04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA ixLondraİstanbul Mektupları’ adlı incecik bir kitap yayımlandı. Her anlamda incecik. Orhan Suda ile Nezihe Meriç’in, 1980’de o bildiğimiz zarflıpullu mektuplarla başlayıp, 2000’li yıllarda epostalarla devam eden yazışmalarını bizlere ulaştıran bir kitapçık. Çabucak okunuyor. Okuyanın içini ince ince sızlatıyor. Nezihe Meriç’in ruh inceliğini yüreğinizde duyarak okuyorsunuz. Orhan Suda’nın sevdiklerine, dostlarına mektup yazmaları konusunda inceden inceye uyguladığı baskının pek hoş bir sonucu da diyebiliriz bu kitap için. Kitap üzerine Gülnihal Gülmez yazdı. ‘Şeytan, Melek ve Komünist’, yirminci yüzyılla hesaplaşan, siyaset ve şiddeti sorgulayan bir roman. Yirminci yüzyıl 1917 devrimiyle komünizme girişle başladı. Nedim Gürsel romanını Berlin’de yazmış ve okuru yirminci yüzyıl tarihiyle üç karakter üzerinden yüzleştiriyor. Kurgunun gizli kahramanı ise Nâzım Hikmet. Şairle ilgili bilgiler gerçek. Yazar romanını, “Göremediğimiz güzel günlerin habercisi” Nâzım Hikmet’e adamış. Nedim Gürsel’le Rozerin Doğan konuştu. Nâzım Hikmet’in ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun sesi geçmişin derinliklerinden ta 1961 yılının Paris’inden çıkıp geliyor. Kitap ve içindeki CD şiir dimağımızı heyecanlandırdı, kitaplıklarımızı ve müzikçalarlarımızı zenginleştirdi. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, “Bu kaydı çok iyi saklayın, aman ha!” diyerek emanet bıraktığı 1960’ların teknolojisi bir makara banttan oluşmuş kitap ve CD. ‘Büyük İnsanlık’ı Nurduran Duman değerlendirdi. Bol kitaplı günler... Don Thompson’dan ‘Sanat Mezat’ ‘A Çağdaş sanat kazan, tacir kepçe Don Thopmson, Sanat Mezat’ta çağdaş sanat ortamının, sanat tacirlerinin ve müzayedelerin ekonomisini ve ruh halini inceliyor. Bu araştırmada doğal biçimde devreye para, hırs ve sahip olmanın yarattığı büyüklük duygusu giriyor. Ë Ali BULUNMAZ u meşhur “Paha biçilmez” deyimi, sanat veya başka herhangi bir alanda ne kadar sık kullanılıyor. Fakat kazın ayağı öyle değil. Her şeyin bir fiyatı var. Durum böyle olunca, her önümüze gelen kolayca ticarileştiriliyor. Sanatın ve sanat ürünlerinin bundan fazlasıyla payını aldığını görmemek için kör olmalı. Bu işin bir ekonomisi var, hem de milyonlarca dolarlık bir para havuzu. İktisatçı Don Thompson Sanat Mezat kitabıyla konuya burada dahil oluyor; “sanatseverliğin” nasıl bir satın alma ve biriktirme fetişizmine dönüştüğünü irdeliyor. TACİRİN MARİFETİ: PARA Thompson’a göre müzayede, sanatın değerlendirildiği tüm alanların önünde. Sanatçı da buradan hareketle “girişimci”ye dönüşüyor, sanat da epey bir lükse. Bu süreçte “sanatsever” ve biriktirici azınlık zenginleşirken sanat ürünü yaratanlar, o topluluğa göre yoksullaşıyor veya kaybediyor. İyi de nasıl? Thompson, çağdaş sanatı “büyük müzayede evleri tarafından çağdaş sanat mezatlarında satılan eserler” toplamı diye tanımlayınca, markalaşmanın gücü beliriyor. Ünlü bir markanın ürettiği çanta, tasarım ürünü mü yoksa sanat mı? Duruma göre değişiyor elbette. Marka, fiyatı arttırıyor; böylece marka değeri ortaya çıkıyor. “Marka sanat” da diyebilirsiniz buna. Marka müzayede evleri de çağdaş sanatta katma değeri katlıyor sonuçta. Tacir, müzayede evi ve marka ürünün (ya da “çağdaş sanat eserinin”) işbirliği sayesinde, satın alma ve simgeyi edinme güdüsüyle hareket eden kişi, farkına varıldığı için mutluluk duyar. Dolayısıyla kalite ve niteliğin önüne geçen şey tacirin, galerinin şöhreti ve eserin büyüklüğüne göre çektiği fiyattır. Markalaşma üç boyutlu hale gelir böylece: “Çağdaş sanat eserinin”, müzayede evinin ve eseri pazarlayan tacirin markalaşması. Tüm alışsatış fetişini yaleştiğimizi; gerçekten çağdaş sanat adına üretmeye baş koyanların karmaşada kaybolabildiğini de not eden Thompson, dört isim üzerinde özellikle duruyor: Damien Hirst, Andy Warhol, Jeff Koons ve Tracey Emin. Bu dört ismin bazı temel ortak yanları göze çarpıyor: Öncelikle çağdaş sanatta yer sahibi önemli isimler. Ürettiklerinin yüksek fiyata pazarlanıp satılması da cabası. Dördü de marka; hem etiketlerindeki rakamlar hem de kopardıkları gürültüyle. Bir de, kendilerini toplumun ve piyasanın gözü önünde tutmayı başarıyorlar. Markalaştırılana kadar çağdaş sanatta bir hiç olan bu dört isim, şimdi sanat galerilerinin, müzayedelerin ve tacirlerin ağzını sulandırıyor. Kısacası pazarlama ve tüketimin ete kemiğe bürünmüş halinin dört örneği. Markalaşan koleksiyoncuların (örneğin Charles Saatchi) ve (Christie’s ve Sotheby’s gibi) müzayede evlerinin de göz bebeği. Tacirlerin, temsil ettiği sanatçıyı ve eserlerini pazarlayabilmesi için Thompson’a göre en güçlü kalesi sanat fuarları. Tacir, müzayede evinde başarısızlığa uğradığında veya kazancını katlamak istediğinde sanat fuarlarında tüm hünerlerini sergiler. Bağlantı kurmak da eseri “hakkıyla” fiyatlandırmak da bu hünere dahil. Üstelik söz konusu fiyatlandırma yalnızca özgün sanat eserlerini değil, sahte ya da çalıntı olanları da kapsar. Thompson, sanatçı, tacir ve sanat fuarı çevreleriyle yakın ilişkideki eleştirmenlerin neden beklenen derecede etkin bir aktör olmadığını sorgularken, onların çoğunlukla galeri ve sergileri gezmeyi teşvik eden kişiler olarak kaldığını ifade eder. Thompson’a göre eleştirmen, “bir sanat eserinin soyut önemi ve benzersizliğini, alıcılara rehber olmak için değil, editörden onay görmek ve yazdığı derginin reklam gelirini arttırmak adına tartışır.” Thompson’ın kitap boyunca anlattıklarını bir sonuca bağlayacak belirleme şu: Çağdaş sanatın değerini belirleyen şey sanatçı, tacir, müzayede evi markalaştırması ve koleksiyoncunun egosu. Yoksa üzerine harcanan emek ve başka bir gözün bir yaratıyı büyük sanat olarak görmesi değil. İşte kazananlar ve kaybedenler böyle ortaya çıkıyor. [email protected] http://bulunmazali81.blogspot.com Sanat Mezat/ Don Thompson/ Çeviren: Renan Akman/ İletişim Yayınları/ 394 s. Francis Bacon’dan “Üç Otoportre Eskizi”, Tracey Emin’den “Yatağım”. Ş ratan temel formül bu. Burada tacire küçük bir parantez açalım: Kendini “galerici” olarak adlandırmayı tercih eden; konusunun uzmanı olan ya da sadece çenesini kullanan tacirler, toplayıcı ve satıcı biçiminde çift taraflı çalışırken alıcı ve satıcılar adına aracılık işini de üstlenir. Bir tacirin nasıl markalaştığını anlatıyor tüm bunlar: Güvenilir görünme, sıkı ilişkiler, fiyat biçme ve pazarlama yeteneği. Tacir ihtiyaçları belirleyip ona göre hareket edince, tacir arayan “sanatçı” ve “sanat” arayan paranın mükemmel birlikteliği oluşur. Tacir de işini iyi yapan bir “sanatçı”ya dönüşür. Herkes “tamamen duygusal” anlamda mutlu olur. ÇAĞDAŞ SANATIN DÖRT GÖZ BEBEĞİ Thompson’ın “büyük çağdaş sanatçılar” listesi oluşturma amacı hatırlı müzayedeci, küratör ve tacirlerin öznel tercihleri nedeniyle hüsran oluyor. Burada hangi çağdaş sanatçının hangi tacir tarafından temsil edildiği, hangi müzayede evi ve galerinin favorisi olduğu önem kazanıyor. Tabii bu sırada markalaşmanın, sıradan olanın değerini yükseltmesi gerçeğiyle yüz Sanat galerilericileri ve tacirlerin ağzını sulandıran örneklerden: Damien Hirst’den “Aman Tanrım”, altta ise “Yaşayan Birinin Zihninde Ölümün Maddi İmkânsızlığı”. TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Turhan Günay Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya/ Müşteri Temsilcisi: Ozan Altaş Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 Yerel süreli yayın Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1100 17 MART 2011 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle