Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y oseph Heller’ın Catch 22 adlı romanı, 1976’da Türkçeye çevrildiğinde, Batı edebiyat dünyasını çoktan allak bullak etmiş bulunuyordu. Gerçi 1961 yılında ABD’de ilk kez Simon & Schuster’dan ciltli olarak yayımlandığında çelişik eleştiriler almış, Chicago SunTimes’da “son yılların en iyi Amerikan romanı” diye nitelenirken, kimi eleştirmenlerce yerin dibine sokulmuş, o yıl yalnızca otuz bin satmıştı. Buna karşılık, nedendir bilinmez, Büyük Britanya’da çok daha olumlu bir tepkiyle karşılanmış, bir hafta içinde en çok satanlar listesinin tepesine yerleşmişti. Ne ki, ertesi yıl ABD’de bu kez karton kapaklı olarak yayımlandığında, içerdiği savaş karşıtı duyarlık Amerikalı okuyucunun yüreği ve aklında da karşılığını buluverecekti, hem de on milyonluk bir satışa erişerek. Bu inanılmaz popülerlik patlaması üzerine Hollywood da boş durmayacak, Catch 22’nun film hakları Paramount Pictures tarafından hemen satın alınacaktı. Alan Arkin, Orson Welles ve John Voight’un da oynadıkları ve 1970’te gösterime giren filmin, Neil Simon’ın oyunlarını sahneleyerek Broadway’de hem tecimsel başarıya ulaşan hem de eleştirmenlerin övgüsünü kazanan Mike Nichols’ın elinden çıkması bir rastlantı olmasa gerekti. Daha önce, Edward Albee’nin Kim Korkar Hain Kurttan adlı oyununu beyazperdeye uyarlayan, sinema dünyasında bir dönüm noktası kabul edilen The Graduate / Aşk Mevsimi ile En İyi Yönetmen Oscar’ına değer görülen Nichols, ne de olsa, modern yaşamın saçma ve dehşet verici yönlerini kişisel ilişkiler temelinde işlemeyi seven bir usta değil miydi? Yazımın başında, Heller’ın romanının, dilimize çevrildiğinde Batı edebiyat dünyasını çoktan allak bullak etmiş olduğunu söyledim ama o yıllarda ülkemiz yayıncılığında bu kadarcık bir gecikmeyi pek abartmamak gerektiğini de belirtmeden geçmemeliyim. O yıllarda yayıncılığımız, 1990 sonrasının keşif ve çeviri hızına ulaşmamıştı henüz. Çok farklı kökenlerden gelmekle birlikte, yayıncılıkta birbirini tamamlayan son derece uyumlu bir ikili oluşturan Cengiz Tuncer ve Aydın Emeç’in yönettiği E Yayınları, pek çok yabancı yazarı ilk kez dilimize kazandırıyor; bunu yaparken de popüler edebiyat ile nitelikli edebiyat arasında akıllıca bir denge kuruyordu. Anımsadığım kadarıyla, Heller’ın Catch 22’su da o günlerde E Yayınları’nca yayımlanmıştı; Şike adıyla ve Levent Denizci çevirisiyle. O basım şimdi elimde yok ama iyi bir çeviri olarak kalmış aklımda. Geçenlerde, Chris Cox’un The Guardian’da yayımlanan “Catch 22: 50 Years Later” (Catch 22: 50 Yıl Sonra) başlıklı yazısını okuyunca, idefix’e girip, Şike’nin hâlâ yayında olup olmadığına bakayım dedim. Fakat köprülerin altından çok su geçmişti anlaşılan. Catch 22’nun Madde 22 adıyla yeni bir çevirisi çıkmıştı, bu kez İthaki Yayınları’ndan ve Niran Elçi’nin Türkçesiyle. İki çeviriyi kitabın aslıyla karşılaştırma olanağından yoksunum. Romanın aslı da Şike çevirisi de elimde yok. Madde 22’yi, sağolsunlar, İthaki’den hemen yolladılar. Kitabın adının çevirisinde bile büyük bir fark var iki çeviri arasında. Levent Denizci SAYFA eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr J Joseph Heller’ın elli yıl önce yayımlanan ‘Madde 22’ yeniliğinden bir şey yitirmedi Savaş karşıtı bir gülmece klasiği adının daha doğrudan çevirisini yansıtıyor. Gerçi ben, Türkçede daha çok kullanıldığı biçimiyle “22. Madde” demeyi yeğlerdim ama bu bir ayrıntı belki de. Aslında, kitabın adını Şike diye çevirmenin de bir mantığı var; çünkü “catch” sözcüğündeki sözcük oyununu yakalamaya çalışıyor. İngilizcede “catch”, konuşma dilinde “parça, bölüm” gibi anlamlarının yanı sıra “bityeniği, hile” gibi anlamlar da içeriyor. Madde 22, II. Dünya Savaşı sırasında, Akdeniz’de, İtalya’nın batısındaki bir adada konuşlanmış bir ABD hava bombardıman birliğinde geçer. Okur, olay örgüsünü, başta Yossarian olmak üzere Clevinger, Orr, Havermeyer gibi karakterlerin gözünden izler. Artık savaş karşıtı bir modern klasik sayılması gereken romanda, Heller, ordu içinde egemen olan bürokratik mantığı, sözcük oyunlarıyla yüklü bir anlatımla taşa tutar. “Madde 22”, kendi içinde çelişkili bir askeri kuraldır. Pilotların bombardıman görevinden kaçmalarını olanaksız kılan bir “açmaz” vardır bu kuralda. Yossarian, “Madde 22” diye bir kuralın Alan Arkin, Orson Welles ve John Voight’un da oynadıkları, Mike Nichols’ın yönettiği Catch 22, 1970’te gösterime girmişti... Joseph Heller çevirisinde, Catch 22, Şike diye çevrilirken, uyarlamalı, yorumlu bir yaklaşım yeğlenmişti. Bu, o günlerde E Yayınları’nın başında bulunan Cengiz Tuncer’in, adları Türkçeye pek uygun düşmeyen bazı kitaplar için yaptığı buluşlardan biri gibi geliyor bana. Madde 22 ise, Heller’ın romanının gerçekte var olmadığını fark eder. Ama ne fark eder ki? Yetkililerin böyle bir maddenin var olduğunu söylemeleri, herkesin de buna inanması, böyle bir kuralın var olması, işlerliğini sürdürmesi için fazlasıyla yeterlidir. Üstelik, “Madde 22” gerçekte var olmadığı için, bu kuralı reddetmek, yok saymak ya da kaldırmak da olanaksızdır. Bu kapkara “saçma” üstüne kurulu roman, “kahramanlık” kavramını acımasızca yerle bir ederken savaş bürokrasisinin dayattığı zorba mantığı on ikiden vuran sipsivri yergi okları fırlatır. Bildiğim kadarıyla, Heller’ın yalnızca bir kitabı daha çevrildi dilimize: Adı, James Joyce’un Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’nden esinli, Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi (Kırmızı Yayınları). Oysa Heller’ın, yıllar sonra, Madde 22’nin devamı olarak yazdığı bir roman daha var. Closing Time, Madde 22’nin karakterlerinin savaş öncesi ve sonrasındaki yaşamlarını anlatır. Madde 22 bağımlıları, neden bu kitabı da ilgiyle okumasınlar ki?.. ? MÜREKKEBİ KURUMADAN Kim deli, kim akıllı? adde 22’nin yayımlanışının üstünden tam elli yıl geçmiş ama kanımca, bu elli yılda dünyanın o denli hızlı değişmesine karşın, Heller’ın romanının dumanı üstünde hâlâ. Savaşın, giderek “kahramanlığın”, “cesaretin” mantığındaki mantıksızlığın ya da mantıksızlığındaki mantığın özünü çok iyi yansıtan bu bölüm, Yüzbaşı Yossarian ile Doktor Daneeka arasında geçen bu konuşma, kitabın özünü de çok iyi veriyor bence: “Deli olan birini uçuştan men edemez misin?” “Ah, elbette. Etmek zorundayım. Deli olan herkesi uçuştan men etmem gerektiğini söyleyen bir kural var.” “O zaman neden beni uçuştan men etmiyorsun? Ben deliyim. Clevinger’a sor istersen.” “Clevinger’a mı? Clevinger nerede ki? Sen Clevinger’ı bul, ben de ona sorayım.” “O zaman diğerlerine sor. Ne kadar deli olduğumu söylerler.” “Asıl deli olan onlar.” “O zaman neden onları uçuştan men etmiyorsun?” “Neden onları uçuştan men etmemi istemiyorlar?” “Çünkü onlar deli, işte bu yüzden.” “Elbette deliler,” diye yanıt verdi Doktor Daneeka. “Sana demin söyledim, değil mi? Ve deli insanların deli olup olmadıklarına karar vermelerine izin veremezsin, değil mi?” Yossarian ona ciddi ciddi baktı ve bir başka yaklaşım denedi. “Orr deli mi?” “Elbette deli,” dedi Doktor Daneeka. “Onu uçuştan men edebilir misin?” “Elbette edebilirim. Ama ilk önce bana gelip talepte bulunma M sı gerek. Kural öyle diyor.” “O zaman neden talepte bulunmuyor?” “Çünkü adam deli,” dedi Doktor Daneeka. “Ucu ucuna kurtulduğu onca seferden sonra görev uçuşuna çıkmaya devam etmesi için deli olması lazım. Elbette Orr’u uçuştan men edebilirim. Ama ilk önce talepte bulunması lazım.” “Uçuştan men edilmek için yapması gereken tek şey bu mu?” “Hepsi bu. Bana gelip talepte bulunsun.” “O zaman onu uçuştan men edebilir misin?” diye sordu Yossarian. “Hayır. O zaman onu uçuştan men edemem.” “Yani bir açmaz mı var?” “Elbette bir açmaz var,” diye yanıt verdi Doktor Daneeka. “Madde 22’deki açmaz. Muharebe görevinden alınmak isteyen kimse aslında deli değildir.” Tek bir açmaz vardı, o da Madde 22’ydi. Bu madde, insanın gerçek ve yakın tehlike karşısında kendi güvenliği için endişelenmesinin zihnin rasyonel bir süreci olduğunu belirtiyordu. Orr deliydi ve uçuştan men edilebilirdi. Tek yapması gereken uçuştan men edilmesini talep etmekti ve bunu yapar yapmaz, deli olmadığı anlaşılacaktı ve başka görevlerde uçması gerekecekti. Orr’un başka görevlerde uçması için deli olması gerekirdi, aklı başında olsa uçmazdı; ama aklı başındaysa uçmak zorundaydı. Uçarsa deli demekti ve uçmak zorunda değildi; ama uçmak istemiyorsa aklı başındaydı ve uçmak zorundaydı. Madde 22’deki bu şartın mutlak basitliği Yossarian’ı derinden etkiledi. Saygıyla ıslık çaldı. “İyi açmazmış Madde 22 açmazı.” “Var olan en iyi açmaz,” diye onayladı Doktor Daneeka. (…) ? 6 ? 3 KASIM 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1133