklarla, gençlerle buluşuyor. Tekirdağ’da anlatmışlardı. Edebiyat öğretmeni, okullarına gelecek yazarlardan söz etmeye başlayınca, okullarına bir yazarın gelmesini ne derecede olanaksız görüyormuş ki bir öğrenci, “Amma da yaptınız!” anlamında bir kahkaha atarak sormuş: “Hocam, yaşayan yazar mı var!” Duyduğumdan beri aklımdan çıkmıyor. Yazarı, edebiyat kitaplarında, Behçet Necatigil’in dediği gibi, “Adı, soyadı / Açılır paran tez / Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti / Kapanır parantez” diye “kitaplarda bir isim, bir soyadı” olarak bırakmak, “bir çizgilik yerde hapis” etmek istemiyorsak bu projeyi desteklememiz gerekmez mi? Yazarlar Okullarda Projesi Sorumlusu Yusuf Çopur bildirdi: “(Bu proje) kapsamında öğrencilerimiz her ayın ilk iki haftası bir Türk veya dünya klasiği, sonraki haftalarda da çağdaş bir yazarımızın eserini okuyacaklar. (…) Bu kitapları okuyan öğrencilerimize ödül olarak okuduğu kitabın yazarını onlarla buluşturacağız. Ve bu şekilde öğrencilerimiz okuduğu kitap hakkındaki olumluolumsuz eleştirilerini birebir kitabın yazarına iletme fırsatı bulacak. Bu, onlar için hem özgüven hem de düşünce üretme ve düşündüğünü ifade etme anlamında kıymet biçilmez bir fırsat olacak. Bu projeyle Türkiye’de ilk defa bir il bütün ilçe ve okullarıyla ve onlarca yazarla birlikte bir okuma seferberliği gerçekleştiriyor.” İstanbul’un 39 ilçesinde 80’e yakın yazar, öğrencilerle buluşacak. Her ilçenin ilköğretim ve ortaöğretime yönelik iki yazarı olacak. Bu yılki yazar ilçe eşleştirmeleri kura ile belirlendi. Sonraki yıllarda bu eşleştirmeler değişecek ve farklı ilçelerde öğrenim gören öğrencilerin daha çok yazarla tanışmasına olanak sağlanacak. Son sözü de Yusuf Çopur’a bırakayım: “Yoksulluk ve cehalet hiçbir çocuğun kaderi olmamalıdır. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü olarak daha önce yaptığımız çalışmalarla kitap ve edebiyat sevgisiyle aşılamayacak engelin olmadığını göstermeye çalıştık. Şimdi de bu projeyle hayalimizi bir adım daha ileriye taşıyor ve ilk yılda 120 bin öğrencimizi birebir kitapla ve yazarlarla buluşturmayı hedefliyoruz. Onları, kitapla kurulan dostluk anlamında hayatlarının güzel ve anlamlı yolculuklarından birine hazırlıyoruz. Kitapla dost olan şiddete düşman olur, sloganıyla öğrencilerimizi kitap sevgisiyle her türlü olumsuz alışkanlıklardan korumayı hedefliyoruz.” var mıdır?” sorusuna Ermeni Amiralar cephesinden bakarak yanıt arıyor. “Avrupa’nın büyümesinin başlangıç noktasının herhangi bir dinin veya kapitalizmin yükselişiyle hiçbir ilgisi yoktur – ancak karabiberle son derece ilgilidir.” Henry Hobhouse’un bu sözünü okuyuncaya kadar Kristof Kolomb’un Hindistan’a niye gitmek istediğini pek de düşünmediğimi fark ettim. Paul Freedman’ın yazdığı, İmge Tan’ın çevirdiği Doğu’nun Baharatı adlı kitap, alt başlığında dendiği gibi, Baharatın Yolculuğu’nu anlatıyor. “Ortaçağ Avrupa’sında baharatlara olan talep büyüktü. Baharatlar lüks ürünlerdi; egzotik, yabancı ve pahalıydılar. Gelişmiş bir damak tadının yanı sıra zarafetin ve sosyal statünün de sembolüydüler. Zamanla bu tutku o denli büyüdü ki ticaret yolları, yeni koloniler ve keşifler onun etrafında gelişti.” 1 OCAK PAZAR Everest Yayınları’ndan son aylarda gelen inceleme araştırma kitaplarıyla ilgilendim bugün. Saro Dadyan’ın yazdığı, belgelerle, fotoğraflarla zenginleştirilmiş Osmanlı’da Ermeni Aristokrasisi adlı kitap, “Osmanlı İmparatorluğu’nda aristokrat bir zümre 3 OCAK SALI Sema Haznedar: “TV dizilerinde gittikçe çoğalan konuşma şekli beni deli ediyor; anne çocuğuna, annem; baba, çocuğuna, babam; halam, dayım vs. diye hitab ediyor. Bu, Anadolu’da vardır, ama artık şehir dizilerinde de senaryoya bile yazılır oldu. Sizce bu ne demek oluyor?” diye sordu. Birkaç yıl önce bu söyleyişin modalaşmaya başladığını fark etmiş ve bu sayfalarda konuya yer vermiştik. Ama azalmak bir yana, daha da arttı. Özellikle Türkçeyi yeni yeni öğrenmeye başlayan yabancılarda nasıl bir şaşkınlık yarattığı görülmeye değer. “Ee, o, onun annesi değil mi? Niye kızına ‘annem’ diyor? Kızı da ona ‘kızım’ mı diyecek?” diye sorduklarında verecek yanıt bulmak güç. Sema Hanım daha sonra bir ileti daha gönderdi: “Şimdi hatırladım da 3540 sene evvel yazlığa gidiyorduk. Florya’da çok kalabalık bir kamptı. ‘Gel annem’ diyen hiçbir anne yoktu. İstanbullu insanlardı. Sonra Orta Anadolu’dan bir komşu geldi. ‘Gel babam, gel annem’ diye çocuklarına hitap ediyorlardı. Bütün kampta herkese alay mevzuu oldu; çok hoşlarına gitti. Espri olsun diye öyle konuşmaya başladılar. Bence bu espri günümüze kadar geldi. Siz demiştiniz, insanlar yanlışlara çabuk alışır diye. (…) Ben bir TV eleştirmenine de yazmıştım. Hemen köşesinde yazdı, ama maalesef daha da çoğaldı” diye yazdı. Ben de fark ediyorum çoğaldığını. Anadolu’da böyle bir seslenme alışkanlığının olup olmadığını ise bilmiyorum. İstanbul’da geçen olayları anlatan dizilerde annelerin kızlarına “Annem!” diye seslendiğine ben de tanık oldum. Senaryo yazarları az daha özen gösterseler mi; yoksa Sema Hanım’a dediğim gibi, “Ben yazarım yazmasına; ama onlar benim yazdıklarımı okumazlar ki!” mi desem, bilemedim. ? feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com www.feyzahepcilingirler.com BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru yazarın soyadını oluşturacak (adı Fügen); bulmaca karelerindeyse aynı yazarın Canım Sıkılıyor adlı öykü kitabından bir bölüm ortaya çıkacaktır. 10 G 11 21 J 22 1 H 2 D 3 D 4 J 5 G 6 A 7 A 8 H 9 A Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU G 12 B 13 G 14 F 15 I 16 D 17 B 18 D 19 I 20 D G. Kalori. D 23 H 24 A 25 D 26 A 27 B 28 D 29 C 30 C 5 11 10 13 31 I 32 A 33 D 34 D 35 C 36 A 37 B 38 D 39 C 40 I 41 A 42 I H. “…hester” (İngiliz kenti). 43 I 44 F 45 A 46 H 47 A 48 F 49 J 50 A 51 C 23 46 8 1 52 E 53 C 54 B 55 C 56 J 57 C 58 C 59 I 60 F 61 C 62 A 63 J 64 E 65 C 66 D 67 I 68 E 69 D 70 F 71 E I. “… …oğlu” (karikatürist). Tanımlar ve sözcükleriniz: A.. Gabriel Garcia Marquez’in bir romanı. 72 A 73 A 74 B 75 A 76 E 77 B 78 C 79 A 80 B 81 I 67 42 59 28 40 43 31 81 15 19 6 75 47 79 7 50 73 J. Kitap getiren peygamber. 61 58 30 57 53 65 E. “E. E. …” (Yaratıcı mühendisliğin, mimarlığın ve tasarımın tarihi olarak betimlenen, Teknolojinin Başyapıtları adlı kitabın yazarı). 45 24 36 41 32 9 62 72 26 63 49 4 21 56 1142. sayının çözümü: A. KIRMIZI PAZAR B. “Fransa’da Aşırı Sağ ve …” (M. Şehmus Güzel’in bir inceleme kitabı). 39 51 78 35 29 55 D. 17241804 yılları arasında yaşamış olan Alman filozofu. 76 71 52 64 68 F. Nihat Genç’in de kitaplarını yayımlayan yayınevi. 80 54 17 27 12 37 77 74 C. “Ben seninle bir gün … …’de haşlama yeme ihtimalini sevdim” (Yılmaz Erdoğan). 38 66 34 33 16 18 69 22 25 2 3 20 48 44 70 14 60 12 TESİ, B. IRKÇILIK, C. VEYSEL KARANİ, D. IMMANUEL KANT, E. LEVİS, F. CADDE, G. ISIN, H. MANC, I. ERDİL YAŞAR, J. RESUL Metin: Can sıkıntısından kurtulmak için yaramazlıklar yapar ceza verilse de, verilmese de sıkılırmış. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1143 OCAK 2012 ? SAYFA 31