06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Téa Obreht’ten ‘Kaplan’ın Karısı’ ‘Balkanlar’ın büyüsü Orange Ödülü’ne değer görülen en genç yazar olarak tanınan Téa Obreht bu ödülü ilk romanı Kaplanın Karısı ile kazanmıştı. Roman, Balkanlar’da yaşanan iki büyük savaşın trajedisinden doğmuş kahramanları ve gerçekten kopmadan kendi büyüsünü yaratan olayları ile dikkat çekiyor. Ë Eray AK ritanya’nın en nitelikli ödüllerinden Orange’ı daha önce Téa Obreht kadar genç biri kazanmamıştı. Daha yirmi beş yaşındayken Kaplanın Karısı adlı romanıyla bu ödüle değer görülen Obreht, kendisiyle birlikte finale kalan birçok yazarı geride bırakıp bu ödülün sahibi olmuştu. İlk romanıyla bu ödülü kazanan 1985 “Yugoslavya” doğumlu genç yazarı bu ödüle götüren romanı Kaplanın Karısı da geçtiğimiz günlerde, yine onun gibi genç bir çevirmen olan Merve Sevtap Ilgın’ın Türkçesiyle okur karşısına çıktı. Kaplanın Karısı, belki bir zamanlar mutlu günler görmüşse de yakın geçmişte kan ve gözyaşının eksik olmadığı Balkan coğrafyasında geçiyor. Obreht’in romanında merkeze aldığı da bu coğrafyanın mutlu mesut günleri değil. Trajedilerin doğurduğu iki insanın zaman zaman aynı paralelde bazen de kendi ekseninde yürüyen hikâyelerini anlatıyor yazar. İki savaş arasında, ortasında ve sonrasında bir büyükbaba ve torununun yaşamından çarpıcı sahnelerle az biraz “büyülü” hikâyesini anlatıyor. Savaş dedikse de öyle toplu tüfekli bir savaşın ortasına atmıyor Obreht kahramanlarını. Ancak bu toplu tüfekli savaşın arka fonda baskısı, daraltısı ve sıkıntısını hem kahramanlarına hem de okuyucu olarak bize hissettirmenin ötesinde yaşatıyor Obreht. GEÇMİŞ VE HATIRALAR Sıkça karşılaşılan bir durumdur yazarların genelde ilk romanlarında kendi yaşamından devşirdikleri hikâyeleriyle edebiyat dünyasının zorlu yollarında var olmaya çalışmaları. Ustaların bu konuda söyledikleri ise genelde bunu yapmanın “olumsuz” sonuçlanacağı yönünde olur. Téa Obreht’in ilk romanı için de yazarın yaşamını göz önüne aldığımızda, kendi hayatının yokuşlarından geçerek harmanlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Eski Yugoslavya’nın Belgrad’ında doğuyor, Slovenyalı büyükbabası ve Bosnalı büyükannesinin yanında büyüyor. Tıpkı kendi yaşamında olduğu gibi anne ve babasının adı da pek geçmiyor. Bunların hepsi romanı okurken de fark edilebilecek unsurlar. Ancak Obreht, ustaların da yanılabileceğini haber etmek için yazmış romanını sanki. Ne ilk romanlarda sıkça gördüğümüz dilde ve kurguda aksayan yanlar ne de kendi yaşamının önemli bir bölümüne odaklanıldığının okuyucunun gözüne gözüne sokulması Kaplanın Karısı için söz konusu bile değil. Roman iki önemli kahramanından biSAYFA 14 ? 15 ARALIK bu “büyülü” olayları bir şekilde gerçeğe ilmek edip öyle sunuyor karşımıza. Birinde; büyükbaba henüz genç bir doktorken karşılaştığı ve gömülmek üzereyken tabutundan “su lütfen” diye fırlayan Gavran Galié’nin büyükbabayla belli aralıklarla üç defa karşılaşmasından doğan hikâye anlatılıyor. Kitaba da adını veren diğer hikâye kaplanın karısı ise şehir bombardımanı sırasında hayvanat bahçesine isabet eden füzenin yarattığı yıkım sonucunda kafesinden kaçan bir kaplanın, büyükbabanın çocukluğunun geçtiği köyde yaşamaya başlaması ve ona tek sahip çıkanın kocasından şiddet gören sağır, dilsiz bir kızla yaşadıklarını dillendiriyor. MASALSI BİÇEM Hikâyenin ana eksenine çok dokunmasa da bu iki olay “büyülü gerçekçi” havayı da romanın sayfalarına taşıyor. Bu havayı oluşturmada ölmez adam ve kaplanın karısı’nın hikâyelerine destekçiler de bölgenin mitleri ve hurafelerinden geliyor. Hemen tüm roman boyunca bu halk inanışlarına tanıklık ediyoruz. Romanın geçmişi, yakın geçmişi ve bugününde anlatılan hikâyelerin doğmasında da bu inanışların büyük payı var. Natalia’nın aşı yapmak için gittiği köyde ölen kuzenini oraya gömüp kendi memleketine dönen, ancak sonrasında bir falcının tavsiyesiyle geri dönüp kuzeninin kemiklerini arayan adam, hastalıklarının sebebini de buna bağlayanlar; kaplanla sağır dilsiz kızın gerçekten ilişkiye girdiğini düşünen köylüler, kızın köye uğursuzluk getirdiğini savunanlar ve Balkanlar’a özgü, bir kısmı topraklarımızda da yaşayan daha birçok mit romanın atmosferine önemli katkı sağlıyor. Gabriel Garcia Marquez Yüzyıllık Yalnızlık’ta bir nevi “büyülü gerçekçi” manifestoyu dillendirmişti. Romanın o “büyülü gerçek” tabakasının altında ele aldıkları ise bambaşka şeylerdi. Gayriresmi bir Kolombiya tarihi anlatmıştı yazar bu romanında. Téa Obreht’in romanı için de çok açılmadan böyle bir durumdan söz edebiliriz. Az önce bahsettiğim atmosferde Balkan coğrafyasının yakın geçmişte yaşadığı savaşların, halkları gözünden bir tarihi aynı zamanda Kaplanın Karısı. Ancak Yüzyıllık Yalnızlık’la da derin farklılıklar taşıyor. Bunların başını ise Obreht’in yazınının gerçeğe biraz daha fazla yaslanması çekiyor. Obreht’in romanındaki üslubu da bu “büyülü gerçek” atmosferi destekliyor. Aslına bakılırsa anlattığı olaya göre üslubunu da değiştiriyor yazar. Ölmez adam ve kaplanın karısı’nı, yine aynı şekilde halk inanışlarının karakterlere yansımalarını anlatırken masalsı; savaş sahnelerinden bahsederken ise gerçekçi, tasvire yakın bir dil tutturmuş. Ancak romana dil bağlamında gerçek kimliğini veren Obreht’in bu masalsı üslubu. Özellikle büyükbabanın çocukluğu ve kaplanın karısı’nın hikâyesi bir masal gibi aktarılmış. Bu masalın ana izleğini ise Rudyard Kipling’in Orman Çocuğu kitabı meydana getiriyor. Tüm bu özellikleri ve içeriğiyle Kaplanın Karısı tam bir edebiyat yapıtı. Ancak yazarın yetkinliği üzerine söz edebilmek için bu kendi yaşamından çokça beslenen romanın ardından ikinci romanı beklemek gerekir diye düşünüyorum. ? [email protected] Kaplanın Karısı/ Téa Obreht/ Çeviren: Merve Sevtap Ilgın/ Siren Yayınları/ 356 s. B rinin, büyükbabanın ölüm haberiyle anlatmaya başlıyor hikâyesini. Ancak bu ölüm biraz garip. O sırada “artık kendi ülkeleri olmayan bir kasabaya” aşı kampanyası için giden diğer kahramanımız torun Natalia’yı görmek bahanesiyle evden ayrılıp yola çıkar büyükbaba, fakat kızın yanına gitmez. Gittiğinden birkaç gün sonra da ölüm haberi eve ulaşır. Zdrevkov adında, sınırın öte tarafındaki bir kasaba kliniğinde ölmüştür büyükbaba ve kimse oranın nerede olduğunu bilmez. Kimsenin onun neden orada olduğuna dair de bir fikri yoktur ayrıca. Natalia ise şans eseri Zdrevkov’un aşı için gittiği kasabanın çok yakınında olduğunu öğrenir ve büyükbabasının kişisel eşyasını almak için yola çıkmaya karar verir. Natalia’nın aşı için gittiği bu kasabada geçirdiği günler romanın da etken bir unsur olarak karşımıza çıktığını söylemek gerekir. Savaşın “götürülerini” de bu bağlamda sayfalarına taşımış Obreht. Romanın bugününde savaş kalıntılarını gözler önüne sermek için kullanılmış bu durum: “On iki yıl önce, savaş yokken (…) Sınır bir şakadan ibaretti, gereksiz bir formalite. Canınız nereden isterse oradan, ormandan ırmaktan, geniş ovadan, araba ya da uçakla veya yürüyerek diğer tarafa geçebilirdiniz.” Geçmişinde ise bizzat savaşın gölgesindeki insanların yaşamlarını sergilemek için. Yazarın bizi götürdüğü geçmişte iki olay öne çıkar. Bu geçmişte öne çıkan iki olay ise Obreht’in bize büyükbabayı anlatmak için seçtiği farklı bir yol: “Büyükbabamı anlamak için bilmeniz gereken her şey iki öyküde yatar: kaplanın Obreht’in romanındaki üslubu da bu “büyülü gerçek” atmosferi destekliyor. Aslına bakılırsa anlattığı olaya göre üslubunu da değiştiriyor yazar. “şimdiki zaman” tabakasını da meydana getiriyor aynı zamanda. Ancak bir diğer yandan bu ölümle birlikte “geçmiş” ve “hatıralar”ın kapısı da açılır Natalia’ya. Bu geçmiş ise sadece kendi kişisel geçmişi değildir. Büyükbabasının ona anlattığı hikâyeler ve sadece büyükbabasının yaşadığı olaylar da romanın bu “geçmiş zaman tabakasını” oluşturur. Natalia’nın gerek kendisinin yaşayıp gördüğü savaş gerekse de büyükbabanın yaşadığı iki savaşın arka planında geçen günlere doğru bir yolculuktur Natalia’nın çıktığı, bizim de okur olarak ortak olduğumuz. KAPLAN, KARISI VE ÖLMEZ ADAM Her şeyden önce romanın kendi geçmişi ve bugünü arasında yaptığı salınımlar içinde savaşın her iki zamanda 2011 karısının öyküsü ve ölmez adamın öyküsü. Bunlar, hayatındaki diğer tüm öykülerin (…) içinden gizli nehirler gibi akıp gider.” Aslında tüm bir roman da her sayfasında “bir ölü olmasına rağmen” kendisiyle birlikte ruhunu da dolaştıran, her satırın müellifi büyükbabanın hikâyesi zaten. Yazarın büyükbabayı anlatmak için seçtiği bu farklı yol, romanın kendi sıkı kurgusu içinde akan sayfalarına çok etkisi olmasa da Kaplanın Karısı’ndan bahsederken akla ilk gelen ve romana gerçek kimliğini kazandıran, nerede durması gerektiğini bize hatırlatan olaylardan meydana geliyor. Yazarın bahsettiği ölmez adam ve kaplanın karısı’nın hikâyeleri ise romanı “gerçeklik” boyutundan ötelere taşıyan olaylar. Ancak her ne olursa yazar gerçekle bağını koparmıyor. Anlatılan tüm CUMHURİYET KİTAP SAYI 1139
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle