22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Daniel Kehlmann’dan ‘Sesler’ Daniel Kehlmann Seslerin içindeki yaşamlar tekrardan gözden geçirmesini istiyor: “Bu bir öyküyse eğer, bir şeyler olması, zorluklar çıkması gerekirdi, zorluk çıkmıyorsa, bu bir öykü değildi o zaman” (s. 175). “Romanın”, yani öykülerin bir roman oluşturduğunun farkına varmak isteyen okuyucuların metinle biraz cebelleşmesi gerekiyor. Hilmi Yavuz’un deyimiyle “o/kuyucu” istiyor Kehlmann. Fikirlerini deşecek, metni evirip çevirip karıştırarak yazarın anlatmak istediğine ulaşabilecek bir “o/kuyucu” istiyor. ze takılan küçük bir unsur, başka bir öyküde anlatılmak istenen olay haline dönüşebiliyor. Bu yönüyle Sesler’deki öyküler, içerikleriyle birbirlerini besleyerek, metni roman haline eviriyor. Öykülerin birbirine asıl bağlantıları ise bu ufak ayrıntılardan çok, fikir temelinde gizleniyor. Hemen hemen tüm öyküler, “Ben ben olmasaydım nasıl/ne olurdu?” düşüncesinden hareketle kurulmuş. Kendinden kurtulmaya çalışan insanların öyküleri bunlar. Modern yaşamın koşulları yüzünden birden çok kişi olmak zorunda kalan insanların yaşamlarından kesitler sunuyor bize Kehlmann. Roman boyunca sürekli olarak var olmayan kahramanlarına bakarsak da görebiliriz bu durumu. Gördüğü her şeyi imgelem dünyasına aktarmaya çalışan bir yazar, bilgisayarı başından kalkamayan hafif çatlak bir internet bağımlısı, karısı ve çocuklarıyla sürdüğü yaşamın dışında bambaşka kişilikte apayrı bir yaşam süren bir işletme şefi: hepsi de günümüz dünyasının içinden alınmış karakterler. Haliyle, bu karakterlerin sorunları üzerine kurulan öyküler de, bugünü anıştıran, etrafımızı çevreleyen insanların sorunları oluyor aslında. hici. Kimse bana benim nerede olduğumu kanıtlayamıyorsa, hatta ben bile bu konuda kendimden tamamen, sonuna kadar emin değilsem, buna karar verecek merci kim? Uzamda gerçek ve sabit mekânlar vardı, ama minik telsizlerimiz olmadan ve gitmesi gereken yere bir saniyede ulaşan mektuplar yazmadan önceydi hepsi” (s. 150). Kusursuz bir durum tespiti aynı zamanda roman. Bizi bize anlatıyor. Romanın belirli bir başkahramanı olmaması da bundan kaynaklanıyor. Kehlmann, kahramanı belirsiz “dünyalı öyküler” kurmaya çalışıyor. Bütün öykülerdeki kahramanların yerlerine biraz da olsa kendimizi koyabiliyoruz. Bu da Kehlmann’ın yapmaya çalıştığı işi başardığının bir göstergesi niteliğinde. Sesler, modern çağı yaşayan tüm şehirli insanların nasıl yalnızlaştığının öyküsünü anlatıyor. Kehlmann bu romanda, aslında neyi anlattığından çok nasıl anlattığıyla öne çıkıyor. Yazarın ironik üslubu oldukça dikkat çekiyor. Kehlmann, okuyucuya vermek istediklerini, ironiyi çok iyi işleyerek sunuyor. Varla yok arasında, hiçle çok arasında geziniyor tüm öyküler. Zaman zaman okuyucunun zihnini bulandırmaya kadar uzanıyor bu gezinti. Okurunu zorlamayı, cümlelerin aralarına gizlediği küçük ayrıntılarla şaşırtmayı seviyor. Zaman, mekân ve benlik algısıyla da uğraşıyor okuyucusunun. Kehlmann bu yönüyle düşünüldüğünde, her ne kadar bir yazarı başka bir yazarla açıklamak doğru olmasa da, Hasan Ali Toptaş’ı andırıyor. Özellikle romandaki öyküler kendi başlarına düşünüldüğünde bu durum daha da belli ediyor kendini. Roman boyunca süren, bir okuryazar etkileşimi de söz konusu Sesler’de. Okuyucunun metinle didişmesinden daha farklı bir durum bu; “katılım” olarak tanımlayabiliriz bunu. Sürekli yazarın kafasının içinde dolaşıyormuş duygusu uyandırıyor okuyanda. Kehlmann’ın kurmak istediği öyküleri görüyor, yaşıyor, aksamalarına yazarla birlikte çözüm arıyor, kahramanların oluşumuna, dönüşümüne tanıklık ediyoruz. Hatta yazar ve kahramanı arasında yaşanan bazı tartışmalara da şahit oluyoruz. Tüm bunlar sayesinde okuyucu, “gerçek” bir kurgunun içinde olduğunu hissediyor. Kehlmann’ın kaleme aldığı bu metin her cümlesinde, yazarın bir “yaratıcı” olduğunu tekrardan hatırlatıyor bize. Gerek işlediği fikirler, gerekse de kotardığı bu romanla Kehlmann, okuyucusunu kurgunun merkezine uzanan bir seyahate çıkarıyor ? e.erayak@gmail.com Daniel Kehlmann’ın Türkçeye çevrilen dördüncü romanı Sesler, modern insanın güncel sorunları üzerine kurulmuş bir metin. Dokuz ayrı öyküden oluşan ve belirli bir fikir temelinde kurulan bu öyküleri, yazarın, metnin ayrıntılarına işlediği ince motifler roman formuna sokuyor. Kehlmann’ın ironik biçemiyle de dikkat çeken roman, kendisini didikleyecek bir “o/kuyucu” istiyor. Ë Eray AK aniel Kehlmann, çağdaş Alman edebiyatının önemli isimlerinden biri. Kaleme aldıklarıyla Alman edebiyatına soluk veren, o dünyanın kişiliğini tazeleyen bir yazar olarak tanımlanıyor. Yazın dünyasının birçok kolunda geziniyor Kehlmann; öykü, deneme, eleştiri, roman dallarında veriyor ürünlerini. Türkiye’de okuyucular Kehlmann’ı Ben ve Kaminski, En Uzak Yer ve Dünyanın Ölçümü adlı romanlarıyla tanıyor. Yazar, bu üç romanıyla da kendini sevdirmeyi başardı Türkiye’de. Her romanda biraz üstüne koyarak, daha da lezzetli hale gelmeye başladı metinleri. Yayımlanan son romanı Sesler’de de üstüne koyarak daha lezzetli bir metin sunmuş okuyucularına. Sesler, “Dokuz Öykülü Bir Roman” alt başlığıyla hazırlanmış. “Romanda” dokuz farklı olaydan bahseden dokuz farklı öykü yer alıyor. Öyküler, tek başlarına okunduğunda da bir anlam ifade ediyor, doyum veriyor. Bu yönüyle, “neresinden açılırsa orasından okunabilen” kitaplardan Sesler. Bu öyküleri “roman” tabakasında buluşturan unsurlar ise, ince detaylarda, gizli kalmış köşelerde saklanıyor yazar tarafından. Yani Kehlmann, tek lokmalık bir metin sunmamış. Sesler, okuyucusundan biraz emek isteyen; sayfalarının köşelerine notlar alınması lazım gelen, altı çizilmesi gereken kilit cümleleri barındıran bir roman. Okuyucusundan yazdığı romanla biraz da olsa uğraşmasını istiyor yazar. Kaleme aldıklarını taramasını, incelemesini, kurduğu tuzakları araştırıp bulmasını, birkaç sayfa geri dönüp olanları D KAHRAMANSIZ BİR ROMAN Romanı bilindik, klasik roman formundan ayıran unsurların başında, metinde belli başlı bir kahramanının olmaması geliyor. Bu durum başlarda okuyanı biraz şaşırtıyor. Kitabın kapağında “roman” yazıyor; içinde ise öyküler yer alıyor. Romanın başlarında, bu öyküler arasındaki ince bağlantılar da kendini kolay ele vermediğinden, okuyucunun romanın içine girebilmesi biraz uğraş gerektiriyor. Fakat sayfalar ilerledikçe ve metnin tenha köşeleri aralanmaya başladıkça, “romanın aslında gerçekten roman olduğu” ortaya çıkıyor. Kehlmann’ın cümleleri arasında gezinmek MODERN ÇAĞ ELEŞTİRİSİ de, bu noktadan sonra bir keyfe dönüKehlmann’ın romanında vurgu yapşüyor. mak istediği “modern” sorunların baYazar belli bir yerden sonra okuyucuşında teknoloji geliyor. Çevremizi saran ya itiraflarına da başlıyor zaten. Kendi ve artık onlarsız hareket edemez olduromanın dehlizlerinde bir nevi rehberğumuz internet, telefon gibi, aslında ilelik yapıyor okuruna öykülerde kahratişimi kolaylaştırıp insanları yakınlaştırmanlarına kurdurduğu cümleleriyle. Bu dığı “sanılan” araçların, insanı daha da da okurun metnin içine girebilmesi açıyalnızlaştırdığı anlatılıyor Sesler’de. Bu sından önem taşıyor. “Başkahramanı olnoktadan hareketle, teknolojinin insan mayan bir roman! Anlıyor musun? yaşamında geldiği son nokta da göz Kompozisyon, bağlantılar, geçişler var önünde bulundurulduğunda, Sesler’e ama bir başkahraman, baştan sona ka“bir modern çağ eleştirisi” demek yanlış dar var olan bir ana karakter yok” (s. olmaz. “Teknolojinin bizi sabit mekân25). Yazarın bahsettiği bu geçişler, ların olmadığı bir dünyaya aktarması ne “o/kuyucu”nun metni biraz kurcalamagarip! Hiçbir yerden konuşuyorsunuz, sıyla ortaya çıkabiliyor ancak. Yazarın her yerde olabilirsiniz, kontrol edilmesi rehberliklerine, daha doğrusu kendi rode mümkün olmadığından, insanın kamanını anlatan cümlelerine en güzel örfasında canlandırdığı her şey aslında sanek de şu: “Öykülerin içindeki öykülerin içindeki öyküler. Birinin nereden bitip diğerinin nerede başladığı asla anlaşılmıyor! Aslında hepsi iç içe geçiyor. Sadece kitaplarda belirgin olarak ayrı duruyorlar” (s. 173). Öykülerdeki bu iç içelik, kısmen yazarın metne yerleştirdiği ayrıntılarla ortaya çıbu romanda, aslında neyi anlattığından çok nasıl anlattığıyla öne kıyor. Bir öy Kehlmann çıkıyor. Yazarın ironik üslubu oldukça dikkat çekiyor. Varla yok arasında, hiçküde gözünü le çok arasında geziniyor tüm öyküler. Sesler/ Daniel Kahlmann/ Çeviren: Yeşim Tükel Kılıç/ Can Yayınları/ 176 s. SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1072
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle