Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
o nini umlarim. ğinde rinde sahne ntü ştırma i karbiri katkı urup tni iyi rakterkenn de Diğer ötü izankosr beni DA DA R den komesenliyo için de koreograf gereksinimi olduğuna inanıyorum. Adım tasarımı tiyatroda da gerekli, ama bu hususa bir iki rejisör dışında kimse itibar etmiyor. Kötümserliğimin kaynağı sadece bu… Tiyatro seyircisiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Seyirci, tiyatroya yeni şeyler görmek, kendini başka düşünce ve duygu düzenlerinde duyumsamak, kendinden ötede olmak, kısacası haz duymak için gidiyor. Haz duymak duygusu ise bazen güldürerek, bazen ağlatarak, bazen düşündürterek, bazen de duygulandırılarak sağlanmakta. Birbirlerinden yetişiş, çevre, zekâ, duygu açısından farklı bireylerden oluşan tiyatro seyircisi, oyun başladıktan sonra, bir süre için, aşağı yukarı aynı yaşantıyı paylaşmaya başlar. Bu bir “iki kere iki dört” olayıdır. Ama aynı yaşantı, çeşitli kişilere değişik açılardan etki edebilmekte. Komisarjevski’nin dediği gibi, böylece “tiyatro insanın acısıyla mutluluğuyla kendini anlamasını, kendini tanımasını” sağlıyor. Ancak bunu yaparken de, kesin sonuçlara gidilemiyor, çünkü bu sonuç, her insanın kişiliğine göre değişebilmekte. Bu da, her bireyi (aynı deneyimi yaşamalarına karşın) doğal olarak kendi kişisel dünyası içinde etkilemekte... Tiyatroda bulunan seyirci bir bütün olmakla birlikte, her biri aynı deneyime değişik tepkiler göstermekte. Tiyatro ki günün aynası, gençler de öyle... Genç tiyatrocular neleri yansıtıyor, hayatı, duyguları, uzak/yakın tarihi günün gözüyle görerek ekolleri yerle bir eden de var, tutkuyla özümseyen de... Günümüzde tiyatro, egemen kültüre karşı yeni bir tiyatro anlayışına gereksinim duymakta. Alternatif tiyatro dediğimiz deneme tiyatrosu, var olan tiyatro alışkanlıklarına, anlayışlarına, tarzına ve estetiğine bir anlamda başkaldırı anlamını taşıyor. Öteki olma kaygısı güden alternatif tiyatro, günümüzde yaşanan toplumsal sorunlara sessiz kalmıyor, politik tavrıyla tekdüze tiyatronun karşısında duruyor. Bunun için de, yeni teatral tavrını iletecek yeni çalışma yöntemlerini, tekniklerini, tarzını ve estetiğini, üretme ve aktarma çabasında. Alternatif tiyatronun kendini ifade etmesinde en etkin araç sahnelemede oyuncunun ön planda olduğu, Brecht’in dediği gibi “Tiyatroya girişte paltosuyla birlikte beynini de bırakan seyirci istemiyorum” sözünün mantığıyla, seyircinin oyunun bir parçası olduğunun duyumsattırıldığı bir görsellik. Bu görsellik de alternatif tiyatroyu alışılageldik, söze boğulmuş, aldatmacı tiyatrodan kendini ayırıyor. Bu tür tiyatrolara örnek olarak EKİP’i, Tiyatro 02’yi, Serbest Bölge’yi, Tiyatro Artı’yı, Tiyatro Öteki Hayatlar’ı, İkinci Kat’ı, Altıdan Sonra Tiyatro’yu, DOT’u, Halt Tiyatro’yu, Tiyatro Boyalı Kuş’u ve şu anda aklıma gelmeyen benzeri grupları gösterebilirim. “SENFONİDEKİ DÜZEN, ÖYKÜDE DE YAŞAMA GEÇİRİLMELİDİR” ? rosunda hareket akışını anlatmak dille takık”, “anlatıcı”sı okurla hemhal, ezgi zengini senfonik öykü kitabınız “Kör Bakkalın Gözleri” yıllar sonra yeniden basımıyla raflarda. Yeni basımda usta yazarların kitapla ilgili değerlendirmelerini de okuyoruz. Sizin için de hayli özel bir kitap bu. Hem bunu, hem de kaleminizi kâğıda o senfonik yapıdaki değdirişinizi anlatır mısınız son soruda? “Kör Bakkalın Gözleri”ni ayrıca ‘senfonik bir öykü’ nitelemesiyle, ışıklar içinde yatsın Sevgili Muzaffer Buyrukçu’nun saptadığı gibi insanı bulunduğu yerden uzaklaştırmayı, başka bir kimlikle donatmayı düşünerek yazdım. “50. Yazarlık Yılı”mı kutladığım günlerde 3. baskısının Arshop tarafından okura kavuşturulması benim için bir anlamda sürpriz oldu. Uzun öyküde anlatıcı, örneğin: “Bu öyküyü Beethoven’in bir senfonisini dinliyormuş gibi okuyun” der. Okur, bu uyarıyla koşullanarak öyküye öyle yaklaşır ve okumasını içeriği zenginleştiren olayları, serüvenleri kucaklayarak sürdürürken, kimi olguların sert yapılarını kırmaya uğraşır. Kendisine verileni anlamaya, anladıklarının tadını çıkarıp varlığının her yanına yaymaya çabalarken, ansızın “anlatıcı” gene girer araya ve öykünün doğal akışını “şıp” diye keser, durdurur. Neden? Çünkü öyküdeki devinimlerin, düğüm ve serimlerin, sergilemelerin bir senfonide olması gerektiği gibi algılanmasını, öyle yo Bir tiyatro eserini ya da metnini öncelikle düşünsel anlamda yorumlayarak anlamlı hale getirmek istediğini belirtiyor Üstün Akmen. rumlanmasını, okunma temposunun ona göre ayarlanmasını ister. Okurla, öyküde olup bitenlerin arasındaki dengeyi belirtmek niyetiyle akışı durdurur. Senfonideki düzen, öyküde de yaşama geçirilmelidir: Olaylar, hızlı akmaları istenilen noktada yavaşlamamalı, yavaşlamaları gereken noktada da hızlanmamalıdır. Bir de (Muzaffer Buyrukçu’nun tanımıyla şunun için): “Öykünün, şimdiye kadar yazılan öykülerin hiçbirine benzemediğini, onun ancak Beethoven’in bir senfonisiyle boy ölçüşebileceğini göstermek için durdurur”.“Kör Bakkalın Gözleri”nde şarkılar, şiirler, opera librettoları, fragmanlar, tablolar, masallar, söylenceler var ve bunların hepsi birbirine bağlanarak öykü bir bütün olarak ortaya konuluyor. Eleştirmenler anlatımının dokusunda ciddiyetle, ağırbaşlılıkla, soylulukla birlikte ironi, güldürü öğeleri, ince bir mizah, ince bir eleştiri buldular. “Kimi satırlar, kaşları çattırırken, kimi satırlar bıyık altından gülümsetiyor” dediler. İyi dediler, çünkü ben de onların söyledikleri noktalara odaklanarak yazmıştım. “Önem bakışımızda mı, bakılanda mı, anlatılan mı önemli, anlatan mı, gidilen yer mi güzel, giden mi, düşünen beyin mi, yoksa düşünülen mi” sorularına yanıt aradım. Anlattıklarımdan çok, anlatımımın öne çıkmasını istedim. Sürükleyiciliği konuya yaslamadım. Hem alışılagelmiş öykü anlayışını çimdikledim, hem de senaryoyu ilk kez bir öyküye “malzeme” yaptım. Öyküde ne anlatıldığıysa okurdan başka kimseyi ilgilendirmiyor. “Kör Bakkalın Gözleri” işte böyle ilginç bir kitap. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Tiyatroda Ayna Var/ Üstün Akmen/ Artshop/ 200 s. Kör Bakkalın Gözleri/ Üstün Akmen/ Artshop/ 168 s. toplantılara, konferanslara katılmış ve gelişmeleri içerden de gözlemlemiş. Kitabında belirttiği gibi despotizme karşı kendi iç dinamikleriyle ayağa kalkan insanların, dış dinamiklere de ihtiyacı var. Cıngı bu dış dinamiklerin Batı demokrasileri olduğunun altını çiziyor. İşte, “Ortadoğu’nun öfkesi” ile “Batı’da ırkçılık” konularının kitabın adında bir araya gelmesinin nedeni bu içdış dinamikler meselesi. Cıngı, iyi bir Batı ve Avrupa gözlemcisi olarak son yıllarda Batı’da insanların siyasete ve demokrasiye olan güvenlerinin giderek azalmasını ve bundan popülist sağ (uç sağ) akımların ve partilerin yararlanıyor olmasını yalnız Batı demokrasisi için değil, özgürlük ve demokrasi peşindeki Ortadoğu ülkeleri için de olumsuz bir gelişme olarak değerlendiriyor. Bu tespitten yola çıkan Cıngı; “Güney’deki demokratik yöneliş ile Kuzey’deki geriye gidiş arasındaki paradoksu ve aralarındaki olası ilişki alanlarını incelemek, yeniden biçimlenen dünyayı anlamak bakımından zorunludur” diyor. Kitabının esas amacını, bilgilendirmek ve “iki farklı coğrafya üzerinde yer alan farklı toplumların ters yönde hareketlenmelerinin nedenlerini ve bunun doğurduğu etkileşim süreçlerini açıklamaktır” şeklinde açıklıyor. Bu amacıyla kitabın çok sayıdaki “Arap Baharı” kitabından farklı olduğu görülüyor. ? Ortadoğu’nun Öfkesi ve Batı’da Irkçılık/ Aydın Cıngı/ Sodev Yayınları 112 s. OCAK Aydın Cıngı’dan yeni kitap Ortadoğu’nun Öfkesi ve Batı’da Irkçılık Cıngı’nın kitabı üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde Arap Baharı, ikinci bölümde, “ideoloji olarak uç sağ ve Avrupa’da ivme kazanan uç sağcı popülizm” ve son bölümde de ilk iki bölüm arasındaki bağlantıları ele alıyor. ? Ercan KARAKAŞ itabın başlığını gören insan belki ilk bakışta, “Ortadoğu’da olanlarla, Batı’daki ırkçılığın ne ilgisi var?” diye düşünebilir. Ancak Cıngı bu ilişkiyi “küçülen dünyada” herkesin herkesi etkilediği gerçeğinden yola çıkarak gayet anlaşılır biçimde ortaya koyuyor. Aydın Cıngı’yı henüz tanımayanlar ya da iyi tanımayanlar için belirtelim; Cıngı bir siyaset bilimci, Batı’daki ve K dım taBaleyi an pek m, Selr at ? 1143 Okurla kanka olmayı becerebilen nevi şahsına münhasır, yazara “tatlı CUMHURİYET KİTAP SAYI 1143 dünyadaki siyasal ve toplumsal gelişmeleri çok yakından izleyen, fırsat buldukça dünyayı gezen bir gezgin ve iyi bir gözlemci. Nitekim, Ortadoğu’nun Öfkesi ve Batı’da Irkçılık adlı son kitabını kaleme almadan önce de Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerin birçoğunda çeşitli 12 2012 ? SAYFA 15