Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sönmez Targan’dan ‘Mıntıka Temizliği’ ‘Bugünkü genç kuşaklardan da nice 68’li çıkacak’ Sönmez Targan, Cumhuriyet gazetesindeki yazılarının bir bölümünü Mıntıka Temizliği adlı kitabında topladı. Kitapta, son altmış yılda Türkiye’deki karşıdevrimci dönüşüm ve buna direnen devrimci birikim irdeleniyor. Targan’la kitabına dair bir söyleşi gerçekleştirdik. Ë Ali IŞIK ürriyet’te 14 Şubat 2011 günü Fatih Çekirge, Mıntıka Temizliği başlıklı yazısında ABD’nin Soğuk Savaş boyunca Yeşil Kuşak stratejisiyle Afganistan ve Pakistan’dan Fas’a kadar büyük Ortadoğu’da uyguladığı mıntıka temizliği politikalarının son örneği olarak Mısır’ı vurguladıktan sonra dönüp Kenan Evren’e soruyor: “Komünizmle mücadele adı altında ülkeniz insanlarına ettiğiniz zulmü kendinize hiç soruyor musunuz?” Siz, Mıntıka Temizliği kitabınızda, Türkiye’nin son altmış yılını masaya yatırıyor ve durmaksızın sorguluyorsunuz. Sondan başlayalım: Mıntıka Temizliği’ndeki yaklaşım ışığında Mısır’daki halk ayaklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir devrimden söz etmek olanaklı mı? Bir toplumsal olayı bilimsel anlamda devrim olarak niteleyebilmek için o devinmeye hangi sınıf önderlik ediyor, önce buna bakmak gerekir ve yine bu toplumsal devinme içinde yaşanan düzeni, üretim biçimi açısından, bir üst üretim düzeyine taşıyor mu, taşımıyor mu, bunu da iyi gözlemek gerekiyor. Mısır’da yaşanan toplumsal kalkışmayı böylesi bir bakış açısından değerlendirdiğimizde verili düzeni değiştiren yapısal bir dönüşüm göremiyoruz. Sadece düzenin yönetimini elinde tutan aktörlerin değiştiğini ve böylesi bir değişimin de arkasında yine Amerikan emperyalizminin varlığını buluyoruz. Emperyalizmin denetim ve yönetiminde özellikle Mısır gibi gelişimi devam eden ülkelerde ortaya çıkan toplumsal devinmelerin hemen her biri hakkında devrim nitelemesinde bulunmak hem erken hem de yanlış bir değerlendirme olur. Kaldı ki, Amerika’ya göbeğinden bağlı Mısır ordusu olaylara el koydu. Toplum yeniden düzenlenene kadar da ordunun yönetimi elinde tutacağı açıkça görülüyor. “TÜRKİYE’DE SÖMÜRÜ VE DIŞA BAĞIMLILIK OLDUKÇA DEVRİM ATEŞİ YANACAK” H Sönmez Targan Başa dönersek, kitabınıza yazdığı önsözde Orhan Bursalı, Mıntıka Temizliği’ndeki yaklaşımınıza Marc Faber’in Amerikalılara götürdüğü “Türkiye’de çiftlik alın” önerisiyle oluşturduğu karşıtlığı vurgulayarak eğiliyor. Yabancıların Türkiye’de mülk edinmeleri konusunda ilk yasa çıkalı yüz elli yıl oluyor. Şimdi AKP aynı şeyi yaptı. Siz bunu mıntıka temizliğinin bir parçası olarak mı görüyorsunuz? Bundan hiç şüpheniz olmasın. Bu yasayla Türkiye’de yeniden kapitülasyonlar çağının kapısı aralanıyor. Şimdikiler, emperyalizme göbeğinden bağlılıkta, Tanzimat dönemi padişahlarını ve II. Abdülhamit’i geride bıraktı. Yabancıların mülk satın alma ve edinme girişimlerinin ülkemizde ve Ortadoğu’daki mıntıka temizliğiyle karşıtlığı yok; tersine, ülkelerin kendi sahiplerinin egemenliğinden temizlenmesi ve ulusal bağımsızlığın yok edilmesi, gerekirse bu doğrultuda bölgesel savaşlar açılması, mıntıka temizliği stratejisinin içinde düşünülmeli. Kitapta 68 Kuşağı’nın en tipik özelliğinin yurtseverlik, antiemperyalizm, emek yandaşlığı, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm aşkı olduğu duyumsanıyor. Geçtiğimiz yılın son haftalarında üniversiteli gençlerin yumurtalı eylemlerinde 68’lilik ruhu yeniden ve sıcak biçimde gündeme geldi. Siz aynı zamanda 68’liler Birliği Vakfı Başkanı’sınız. Hemen refleks gösterdiniz. Oktay Ekinci’den sonra Hikmet Çetinkaya da, Mıntıka Temizliği üstüne yazısında birçok Cumhuriyet yazarıyla birlikte kendisinin de 68’in ateşi sönmeyen devrimcilerinden olduğunu anımsattı... Siz, tepkinizin anlamını biraz açar mısınız? Bir ülkede sömürü ve dışa bağımlılığın zincirleri kırılmadıkça devrimci savaşımın nesnel koşulları da olur ve hep olacak. Bugün Türkiye’nin içinde yaşadığı toplumsal, siyasal, ekonomik ve hatta geriye götürülmek istenen kültürel ortam 60’lı yılları aratacak denli kötü bir resim veriyor. Bu nedenle 68’in devrimci geleneğini zorlamaya bile gerek duyulmaksızın bu ateş kendiliğinden yanıyor. Bu süreç devam ederse bugünkü genç kuşaklardan da nice 68’li çıkacak. Bunu yaşayarak hep birlikte göreceğiz. Bugünlerde en çok tartışılan konu yine “Ergenekon Davası.” Bu arada, TV’lerde “son dakika” spotuyla, Oda tv’de ve Soner Yalçın’ın evinde arama yapıldığı, Çetin Doğan’ın teslim olmaya gittiği haberleri yer alıyor. Siz kitabınızda, “Ergenekon Davası”nı da Türkiye’de 60 yıldır süren mıntıka temizliğinin son halkası olarak görüyorsunuz? Ama Başbakan Erdoğan, yaptıklarını “milli iradenin ileri demokrasi talebini yerine getirmek” olarak açıklıyor. 68 Kuşağı, gerçekten demokrasi isterken, demokrasinin ileri boyutundan habersiz miydi? Amerikan emperyalizminin Türkiye ve bölge için tasarladığı “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) ve “Ilımlı İslam” modelinin piyasaya sürüldüğü günden başlamak üzere, buna karşı koyanlara yönelik bir temizlik hareketi de başlatıldı. Benim “mıntıka temizliği” olarak tanımladığım ve AKP tarafından yürütülen bu hareketin ne demokrasi ne de milli iradeyle uzaktan yakından herhangi bir ilgisi var. “Ergenekon” adıyla yürütülen operasyonlar da bu bağlamda ele alınıp değerlendirilmeli. Elbette Mısır olaylarına da bu bağlamda yaklaşılabilir. “BİZE DÜŞEN GÖREV M. KEMAL’İ YADSIMAK DEĞİL, AŞMAK” Kitapta Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yanı sıra 68 Kuşağı’nın önde gelen adları, dönemin başka etkin adları da unutulmaksızın sık sık anılıyor. Öte yandan Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Nihat Sargın sosyalist hareketin, Kemal Türkler ise sendikal emek hareketinin yüzlerce önderinin başında ve sıkça vurgulanıyor. Kitabın sonundaki adlar dizini de bunu sergiliyor. Ama sanki gençlik hareketiyle emek hareketi birbirinden kopuk duruyormuş gibi bir yaklaşım da seziliyor. Öncelikle belirtmemiz gereken tarihsel bir gerçek var. Türkiye’de başta gençlik olmak üzere geniş toplum kesimlerinin sosyalizmle tanışması, hatta buluşması 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi’yle (TİP) oldu. Anımsanırsa o yıllardaki gençlik önderlerinin önemli bir bölümü TİP üyesiydi. Yani, 68 gençlik devinmesinin ana yatağı da bu partiydi. Benim de içinde bulunduğum bu gençlik devinmesi özünde emeğin kurtuluşu savaşımının bir parçasıydı. Türkİş’e gelince, öncelikle belirlemek gerekir ki, o yıllarda TİP’in kurucuları arasında da yer alan devrimci işçi önderleri, sendikal savaşımda ise genellikle, yine kurucusu olduğu DİSK içinde bulunmayı yeğledi. Dolayısıyla o yılların sarı sendika örgütlenmesinin Türkiye’deki tipik bir modelini oluşturan Türkİş’e fazla değinmeyişimi doğal karşılamak gerekir. 68 Kuşağı, kavgasını Atatürk devrimciliğinden kopmayan bir çizgide sürdürdü. Bugün sol adına kimi çevre ve örgütler, Atatürk’le kesin bir kopuşu, dahası karşıtlığı öneriyor. Kitabınızda Atatürk’e pek çok gönderme yer alıyor. 68’liler Birliği’nin bu konuda belirlenmiş bir tavrından söz edilebilir mi? 68 kuşağının bağımsızlık istemi Mustafa Kemal devinmesinin Kurtuluş Savaşı hedefleriyle büyük ölçüde örtüşüyor. 68 kuşağının Mustafa Kemal ve devinmesini dışlama ve küçümseme lüksü olmadı. Böylesi bir kompleksi yoktu. Tersine SamsunAnkara yürüyüşü anımsanırsa, bu, Mustafa Kemal ve devrimleri adına düzenlenmişti. Bütün dünyanın da kabul ettiği gibi Mustafa Kemal büyük bir önderdi. Bugün bize düşen görev, onu yadsımak değil, aşmak olmalı. Mıntıka Temizliği, emperyalist saldırının kültürel boyutunu da gözden kaçırmıyor. Kitap, siyasal ve toplumsal konuların yanı sıra, kültürel konularda da, açımlayıcı olduğu kadar, öğretici nitelik üstleniyor. Başta Ruhi Su olmak üzere, Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Demirtaş Ceyhun, Şükran Kurdakul ve Yılmaz Onay’la birlikte pek çok sanat ve edebiyat adamı üstüne görüş ve değerlendirmeleriniz de kitapta yer alıyor. Ama bu bağlamdaki yazılar arasında beni en çok Dağlarca’nın şiiri için yazdığınız yazı etkiledi. Cumhurbaşkanı Sunay’ın kişiliğindeki dönüşüm, toplumun dönüştürülmesini de yansıtıyor. Bu bağlamda 12 Mart’ın 40. Yılı için yazı, etkinlik ve hazırlıklarınız var mı? 12 Mart, 68 devrimci kuşağını ve sol güçleri büyük kıyıma uğratan karşıdevrimci bir uygulamaydı. Bu karşıdevrimci saldırı karşısında dağ başlarında, sokak ortalarında vurularak, idam sehpalarında asılarak nice devrimci arkadaşımız katledildi. 12 Mart’ta bu karşıdevrimci saldırıyı yapan faşist kadroların bugün hiçbirinin toplum içinde beş paralık haysiyeti kalmadı. Ama ölenlerimizle, hayatta kalanlarımızla 68 bugün onurlu bir geçmiş olarak toplumun belleğinde bütün canlılığı ile destanlaşmış bir biçimde yaşıyor. 12 Mart’ta, TÜYAP Bursa Kitap Fuarı’nda vakıf olarak düzenlediğimiz bir panelde tarihimizin bu kara sayfasını sorgulayacağız. Ayrıca günlük basın ve dergilerde konuyu tartışırken bugüne uzantılarını irdeleyeceğiz. Danışma Kurulu üyemiz Turan Feyizoğlu’nun yazı ve kitap çalışmalarına omuz veriyoruz. Mıntıka Temizliği/ Sönmez Targan/ Broy Yayınevi/ 310 s. SAYFA 14 17 MART 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1100