08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Daha çok Vankulu Lugatı diye bilinen bu yapıtın Türkçe çevirisi, 1728 yılında İstanbul’da İbrahim Müteferrika’nın bastığı ilk Türkçe kitap olmuştur (2 cilt). Müteferrika’nın sağlığında kitap yine 2 cilt olarak 1755 yılında ikinci kez basılmıştır. Son basımı 1802 yılındadır. Bunlar Ankara’da Millî Kütüphane’de, Erzurum’da Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi’nde, İstanbul’da birçok kitaplıkta bulunur. Ë M. Türker ACAROĞLU Ölümünün 1001. yıldönümü dolayısıyla: Unutulan sözlük yazarı Cevherî ve ‘Vankulu Lugatı’ Horasan’ın Nişapur kentinde, 1010 yılında öldüğü kesindir. Bizde İbrahim Müteferrika’nın ilk Türkçe kitap olarak bastığı ArapçaTürkçe sözlük, her nedense, yazarın adıyla değil de çevirmenin adıyla Vankulu Lugatı diye tanınır! Cevherî ilk öğrenimi Otrar’da, Divanü’lEdeb’in yazarı olan dayısı Ebu İbrahim İshak elFarabî’den gördü. Daha sonra Bağdat’a giderek Ebu Said elMerzuben ile Ebu elFarisî’nin derslerine devam etti. Arapçasını geliştirmek için Elcezire, Suriye ve Hicaz’a gitti. İran’ın Rey ile Nişapur kentleri arasındaki Demegan kasabasında Ebu Ali elHasan bin Ali’nin yanında bir süre kalarak kısaca Sıhah adlı Arapça sözlüğü üzerinde çalışmalar yaptı. Horasan’da dil ve hat sanatı konusunda öğrenim gördü. Bir söylentiye göre, Nişapur’da iki kapı kanadını kollarına takıp uçmaya çalışırken düşerek öldü. Ölüm tarihi, kaynaklarda 25 Ağustos 1009 ve 14 Ağustos 1010 olarak iki biçimde gösterilir. En önemli yapıtı, kısaca Sıhah olarak bilinen Tacü’lluga ve Sıhahü’l Arabiye adlı Arapça sözlüğüdür. Yapıtta yer alan Arapça sözcükler, son harflerine ve son harfleri aynı olanlar da ilk ve ikinci harflerine göre düzenlenmiştir. Kimi küçük yanlışlarına karşın, Sıhah, Firuz Âbâdî’nin Kamus’undan daha doğru bilgiler içerir. Yapıtın Arapça aslı ilk kez 1854 yılında hareketli olarak basılmıştır. 1875 yılında da İsmail bin Muhammed elNişapurî’nin mukabelesi ve Abdurrahman bin elAziz’in ElVişah ve Tehkifür’r Rimah fi reddü’t Tevhimi’sSıhah’ı ile birlikte yayımlanmıştır. Onun bu sözlüğünü, XIV. yy. bilginlerinden Vankulu takma adıyla tanınan Mehmed Vanî Türkçeye çevirmiştir, yazma nüshaları birçok İstanbul kitaplıklarında yer alır. ? G T ürk kökenli Arapça sözlük yazarı Cevherî (tam adıyla: Ebu Nasr İsmail bin Hemmad elCevherî) Türkistan’ın Farap bölgesine bağlı Otrar kasabasında doğmuşsa da, doğum tarihi bilinmemektedir. Ancak, İran’ın Türkmen bölgesi ‘Üç Kızlar’, ‘Altı Kardeşler’, ‘Yedi Devler’ ve ‘Mavi Gelin’ var n karan uzun Katlia rakla günle küsü Oğuz Tansel’den masallar Ë Nurduran DUMAN ir varmış bir yokmuş.” İşte bütün mesele bu. Varlığın ve yokluğun tüm eğlencesi ve gizi ta birkaç günlük bebekken kulaklarımıza fısıldanıp durmuş meğer… Eski zamanların, eski zaman insanlarının izleri, yaşayış biçimleri, inançları, gizemleri, gizemli evrenleri… İnsanın hayal gücünün ve deneyimlerinin söze dizilişi; doğrunun yanlışın, iyinin kötünün dişe diş, kora kor savaşının öykülenişi. Masal. Önünde sonunda iyiliğin, güzelliğin kazandığı, sağaltıcı, büyüleyici yaratılar. Uyutmak için anlatıldığı halde uyandıran, uyanık tutan kültür mirasları. Masallar, kahramanlarıyla birlikte az gider uz gider, dere tepe düz gider ve ille de bir mutlu son’a varır. Şans, kader, emek, gayret derken her zaman bir akış söz konusudur bu yolculuklarda. Yaşamla birlikte bir akış: İmrendirici birgelişine yaşayış. Şimdiki robotlaştırıcı ve aynılaştırıcı dünya düzeninin tersine her an her şey olabilir, insanlık hallerinin tüm türevleri hem de beklenmedik anlarda beklenmedik biçimde yaşanabilir masallarla. Ancak özellikle Türk masallarında mutlak olan bir şey vardır, hiç değişmez: İyiler her zaman kazanır. Oğuz Tansel’in 19431945 yılları arası Amasya’nın Ziyedere köyünden Emine Uyaroğlu’dan dinlediği masallarda da durum aynı, onlar kazanıyor. İyiler. Okuryazarlığı olmayan Uyaroğlu o zamanlar elli yaşlarında imiş. Dilden dile, kulaktan kulağa, dimağdan dimağa aktarılarak o güne ulaşan sözlü edebiyatın sihri, Tansel’in kalem kâğıdından süzüldükten yıllar sonra, geçtiğimiz günlerde yeni baskılarıyla ortaya çıkarak, yine bizlere kadar geldi, hoş geldi. Tansel’in Üç Kızlar, Altı Kardeşler, Yedi Devler ve Mavi Gelin adını verdiği kitaplar ilk SAYFA 18 ? 3 KASIM Ë A “B Oğuz Tansel’in Üç Kızlar, Altı Kardeşler, Yedi Devler ve Mavi Gelin’den oluşan masal dizisinin kitapları masal kültürümüz için hem tematik hem de anlatım açısından arşivlik değeri olan değerli çalışmalar. Masalların tamamına bakıldığında bildiğimiz tekerlemeler bazen aynen kalırken, bazen farklı biçimlerde söyleniyor. Pek yaygın olmadıkları için okurun masal’la ilişkisine göre göreceli yeni sayılabilecek söyleyişler ise zenginleştirici olduğu kadar da heyecan verici. olarak 19591966 yılları arasında yayımlandı. Yaş grubu 915 olarak işaret edilse de yetişkinlerin de okumaktan keyif alacağı, üstünde düşünme gereksinimi hissedeceği, yaşam ve insan olmak hakkında yeni bir şeyler öğreneceği, olaylardan ve olayların akışından dersler çıkaracağı ve nasıl derin bir kültürel mirası taşıdığının sorumluluğunu hissedeceği kitaplar bunlar. Önsözde “Bu masallar, çocukların bilincine iyiliği, doğruluğu, güzelliği notsuz, cezasız yerleştirir. Masal kahramanlarının özellikleri olan korkusuzluğu, atılganlığı, becerikliliği, güçlükleri yenmeyi benimsetip çocuklara aşılar. Ayrıca bütün yaratıkları sevmeyi, kötülüklerin cezasız kalmayacağını öğretir” diyen Tansel, öğretmenleri ve anne babaları yaratıcı halk sanatından gereğince yararlanmaya davet ediyor. Yolları kesiştiğinde birbirlerinin ya şamlarının içine giriveren farklı boyutlara ait varlıkların (insanların ve yaratıkların) dahil olduğu olağanüstü ama sıradanmış gibi yaşanan olayları içeren bu anlatılar, insanın hayal gücünü zorlayıcı ve/veya akılda kalıcı birçok kahramanla tanıştırıyor okuru. Birçoğuyla da yeniden buluşturuyor. Bir görünüp bir kaybolan yaratıklar, devler, dev anaları; konuşup şarkılar söyleyen hayvanlar ve hatta selvi yaprakları; kuşa aslana ayıya dönüşen periler, peri kızları, peri oğulları; oduncularla balıkçılar ve onların kızları oğlanları; padişahlar, beyler, bey kızları, bey oğulları ama ille de zengin fakir olsun fark etmez o hanenin en küçük oğulları… Genelde en küçük oğullar daha cesur daha iyi daha kahraman bu masallarda. Emine Teyze’nin aktardıklarında, bildiğimiz Türk masallarındaki herhangi bir kahramanın farklı deneyimlerine de tanık olurken, Batı kültürü ürünü olduğunu düşüne geldiğimiz bazı motiflerle karşılaşıyor ve bu Batılı sanılan motiflerin asıl kaynağını merak etmeye başlıyoruz. Aslında bir dünya güzeli olan yeşil kurbağaya sevdalanan padişah oğlunun masalı olan “Boyu Bir Karış Sakalı Beş Karış”ı okuduktan sonra şu soru aklı kurcalamıyor değil örneğin: “Kurbağa Prens”in öz öyküsü gerçekte nereye dayanır? “Evvel zaman içinde Kalbur saman içinde Sinek berber Deve tellâl iken Kurbağa katır iken…” “Adamın bir kızı varmış, / Babasına bir bakraç çorba, bir testi su getirmiş. / Bakracı, testiyi almış, / Adam, kulaklarına küpe takmış. / Kız dönüp anasına gelmiş, gördüklerini anlatmış. / Anası ekmek yapmayı bırakıp, / Kızgın sacın üstüne çıkmış. / Onlar arasınlar kurtuluş yolunu, / Biz tutalım masalcının elini, / Açtıralım ağzını, çözdürelim dilini.” ? sa sa d sa hem de Yakılm nulup g cek bir çi, koyu buğday tın değ altının ğu yılla ağaç kö uzun. H kuruttu arta kal döşekle Giysile leri meş ğaralar. nı zama kirge sü ği arpa kirge sü gece ve Roma oğullar re: Zaza yor) ile dili tutu Annek söğüt d cak beb lebeğin den (gö ve bir c sarıp sa yiyip iç ten, hem hem tar İnsan güzellik leştiği k birlikçi Aklı ba Ö 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1133 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle