06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K R omanlarda, roman okuyan kadınlarla başlayan serüvenden yaklaşık yüz elli yıl sonra, romanlardaki roman yazarlarının da aşılıp roman yazan kadının bu kez kendisinin romancı koltuğuna iyiden iyiye yerleştiği söylenebilir söylenmesine de, buraya kolayca geliniverdiği söylenemez hiçbir zaman… itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA KADIN ZAMANI5 Roman okuyan kadından roman yazan kadına... tem, İletişim, 1996) anımsanabilir ayrıca. Bir başka açıdan Serpil Güvenç, Sultan Özer ikilisinin hazırladığı Denizler’in Şekibe Ablası Şekibe Çelenk (Evrensel, 2011) adlı kitabın tanıttığı anıt kadın da gündemlenebilir. Müge İplikçi’nin büyük deprem sonrası bizi buluşturduğu Yıkık Kentli Kadınlar (Everest, ikinci basım, 2011), Nedime Köşgeroğlu’nun yayına hazırladığı Şiddet Çıkmazında Kadın (Anfora) yelpazenin nerelere dek genişleyebileceğini gösteriyor. Bir başka kadın yazar Zekiye Yüksel de, Suudi Arabistan’la Türkiye’yi karşılaştırıyor yaşadıklarından kalkarak Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak’ta. (Cumhuriyet, 2010) Ayşegül Yaraman’ın yayına hazırladığı Kadın Yaşantıları (Bağlam, 2003), Nevin Meriç’in Fetva Sorularında/ Değişen Kadın Yaşamı (Elest, 2004) toplumun her kesiminden kadının kendini bir biçimde yazıyla anlatmaya giriştiğini ele veriyor. Nazlı Eda Noyan, kadınların “%68.6’sı(nın) seksi koca için yapılan bir vazife olarak gör(düğünü)” vurgularken (Yaraman, 22), Nevin Meriç, kadınların “Oral seks caiz mi?” (134) sorusunu yönelttiğini dile getiriyor. Yaraman’ın kitabındaki yazarlar da, Meriç de kadının var olan koşullarıyla önceki dönemlere göre geçirdiği değişimi açık biçimde ortaya koyuyor. Meriç, ailede yaşanan değişimlerin kadın yaşamına yansıyışı bağlamında, bunun son olarak fetvalara uzanan verileriyle bizi farklı dünyalarla, buralardan taşıdığı kadınların yeni kaygılar içeren tutumlarıyla yüzleştiriyor. Kimi kadınlar da bir kıyıda kalmayı benimsemiş görünüyor. Sözgelimi Kıyılara Kaçan Kadınlar (Derleyen: Seda Arun, Bileşim, 2004) örneklenebilir. Kadın cephesinin bir başka boyutunu çıkarıyor karşımıza kitap. Yirmi beş imza, kıyılara kaçan kendilerini anlatıyor bize. Kitaba “Önsöz” yazan Zeynep Avcı, bunların, “Toplumsal öcülerden, başlarındaki dertlerden, bazen karşı cinstekilerden, alt edilemeyen koşullardan, yaşamın kıskacından, umarsız yaşamaktan bezerek ellerindeki tek hayatı istedikleri gibi değerlendirebilmek için ne yapıp edip mekân değiştirmeyi beceren ve Ege’nin ya da Akdeniz’in sıcak kıyılarında, yazlıkçıların ikiüç ay boyunca tıklım tıkış doldurdukları, kışları ise sakin geçen, kimsenin kimseye fazla aldırmadığı, yaşamın hem ucuz hem de kolay olduğu küçük yerleşmelere sığınan kadınlar” (s.5) olduğunu vurguluyor. Fatma K.Barbarosoğlu’nun kaleme aldığı; Cumhuriyetin Dindar Kadınları (Profil, ikinci basım, 2011) bile, kadın yazını dağarı içinde kendine yer bulmakta gecikmiyor. ROMANIMIZDA TANRIÇA ÇAĞINA GEÇİŞ YA DA DÖNÜŞ... Aslı Davaz Mardin, sayısal verilerle buluşturuyor bizi “Görünmezlikten Görünürlüğe…” başlıklı çalışmasında: “(Kadın yazarlarla ilgili kişisel (.) dosyalar koleksiyonunda) …495 yazar ile ilgili bilgi bulunmaktadır.” “(Kadın sanatçılarla ilgili kişisel (.) dosyalar bölümünde) …1.107 sanatçıya ait bilgi bulunmaktadır. Bu sanatçılardan 805’i res Bugün bulunduğumuz noktadan bakıldığında, kadın yazarlar kadar kadın yazınının da yüz elli yıllık bir kadın savaşımının sonucu olarak yaşam bulduğu dile getirilebilir… Bu çerçevede gerek kadın eyleminin ilk öncüleri arasında yer alışı gerekse bunun göstereni bağlamında nitelenebilecek yazarlığıyla bir kadın romancı olarak öne çıkan Nezihe Muhiddin’in (18891958) çizdiği eğri üzerinden konuya yaklaşılabilir herhalde. Nezihe Muhiddin üzerine yapılmış iki önemli çalışma duruyor masamda. Yaprak Zihnioğlu’nun Kadınsız İnkılap (Metis, 2003) ile Ayşegül Beykan, Fatma ÖtüşBaskett ikilisinin Nezihe Muhiddin ve Türk Kadını (İletişim) adlı yapıtları… Nezihe Muhiddin, 1909’da bir öğretmen olarak yaşama atılıyor, sonrası geliyor: “…Güçlü kalemi, tutkulu kişiliği, pırıltılı zekâsı ve bilgisiyle kısa sürede Dersaadet’in kültür ortamında tanın(ıyor). Kadınların hayranlığını kazanan, varoluş mücadelesiyle kadınlar için bir rol modeli oluşturan Muhiddin basında ‘edîbei şehîre’ [ünlü kadın yazar]’ ve ‘Türklerin büyük kadını’ olarak anılıyor…” (Zihnioğlu, 35) Derken ilk romanını yayımlıyor Muhiddin: Şebâbı Tebâh / Harcanan Gençlik (1911)… Henüz cumhuriyet yok ortada, Halit Ziya’nın Aşkı Memnu’su yayımlanalı birkaç yıl olmuş. Demek ki erkek romancılar arasında, ben de varım, diyor yazar. Ama kadın eylemi, yüksek ivmeli bir hızla sürüyor bu sıra. Zafer Hanım, Fatma Aliye derken Nezihe Muhiddin… kadınlar birer roman yazarı olarak arka arkaya çiçek açmaya koyuluyor. Bunun öncesinde şiirden söz etmemek değerbilmezlik olacak, ayırdındayım, ne ki bu yazının anlatıya özgülendiği unutulmalı… Kimdir ilk kadın yazarlar romanımızda? Osmanlı’dan başlayıp cumhuriyetle birlikte gelişerek kendini gösteren kadın romancılar kuşağından Zafer Hanım, Fatma Aliye, Nezihe Muhiddin, Halide Edip, Şükufe Nihal, Halide Nusret, Mebrure Alevok, Semiha Ayverdi, Selma Ekrem, Suat Derviş, Peride Celal, Cahit Uçuk yanı sıra Muazzez Tahsin, Kerime Nadir, vb. kadın yazarlarımızda kadının, roman okuru olmaktan roman yazan kadına doğru evrildiği açıkça görülüyor. Kadınların roman yazması neden mi önemli? Çünkü romancı kadın yazarlar, kurdukları roman evrenleri, buralara yerleştirdikleri kadın karakterleriyle kadınlara yepyeni ufuklar açarak dönemin kadın eylemini de biçimlendiriyor ondan. KADIN VARLIĞIN YAZINIMIZDAKİ YÜKSELİŞİ... Nezihe Muhiddin, 1911’den 44’e otuz üç yılSAYFA 20 ? 15 ARALIK da yirmi roman yazıyor. Kadınlar Halk Fırkası’nı (1923), Türk Kadınlar Birliği’ni (1924; ilk adı: Kadın Birliği) kuruyor. Ne yazık ki cumhuriyet, bu aykırı, ele avuca sığmaz kadını sahiplenemiyor. Muhiddin, 1930’lardan sonra köşesine çekiliyor, (Zihnioğlu, “‘köşesine çekilmeye’ zorlandı” diyor [39]) lise öğretmenliğiyle romanlarıyla yaşamını tamamlıyor. Sonra da “10 Şubat 1958 günü İstanbul’da yalnız ve unutulmuş bir durumda bir akıl hastanesinde vefat e(diyor)…” (41) Yaprak Zihnioğlu, “Muhiddin’in siyasi kişiliğinin uğradığı saldırıların sonucu yazarlığının da üstü(nün) örtüldü(ğünü)” belirtiyor. (40) Bir uzun atlamayla gelelim günümüze, Muhiddin’in ilk romanından tam yüzyıl sonraya… Bugün özellikle 1990 sonrasında belirginleşen “yeni edebiyat”ımızı artık kadınların kurduğu, geliştirdiği, yaydığı açık biçimde görülebiliyor. Bütün bunların ardından yazınımızın önümüzdeki on yıl içinde, hadi diyelim cumhuriyetin yüzüncü yılında tümden bir kadın yazınına dönüşeceği öngörülebilir kanımca. Özellikle 1980 sonrasında başlayan güçlü kadın yazınının, yalnız yazınsal türlerdeki verimlilik temelinde alınmaması gerekiyor. Nitekim pek çok alanda, ama özellikle feminist hareketin yükselişiyle birlikte, sanatsal verimleriyle kadınların bu bağlamda sergilediği farklı açılımların yazınımızı geliştirdiği, ötesinde bu alanı bütün bütüne zenginleştirdiği görülüyor. Gerçekten günümüz kadın yazarlarının yazınsal uzanışı görkemli çağlayana dönüşürken çok farklı kökenlerden kadınların da vakur sessizlikleri ya da ince, ama kararlı çığlıkları bunlara ekleniyor… Bir Kadın Yazarlar Derneği bile var günümüzde, üstelik çok da etkin. Yayımladıkları iki kitabı anayım: Tanıklıklarla 12 Eylül /Kadınlar Anılarını Paylaşıyor (2010) ile Yazizmir Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor (2011). Son kitaba bir alt başlık da koymuş kadın yazarlar: “Özgürleşmek, dönüşmek, dönüştürmek için…” Bunlara EKYAZ’ın (Egeli Kadın Yazarlar) verimlediği iki kitabı daha ekleyebiliriz: Savur Saçlarını Ege (Egeli Kadın Yazarlar Platformu üyelerinin öyküleri, afrodisyassanat, 2008), Güneşi Öpmek İçin (Haz.: Arzu K.AyçiçekZübeyde Seven Turan, Kum, 2011). Bir kitap da Nedime Köşgeroğlu’dan: Beli Kırılan Devrim/ Köy Enstitüleri ve Kadın Kalemler (Alter, 2010) Bunlar kadınların, giderek bir yazar ordusu oluşturduğunun altını çiziyor kuşkusuz. BİR AVUÇ KADIN YAZARDAN YÜZLERCESİNE... Hemen her kadın, yazıyor artık günümüzde; yaşamını sorgulayıp ayağa kalkıyor… Yazdıkları kitaplarla kendileri kadar toplumu da sarsıyor… Özellikle eril erkin yazgı olarak kendilerine dayattığı oldubittiye karşı çıkıyor… Sözgelimi M.D., Cezaevinde Kadın Olmak (Çilek Medya, 2006) adlı kitabında anıları, özyaşamöyküsel anlatısıyla kadının cezaevindeki yaşamına pencere açıyor. Günseli Kaya ise Bir Annenin Kaleminden/ Mamak Cezaevi’nden Oğula/ Mektuplar (İlya, 2011) adlı özyaşamöyküsel anlatısı bağlamında işin, bir başka cephesiyle yüzleştiriyor bizi. Berat Günçıkan’ın Cumartesi Anneleri kitabı da (Fotoğraf: Erzade Er2011 sam, 59’u seramik sanatçısı, 47’si heykeltıraş, 49’u fotoğraf sanatçıdır. Diğer 147 kişi ise hat, tezhip, minyatür, ebru, baskı, karikatür, dokuma, gravür, mask, rölyef, çiçek düzenleme, ahşap yontu, takı tasarım, el sanatları gibi alanlarda eser vermiş sanatçılardır.” (90’larda Türkiye’de Feminizm, Der.: Aksu BoraAsena Günal, İletişim, üçüncü basım, 2009,198) Ayrıca yazarlık, okurluğa oranla kuşkusuz etkin bir eylem; hele romancının yarattığı kılgıyla dikkat çekici boyutta bu. Bu nedenle ilk kadın romancılardan önce roman okuru kadınlarla karşılaşılması olağan. Gençtürk Demircioğlu, Fatma Aliye’nin “Tanzimat döneminin önemli bir kadın yazarı ve daha da önemlisi, aydın bir kadını” ol”duğunu, romanlarının “Osmanlı toplumunda olduğu kadar yurtdışında da ilgiyle karşılan”dığını vurguluyor kitaba eklediği “Giriş”te. (Bak.: Fatma Aliye; Hayattan Sahneler/ Levâyihi Hayât, Çeviren ve Yayına Hazırlayan: Tülay Gençtürk Demircioğlu, Boğaziçi Üniversitesi, 2002) Hülya Adak, bir makalesinde Halide Edip Adıvar, Semiha Ayverdi, Selma Ekrem, Nezihe Muhiddin, Afet İnan gibi örneklerden kalkarak, “(bu) yazarların milli gururları(nın), feminist politik tutumlarını gölgele(diğini)” belirtiyor. Ayrıca Sabiha Sertel’in “otobiyografik ütopya” olarak nitelediği Roman Gibi’sinden alıntıladığı “Ben kendi kendime hürriyet ilan ettim. Artık hiçbir baskıdan korkmuyorum” deyişine vurgu yaparken, bunun içinin gereğince doldurulamadığını ileri sürüyor. (Edebiyatın Omzundaki Melek, Haz.: Zeynep Uysal, İletişim, 2011,281) Ancak yukarıdaki kadın yazarlarla bunlara eklenebilecek Zafer Hanım, Fatma Aliye vb. kadın yazarlar gerek kendi dönemlerinde gerekse günümüzde hâlâ büyük öncülük işlevine sahip, ötesinde bunu sürdürüyor. Hiç kuşkusuz bu yönde kadınöğretmenyazarlık rol modeli konumunda Nezihe Muhiddin öne çıkıyor güçlü bir aday olarak… Bu doğrultuda “kadınların ‘tenvîri’ yani aydınlanması ve eğitimi(nin) kadınlığın yükselmesinde hayati önem taşı(dığını)”, “toplumda kadınların konumunun yükselmesi için çalış(ılması gerektiğini)” düşünüyor. Ona göre “Osmanlı kadınlarının seçkinciliği ve aristokrasisini aşacak model orta sınıfa dayalı Türk kadını”dır. (Zihnioğlu; 59, 63) İşte bu kadın yazarların açtığı çığırdır ki gerek yazınsal gerekse eylemsel bağlamda günümüz kadın yazarları devraldıkları öncülüğü sürdürüyor bugün. Demek ki Nezihe Muhiddin, yüzyıl önce yayımladığı ilk romanıyla bütün bu olguların açığa çıkmasında önemli bir kıvılcım çakıyor… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1139
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle