Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T ngilizcede “yardımsever” sözcüğünün karşılığı var mı, yok mu? Bu tartışmayı yeniden açmak zorundayım. Kızımdan “yok” yanıtını aldığımı günlüklere yansıtınca Ekrem Malkoç araştırmış ve ‘philantrophist’ ve ‘benevolent’ sözcüklerinin ‘insanlara iyilik yapma amacı ile hareket eden kişi’ anlamına geldiğini, demek ki bizim ‘yardımsever’ sözcüğümüzün anlamını karşıladığını; ayrıca ‘kind’ sözcüğünün de yardımsever karşılığı olarak kullanılabildiğini yazmıştı. Bu bilgiye günlüklerde yer verdim. Bu kez sevgili çevirmen arkadaşım Nilgün Dolay seslendi: “Bence kızın haklı, İngilizcede yardımsever diye bir sözcük yok, çünkü yabancılarda öyle bir nitelik de yok, yolda düşüp fenalaşsan bir Allah’ın kulu bir bardak su vermez, belki en fazla polise bildirirler şu kilometrede birisi yatıyor diye.” Yabancıların bu kavrama ne kadar “yabancı” olduğunu örneklendirmek için de İsviçre’de yaşayan kuzeninin başından geçen bir olayı aktardı: “Bir gün arabayla geçerken göl kenarında üç beş kişinin toplandığını görmüş, durdurmuş arabayı. Yüzme bilmeyen birisi göle düşmüşmüş, batıp çıkıyormuş, kenarda da insanlar seyrediyor. İtfaiyeye haber verdik ama daha gelmedi, demişler. Kuzenim anında üstüyle başıyla göle atlayıp çıkarmış adamı. İsviçre’de olay olmuş. “Kahraman Türk” diye yer yerinden oynamış. Bütün gazeteler, televizyonlar sıraya girmiş röportaj alabilmek için.” “‘Philantrophist’ ve ‘benevolent’ sözcüklerine gelince,” diye sürdürmüş mektubunu Nilgün Dolay. “Bunlar bizim anladığımız ya da kullandığımız anlamdaki yardımseverin karşılığı değil. Bunlar ‘hayırsever’ sözcüğünün karşılığı, yani örgütlü olarak ya da kurumsal olarak çalışan, hayır işleri yapanları tanımlayabilir ancak. Örneğin ‘benevolent association’ kâr amacı gütmeyen dernek demektir. Yolda arabası bozulana ya da hastalanana yardım eden birisi kesinlikle ‘philantrophist’ ve ‘benevolent’ olarak tanımlanamaz. Sen hiç ‘He is a very benevolent man’ ya da “He is so philantrophist’ dendiğini duydun mu, ben duymadım. Sonuç olarak kızın haklı. Belki ‘kind’ biraz yaklaşıyor ama yine de tam karşılığı değil. ‘Kind’ daha çok, nazik, şefkatli, iyi yürekli anlamına gelir ama yardımseverin tam karşılığı değil.” Bununla yetinmemiş Nilgün, 16 17 yıldır birlikte çalıştığı çevirmen arkadaşı İlker İyidoğan’ın görüşüne başvurmuş. “Bence de İngilizcedeki ‘philantrophist’ ve ‘benevolent’ sözcükleri Türkçedeki ‘yardımsever’ kavramını kesinlikle karşılamıyor. ‘Helplover’ gibi uydurma bir sözcük bile bu iki sözcükten daha yakın bir karşılık ‘yardımsever’ kavramına. Bence İngilizce ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER İ 18 AĞUSTOS ÇARŞAMBA de, Türkçedeki ‘yardımsever’ kavramını karşılayan bir sözcük yok, çünkü AngloSaksonlar zor durumda olan birini gördüklerinde ya polisi ararlar, ya itfaiyeyi, ya tamirciyi, ya da cankurtaranı, kendi ellerini kirletmezler” demiş İlker İyidoğan da. Paris’te yaşadığı bir yardımseverliği anlatmak istediğinde, “‘...Parisians were so philantrophist veya benevolent’ demesi durumunda kendisinin Paris’te bir sosyal yardım kuruluşundan veya kiliseden ayni veya maddi yardım aldığının, ona yardım edenlerin sosyal hizmet görevlileri veya rahipler olduğunun düşünüleceğini söylemiş. Dicle Üniversitesi’nden Türkçeye sevdalı Prof. Dr. Emrullah Güney de başka bir noktaya değinmiş: “Britanya İngilizcesi ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Güney Afrika, Hint yarımadası İngilizcesinden farklı olmalı. Birleşik Krallık’ta halk, teşekkür ederken, minnettarlığını bildirirken, özneyi tümcenin başına almadan konuşuyor: “ That’s very kind of you” (Pek kibarsınız, zarifsiniz, anlamında)” demiş. yılını tamamlamış ve bu 25 yılda dergide yayımlanan yazılardan Engin Erkiner’in hazırladığı seçkiyi “yazın’dan seçmeler” (Ütopya yayını) adıyla okurlarına sunmuş. Mustafa Albayrak’ın kitabına da bu arada bir yer açmalıyım. Albayrak da üzerinde pek durulmamış bir konuya el atmış, “Türk Öykücülüğünde Deneysellik”i “Farklı Metinler ve Öyküler”de (Kanguru Yayınları) incelemiş. Albayrak’ın bu çalışmayı ileriki yıllarda daha da genişleteceğini umarım. rgün Özkan da (Burhaniye’nin adı güzel Pelitköy’ünde doğE muş. Demek ki kenttaşız.) “yardımsever” sözcüğüyle ilişkilendirdiği bir konuya değinmiş mektubunda: “Türkçe Günlükleri’nizin birkaç sayı öncesindeki bir yazınızda (…) bizdeki ‘yardımseverlik’ sözcüğünün İngilizcede bulunmadığından; dolayısıyla günlük yaşayışta olmayan davranış modellerinin dillerde karşılığı bulunamayacağından söz etmiştiniz. Bu bağlamda, uzunca zamandır aklıma takılan bir konu vardı. O da şu: Birkaç yıl önce, bir felsefe öğretim görevlisi, bir dilde felsefenin gelişmesinin soyut sözcüklerin (kavramlar) zenginliğiyle ilişkili olabileceğini, soyutlar geliştikçe felsefece düşünmenin de gelişebileceğini söylemişti. Bu söze takıldığım günlerde, elime dil filozofu Nermi Uygur’un Kültür Kuramı kitabı geçti. Bakınız orada ne yazıyor sayın Uygur: “Türkçe sözcük gömüsünün en büyük bölümü: somut, gözle görülüp elle dokunulan, algılamaya yatkın düşen, yaşama dünyasını yansıtan sözcüklerden meydana gelmiştir. Bunun için de Türkçe konuşanlar, soyut şey durumlarını, SOMUT sözcüklere başvurarak kurmak zorundadırlar çoğun.” Bir dilde felsefenin gelişmesi soyut sözcüklerin zenginliğiyle ne kadar ilgiliyse, bir dilin soyut sözcük bakımından zenginleşmesi de o dilde felsefe yapılmasıyla o kadar ilgilidir. Başka bir deyişle, Türkçe soyut sözcüklerin azlığı nedeniyle felsefe yapılamayan bir dildir demek ne kadar doğruysa felsefe yapılmadığı için Türkçe soyut sözcük bakımından varsıllaşmamıştır demek de o kadar doğru. Nermi Hoca’nın da dediği gibi, Türkçe somut sözcük ağırlıklı bir dildir. Soyut durumları anlatmak için de somut sözcükleri “gözle görülüp elle dokunulan” bir duruma getirmeye; yani “somutlaştırma”ya sıkça başvurmamızın nedeni bu. ? www.feyzahepcilingirler.com / feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız/İst. 23 AĞUSTOS PAZARTESİ İ 20 AĞUSTOS CUMA nsanın bitirdiği okulda öğretmenlik yapmasının zor olacağını düşünmüşümdür hep. Bir o kadar da zevkli olabileceğini A. Tarık Emre’nin kitabını okurken fark ettim. “Kolej Mezunu Öğretmenin Kolej Anıları” TED Ankara Koleji’nde yaşanan öğrencilik ve öğretmenlik günlerinden süzülüp gelen anılardan oluşmuş ve insanın elinden bırakamadığı bir kitaba dönüşmüş. Hemen her sayfada ya öğretmen arkadaşlarımdan ya öğrencilerimden birileriyle karşılaşır gibi oldum. Zaman içinde gezdirdi durdu beni kitap. Bir okul kitabı daha var: “100. Yılında Kabataşlı Olmak”. Üst başlıkta “Gençlerin Kaleminden” denmiş; kitabın son yarısında öğrenciler anlatıyor Kabataşlı olmayı; ama ilk yarıdaki eski Kabataşlılar hep bildik isimler: Özdemir Asaf, Prof. Dr. İsmet Giritli, Ömer Seyfettin, Behçet Necatigil, Memduh Şevket Esendal, Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Nihat Sami Banarlı, Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Reşat Nuri Güntekin… “Kepirtepe Güneşleri” (Öğretmen Dünyası yayını) yine okul anılarından oluşan bir kitap; ama bu kez, adından anlaşıldığı gibi, Kepirtepe Köy Enstitüsü var odakta. Hasan Akarsu, bu okulda okuyanların izini sürmüş, bulabildikleriyle ayrı ayrı söyleşmiş. Böyle bir röportaj kitabı daha var: “Çağını Yakalayanlar” (Siyah Beyaz). Mehmet Tanju Akerman, yazar ve şairlerle “Sanat Yaprağı” için yaptığı röportajları topladığı kitaba bu adı vermiş. Almanya’da yayımlanan “Yazın” dergisi, 25. B U L M A C A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Şiir ve Dil adlı şiir inceleme kitabının çıktığı yayınevinin adını oluşturacak; bulmaca karelendiyse aynı kitaptan bir alıntı ve şairin adı ortaya çıkacaktır. 1 D 2 B 3 H 4 E 5 D 6 J 7 H 8 F 9 I 10 F 11 C 12 J 13 J 14 D 15 J 16 D 17 G 18 C 19 F 20 B Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 34 55 76 38 17 57 H. “Define ...” (R.L. Stevenson’ın ünlü romanı). 21 F 22 K 23 H 24 J 25 C 26 F 27 E 28 D 29 D 30 K 7 79 47 3 23 31 I 32 A 33 I 34 G 35 D 36 D 37 J 38 G 39 K 40 B I. Mahalli, yerel. 41 33 31 42 9 80 56 41 I 42 I 43 D 44 D 45 K 46 C 47 H 48 A 49 J 50 K J. Etik Üzerine Dersler, Pratik Usun Eleştirisi adlı kitapları da olan felsefeci. D 51 C 52 C 53 B 54 F 55 G 56 I 57 G 58 C 59 E 60 D 61 Tanımlar ve sözcükleriniz: 64 37 81 62 65 75 13 6 62 J 63 C 64 J 65 J 66 F 67 E 68 D 69 C 70 A 71 D A. “Nuran ...” (senaryo yazarı yalnız ünsüz harflerini yazacaksınız). 12 49 24 15 72 D 73 C 74 A 75 J 76 G 77 B 78 D 79 H 80 I 81 J 70 74 48 32 K. “... Kazancakis” (Zorba adlı romanın yaratıcısı). B. Şevket Süreyya Aydemir’in, İkinci Adam yapıtını yazdığı devlet adamı. Hürriyet Kahramanı (Ece Ayhan’ın şiirini de anımsayın!) F. Bir geminin su yüzünden yukarı kalan bölümü. 39 30 50 45 22 20 2 77 53 40 1071. sayının çözümü: A. KOHEN, B. ABBAS SAYAR, C. NEDİD, D. IMMANUEL KANT, E. NECİB, F. KOD, G. AĞABEY, H. YUNUS KORAY, I. NİGARİ, J. AZİYADE, K. ĞĞĞ, L. IRIPLARIN. 14 16 43 28 71 35 44 5 1 72 60 78 68 26 21 66 19 10 8 54 C. “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” diyen şair. 29 36 61 51 52 46 63 18 11 73 58 25 69 E. Yemek pişiren kimse. D. İkinci Meşrutiyet’in ilanı için dağa çıkan 4 59 67 27 G. Musul, Halep ve Bağdat bölgelerinde yaygın bulunan, Tanrı’nın iyiliği, Şeytan’ın kötülüğü temsil ettiğine, Tanrı ile Şeytan arasında sürekli bir tartışma olduğuna inanan ve Şeytan’ı yücelten bir İslam mezhebi. Metin: “yoksa tanrı’m, yoksa kaybolup gideceğim bu birbirine değmeyen hayatlar arasında, sızan kanın kaynağına doğru.” SAYFA 39 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1072