Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K B irkaç yıldır oyun dosyalarını da konuk alıyorum “Kitaplar Adası”na… Bu dosyaların, yayımlanmamış olsa da kitap gibi ciddi dolaşım değeri taşımasını hafife almamak gerekiyor. Bundan ötürü tiyatrocular, tiyatro entelijansiyası kadar kimi yazarlarla tiyatro bilimcileri de buna özel düşkünlük gösteriyor bildiğimce… itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Sahne oyunlarında dosyalar, kitaplar Ünel’den Pathelin Efendi Farsı’nın Uyarlaması (Kumaşçı Oyunu), M.Firuz Bozkurt’tan Güven Polis Karakolu /Karakolda Bebek Var!, Elif Solak’tan Zümrüdüanka, Banu Ayten’den Şurubiler Korosu, Baha Rahmi Özen’den Böyle Başlar Yörüklerin Düğünü… Yukarıda yazarlarıyla birlikte andığım ancak ayırmadığım bu dosyaların kimi kısa oyun, kimi çocuk oyunu… Otuz bir yazarın toplam otuz altı oyunu. Yazarların sekizi, yaklaşık dörtte biri kadın. Bu, genel ortalamayı da yansıtıyor sayılabilir. Çünkü kadın oyun yazarları, tiyatro kuruculuk, yönetmenlik yanında öykü hatta şiir, sonra sinema, resim, müzik alanlarında gözlendiği üzere büyük ivmeyle yükseliş gösterirken tiyatromuza da damgasını vuruyor kanımca. Dosyalardan kalkarak ileriki haftaların birinde oyun yazarlığımızdaki gelişime değgin değerlendirmelere girişmeyi düşünüyorum ama bu hafta kitaplı oyunlarıyla üç genç yazara yer açayım istiyorum “Kitaplar Adası”nda… Ceren Olpak’tan Gün Anneme Gebe, Aydınlık Ama Kaç Mumluk, İziniz Var, Coşku ve Sayıklama başlıklı kısa oyunlarının bir arada sunulduğu Toplu Oyunları 1 (MitosBoyut, 2006), Zeynep Kaçar’dan “Kadın Oyunları” üst başlığıyla sunulan Aşk İhanet Yalnızlık Vesaire, Bavullar, Bu Bir Oyun Değil, Dış Ses, Krem Karamel, Mekruh Kadınlar Mezarlığı adlı kısa oyunlarının bir arada yer aldığı Toplu Oyunları 1 (MitosBoyut, 2007), Cenk Gündoğdu’dan Radyonun İçindekiler (İkaros, 2011). karşılanmalı. 1860’lardaki gazete gerçeğine uzanan andığım bu çalışma, Ülkü Ayvaz’ın Nihavent Longa’sından (Toplu Oyunları 1, MitosBoyut, 1995) kimi esintiler getirse, kitabi sözlerle kimileyin gerçektenlik duygusunu düşürse de Olpak’ın oyununu amatör topluluklarla gençlik gruplarının, kent tiyatrolarında bir araya gelen gençlerin mutlaka gözden geçirmelerini, dağarlarına almaları gerektiğini söyleyeceğim… Evet, bir açıdan görevci anlayışla kaleme alınmış bir oyun bu. Bu nedenle de yer yer çizgisel kalmaktan, kişilerini tipleştirmekten kendini kurtaramıyor. Ayrıca genç oyun yazarının, dil sorununu henüz aşamadığı da söylenebilir. Dilin iletişimlikkullanımlık temelde kurulması kadar, bunun dışında alımlamalık yanını da bilmek, ustalıkla kullanmak zorunda bir yazar… Oyun yazarı olması, onun bu sorumluluktan sıyrılmasına kapı aralamıyor. Çünkü bir çalım, Atila Alpöge’nin 1960’lardaki o sıcacık Çürük Elma’sını da çağrıştıran Gün Anneme Gebe adlı kısa oyunu, yüksek soyutlayımına, dönüştürümüne karşın yazarın bu alandaki eksikliğini de yer yer gözler önüne seriyor. Aynı şekilde 1860’larda kullanıldığı varsayılabilecek bir dilin eksiltide, sıçramada olduğu gibi kimi kullanım örnekleriyle bunu karşılayabileceği de öngörülmeliydi. oturtuluyor; kadınlar hep olumlu, erkeklerse hep olumsuz yanlar sergiliyor. Sonuçta o en genel hayat, dönüştürülemeden ya da gerçektenlik duygusu yükseltilemeden öylece kalıyor… Kuşkusuz Kaçar, sınırlarını erkek kastının belirlediği kapalı kutu içindeki, dramatik kırılmalarla örülü değişmeyen bu kadın yaşayışını oyunlarında ustalıkla sahneye taşıyor. “Sahneye taşıyor” diyorum, çünkü bunları göstermeyi, sahne üzerinde plastik halelerle örmeyi başarıyor enikonu… Bu arada oyunlarında zaman zaman aykırı gerçekçilikle, kara anlatılı, alaysamalı göndergelerle kol kola yaklaşımlar bu tiyatral estetiğin olumlu yapıtaşları… Ancak şu kadarını söylemeden de geçmeyeyim… Zeynep Kaçar, sahnede tiyatral olanın içinde onca biçemsel değişiklik açılımları getirdiği halde kimileyin yazınsal nitelikten ödün veremediği gözleniyor. Böyle olduğunda yazar bizi, sahnede yazınsal değeri tartışılmaz öykülerde gezindiriyor adeta. Diyeceğim kimi kısa oyunlarında güçlü bir öyküleme biçeminden yararlanıyor. Bu çerçevede özellikle kısa öykücülerin, genelde kısa oyun türünün verimleriyle, bu arada başta Zeynep Kaçar’ın (hele de Bavullar), sonra Olpak’ın kısa oyunlarıyla içlidışlı olmaları gerektiğinin altını çizeyim bir kez daha. CENK GÜNDOĞDU Cenk Gündoğdu (d.1976), Ceren Orpak’ın kısa oyunu İziniz Var’da görece yaklaştığı insan kaçakçılığına, sığınmacılığa odaklanan bir sorunsalın tam anlamıyla dramatik bütünlük içinde ele alındığı oyunuyla çıkıyor karşımıza. Genç bir şair Gündoğdu, ama ilk kitabı Radyonun İçindekiler, bir oyun… Yayınevi de yeni: İkaros. Üstelik yayımladığı bir çeviri oyun da var. Yine Gündoğdu ile Engin Toprak’ın Aleksandr Sergeyeviç Griboyedov’dan birlikte Türkçeleştirdiği Akıldan Bela (2011). Cenk Gündoğdu’nun gövde bütünlüğü taşıyan bu oyunu, bir radyo öğesiyle başlıyor, gövdeyi sırtlanıp oyun içinde oyunla sona eriyor. Ancak gövde kült halde öylesine anlatısal bütünlük taşıyor ki oyun şairce estirilen dilsel biçimlemenin de desteğiyle alımlamada okunurluğu öne almış izlenimi bırakıyor. Radyo istasyonlarında gezinen çocuk, bizi insan kaçakçılığı olgusuyla yüz yüze getirirken bunu uzak bir haber soğukluğunda alan seyirciyi, ana gövdedeki ustalıklı karakterlerle, boğulacakları geminin ambarına bağlıyor. Yazar, devinim kazandırabilmek amacıyla sandıklar, onların açılıp kapanan kapakları, kararıp açılan ışıklarla bu değişmeyen sahne uzamını enikonu plastik bir dönüştürüme uğratıyorsa da dramatik dolantıda yolumuzu kesen sürtünmeler nedeniyle oyun ağır bir gövde halinde ilerliyor yine de. Bu nedenle okurken alımlanabilecek öyküsel, anlatısal tatlar deriyoruz bir bakıma. Oyun içinde oyun olgusuyla başlayan tiyatral güzellik, sahneler değil sayfalar ilerledikçe silinip kayboluyor âdeta. Öte yandan Gündoğdu, bir şair olarak kendisinin, Mahmud Derviş’in şiirlerine yer açarken şiirin toplumsal işlevine yönelik açılımlar sergiliyor. Böylelikle toplumsal savaşımda, halkların kurtuluş ya da emperyalizme dönük kavgasında şiire açtığı yerle de dikkati çekiyor. Şairin, oyunda, şiiri de kuşandığı ortada. Ama bir iki yerde ölçüyü kaçırıp şairaneliğe kayıverdiği de görülmüyor değil. Örnekse Fadale’nin “Sonra bir perşembeyi her geçişimde…” (67) diye başlayan söyleşimi. Yine de başlangıç için çok iyi bir çıkış Radyonun İçindekiler. Ceren Olpak, Zeynep Kaçar, Cenk Gündoğdu, yanı sıra öteki genç oyun yazarlarımız, tiyatromuzun oyun yazarlığı bağlamında yeni, ötesinde farklı bir evreye doğru uzandığını ele veriyor sanki. Gençlerin verimlemeye koyulduğu bu evre oyunlarının hem oyunsallık niteliği önde estetik, plastik kaygılarla örülü olduğu hem de bunlarda gerçektenlik duygusunun yüksek tutulup, metnin daha gerçekçi doğrultuda kaleme alındığı gözleniyor. Bu tutum, önümüzdeki süreçte oyun yazarlığımızın omurgasını belirlerse şaşırmam. Buna sevinmemek elde değil… Felsefeci, oyun yazarı, illüzyonist Sermet Erkin, özel ilgi gösterenlerin başında geliyor. Yanılmıyorsam Türkiye’nin en büyük, en geniş oyun dosyası kitaplığı ona ait… Diyelim basılmamış bir oyun mu arıyorsunuz, başvuracağınız ilk kişi o. Böylece oyun dosyası olarak dolaşıma çıkmış herhangi oyun, basılmadan kalsa da, onun eli altında bir kimliğe kavuşuyor. Bunun, söz konusu dosyanın, yazarını öne çıkarıp göstermesi gibi ciddi bir işlevi de var. Çünkü dosyalar, elden ele geçerken hiçbir kötü niyet olmasa da yazarın adı silinip gidebiliyor o gümbürtüde. Bu bakımdan Sermet Erkin, çok olumlu bir iş yapıyor. Nitekim benim de bir çocuk oyunu dosyam var onun dosya bankasında. Yirmi beş yılı aşkın bir süre önce kaleme aldığım, çeşitli gruplarca aralıklarla oynandığını duyduğum bir çocuk oyunu: Hırgür’le Kemgöz. İyi ki dosya, Erkin’in kitaplığında, böylelikle dosya kadar oyun yazarı da korunuyor kendiliğinden… Sermet Erkin, bunlara nasıl ulaşıyor bilmiyorum, ama bakıyorum, benim de kitaplığımı bir dizi oyun dosyası dolduruvermiş süreç içinde… Nereden gelir bunlar, nasıl geçer elime bilmiyorum ama dolaşım değeri olduğundan, bunlar üzerinde durmayı da görev sayıyorum kendime… İşte bir yığın oyun dosyasıyla birlikteyim yine. Dursun Ege Göçmen’den Fatsa’nın Bir Fikri Var!, Cüneyt Kılcıoğlu’dan Aşure ile ‘Hacizli Mezarlık’ Oyunu, Feraye Şahin’den Sudan Sebepler, Yakup Yaşar’dan Küfürsüz Küfredenler, Eşref Karadağ’dan Küçükşehir Belediye Başkanı, Hüseyin Erdoğan’dan Ali’nin Cıngıllısı ile Kozalak Ali, Merih Atak’tan Mecnun’un Istırabı, Adem Atar’dan Âlemciler Mahallesi ile Bir İştutmaz İşkolik, Zeynep Kaçar’dan Medine, İhsan Engin’den Sürpriz, Hilmi Zafer Şahin’den Efsanei Aşk yahut Gelenekten Çıktık Yola, Necmettin Tetik’ten Meddahi/ İnsan Olma Halleri, Burak Akyüz’den Paçi ile Deli Dumrul ve Gezginleri, Hikmet Temel Akarsu’dan Lokman Hekim, Hasan Erkek’ten Kutsal Döngü ile Çiçek Prenses, Deniz Fırat Aksoy’dan Aziz Nesin Sorguda, Ferhat Ergün’den Yeni Başlayanlar İçin Banka Soyma Sanatı, Şahin Örgel’den Köyistan, Gökhan Eraslan’dan Gümüşdere Nasıl Kurtulmaz, Filiz Kaplan’dan Meddahniye, Esin Bayraktar’dan Taze Taze, Mehmet Dostay’dan Güldüren Cinayet, Raşel Meseri’den Bay Efendi, Ayşegül Araç’tan Kırık Cam, Ezgi Gizem Gülümser’den Çekilin Ağaç Düşüyor, Sunay Alpay’dan Gülizar’ın Bedduası, Selim SAYFA 20 6 EKİM 2011 ZEYNEP KAÇAR Zeynep Kaçar (d.1972), “Kadın Oyunları” başlığını koyduğu ilginç, sarsıcı, renkli altı kısa oyunla çıkıyor karşımıza. Bunlardan Mekruh Kadınlar Mezarlığı, Ayla Kutlu’nun aynı adlı CEREN OLPAK öyküsünden uyarladığı bir çalışma. Kutlu’nun bu çarpıcı öykü kitabı üzerine on beş yıl önce Ceren Olpak (d.1981), Gün Anneme Gebe başlıklı kısa oyunuyla bir “kadın oyunu” çıkarıCumhuriyet Kitap’ta yazmıştım… yorsa da karşımıza, öteki kısa oyunlarında Kaçar’ın öteki kısa oyunları üzerinde duragündelik yaşamın, en geneldeki hayat kavramı cağım daha çok. “Kadın oyunu” değişime uğiçinde yer alan çakışmalarından kesitler getiriramış bir kavram. Eskiden belki “kadın entriyor. Ötesinde genç bir siyasal oyun yazarı ile kası”na karşılık gelirdi bu söyleyiş, ama şimdikarşılaştığımız bile söylenebilir… Nitekim Orlerde kadına yönelik şiddeti, tacizi, sömürüyü han Hançerlioğlu’dan aldığı başlık olarak Ayvb. işleyen tiyatro oyunları, bunların biçemsel dınlık Ama Kaç Mumluk, bunun somut örneği. açılımına özgü kullanılıyor deyiş. Bu nedenle genç yazarın, henüz yirmi beşKaçar’ın Toplu Oyunları 1 içindeki altı kısa lerindeyken, toplumuyla ülkesinin sorunlarını oyunu bu bağlamda söz konusu kavramı kareşelediği böyle bir oyun kaleme alabilmesini şılamada tam bir doygunluk yansıtıyor. Gerönemsediğimi belirteyim. “Netekim yılları”nda çekten de yüksek soyutlayım, dönüştürüm güdoğmuş bir yazarın, bu tarihlere yoğunlaşmacüyle, sıçramalı anlatım, eksiltili söyleşim yetsı, ardı sıra “netekim entelleri”ne (57) vurgu kinliğiyle göz dolduran, başarıyla yapılandırılyapması az şey mi? mış kısa oyunlar bunlar. Ne var ki, “kadın Gerçekten de genç bir oyun yazarının, metoyunları” kavramı üzerinde yeni açılımlarla düninde aydın tartışmasına yer açması, bir başşünmenin gerektiği kanısındayım kendi payıkasında sanat sorunsalına yönelmesi sevgiyle ma. Neden peki? Kadın varlığın düşsel dünyasındaki zenginlik, erkeklerin bu bağlamdaki yoksulluğu, bunun sonucunda kadınların yaşadığı hayal kırıklığı ister istemez oyunlardaki kadın, erkek karakterlerin çizgiselleşmesine, bunun bu doğrultuda sahnedeki karşılığı olarak tipleşmesine yol açıyor. Bunun sonucunda kadınlar da erkekler de ister isteCeren Olpak Zeynep Kaçar mez düz bir çizgiye CUMHURİYET KİTAP SAYI 1129