Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Osman Balcıgil’den ‘Bilginin Efendisi’ ‘Risaleler Müslümanları ve Hıristiyanları etkiledi’ Osman Balcıgil, Bilginin Efendisi adlı romanında “bilim” ve “mistisizm” kavramlarına farklı bir bakış getirerek Şam’dan Northumbria’ya, Üsküdar’dan Cambridge’e uzanan soluk kesici bir serüvende bunun izini sürüyor. Roman, “Doğu” ve “Batı”nın artık kopmuş olan hemhalliğini, hem yakın hem uzaklığını ve hepsinden önemlisi “bilgi”nin ortak değer oluşunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Balcıgil’le Bilginin Efendisi‘ni konuştuk. coğrafyalarda hissettiren bir örgüt. Bir tür ansiklopedi olarak tanımlayabileceğimiz “Risaleler”i kaleme alıyor, yaygınlaştırıyor. Yazılarında din, felsefe gibi konuları ele aldıkları gibi, insan vücudu, bitkiler, tıp, astronomi gibi bilimsel başlıklara da yer veriyorlar. Risaleler hem Müslümanlar hem de ileri ki dönemde kutsal toprakları işgal eden Hıristiyanlar üzerinde çok etkili oluyor. Tapınak Şövalyeleri bence kutsal topraklara akın eden savaşçı tarikatlardan en dikkat çekeni. Hıristiyan dünyası için çok önemli bir isim olan St. Bernard tarafından özel olarak Süleyman Mabedi’ni korumakla görevlendirilmişler. Zamanla o kadar zenginleşmişler ki Avrupa’daki krallara borç vermeye başlamışlar. Avrupa’da çok büyük toprakları olmuş, katedrallerin, kalelerin denetimini ele geçirmişler. Hem düşünce akımı hem de zenginlik olarak bir anlamda Vatikan’a alternatif olmuşlar. Bu noktaya gelmelerini Doğu’da edindikleri aydınlanmaya borçlular. Kurgu olan Üsküdar’daki dergâha gelince, bu dergah İbn Arabi geleneğinin devam etmekte olduğunu işaret ediyor. Bu geleneğin kuşaktan kuşağa, elden ele bugüne kadar nasıl geldiğini ise kitaba bırakalım. İbni Arabi ile Şövalye Matthew Whitfeld’in derin bağlantısı... Büyük âlimden Şövalye Matthew Whitfeld miras kalacak, aktarılacak büyük bilgi ve koruyucusunun sahip olması gereken özellikler ve bunun yüzyıllar sonra Jacop’un ve ailesinin hayatını değiştiren eşiği... Estergate Evi... Albert faktörü... W iye H anahtarları... Ve elbette üzerinde yarım kapı sembolü bulunan tılsımlı gömlek... O birleşen kapılar romanda dinamik bir yapıda konuşlu... Yine çok açık etmeden kuşkusuz kısaca bahsetmeli... Şimdi Matthew Whitfeld doğuda aydınlanmış bir Tapınak Şövalyesi. Kurgu icabı, elinde büyük ölçüde İbn Arabi’nin bugün de kayıp olan çalışmalarından oluşan bir bilgi hazinesi var ve bunu yaygınlaştırmakla görevli. Zaten bu nedenle Bilginin Efendisi unvanını taşıyor. Ama dönem bilginin uluorta gösterilebileceği, inançların açıklıkla tartışılabileceği bir dönem değil. Romanda bunun neden olamadığı Albert karakterine dayandırılarak anlatılıyor. Emin olun, bugün Batı dünyasında yığınla Albert yaşıyor. Kayıp kütüphane olarak niteleyebileceğimiz bilgi hazinesi bu nedenle Eastgate Evi’nin gizli bir bölümünde saklanıyor ve biri Üsküdar’daki dergâhta bulunan bir çift tılsımlı gömlek tarafından korunuyor. Tılsımlı gömlek İslamiyette ve Osmanlı’da yaygın şekilde kullanılan bir korunma aracı. Örneğin padişahlar savaşa giderken tılsımlı gömlek giyiyorlar. Bilginin Efendisi’nde ise, tılsımlı gömleklerin görevi kütüphaneyi korumak. Eastgate Evi’nin ismi de zaten tılsımlı gömleğin üzerine işlenmiş olan yarım kapı sembolünden geliyor. “DA VINCI ŞİFRESİ SEVEREK OKUDUĞUM BİR KİTAP” Polisiye gerilim tadında, bu tılsımgerçek dünya hattında evrilen Bilginin Efendisi özellikle sırrı koruma azmine yaptığı bu vurguyla Da Vinci Şifresi’ni anıştırıyor dersem haksızlık etmiş olur muyum? Ë Gamze AKDEMİR ilgeliğiyle, risaleleriyle hem Doğu’ya hem Batı’ya yön veren bir figür olarak romanın nirengi noktalarından İbn Arabi hakkında okuduklarımızın ne kadarı gerçek? İbn Arabi’nin felsefesine dair her kelime doğru. Romanda bu felsefe daha çok kahramanlardan biri olan Baba Eren’in ağzından dile getiriliyor. İbn Arabi’nin bir Tapınak Şövalyesi olan Matthew Whitfeld’le karşılaşması ise kurgu. O dönemde felsefe ve bilimin merkezi Doğu’ydu; bu bilgi Batı’ya büyük ölçüde Tapınak Şövalyeleri’nce nakledildi. Örneğin İbn Heysem’in optik konusunda yaptığı çalışmalar 1900’lerin başlarına kadar Batılı ünlü üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu. Böyle yüzlerce örnek verebilirim. İbn Arabi de Büyük Âlim olarak anılıyor ve fikirleri Batılılarca çok önemseniyor. Bizde üzerinde hak ettiği kadar durulmasa da Oxford ve Berkley gibi üniversitelerde İbn Arabi Toplulukları var ve onu anlama çalışmasını sürdürüyorlar. “İBN ARABİ’NİN BİLGİ HAZİNESİ HÂLÂ KAYIP” İbn Arabi’yi bir roman karakteri olarak değerlendirmeye neden karar verdiniz? Gazetecilik yaptığım yıllarda, Konya’da bulunan Yusuf Ağa Kütüphanesi’nden çalınan 103 değerli kitaptan bir kısmının Londra’da müzayedeye çıkartılacağını duymuş, takip etmiştim. Bunların içinde İbn Arabi’nin üç adet risalesi de vardı. Az önce sözünü ettiğim Oxford’daki İbn Arabi topluluğu durumu fark etmiş, mesele haline getirilmiş, devreye Scotland Yard’ı ve Türk Büyük Elçiliği’ni sokup eserin Türkiye’ye dönmesini sağlamıştı. İbn Arabi’nin ismini ilk kez bu vesileyle duymuştum. Çok da ilgimi çekmişti. Bu ilgim hâlâ sürüyor. Din ile felsefeyi uyum içinde ele aldığı imlenen İhvan us Safa’yı ve serüvendeki yol göstericiliğini de anlatır mısınız ve Tapınak Şövalyeleri hattında Doğu ile Batı’nın buluşmasını? Üsküdar’daki dergâhı? İhvanı Safa 9.yüzyılda Arap Yarımadası’nda türeyen, sonra etkisini çok geniş SAYFA 16 ? 3 KASIM B ceğimiz çok lafımız olduğunu ve bunu her formda söylememiz gerektiğini düşünüyorum. Bilginin Efendisi’yle birlikte bunu da ilk kez yapmış oluyoruz. Romanda baş kişi yok, herkes eşit! Whitfeld ailesinin geçmişini araştıran Jacop mesela... Çocukluğundan beri annesi Mildred tarafından kendisinden saklanmaya çalışılan geçmişin peşinde ve çıkacağı yolculukta babası Tacettin Bey’le sırra ulaşacak bir azmeden olan Jacop bile geri planda kalabiliyor zaman zaman. Her roman kişisi öyküyü kendi kanatlarından sürüklemeye de and içiyorlar adeta! Yalın bir okuma ama belli ki zorlu ve yine belli ki keyifli bir yazım süreci söz konusu olmuş bu bağlamda... Söylediklerinizde haklısınız. Bir başkarakter gibi görünmekle birlikte Jacob romanı tek başına sürüklemiyor. Aslına bakarsanız, roman bile olsa hatta Dan Brown bile yazsa, bu pek mümkün olamazdı. Çünkü 1200’lerde başlayan bir serüveni 2000’lerde devam ettiriyoruz. Böyle olunca, en baştan ikiye bölünmüşlük söz konusu oluyor. Bir de BatıDoğu meselesi var. Macera büyük ölçüde İngiltere’de şekillenirken İstanbul’da da bir ayağa ihtiyaç duyuluyor. Üsküdar’daki dergâh, zeytin ağacı sembolizması hep bunun için… “Yalın bir okuma” demenize sevindim ve doğru söylüyorsunuz, iki yıla yaklaşan, zorlu ama keyifli bir yazım süreci oldu. İNGİLİZ RUPERT’TAN BABA EREN’E DOĞUBATI HATTI En sürprizli roman kişisi tam bir İngiliz olan Rupert ve Baba Eren’dir demek yanlış olmaz sanırım? İngiliz tarzı ile Türk tarzının, dünyalarının kavuşması, buluşması da roman öte yandan. Romanın diline ve kurgusuna da aksediyor bu değil mi? Bunu siz ve okurlar söyleyeceksiniz. Ben Doğu ve Batı, bilim ve mistisizm gibi kavramları karşılıklı olarak irdelemeye çalıştım, Rupert bu açıdan sizin de söylediğiniz gibi önemli bir karakter. Buram buram İngiliz kokuyor. Baba Eren de tam tersi, tarikat erbabı bir Türk. Telefon kullanmıyor, gönül telinden haberleşiyor; Batılılar ve Doğuluların düşünce süreçlerinin nasıl çalıştığına dair bence önemli laflar ediyor. Bu meselelerin romanın diline ve kurgusuna aksetmesini istedim. Başarılı olup olmadığımı az önce de söylediğim gibi okurlar ve eleştirmenler değerlendirecek. Sembolizm Osman Balcıgil’in vazgeçilmezi, Ters Kanatlı Şahin romanınızda da bambaşka bir izlekte olsa da karşılaşmıştık bu yaklaşımla. Sembolizm ile bu yakın temasınızı sorarak bitirelim söyleşiyi... Sembolizmanın özellikle de derinliği olan sembolizmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. “Derinlik,” derken şunu kastediyorum: İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte aslında neredeyse her şey sembol halini aldı. Sembol sen bizim her şeyimizsin! Bilgisayarlarımızın ve telefonlarımızın ekranları durmadan bastığımız bir sürü küçük sembollerle dolu. Facebook sembolü, Twitter sembolü… Bunları küçümsüyor ya da önemsiz olduklarını düşünüyor değilim. Ama ben sembolizmadan bunları anlamıyorum. Beni heyecanlandıran, kökleri binlerce yıl derine giden semboller. Dikkat çektiğiniz gibi, ilk romanım Ters Kanatlı Şahin’de sembolizmaya önem vermeye çalışmıştım, Bilginin Efendisi’nde de buna özen gösterdim. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Bilginin Efendisi/ Osman Balcıgil/ Destek Yayınevi/ 422 s. Osman Balcıgil kitabını hazırlarken zorlu ve keyifli bir yazım süreci geçirmiş ... Hayır olmazsınız. Da Vinci Şifresi benim severek okuduğum bir kitap. Dan Brown okuduğunuzda sıkılmadan bir sürü şey öğreniyorsunuz. Ben de bunu yapmaya çalıştım. İstedim ki insanlar önlerine yığılan tepeleme bilginin altında ezilmesinler. Bu bilgiyi zevk duyarak edinsinler. Bu nedenle sizin de işaret ettiğiniz gibi “hikâyemi” polisiye, gerilim, macera gibi unsurlarla besledim. Tam da bu noktada, çok önemli iki noktanın görmezden gelinmemesinin beni sevindireceğine vurgu yapmak istiyorum: Birincisi, Bilginin Efendisi yalnızca Türkiye’de değil dünyada İbn Arabi’yle ilgili yazılan ilk roman. İkincisi, evet Tapınak Şövalyeleri ile ilgili çok roman yazıldı, film yapıldı ama bunu Türkler yapmadı. Bu romanla birlikte Tapınak Şövalyeleri’ne roman formunda doğudan ilk kez bakmış oluyoruz. Özellikle bizim, bu konuda söyleye 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1133