06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

me” kuekçi ve lenekbağlaşkusuz müzde yalist lçüde payını Y VE me” kuönüşüğını n de melezküredukça habğum ü karap etözlem ü karar, bu ca şu olabia, herbilir. erkevererek y yae ve ıtların motifda eşyahdit etardır; n dilde şımlarlaşımla i, başlıutuna onnecditkâr ay dili tirir, ve diak iro ¥ nar’ın romantik arayışında başkalaşımın rolü kimi zaman sonsuza dek değişmeyecek, hep aynı kalacak bir biçime kavuşma arzusuyla, kimi zaman da eşiklerdeki müteredditlik, farklı varoluş biçimlerinin sınırlarını zorlama, insanla eşya, insanla hayvan arasındaki sınırları silme hayalleriyle ortaya çıkar. Tanpınar sanatta başkalaşım deneyiminin önemli bir yer tuttuğunu vurgulayan sürrealist akıma da yakındır. Orhan Pamuk’ta estetik ve politik perdelerden vücut bulan Tanpınar etkisini burada da değerlendirir misiniz? Pamuk’ta Tanpınar etkisi Pamuk’un Tanpınar’da rastladığımız meselelerle modernleşme, aşkınlık, sanat/yaşam ilişkisi, eksik ve aciz sanatçı imgesi gibikendi tarz ve tekniğiyle yeniden boğuşmasında, bunları kendi süzgecinden geçirdiği bir yazın anlayışıyla tekrar dile getirmesinde görülür. Eksik yazar ve başkalaşım eşleşmesine çarpıcı bir son örnek diyorsunuz Murat Gülsoy’un Karanlığın Aynasında’sını değerlendirirken. Neden? Murat Gülsoy’un romanında başkalaşım ve yazar figürasyonu bir kez daha bir araya gelir: Fantastik, düşsel, psikolojik yönü ağır basan, romanın bütün karakterlerinin başkalaşım deneyimleri yaşadığı ama aslında bütün bu karakterlerin o romanı yazanın benlik çeşitlemeleri olduğu, fakat bunun farkındalığının da delirmişlik anlamına geldiğini bilen bir yazar figürasyonu vardır Karanlığın Aynasında’da. Bu çalışmam bir de şöyle bir gözleme yaslanıyor: Değişim karşısında yazarın iki seçeneği var. Birisi, Türk toplumu gibi değişimi sancılı ve hızlı süreçler halinde yaşamış bir kültürde, o değişimin neden olduğu şokları açıklamak, hafifletmek, nasıl karşılanması gerektiğine ilişkin teklifte bulunmak gibi bir misyon üstlenmiş ideal yazar tiplemeleri çizmek. Diğeri de denetlemeci ve yönetmeci eğilimlerden uzak, aciz ve edilgen yazar tiplemeleri yoluyla, sınırları belirlenmiş bir değişimi değil, topyekun başkalaşım tahayyülünü ileri sürmek. Bu iki seçenek hâlâ geçerli, bu yüzden belki Türk romanında iki tür yazar figürasyonuna da hâlâ sıkça rastlıyoruz. ozulup etkisida a; dır bu. ok baa Türk ve kons Serdekanız? da başllanır; r eder. a dömek köiği, caziemek, ir habu şiiembokler. ayışına bulun¥ ri ‘PAMUK’UN YAZAR KAHRAMANLARI HERMES’E YAKINDIR’ Çalışmanızda, özellikle Müşahedat adlı romanını örnekleyerek irdelediğiniz Ahmet Mithat’ın yaratıcı ve çaktırmadan didaktikçe hükmettiği okurla ölçülü bir gevezelik içinde hemhal biçemiyle yazar kişileştirmesinde çağına eşik atlattığını da vurguluyorsunuz. Bu bağlamlarda özetle değerlendirir misiniz öncü“muharrir” Ahmet Mithat’ı? Ahmet Mithat’ın Müşahedat’ına, mükemmel yazar figürasyonunun az bulunur nitelikte tamam bir örneğini sunduğu için tekrar değindim; tekrar diyorum çünkü Ahmet Mithat’ın bu şaşırtıcı ve yaratıcı romanı pek çok nitelikli incelemenin konusu oldu. Yazar odaklı ve yazar merkezli bir roman olarak Müşahedat, yazarın gözlemleme yeteneği ve merakını, bilgisini, romanını kurgulama tekniklerini, toplumsal sorumluluğunu, ahlaki önerilerini, pratik yaşam bilgilerini her satırda okuruyla paylaşan kadiri mutlak yazar tiplemesini gerçekleştirmiştir. Bunu yaparken bir yandan son derece didaktik, bir yanda da o denli yaratıcı ve deneysel olmayı becerebilmiş ve bu özelliğiyle yalnızca Türk romanının değil, bence genel anlamda romanın öncülüğünde hak edilmiş bir yer tutmuştur. Zola düşmanı Ahmet Mithat’ın “dekadanlar”la Halit Ziya ile Mai ve Siyah üzerinden giriştiği düpedüz dekadan kavgasını (talihsiz mi demeli acaba) ve bu konuda Hüseyin Cahit’in de özellikle Fransız dekandanlığı karşıtlığı bağlamında Ahmet Mithat ile üç aşağı beş yukarı aynı fikirleri paylaştığını da okuyoruz. Hüseyin Cahit kanadından bakınca, Zola, Goncourts, Baudelaire, Paul Bourget, Verlaine, Rimbaud, Huymans, Sade, Flaubert, Balzac gibi dekadanlar konusunda mesela bir çifte standart mı söz konusuydu? Dekadanlık tartışmalarında, çifte standart diyemeyeceğim ama bir tedbirlilik, aşırı bir akım addedilen bu tarzın benimsenişinde bir tedirginlik olduğu doğru. Bunun nedenlerini dekadanlığa ilişkin bölümde açıklamaya çalıştım ama özetle şöyle de diyebilirim: Dekadanlıkla tanışmak Serveti Fünun şair ve romancıları için gerçekten farklı olanla tanışmak demekti. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun gençliğinde dekadansa yakınlık duysa da Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte artık onu bir hastalık olarak gördüğünü ve yapıtlarında bunun ifadesini milliyetçilik de bulduğunu okuyoruz. Üstelik dekadanstan yapıtlarında nasipleniyor da anladığım... İdeolojik angajmanlar monolitik bir yaşam görüşünü gerektirir. Dekadansın sanat anlayışının ise monolitik bir dünya görüşünden ne denli uzak olduğu tartışma götürmez. Çalışmanızın son bölümünü Orhan Pamuk’a ayırıyorsunuz. Künstlerroman bağlamında bir Orhan Pamuk değerlendirmesi yapmanızı rica ederek bitirelim söyleşimizi yoksa devam edeceğim gibi görünüyor... Batı’da modernizmle eşzamanlı olarak yaygınlaşan sanatçı romanları anlatının merkezine sanatçı figürünün estetik arayışını koyar. Roman kahramanı yazar ya da sanatçı bu arayışın öznesidir; yeteneklidir ama kimlik sorunları vardır; duygu ve düşüncelerinin, kafa karışıklığının ölçüsünde uyumsuz, yabancı, ve sorgulayıcıdır. Yolculuğu bir yaratıcılık yolculuğudur ve yaratıcılığın sonu ve sınırı olmadığı için de Künstlerroman’ ların sanatçı kahramanları hep yarım, eksik kalmaya mahkumdurlar. Onlar için varılabilecek tek mutlu yer yaşamlarını sanata adamaktan başka çareleri olmadığını idrak ettikleri yerdir. Orhan Pamuk’un romanlarındaki sanatçı başkişiler de bu özelliklerin hemen hepsini taşır vea sanata adanmışlıklarıyla öne çıkar. Klasik edebiyatta yazarlık ideali Apollo’yla, romantik edebiyatta ise Dionisos’la temsil edilirken modernist romanın yazar kahramanlarının temsilcisi Hermes’tir. Pamuk’un yazar kahramanları da modernist yazar figürasyonunun karmaşıklığını simgeleyen Hermes’e yakındır. Hermes aynı anda haberci, hırsız, mucit, ve gezgindir. Bir marifeti daha vardır: içindeki hazineye ulaşılmasın diye sandıkları mühürler. Modernist sanat da yalnızca sanat zevki ve duyarlılığı gelişmiş seçkinlere hitap etmeyi amaçlayan, karanlık, gizemli, mühürlü bir sandıkta gizlenen ve yorumu zor bir yazın tarzıdır. Pamuk’un romanlarındaki sanatçı figürleri birçok bakımdan bu hermetik özellikleri taşır. ? [email protected] Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım/ Jale Parla/ İletişim Yayınları/ 287 s. Üç Yeni Kitap! Mustafa Kemal, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin başına geçtiğinde laik ve modernleşmeci bir milli Türk kimliği inşası sürecini başlatmıştı. Ancak bu süreç bir iktidar mücadelesini de içeriyordu. Kısa, ama olaylı bir dönemi inceleyen bu kitap, yeni rejimin muhalefetle başa çıkmak için başvurduğu başlıca üç siyasi ve hukuki manevraya yani 150’likler olayı, Takriri Sükun ve İzmir Suikastı’na odaklanıyor ve iktidar mücadelesinin yeni devletin biçimlenmesine nasıl katkıda bulunduğunu inceliyor. Bu kitapta tarihçiler, arkeologlar, sanat tarihçileri Bizans dünyasının zenginliğini okurla paylaşıyor. Konstantinopolis’in kuyumcularından, Hacı Bayram Veli ve II. Manuel Paleologos arasındaki bir ilahiyat tartışmasına; Konstantinopolis’te Türkler’den, Hipodromda araba yarışlarına; Bizans’ta kır sevgisinden, Konstantinopolis’e gelen seyyahlara ve hiç bilmediğimiz rehberlerine; Konstantinopolis’in yaşamında Ayasofya’nın yerinden, yetmiş altı hekimin çalıştığı büyük imparatorluk vakfı Pantokrator Manastırına (Zeyrek Camii) uzanan maceralı ve eğlenceli bir yolculuk. Değerli tarihçi Suraiya Faroqhi bu kitapta Osmanlı tarihinin ihmal edilmiş bir zümresini, zanaatkârları anlatıyor. Demirciler, çiniciler, ipek ve halı dokumacıları, fesçiler, camcılar, hatta berberler… Faroqhi loncaların Osmanlı dünyasının ekonomisinde, kültüründe ve toplumunda ne kadar eşsiz bir rol oynadığını gözler önüne sererken Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi gruplarının yanı sıra kadıların, yöneticilerin ve tacirlerin etkilerini de inceliyor. Lonca teşkilatlarındaki kethüdalar, yiğitbaşılar, nakibler, halifeler ve kalfalar kâh Kâğıthane’deki eğlenceleriyle, kâh kadı sicillerine yansıyan anlaşmazlıklarıyla ete kemiğe bürünüyorlar. www.kitapyayinevi.com 1139 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1139 15 ARALIK 2011 ? SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle