12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Horacio Castellanos Moya’dan ‘Aynadaki Dişi Şeytan’ Cinayet ‘sadece’ cinayet değildir! Horacio Castellanos Moya’nın Türkçeye çevirlen ilk romanı “Aynadaki Dişi Şeytan”, gizemli bir cinayetin ardından gelişen olaylar çevresinde San Salvador’un iç savaş sonrası kaotik toplumsal dokusunda gayrimeşru ilişkilerden devasa boyutlu finans skandallarına karmaşık ve karanlık politik komplolara çarpıcı gözlemler içeren maceralı bir yolculuğa çıkarıyor. Yazar karanlık, dehşet uyandıran ama bir yandan da mizahi öğeleri eksik etmeyen bu romanında, huzursuz ve takıntılı anlatıcısı Laura üzerinden çöküntü halindeki bir toplumu resmederken ülkedeki çürüme, yozlaşma ve her tür kötülüğü açık seçik gözler önüne seriyor. Ë Eray AK onduras’lı yazar Horacio Castellanos Moya’nın Türkçeye çevrilen ilk romanı Aynadaki Dişi Şeytan okuyucuların karşısına çıktı. Sonda söylenmesi gerekeni en başa taşıyarak; Moya’nın Ayşegül Yurdaçalış tarafından çevrilen bu romanının, Latin Amerika edebiyatından hoşlananlar için “ilginç” bir okuma deneyimi olacağını belirtmek gerek. O toprakların en orijinal ve kışkırtıcı seslerinden biri olarak niteleniyor Moya; dahası, romanı Türkiye’ye gelmeden çok önce uluslararası bir şöhrete de ulaşmış. Yapıtları; İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Portekizce ve Almanca da içinde olmak üzere birçok dilde okunuyor. Hem bu nedenle hem de yazarın Türkçeyle henüz tanışmasından, kitaptan önce yazarın kendisinden bahsetmek fena olmaz. 1957’de Honduras’ta doğmuş yazar ve daha yaşamının ilk yıllarında ailesiyle bir başka Latin Amerika ülkesi El Salvador’a yerleşmiş. 1997 yılında kaleme aldığı romanı El Asco’yla ise sürgün yemiş. Kanada, Kostarika, İspanya, Meksika ve Almanya’da gazetecilik yapmış, çeşitli dergilerde çalışmış. Bunun yanında, bazı önemli ödüllerin de sahibi Moya ve daha ilk romanıyla ilk ödülünü de kazanmış. Ayrıca, Sığınmacı Yazarlar Kenti projesine dahil edilmiş. Bu kapsamda, bugün yaşamını ABD Pittsburgh’da devam ettiriyor ve Pittsburgh Üniversitesi’nde konuk profesör olarak dersler veriyor. Horacio Castellanos Moya’nın yaşamını bir kenara bırakıp biraz da edebiyat anlayışından bahsedecek olursak “karanlığın”, “gizemin” ve “öfkenin” kaleminde baskın bir şekilde yer aldığını söyleyebiliriz. Çekinmeden dile getiriyor anlatmak istediklerini Moya ve bu yüzden iktidarlar tarafından pek sevilmiyor. Başına gelen sürgün de aslında bunun açık bir göstergesi. Orta Amerika toplumunun tüm çelişkilerini ve riyakârlıklarını hiç çekinmeden gözler önüne seriyor o. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali de insanların SAYFA 4 6 EKİM 2011 H yaptıklarını yüzlerine vurdukça kendi romanlarını doğuruyor ve başına türlü olaylar geliyor. Üstelik kalemi de çok hareketli, devinimi hiç durmuyor. Boğuk bir sesle değil, kızgınlığın üst perdesinden ama yine de edebiyatı eksik etmeden yapıyor tüm yaptıklarını. GİZEMLİ CİNAYET Aynadaki Dişi Şeytan da Moya’nın edebiyat anlayışını içinde barındıran bir roman. Özellikle devinim, gizem, öfke ve riyakârlıkların açıkça sergilenmesi noktasında yazarın edebi görülerinin önemli bir yansıması da denilebilir. Polisiye bir olayın ardında, bir ülkenin – yazarın da yaşamında büyük yer kaplayan San Salvador’un kalburüstü sınıfının yediği naneler etrafında şekilleniyor roman ve okuyucular atmosfer olarak San Salvador’un iç savaş yılları sonrası kaotik toplumsal dokusunun havasını soluyor Aynadaki Dişi Şeytan’da. Moya’nın kalemini sakınmayacağını romanın daha ilk sayfalarından anlaşılıyor; çünkü Aynadaki Dişi Şeytan kafasından kurşunlanmış Olga Maria’nın yerde yatar haliyle hikâyesini açıyor bize. Görünürde bu cinayetin bir sebebi yoktur. Olga Maria’nın ne bilinen bir düşmanı ne yüklü bir borcu ne de canını yaktığı birileri vardır. Katil hakkında da çok kısıtlı bir bilgi elde edilir. Sadece boyu posu ve Robocop’a benzemesi dikkat çekici özellikleri olarak kayda geçer. Ancak, Olga Maria’nın ne paralarına ne de takılarına dokunan “katil” neden işledi bu cinayeti? Sadece insan öldürmek için öldüren biriyle mi karşı karşıyayız? Peki bu katil nasıl hiçbir çekincesi olmadan güpegündüz bir insanın canını alabiliyor? Bu sorular daha romanın ilk sayfasında bizi düşündürmeye başlıyor. Tüm bunlar, yazarın aslında bizi nasıl bir sarmalın içine çekmeye çalıştığının da göstergesi ve romanın son sayfasına kadar kafalarda dolaşacak bir yığın sorunun da hem habercisi hem tetikleyicisi. Bu sebepsiz cinayetten en çok etkilenen isim ise Olga Maria’nın yirmi üç yıllık arkadaşı ve onun her şeyini paylaştığı Laura Rivera olur. Daha beraber gittikleri Amerikan Koleji yıllarından arkadaştırlar onlar. Hatta o kadar ki Olga Maria’nın çocukları ona “teyze” diye seslenir. Cinayetin işlenmesinden hemen önce de Olga Maria’yla beraberdir ve onu son görenlerden biridir. Bir buçuk saat sonra buluşmak için sözleşirler ve hemen ardından arkadaşının ölüm haberiyle cinayet mahalline gelir. Döner dönmez de polisin odağına yerleşir; çünkü az önce de dediğim gibi Olga Maria’yı son görenlerden biridir. Ayrıca polis, Rivera’nın onun çocukluk arkadaşı ve sırdaşı olduğunu da çoktan öğrenmiştir. Ancak kimin ya da kimlerin işlediği belli olmayan bu cinayeti polislerden daha çok kafasına takar Laura Rivera ve kafasında bu şüpheli ölüme dair onlarca tilki dönmeye başlar. DELİŞMEN ANLATICI Laura Rivera’ya romanın çözülmesinde üstlendiği işlevin ötesinde, ayrıca bir parantez açmak gerekir. Aynadaki Dişi Şeytan’daki tüm olayların ucu bir şekilde Olga Maria’ya dokunsa da hem ilgi çekici bir roman kişisi hem olayların serimi ve çözümü noktasında ortaya çıkardıkları hem de bitmek tükenmek bilmeyen nefesiyle romanının anlatıcı rolünü üstlenmesi onu bu denli önemli kılıyor. Laura Rivera’ın bu anlatıcı kimliği de kendi karakteri gibi alışılmışın dışında. Tüm bir roman, aslında onun konuşmasından, bitmek bilmez monoloğundan meydana geliyor. Olayları Laura’nın belirsiz bir kişiye tüm bildiklerini anlatmasıyla öğreniyoruz biz; ancak o belirsiz kişi tek kelime dahi edemiyor. Tüm roman boyunca sadece birkaç kez Laura’ya cevap verebiliyor karşısındaki her kimse fakat onlar da yazar tarafından sayfalara taşınmıyor. Rivera’nın bu monoloğu ise kimi hezeyanlı bir hal alıyor kimi gürültüsü romanın sınırlarından taşıyor kimi de gerçekten samimi bir arkadaşın tonundan ses veriyor. Bu yönüyle romanın tek kareden bakan ve tek yönün sesini temsil eden bir metin olduğu düşünülebilir; ancak bu noktada Moya’nın renkli kalemi devreye giriyor. Tüm bu monoloğu, dialogtan daha verimli bir biçemle sayfalara taşıyor yazar. Romanda üstlendiği kritik rollerden öte Moya’nın kaleminden doğan bir roman kişisi olarak da oldukça dikkat çekici bir karaktere sahip Laura. Tüm bu heyecanlı koşturmacanın arasında arabasının renginin beyaz olmasından dolayı çok mutlu olduğunu çünkü beyazın her şeyle iyi gideceğini söyleyebiliyor ya da tam cinayetin çözümü noktasında kilit unsurlara ulaşmak üzereyken seyrettiği Brezilya dizisinde beğendiği erkek oyuncuya övgüler yağdırmaya başlayabiliyor Laura. Tüm bu özellikleriyle delişmen bir anlatıcının ağzından aktarıyor tüm hikâyeyi yazar. Laura, romanın tüm bu gizemi ve karanlığına rağmen içinde barındırdığı mizahın da yükünü sırtında taşıyor. BÜYÜK ÇEMBER Laura, bu cinayet üzerinde ilerlemeye başlayıp ipuçlarını birleştirmeye başladığında ise sandığından çok daha farklı bir denizde kulaç atmaya başladığının farkına varır. Yakın çevresinden insanların, hatta kocasının dahi karıştığı büyük bir çemberin tam ortasında bulur kendini. Bu çember öyle geniş çaplı ve derindir ki yakın gelecekte devleti yönetecek kişileri, ülkenin en önemli bankasının hesaplarından sorumlu adamları, askersivil ilişkisinde kritik öneme sahip insanları içine alır. Yani bu cinayet sadece bir cinayet değildir. İçinde türlü politik oyunların, siyasi komploların ve yüzyılın soygununun döndüğü bir dehlizdir adeta. Moya, cinayeti bu boyutlara taşıyarak romanını basit bir “polisiye” olmaktan çok ötelere taşıyor. Dönemin siyasi tablosuna dair önemli izlenimler, askerlerin yönetimde hâlâ nasıl etkin olabildikleri, karanlık politik komplolara dair vurucu tesbitler hikâyenin bu boyutuyla gözler önüne seriliyor. İnsanlık hallerindeki çürüme ve toplumsal ahlakın vardığı nokta da romanın vurgu yaptığı konuların başında yer alıyor. Asıl önemlisi ise yazarın bunu yaparkenki tavrı. Moya, sosyolojik araştırmalar yapan bir gözlemci gibi davranıyor roman boyunca ve olayların akışında etliye sütlüye dokunmadan bu karanlık tabloyu tüm “çıplaklığı”, “karanlığı” ve “kötü kokularıyla” birlikte resmediyor. Bu tabloda ise çöküntü halindeki bir toplumun, siyasi odaklarca nasıl temizlenmek yerine daha da dibe sürüklendiği net bir şekilde göze çarpıyor. Tabii bu netlik de yazarın sert üslubunun karanlığında gün ışığına çıkıyor. [email protected] Aynadaki Dişi Şeytan/ Horacio Castellanos Moya/ Çeviren: Ayşegül Yurdaçalış/ Sel Yayıncılık/ 126 s. Horacio Castellanos Moya, ABD Pittsburgh’da yaşıyor ve Pittsburgh Üniversitesi’nde konuk profesör olarak dersler veriyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1129
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle