Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Jonathan Wilson’ın Chagall biyografisi, sanatçının şiirsel imge dünyasına ışık tutuyor Gerçekliği büyülü kılan düşgücü elinden geleni ardına komayan Vichy Fransa’sında Auschwitz kampını boylamaktan kıl payı kurtulmuş Chagall. YAŞAMÖYKÜSÜ YAZARLIĞI Romancı ve eleştirmen Jonathan Wilson, bir süre önce Schocken Books’tan çıkan Chagall biyografisinde, sanatçının, Amerikalıların örgütlediği İvedi Kurtarma Komitesi’nin temsilcisi Varian Fry’ın işe karışmasıyla kurtulduğunu anlatıyor. Chagall, bu operasyon sonucunda, 1941 Temmuzu’nda ABD’ye sığınmış, birkaç yıl New York kenti ve dolaylarında yaşamış, savaştan sonra yeniden Fransa’ya dönmüş. Bugüne kadar Chagall’in kaç yaşamöyküsü yayımlanmıştır, bilmiyorum. Ama yaşamöyküsü yazarlığı, özellikle Batı ülkelerinde, çok ciddi bir uğraş. Önemli politikacıların, yazarların, sanatçıların farklı dönemlerde değişik yaklaşımlar içeren yaşamöyküleri yazılıyor. USDIŞI BİR DÜNYA Wilson da, bu yeni Chagall biyografisinde, o kargaşalı, zorlu yıllar boyunca kocaman buketleri, melankolik palyaçoları, uçan sevgilileri, düş ürünü hayvanları, İncil peygamberleri, damda çalan kemancılarıyla folklorik, şiirsel ve usdışı bir imge dünyası yaratan sanatçının yapıtlarına yeni yorumlar getiriyor. Chagall’in ünlü “damdaki kemancılar”ının büyülü bir yanı olmadığını söylüyor Wilson: “O dönemde Vitebsk’te yaşayanların dama çıkmaları hiç de tuhaf bir olay değildi. Bazen çok korktuklarında, bazen de çok sevindiklerinde dama çıkarlardı. Örneğin, Chagall’in büyükbabası, sık sık dama çıkar, havuç yiyerek çevreyi seyredermiş...” CHAGALL VE MARQUEZ Wilson’ın bu sözleri, Gabriel Garcia Marquez’in yapıtlarını anımsattı bana, özellikle de Yüz Yıllık Yalnızlık’ı. Garcia Marquez, sonradan, romanında dile getirdiği o büyüleyici öykülerin çoğunu ninesinden, dedesinden dinlediğini anlatmamış mıdır? Bambaşka iklimlerde yetişen Garcia Marquez’le Chagall birbirlerine ne kadar benziyorlar! Chagall’in resimlerini de büyülü gerçekçilik akımı içinde değerlendirmek yanlış mı olur? Chagall de, Garcia Marquez de, çoğu kez, gerçeklikten, yaşamın ta kendisinden, hem de kendi yaşamlarının gerçekliğinden yola çıkarlar, esinlenirler; dahası, kimi zaman, gördüklerini, CUMHURİYET KİTAP SAYI 1072 Chagall’in ünlü “damdaki kemancılar”ının büyülü bir yanı olmadığını söylüyor Wilson: “O dönemde Vitebsk’te yaşayanların dama çıkmaları hiç de tuhaf bir olay değildi. Bazen çok korktuklarında, bazen de çok sevindiklerinde dama çıkarlardı. Örneğin, Chagall’in büyükbabası, sık sık dama çıkar, havuç yiyerek çevreyi seyredermiş...” arc Chagall, 20. yüzyılın en ilginç sanatçılarından biri olsa gerek. 1887’de, Rusya’nın güneyinde, Polonya sınırı yakınındaki Vitebsk kasabasında, orta halli bir Yahudi ailesinin dokuz çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Chagall, Birinci Dünya Savaşı’nı, Rus Devrimi’ni, İkinci Dünya Savaşı’nı, Nazilerin Yahudi soykırımını yaşamış. 20 yaşındayken gittiği Petersburg’da, o günlerde sahne tasarımcılığı yapan Léon Bakst’ın yanında çalışmış. Birkaç yıl sonra gittiği Paris’te Blaise Cendrars, Max Jacob, Guillaume Apollinaire gibi öncü ozanların yanı sıra Chaim Soutine, Robert Delaunay, Albert Gleizes, Jean Metzinger, Fernand Léger, André Lhote gibi sonradan ünlenecek sanatçılarla tanışmış. Ülkesine döndüğünde Birinci Dünya Savaşı patlak vermiş. Ardından Ekim Devrimi. M dinlediklerini, yaşadıklarını, biri resimlerinde, öbürü anlatılarında nerdeyse olduğu gibi yansıtır. “Olduğu gibi”, ama bir farkla: Birinin tuvaline, öbürünün sözlerine uçsuz bucaksız düşgücünün tılsımlı değneği değer. Böylece, gerçeklik, olanca olağanlığından sıyrılır; bize gerçekliği çok daha iyi sezdiren kendine özgü bir olağandışılığa bürünür. Chagall ne denli büyülü gerçekçi ise, Garcia Marquez de o ölçüde gerçeküstücüdür belki de… Evet, büyülü olan, Chagall’in “damdaki kemancıları” değil, onları resmedişi. Gerçeküstü olan, Garcia Marquez’in anlattıkları değil, onları anlatışı. İkisi de “yalan söylerler”, gerçeği daha güçlü kılmak adına.? Pencereden Paris, 1913. Kemancı,1911. Marc Chagall İKİ SAVAŞ ARASINDA Başlangıçta Ekim Devrimi’ni coşkuyla karşılamış Chagall. Dahası Vitebsk yöresinin sanat komiseri olmuş. Ne ki, gittikçe sertleşen estetik ve siyasal kavgalar sonucunda önce Moskova’ya göç etmiş, 1922’de Rusya’dan temelli ayrılarak Berlin’e gitmiş, bir yıl sonra da ailesiyle birlikte Paris’e yerleşmiş. İki dünya savaşı arasında birçok ülkeyi gezmiş. Daha 1937’de üç tablosu Nazilerin “yoz sanat” saldırısına kurban gitmiş. “Yahudi olma olasılığı bulunan” herkesi Nazi efendilerine teslim etmek için SAYFA 6