Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Flann O’Brien’dan ‘Üçüncü Polis’ Kuralsız ve lanetli bir yerde James Joyce ve Samuel Beckett’la beraber İrlanda edebiyatının en önemli üç yazarından biri sayılan Flann O’Brien ya da gerçek ismiyle Brian O’Nolan, Üçüncü Polis adlı romanıyla gerçekliği, gerçeküstünü ve gotik olanı birleştirip insanın mekanikleşmesini kara komedi biçiminde okura sunuyor. evine para kutusunu Herkesin öyle ya da böyle bir ismi varalmaya gittiğinde dır. Bazıları kişinin görünüşüne ilişkin Mathers’la karşılaşır; ihtiyari işaretlerdir, bazılarıysa tamamen onun ölü olup olmakişinin şeceresini temsil eder ama çoğu, dığını tam da kavraisim verilen kişinin ana babasına ilişkin yamadığı zaman dışı ipuçları verir ve yasal evrakların düzenbir konuma geçer: lenmesinde belli avantajlar sağlar.” “Karşımda oturan “İKİ AYAKLILARDAN DAHA adam, ihtiyar MatFAZLA SEVİLEN BİSİKLET” hers’ın ta kendisiydi. Sessizce beni izliyorTabii, pek çok garip olayın ardından du. Ne hareket ediyor ne de konuşuyorO’Brien, romanın en önemli yerlerindu; elini yavaşça lambaya uzatması, baş den biri olan bisiklet anlatımında dökve işaretparmaklarını fitil düğmesi üzetürüyor. Polislerle muhabbeti arttıran rinde nazikçe çevirmesi dışında bir ölükahramanımız “gevşek gidon vakası”, den farkı yoktu (…) orada öylece birbi“farsızlık” ve “bozuk fren” gibi olaylara rimize bakarak ne kadar durduk, hiç anlamsızca kafa yormaya başlıyor. Adebilmiyorum. Hiçbir tanıma ve algıya ta insanlaştırılan bisiklet ve bisikletleştisığmayan o zaman aralığında yıllar ya da rilen insan arasında bir yerlerde hissedidakikalar aynı hızla akıp gitmiş olabilir. yor kendini. Bisikletlerle kafayı bozmuş Sabahın ışığı gözümün önünden kayiki polis; Çavuş Pluck ve Mac Cruiskeboldu, tozlu döşeme ayaklarımın altınen, isimsiz anlatıcıyı hafiften bunaltıyor. dan kayan bir hiçlik gibiydi; bütün beÖzellikle de Mac Cruiskeen’in bisikdenim eriyip yok oldu ve varlığım, buletlerle her şeyden çok ilgilenmesi, kenlunduğum yerden odanın diğer köşesidisinden yirmi beş yıldır haber alınamane doğru sabit bir çizgi halinde uzanan yan Fox’un da kaybolma nedeni olarak büyülenmiş aptalca bir bakıştan ibaret karşımıza çıkar. Mac Cruiskeen’le bir kaldı.” odada bir saat yalnız kalan Fox keçileri Böylece, O’Brien’ın “çok fantastik” kaçırır. İsimsiz anlatıcımız da bu yüzolduğu gerekçesiyle reddedilen Üçüncü den epey endişelenir: “Hele yarı insan Polis romanı, yatağını bulan su misali olan ve neredeyse yarı yarıya insanı anhızla akmaya başlar. İhtiyarın yönlendıran bisikletlerin sayısını duysan küçük dirmesiyle anlatıcımızın yolu polislerle dilini yutarsın” cümlesi de endişelerinin kesişmiştir artık. Bu sırada sürekli De üstüne tüy diker. Selby’nin nefesi okurun ve anlatıcının ensesinde kendisini hissettirir. O’Brien’ın tuhaf kahramanı, yarı uykulu biçimde olayları sıralıyor ve bazen de, o halüsinasyonun etkisiyle saçmalama hakkını kullanıp okuru bir aydınlık bir karanlık sokaklarda gezdiriyor. İşte bunun esas nedeni, onun De Selby’nin ayak izlerini takip etmesi belki de. Birbiri ardına sıralanan olaylar arasında dikkat çekici olan, anlatıcımızın polislerle karşılaşması ve isimsizliğinin hayret verici karşılanması. O’Brien, bu adsızlığı da De Selby üzerinden açıklıyor: “Ne ilginçtir ki, küreğimle canını aldığım (veya aldığımdan emin olduğum) adamın misafirperverliğinin tadını çıkardığım gerçeğini aklımdan geçirmiyordum. Adımı unutmuş olmamın ne kadevletiyle alay eden ve gerçeküstü kimliğiyle O’Nolan ya dar eziyet verici olduğunu Polis da O’Brien’ın Üçüncü Polis’i bize, rahatsız edici ama aynı zadüşünüp duruyordum. manda merak uyandıran bir sayfa açıyor. 2011 Ë Ali BULUNMAZ rlanda edebiyatı denilince akla James Joyce ve Samuel Beckett’ın gelmesi hayli doğal. Bu iki isme bir tane daha ekleyebilirsiniz: Brian O’Nolan ya da namı diğer Flann O’Brien. Joyce ve Beckett gibi iki ustanın sözü geçerken O’Brien da nereden çıktı diyebilirsiniz, fakat hemen hatırlatmalı, yazdıklarıyla Joyce ve Beckett’ın dikkatini çeken, övgülerini kazanan biri O’Brien. İngilizce eğitim almasını istemeyen babası yüzünden on iki yaşına kadar evde öğrenim gören, 1929’da Dublin Üniversitesi’ne devam ederken münazara kulüpleri sayesinde yeteneğinin farkına varan ve ilk romanı At SwimTwoBirds 1939’da yayımlanan O’Brien’ın ikinci romanı Üçüncü Polis’in durumu ise karışık. Bir bakıma ıska geçilmiş roman sayılabilecek bu kitap, O’Brien hayattayken değil, ancak ölümünden sonra, 1967’de okurla buluştu. “CİNAYET ZANLISI”NIN İZLERİ Üçüncü Polis, hem biraz absürd hem de gerçeküstü özellikler taşıyan bir roman. Öte yandan, yazarın yaşadığı dönemde (bugün hayli naif sayılabilecek biçimde) makineleşme veya mekanikleşme olgusunu da işliyor. O’Brien’ın karakteristik yazma biçemi olan deneysel romanın önemli bir örneği aynı zamanda. Romanın başlıca niteliği, okuru sürüklediği güvensiz, savunmasız, gerçeküstü, hatta gotik ve tekrarlayan zaman içinde sıkışıp kalan anlatımı. Dolayısıyla ortada, kitabın çevirmeni Gülden Hatipoğlu’nun da dediği gibi “tekinsiz bir durum” var. Kitap boyunca anlatıcı kimliğiyle bizle konuşan isimsiz kişi, dünyadaki durumunun farkında olan, kendisini filozof De Selby’nin çalışmalarına kaptırmış ve “ilk ciddi günahını De Selby için işlediğimi hatırlamanın anlatacağım hikâyede önemli bir yeri olabilir” diyen bir “cinayet zanlısı.” Parasını alıp hayranı olduğu De Selby üzerine hazırlayacağı kitabı finanse etmek uğruna ihtiyar Mathers’ı “öldüren” bir adam. Aslında bu öldürüm, anlatıcının hayalle gerçek arasında gidip geldiği, sanrılar yaratan ya da O’Brien’ın, okuru böyle yönlendirmek istediği tuhaf bir manzara yaratır. Katil anlatıcı, ihtiyarın SAYFA 8 ? İ “Bisiklet şeklinde tabutlar” “cezaya çarptırılan” ve “idam edilen, çığlık atan, konuşan, müzik dinleyen bisikletler”, O’Brien’ın kurguladığı o fantastik dünyanın bir parçası, hatta zamanla ana öğesine dönüşür. Kahramanımız, De Selby’nin de etkisiyle gerçeküstü bir denizde kulaç atıyor; uykuya dalmadan önce ve uyandığında hep var oluşuna ilişkin kendince çıkarımlar ve yorumlarla zihnini meşgul ediyor: Kimi zaman ıssız kıyılarda geziniyor, kimi zaman ölüler ülkesinin kapısını aralıyor, bazen de aklının sınırlarını zorlayarak “saf öz” olmaya çabalıyor. Bu geliş gidişler, bisiklet metaforuyla birleşince, onu insanlaştırma da beraberinde geliyor: “Güçlü kuvvetli görünen çapraz demirine rağmen, bisikletin tarifsiz bir dişiliği ve müşkülpesent bir duruşu vardı; tembelce duvara yaslanmış aylak bir serseriden ziyade bir vitrin mankeni gibi duruyordu, kusursuz lastikleri üzerinde mükemmel bir kesinlikle salınıyor ve zemine iki minik noktada değiyordu sadece. İstemeden elimi şefkatle aslında şehvetle selesinde gezindirdim. Herhangi bir şekil benzerliğinden değil de, dokusundaki tanıdık bir his ve parmak uçlarımda hissettiğim akıl ermez bir aşinalık yüzünden garip bir şekilde insan yüzünü anımsatmıştı bana (…) İnce bir seleydi ama sakin ve gözüpekti, mahpusluğu hırçınlaştırmamıştı onu, çektiği onurlu ıstırap ve içten görev aşkının bıraktıkları dışında hiçbir iz yoktu üzerinde. Bu bisikleti daha önce hiçbir bisikleti sevmediğim kadar sevmiştim, iki ayaklı bazı insanları sevdiğimden bile çok sevmiştim onu.” ÖLÜ KAHRAMAN O’Brien romanda, iki paralel yolda yürüyor: Birincisi, isimsiz kahramanın işlediği cinayet. İkincisi, bisiklet metaforu üzerinden insanmakine ilişkisi bağlamında geliştirdiği ve bir şekilde cinayetle birleşen gerçeküstü kurgu. Cinayete dair çözümlemeler romanın sonunda yeniden alevleniyor; kahramanımız, öldürdüğü ya da öldürdüğünü sandığı Mathers’la yeniden yüz yüze geliyor. Burası, halüsinasyon mu yoksa gerçek mi pek anlaşılmasa da, cinayet üzerine söylenenler okuru hep tetikte tutuyor. Kısacası O’Brien’ın kurduğu dünya tamamen fantastik; bilinçli olarak fazla genişletmediği, yani kısırdöngü içinde seyreden bir yapı hâkim. O’Brien’ın Üçüncü Polis’le bize hediye ettiği şeylerden biri zaman kayması. Cinayet sanığı kahramanımızın aslında ölü doğduğu, cinayet nedeniyle sorgulandığı ve sadece üç gün uzak kaldığı evine geri dönüşünde cinayeti beraber işlediği arkadaşının yirmi yıl yaşlanmış olmasının nedeni de aynı zaman kayması. Bütün bunlar ve kahramanın çoğunlukla hangi vakitte nerede olduğunu kestirememesi zamanla ilgili sıkıntılara işaret ediyor. Zaten kural ve kanunun geçerli olmadığı bir mekân lanetli ya da ölü bir yer değil mi? O’Brien’ın matrak anlatımı işte tam da burada geçiyor. Polis devletiyle alay eden, gerçekle hayal arasında gezinen, trajik, trajikomik ve en önemlisi gerçeküstü kimliğiyle O’Nolan veya O’Brien’ın Üçüncü Polis’i bize, rahatsız edici ama aynı zamanda merak uyandıran bir sayfa açıyor. ? alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr http://bulunmazali81.blogspot.com Üçüncü Polis/ Flann O’Brien/ Çeviren: Gülden Hatipoğlu/ Everest Yayınları/ 238 s. 3 KASIM CUMHURİYET KİTAP SAYI 1133 CUMH