09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VİTRİNDEKİLER ¥ lar altında hapsedilerek sürekli işkence gördüğü ve isminin Alex olduğudur. Davayı üstlenmek zorunda kalan Başkomiser Verhoeven ise bir yandan geçmişiyle hesaplaşırken bir yandan da bu gizemli kadını celladının elinden kurtarmak için zamanla yarışmak zorunda kalır. “Alex”; kurban, cellat ve kurtarıcı üçlüsüne getirdiği psikolojik derinliği ve ritmiyle, tüyler ürperten gerçekçi anlatımının yanına dehşet veren sonunu da katıp gerilim romanları seven okuyucuları mest edecek bir roman. İslam’ın İkinci Mesajı/ Mahmut Muhammet Taha/ Çeviren: Haydar Aslan/ Ayrıntı Yayınları/ 176 s. Hayatı, İslam ve sosyalizm kelimeleriyle özetlenebilen Mahmut Muhammet Taha, hem bir entelektüel hem de barışsever bir dava adamı olarak idamından yaklaşık yirmi beş yıl sonra bir yalnızlığa terk edilmiş gibi. Taha’nın İslam anlayışında, ekonomik kurallara değil, düzenin özüne, sistemin kalbine dair bir tartışma yer alır. Bu yüzden kapitalizmi kesin biçimde aşan bir hülyaya sarılır ve Seyyid Kutub gibi âlimlere sirayet eden Keynesçi kapitalizm anlayışına yüz vermeden, mutlak eşitliği dile getirir. Onun dilinde toplumsal eşitlik ve bireysel özgürlüğün insanlığın nihai hedefi olması, üzerinde yer aldığı toprakta yarılmalara yol açarken, dinin geleneksel sınıf tercihini kökten değiştirir. Ona göre demokrasi, sosyalizmle birlikte, uygarlığın iki kanadından biridir. Toplum tek kanatla uçamaz. Diktatörlüğün aksine demokrasi yanlış yapma hakkına dayanır diyebilecek kadar özgüvenle konuşur. “İslam’ın İkinci Mesajı”, yan yollara sapmadan İslamın özünden devşirilmi bir manifesto niteliğinde. Yarınki Yüzün 2 – Dans ve Rüya/ Javier Marias/ Çeviren: Roza Hakmen/ Metis Yayınları/ 294 s. İspanyol yazar Javier Mariás’ın başyapıtı ‘Yarınki Yüzün’ün ikinci cildi “Dans ve Rüya” da geçtiğimiz aylarda yayımlanan ilki kadar yoğun. İlk ciltte okuyucu karşısına çıkan Jaime Deza, İngiliz Gizli Servisi’ndeki görevini sürdürürken etrafında olup biteni gözlemeye ve geçmiş olaylarla bağlantılandırarak çözümlemeye devam ediyor. Konumunu ve nelere kadir olduğunu tam olarak kestiremediği gizemli amiri Tupra’nın bir gece şiddete başvurduğuna tanık olması, Deza’yı İç Savaş döneminde kendi ülkesi İspanya’da yaşananları düşünmeye sevk ediyor. Mariás bir yandan insan zihnini ve psikolojisini tüm karmaşıklığı ve zenginliği içinde resmederken, bir yandan da Gizli Servis çevresinde dönen olayları saran gizem perdesini yoğunlaştırıyor. Alman Belgelerinde AlmanTürk Silah Arkadaşlığı ve Ermeniler/ Serdar Dinçer/ İletişim Yayınları/ 712 s. Serdar Dinçer kitapta bugüne kadar az bilinen ya da hiç bilinmeyen tarihi gerçeklere ışık tutuyor. Alman militarizminin Osmanlı’yı Birinci Dünya Savaşı’na nasıl sürüklediğini, Ermeni olaylarındaki büyük rolünü, emperyal planlarını; Osmanlı’nın bunlara yaklaşımını ve çapsız politikalarını Alman belgeleri üzerinden çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Dinçer tüm bu konuları ele alırken, benzer çalışmalarda pek ele alınmayan dönemin Almanyası’ndaki tarihi gelişmeleri ve ülkedeki politik durumu da aktararak okuyucuya geniş bir perspektif sunuyor. Ermeni olayları kapsamındaki tartışmalarda dikkat edilmesi gereken kimi konu ve belgelere bir işaret amacını taşıyan kitap, Almanya ve İstanbul’da organize edilen, Babıâli’den yürütülen bir insanlık dramının arkasına biraz daha yakından bakmayı amaçlıyor. SAYFA 28 ? 3 KASIM 2011 Neslişah Cumhuriyet Devrinde Bir Osmanlı Prensesi/ Murat Bardakçı/ Everest Yayınları/ 420 s. Son padişah Sultan Vahideddin ile son halife Abdülmecid Efendi’nin torunu olan Neslişah Osmanoğlu, altı asırlık Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılıştan önce dünyaya gelmiş son prensesi. Ancak bir prenses olmasına rağmen Neslişah Osmanoğlu maceralarla ve hüzünlerle dolu bir hayat yaşar... Murat Bardakçı’nın Neslişah Osmanoğlu’nun hayat hikâyesini kendi anlattıklarına ve belgelere göre ele aldığı ve sürgüne gönderilmiş bir hanedan mensubu hakkında şimdiye kadar yazılmış ilk etraflı biyografi olan kitabı, sadece Neslişah Osmanoğlu’nun değil, yıkılmış bir imparatorluğun aristokrasisinin tarihe süzülüşünün de hikâyesi aynı zamanda. Mino’nun Siyah Gülü/ Hüsnü Arkan/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 252 s. “İnsan, sonuna kadar umutlu olabiliyor. Umut bir çare değil ama galiba çareden daha büyük bir şey.” Hüsnü Arkan “Mino’nun Siyah Gülü”nde, 60’lı yıllardan başlayarak, özellikle 12 Eylül döneminin acıtan sayfalarına bir ailenin kadınlarının gözünden bakıyor. 1960’lı yıllarda bir Ege kasabasında başlayan yasak bir aşkla 12 Eylül’ün hemen öncesinde gelişip darbenin ardından pek çok kişiyle paylaşılan bir kaderle son bulan kırık bir aşk, iki katmanlı bu romanın iç içe geçen iki farklı hikâyesini oluşturuyor. Mücadeleleriyle, inançlarıyla, haklılıkları ve yenilgileriyle bütün bir kuşak ve darbelerden, idamlardan geçen, yarım kalan hikâyelerle 2000’li yıllara uzanan roman, yakın tarihin bir panoramasını da gözler önüne seriyor. Upirlerin Fısıltısı/ Çağan Dikenelli/ Gürer Yayınları/ 218 s. Çağan Dikenelli’den “Upirlerin Fısıltısı – Bir Tahtezzemin Hafiye Teşkilatı Macerası” okuyucularla buluşuyor. Gerçeküstü acayip durumlardan korunmak adına Yaftalı İbrahim Paşa tarafından bir büro ve teşkilatın cesur dedektifleri Şeker Efendi ve Devşirme Sahab’ın maceraları anlatılıyor romanda. 17. yy. başlarında Konstantiniyye’nin altını saran tünellerde bin türlü yaratığın ortasında geçen serinin ilk romanı “Upirlerin Fısıltısı”nda Dikenelli okuyucularını bir yandan mistik ve korku dolu, bir yandan da komik ve naif bir yapıyla buluşturmayı amaçlıyor. Fantastik ve polisiyeyi iç içe geçiren bu romanda, Egemen Avda’nın çizimleri de atmosfere ayrı bir hava katıyor. Şahane Hatalar/ Heather McElhatton/ Çeviren: Dilek Berilgen Vnekciler/ APRIL Yayıncılık/ 640 s. “Bu kitabı okumaya normal bir kitap gibi birinci sayfadan başlayın. İlk bölümün sonunda, önünüze bir yol ayrımı çıkacak. Kitabı okurken bazen hiç beklemediğiniz bir yere ulaşacak, bazen de kendinizi daha önce olduğunuz yerde bulacaksınız. Hayatın size neler hazırladığını asla bilemezsiniz. Ama bunu biliyorsunuz, iyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve bazen hatalı kararlar, şahane olayların başlangıcı olabiliyor. Her yolculuğun sonunda başa dönüp tekrar başlayın, unutmayın, herkes ikinci bir şansı hak eder. İyi şanslar.” İlgi çeken oyunlu kurgusuyla okuyucunun kendisinin kahraman olduğu “Şahane Hatalar”, alışılmışın dışında bir roman. Kız Doğursun Analar/ Eray Karınca/ Bilgi Yayınevi/ 292 s. Aile Mahkemesinde yargıçlık yaptığı dönemde aldığı cesur kararlarla tanınan Eray Karınca’nın Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırma Ödül’ü dahil iki ödüle değer görülen çalışması okuyucuların karşısına çıkıyor. Karınca çalışmasında, kadınlara yönelik şiddet konusundaki ulusal yasa ve düzenlemeleri yorumlayıp onlara eleştiri ve çözüm önerileri getiriyor. Eray Karınca’nın bu araştırması, Türkiye’de hukuk camiası mensupları ve kadın çalışmaları uzmanlarına olduğu kadar politikacılar ve kamu yöneticileri için de vazgeçilmez bir kaynak niteliği taşıyor. Görünüş ve Gerçek/ Tevfik Taş/ Evrensel Basım Yayın/ 244 s. “Amerikan ordusu, 1940’lı yıllarda faşizme karşı ‘demokratik cephe’ adına savaştığı Japonya’da her ne adına savaşırsa savaşsın vazgeçemediği emperyalist terörünü, bir başka emperyalist üstünde deniyor. (…) Çıkar savaşının kendisidir bu.” Tevfik Taş’ın ilk basımı 2003 yılında, yani Irak’ın işgal edildiği yıllarda yayımlamıştı. O günden bugüne ise Irak’ta yakalaşık iki milyon insan hayatını kaybetti. Dünya, Irak’ta yaşananların sonuçlarını daha net bir şekilde görmeye başladı. “Görünüş ve Gerçek”in güncellemesi de zorunlu bir hal aldı. İşte bu bağlamda, kitaba eklenen ve çıkan yeni unsurlarla “Görünüş ve Gerçek” yeni baskısıyla tekrar okuyucuların karşısında. Amerikan emperyalizminin yeni boyutlarını anlayabilmek adına aydınlatıcı bir çalışma elimizdeki. Diyarbakır Cezaevi/ Raşit Kısacık/ Ozan Yay./ 256 s. 12 Eylül paşalarının darbenin olgunlaşmasını bekledikleri dönemlerde, Güneydoğu’da örgütlenmiş, etnik temelli örgütlerin sempatizan ve lider kadrolarıyla birlikte, devrimci mücadelenin içinde yer alan isimlerin çoğu da darbeden sonra tutuklandı, işkence gördü, onlarca yıl cezaevlerinde tutuldu, temel hakları ellerinden alındı, onlarcası asıldı, yüzlercesi sakat bırakıldı. Bunlarla karşı karşıya kalmak istemeyen binlerce devrimci ise vatanlarından uzakta aile ve yurt hasretiyle yaşadılar. Raşit Kısacık, bir kısmına tanık da olduğu dönemin olaylarını ve cezaevinde yaşananları tarafsız bir gazeteci duyarlılığıyla okura sunuyor kitapta. Kısacık’ın bu çalışmasında anlatılan olaylar bugünden geriye doğru bakıldığında bir gerilim romanının satır aralarını andırıyor. Kuruk/ Turgay Delibalta/ Kurgu Kültür Merkezi Yayınları/ 288 s. “Türkiye’nin solcuları, sosyalistleri, devrimcileri Macar serf ve köleleri gibi fişlendiler. Uğruna ölümlere göğüs gerdikleri bu ülkede yaşama olanakları ellerinden alındı. 1514 yılındaki Kuruklar ile 80’li yıllardaki demokrat, devrimci, yurtsever, sosyalist kesimin yazgılarının benzeşmesinden kaynaklanan acının ne derece utanç verici olduğu her geçen gün biraz daha gün yüzüne çıkmakta. (…) Kuruk’un Türkçe karşılığı ‘fişlenmek’ olarak sürdürülmekte, üstelik daha modern teknolojik aletlerle, yöntemlerle.” Turgay Delibalta, bu romanıyla, dünyanın bütün ‘fişlenmişlerine’ sevgisini, dünyanın bütün zalimlerine, sömürgenlerine de nefretini bir kez daha haykırmaya çabalıyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1133 FA 27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle