03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Ö ykü, roman, oyun hangi türde olursa olsun ilk kitaplara genişçe yer açmaya çabalıyorum “Kitaplar Adası”nda. Yanı sıra verimleriyle enikonu yazınsal koruluğa dönüşmüş, ötesine geçip orman varlığı oluşturmuş yazarlarla yapıtlarına odaklanıyorum belli aralıklarla… Böylelikle doğal yoldan kendi yazınsal coğrafyamızla yüzleşme, bu coğrafyanın farklı oluşumları ya da çeşitli yönsemelerini tanıma konusunda alçakgönüllü uğraş veriyorum… itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Tahsin Yücel... miyle aktaracak olursak, bu bağlamda bir “başyapıt” söz konusu hatta. Ama Tahsin Yücel, romancılığımız içinde kendine yine de otuz şunca yıl sonra Peygamberin Son Beş Günü ile yer edindi denebilir gönül rahatlığıyla. Kişisel kanımca da bir “başyapıt” olarak nitelenmesi gereken Vatandaş’ın bu ölçüde görülemeyip Yücel’in ancak Peygamberin Son Beş Günü ile, daha çok da bunun çevresinde çıkan gürültüyle, ötesinde kamplara bölünük halde süren tartışma ile toplumda tanınır hale gelmesi üzerine ne denebilir bilmiyorum. Romanlarının çok daha öncesinde ünlü bir öykücüydü elbet o, ama bunun ardından romandaki başarısının görece ancak kırk yıl sonra anlaşıldığı da savlanabilir sanıyorum buradan kalkarak. Bunların hemen sonrasında gelen iki romanı başarısını tam anlamıyla pekiştirdi denebilir yazarın. Bıyık Söylencesi’nin, daha çok da özellikle Yalan’ın, hem yoğun hem derinlikli roman niteliğiyle kitlelerle kucaklaşması kadar bir kez daha tartışılan roman olması 19922002 arasında Tahsin Yücel’e bu alanda çok özel, ayrıksı, özgün yer açmış oldu. Önceki otuz yıl boyunca verimlediği iki roman, başarılı ama tekil roman örnekleri olarak kalmıştı belki daha çok, oysa andığım on yıllık dilimde “Tahsin Yücel romancılığı” başlığı altında tartışılabilecek çok farklı bir konusal bütünlüğün kaçınılamaz biçimde yazın kamuoyunun gündemine oturduğu söylenebilir artık. Yalan’ın ardından geçen şu son on yıllık dilim içinde romanları gereğince tartışılmasa bile, bu durum Tahsin Yücel’in, romancılığımızın son elli yılına damga vurmuş romancılar arasında önemli yer tuttuğu doğrusunu değiştirmeyeceği gibi buna yönelik gerçeklik doğrultusunda bir kez daha gerekçeler döşendiği kesinlenebilir pekâlâ. Şimdiye dek gerek “Kitaplar Adası”nda gerekse kimi yazın dergilerinde Yücel’in üç romanına (Bıyık Söylencesi, Yalan, Kumru ile Kumru), bir de öykü kitabına (Komşular) değindiğimi söylemeden geçmeyeyim. Bu kez yazarın romanlarına yönelik genel bir yaklaşımla roman sanatımıza dönük karşılıklı ayna tutmaya çabalayacağım. Birkaç hafta sonra ise özellikle yazarın son iki romanı Gökdelen ile Sonuncu’yu, baştaki ilk iki romanı olan Mutfak Çıkmazı, Vatandaş adlı yapıtlarıyla karşı karşıya getirip değerlendirmeye girişeceğim. Onun bütün öykülerine bakmanın da sırası gelecek ayrıca… TAHSİN YÜCEL’İN ROMAN EVRENLERİ... Tahsin Yücel’in bütün romanlarında, bireyle onu kuşatan en yakındakinden uzağa çevresi arasındaki çatışmaya tanıklık yapıyoruz sürekli. Bu kişiler roman evrenine özel olarak yerleştirilmiş birer karakter görünümü sergiliyor. Kişiyle evren arasında karşılıklı yaşanan etkimenin yol açtığı çatışma romanların da ana dinamizmini oluşturuyor bu nedenle. Her romanda başka başka görevler üstlenir onun kişileri. Karakterlerin, bir kavramsallığın kurulması yönünde seçilip yapılandırıldığı düşünülebilir. Yücel’deki kavramsallık, yapıtların ön yüzlerinde her ne anlatılırsa anlatılsın; iç yüzlerinde farklı çağların insanını aynı anlam derinliğiyle kucaklayacak bir yaklaşımı odaklar sonuçta. Buradan hareketle yazarın romanlarını, bireyle toplumun çatışması üzerine yapılandırdığı, her romanında, bu çatışma temelinde farklı kesitlere, düzlemlere yöneldiği öne sürülebilir kolayca. Böyle olunca, kendi bakış açısıyla gerek roman evreninde gerekse roman kişisinde yazarın bu dönüşümü sağlayabilmesi, bir açıdan bunda çizgiselleşmeye gitmenin de önünü açıyor. Tahsin Yücel, böylece klasik gerçekçiliğin yolundan saparak bambaşka bir yola girme yönünde kendini kışkırtıp rüzgârlandırarak doğal gerekçe dizisi oluşturuyor. Nitekim dönüştürümde karşımıza çıkan farklı zenginliğe karşın Mutfak Çıkmazı’nın klasik gerçekçi yapısı öteki romanlarının hiçbirinde görülmüyor. O halde roman evrenlerinin bambaşka bir gerçekçilik anlayışına dayalı kurulup romanların bu yönde yapılandırılması kaçınılmaz hale gelecektir süreç içinde. Gerçekten Vatandaş’la birlikte, özellikle romancılığının 1990’la başlayan evresinde bu dönüştürümün, yaratımın parlak örneklerini vermeye koyuluyor yazar peş peşe. Öyle bir roman evrenidir ki bu, içinde yaşadığımız toplumla içlidışlı, onun bir benzeri, süreğeni gibi kurulmuş olsa da onu tanıma yönsemelerimizi alt üst eder bir çırpıda. Aynı olgusal öğeler, gereçlerle örüntülense de ayrı dizgelere dayalı, farklı çizelgelerle, tasarımlarla oluşturulduğu izlenimi bırakır roman evreni. Bildiğimiz, tanıdığımız toplum, bugüne dek bilemediğimiz, göremediğimiz yanlarıyla bambaşka göstergeler, imler, örneklerle gelir önümüze. Bu, kategorize edilmiş, biçimselleştirilmiş olsa da aykırı gerçekçi temelde kurulmuş bir roman evrenidir. Yer yer kara güldürü havasıyla kol kola gidiyor izlenimi bırakan anlatım, bu nedenle evreniyle de, dil kabartmasıyla da bir roman şölenine dönüşür okundukça. Giderek yazınımızda roman evrenleriyle kişilerinin yapılandırılması bağlamında özgün bir damar da yakalayacaktır Tahsin Yücel. Elbette ondan önce ya da ona çağdaş veya onun ardı sıra buna benzer yaklaşımlarla karşılaşılmamış değil yazınımızda. Ne var ki Tahsin Yücel romanlarının, daha ilk sayfalarında, okunur okunmaz belirgin bir özgünlükle karşılaşıldığı eklenebilir hemen buna. Gerçekten de yazar, bu kendine özgü yaklaşımıyla bizi, bugüne dek içinde yaşadığımız halde göremediğimiz toplumsal oluntularla yüzleştirir. Farklı bir bakış da kazandırır sonuçta bize. Peki roman kişilerinin dış dünyayla çatışması evrenden mi yoksa kendi iç dinamiklerinden mi kaynaklanır? TAHSİN YÜCEL’İN TRAGEDİK ROMAN KAHRAMANLARI Yukarıda dile getirmiştim, Tahsin Yücel, hemen her romanını bir kavramsallaştırma yönünde verimliyor. Bu çerçevede roman kişilerine, evrenlerine daha işin başında roller yüklüyor kaçınılmaz biçimde. Ancak roman evrenlerinin kuruluşunda olgusal gerçeklikle daha sıkı fıkı görünen Yücel’in, iş kişilere geldiğinde bunların birer yapıntı kişilik olduğunu çok açık biçimde ortaya döktüğü görülüyor yapıtlarında. Adeta şöyle seslendiği de Romanımızda bir yapıtaşı: Bunun, karşılıklı birbirine tutulmuş ayna örneğine benzer biçimde söz konusu yazarlarımız açısından yarar getirip getirmediğini kestiremem elbette, herhangi yazınsal birikim oluşturup oluşturmadığını, böylesi yararlara yol açıp açmadığını da. Ne ki biz, bu tür yazıların, yazınımız açısından bir biçimde yarar getireceği ön kabulü yönünde davranış benimseyebiliriz herhalde yine de. Daha öncelerde verimlediği bir romanıyla ilgili çalışmasından kalkarak düştüğü notların arasından çıkardığım şu birkaç satırı, bu yönde bize kılavuzluk yapabilir herhalde Tahsin Yücel’in: “Yaklaşımını benimseyelim benimsemeyelim, yapıtını beğenelim beğenmeyelim, Balzac’ı okumadan önceki romancı kişiliğimizle Balzac’ı okuduktan sonraki romancı kişiliğimiz arasında küçük de olsa bir ayrım vardır ister istemez. Kısacası, okuduklarımız sürekli bir şeyler kazandırır bize.” Bu çerçevede Tahsin Yücel’in romanları üzerinde ilk kez duracak değilim. Ama yer açmaya çalıştığım ilk romanların yazarları ne ölçüde göz atarlar “Kitaplar Adası”na, bunu bilmemekle birlikte biraz da bunlara karşı tutulmuş farklı bir ayna gerçekliği olgusu bağlamında yaklaşmak düşüncesindeyim bu kez onun romanlarına. Öyküde belirgin bir adı vardı gerçi Yücel’in, romanda ise ilk kitabını birkaç yıl sonrasında yayımladı o. Elli yılı aşkın süre önce 1960’ta karşılaştık ilk romanla: Mutfak (1960, yeni basımı: Can, 2005 [yukarıdaki alıntı için; s.8]). TAHSİN YÜCEL’İN ROMAN DAĞARINA KUŞBAKIŞI YAKLAŞIM İlk romanını yayımladığı 1960’tan son romanını yayımladığı 2010’a dek geçen elli yıllık bu sürede Mutfak Çıkmazı’ndan sonra şu romanlarıyla geldi okur önüne Tahsin Yücel: Vatandaş (1975), Peygamberin Son Beş Günü (1992), Bıyık Söylencesi (1995), Yalan (2002), Kumru ile Kumru (2005), Gökdelen (2006), Sonuncu (2010). Yarım yüzyıla sığdırılmış toplam sekiz roman… Tümü de günümüzde Can Yayınları’nca sunulan bu yapıtların zaman dağılımına göz atıldığında bunların daha çok son yirmi yıl içinde kümelendikleri görülebiliyor hemence. İlk otuz yıl boyunca yalnız iki roman yer alıyor çünkü. Üstelik ikincisi için yazarın buna “roman” değil de “anlatı” demeyi uygun bulduğu anlaşılıyor. Gerçekten de Vatandaş’ın 1975’teki ilk basımına göz atıldığında, yazarın kendi düzenlemesi çerçevesinde bunu “anlatı” olarak hazırladığı, ama Bilgi Yayınevi’nin yapıtı “roman” dizisinde yayımladığı görülüyor. Günümüzde genelde “roman” bağlamında karşılanıp yüceltilmiş bir yapıt bu. Yazarın da bunu kabullendiği anlaşılıyor. Fethi Naci söyleSAYFA 22 17 MART düşünülebilir okura: “Bu roman kişisi, ister kabul edin, ister etmeyin işte böyle biri, bu size bir çizgi kahramanmış gibi gelebilir, ama siz bu noktadan kalkarak bu kişinin roman evreninde alacağı yola bakın, bundan genelde çıkarılabilecek kavramsal sonuca ulaşın, sonra da bununla yüzleşmeye çalışın.” Kişiler, adlarından tutun da tutumlarına, davranışlarına, yaşama biçimlerine dek karakter olarak aykırı gerçekçi romanın parlak birer örneği olarak alınabilir bana göre. Gerçekten bu kişiler, enikonu çizgiselleştirildikleri, ötesinde komikleştirilip aykırılaştırıldıkları halde tipolojik olandan yola çıkan, ancak tipleştirme tuzağına düşülmeden kurulan yanlarıyla dikkati çekiyor. Yücel’in roman kişilerine birer tragedik kahraman gözüyle bakabilmek olanaklı görünüyor bana. Çünkü onun roman kişileri, özellikle son yirmi yıl boyunca verimlediği romanların ana karakterleri, yazarın kendilerine biçtiği yazgı doğrultusunda evrilen tragedik kahramanlar olarak alınabilir pekâlâ. Nitekim bu kişiler, kendilerini bekleyen mutsuz sona doğru koşar adım yol alırlarken, yazar da önceden tasarlayıp adım adım uyguladığı kavramsallık temelindeki düşünceye varılmasının önünü açar bir biçimde. Roman kişileri ne ölçüde çaba sergilerse sergilesin mutsuz sonu engelleyemez yine de. Kişilerin romanlardaki evrenle çatışmalarının temelinde bu derin ayrılığın da büyük payı vardır. Biz, okur olarak çatışmanın, bunun kişilerde yol açtığı görece yarılmanın ya da düş kırıklığının tanıklığını yaparız bir bakıma sayfalar boyunca. Biraz komik, biraz da acı bir lezzettir Tahsin Yücel’in romanlarından yayılan… O, bu yazınsal tadı, tam da gereğince yerine getirilip işlenmiş halde bir biçemsel zenginlikle, ayrıntıda, kurguda usulca, ama derinlere inen emekle işleyip kotararak, estetik hazza dönüştürerek sunuyor. O halde Tahsin Yücel’in, öyküleriyle olduğu denli, romanlarıyla da yazınımızda bir yapıtaşı bağlamında belirgin değer taşıdığı söylenebilir herhalde. Bu çerçevede öykü, roman verimleyenlerin, Tahsin Yücel’in tuttuğu aynaya bakmadan yola çıkmaması gerekiyor. Özellikle roman yazan genç yazarların, onun romanlarından yazınsal değer üreterek bunu deneylemelerinde sayılamayacak yarar var bence… Yalnız yazarlar değil, okurlar da bu estetik hazzı bir kılavuz olarak seçebilse kendilerine, ne iyi olur… 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1100
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle