23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş İ iir Atlası CEVAT ÇAPAN Furuğ FERRUHZAD/ Şiirler/ Çeviren: Nihan IŞIKER ‘sesimi taşlar gibi dinliyorsun’ ranlı şair, yazar, oyuncu, yönetmen, ressam (5.01.193513.02.1967). İran’ın en önemli kadın şairlerinden olan Furuğ 1962 yılında Kara Ev adlı filmiyle birçok ülkede ödüller almıştır. 1963 yılında yayımlanan Yeniden Doğuş adlı kitabıyla İran şiirine farklı bir nitelik kazandırmıştır. Şiirlerinde kadınların sorunlarını ele almış fikirleri zaman zaman tartışmalara yol açmıştır. Kısacık yaşamına çok şey sığdıran Furuğ bir trafik kazasında hayatını kaybederek çok genç bir yaşta aramızdan ayrılmıştır. 1987 yılında Michael Hillman Furuğ’un hayatı ve şiirlerini Yalnız Kadın adıyla yayımlar. Ünlü İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi‘nin ‘‘Rüzgâr Bizi Sürükleyecek’’ filminin adı Furuğ’un bir şiirden alıntıdır. Kitapları: Tutsak, Duvar, İsyan,Yeniden Doğuş, İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına (bu kitabı tamamlayamadan hayatını kaybeder). Ödülleri: Hazırladığı belgeselle İtalya Belgesel Film Festivali’nde birincilik alır (1962). Kara Ev adlı filmiyle Almanya Oberhausen Film Festivali’nde en iyi film ödülü (1963) belki bağımlı olması, sürekli kullandığı sakinleştiriciler tertemiz duygularını, sade kişiliğini uçuruma çekmekte belki ruhu ıssız bir adanın inzivasına sürgün etmekteler belki de uykuda işitmişimdir ağustos böceğinin sesini o zaman tahta mızraklara yaslanmış bu sabırlı yayalar hızlı süvariler mi bu eğrilmiş cılız esrarkeşler uzağı gören arifler mi o zaman doğru mu, doğru mu insanın artık zuhuru beklemediği ve âşık kızların uzun nakış iğneleriyle çabuk kanan gözlerini oyduğu şimdi seher vakti uykularının derinliklerinde karga çığlıklarının yankısı hissediliyor, kendine geliyor aynalar tek ve yalnız şekiller kendilerini uyanışın ilk cazibesine ve kötü kâbusların gizli hücumuna teslim ediyorlar yazık, kandan kanlı destanlardan başka şiir okumayanve gururdan gurur ki hiçbir zaman böylesine hakir yaşamadıtüm anılarımla birlikte fırsatımın sonunda durmuş dinliyorum: yok bir ses ve dalıyorum: bir yaprak dahi kıpırdamıyor tüm saflığın nefesi olan adım mezarların tozunu bile savuramıyor şimdi titredi, yıkıldı iki tarafına uzun ahlar gibi yarıklardan yalvaran elleri bana doğru yaklaştı “soğuk, rüzgâr çizgilerimi kesiyor henüz bu diyarda yok olmuş çehreleriyle tanışmaktan ürkmeyecek biri var mı? o vakit gelmedi mi ki açılsın açılsın açılsın bu pencere ve yağsın gökyüzü ki ağlayarak kendi kimliğinin cenaze namazını kılsın insan ” belki bir kuştu inleyen ya rüzgâr ağaçların arasında ya da kendi yüreğimin çıkmazlarındaki bendim pişmanlık, utanç ve dertten bir dalga gibi yükseliyordum pencere arasından görüyordum o iki el, o iki acı serzeniş benim ellerime uzananlar gibi sahte bir seher ışığında kayboluyordu ve soğuk ufukta bir ses feryad etti “elveda! ” GAZEL “Bu akşam gönlümün masalını dinliyorsun Yarın beni bir masal gibi unutuyorsun…” H.E. Saye Sesimi taşlar gibi dinliyorsun Taşsın, duymamışçasına unutuyorsun İlkbahar yağmurusun, pencerenin uykusunu Fısıltılarınla serseme çeviriyorsun Okşayışın yeşil dalı elimi Ölü yapraklarla seviştiriyorsun Gözü ateşe bulayıp aklı alıyor Şaraptan beter baştan çıkarıyorsun Ey bataklığımın kanındaki altın balık Sarhoşluğunun tadına var, beni içiyorsun Sen, gurubun menekşe renkli vadisi Günü bağrına basıp karartıyorsun Furuğ’un gölgelerde kalsın, solsun… Niçin onu Saye’ye, mateme bürüyorsun ? 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1139 Gecede Buluşma şaşkın çehre pencerenin öteki tarafından bana dedi “hak gören kişiyledir tıpkı kaybolma hissi gibi ürkütücüyüm ama tanrım nasıl olur da benden korkulur ben, ben ki asla gökyüzünün sisli çatıları üzerinde hafif ve salınmış bir uçurtmadan başka bir şey değildim aşkımı, isteğimi, nefretimi, derdimi mezarlığın gecemsi gurbetinde ölüm adlı bir fare kemirmişti” ve şaşkın çehre; o ince çizgili, uzun, sarkık rüzgâr, değişmekte olan ifadesini her an bozuyor ve şekillendiriyordu karanlığın gizli dalgası yumuşak ve uzun saçlarını çalıyor gecenin tüm alanı üzerine seriyordu deniz dibindeki bitkiler gibi pencerenin diğer tarafında akıyordu ve bağırdı “inanın, ben canlı değilim” ben ötedeki o yoğun karanlıkları ve çamın gümüş meyvelerini daha şimdi gördüm ama o, ah… o her şeyin üzerinde kayıyor, sonsuz kalbi doruklara çıkıyordu sanki ağaçların canlılık hissiydi gözleri sonsuza kadar sürdü. haklısınız, ben ölümümden sonra asla aynaya bakmaya cüret etmedim o kadar ölmüşüm ki artık ölümden başka hiçbir şey beni kanıtlayamaz ah… gecenin sığınağından aya doğru firar eden bir ağustos böceğinin sesini bahçenin nihayetinde işittiniz mi? “sanırım tüm yıldızlar yitik bir gökyüzüne göç etmişler ve şehir, şehir nasıl da sessizdi tüm yolum boyunca rengi solmuş bir grup heykel; tütün, çöp kokan birkaç çöpçü yorgun, uykulu bekçilerden başka hiçbir şeyle karşılaşmadım yazık, ölmüşüm ben ve gece hâlâ sanki o anlamsız gecenin devamı” sustu, ağlama hissi gözlerinin uçsuz bucaksız alanını acıya buladı “siz yüzlerinizi kederli hayatın maskesi gölgesinde gizlerken günümüz yaşayanlarının bir canlının kalıntısından başka bir şey olmadığı üzücü gerçeğini hiç düşündünüz mü?” sanki bir çocuk ilk tebessümünde yaşlanmıştı ve kalp asıl sözleri çalınan yıpranmış kitabeartık taşlaşmış itibarına itimad etmeyecek SAYFA 22 ? 15 ARALIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle