Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K “Selim Kalafat için” 05.07.2010 gecesi! Altın2251cı romanım BİZANS SULTANI’na son noktasını koydum. Yarın sabah başıma gelecekleri biliyorum. On altı aydır birlikte olduğum karakterlerim ve onların iz sürdüğü mekânlardan kopmanın burukluğunu yaşayacak; onları özlemek pahasına, ilham perisinin beni en az on altı ay kışkırtmamasına dua edeceğim. BİZANS SULTANI’nın editörlüğünü önemli şair Birhan Keskin, kapağını değerli ressam ve akademisyen Peter Hristoff yapacak. Onu kitabevi raflarında gördükçe ikilemlere gark olacağım. (Tüm romanlarımın anlatıcıları genç erkekler olduğu için onları erkek çocuklarım bellerim.) BİZANS SULTANI’nı Elvin’e imzalarken, “Bir erkek kardeşin daha oldu” diye takılacağım. O, THE SULTAN OF BYZANTIUM başlığıyla İngilizceye çevrilecek. Yazarı onun reklamı için etik dışı girişimde bulunmayacak. O kendi yolunu bulacak. Şimdiden yolun açık olsun Oğlum. 2252 Ne zaman bir editöre bir roman teslim etsem, körpe oğlumu gizemli bir sünnetçiye emanet etmiş gibi gerilirim. 2253 Nişantaşı’ndaki Odak Optik’in artık kadim müşterisiyim. Oradaki “kadrolu” gözlükçüm Hakan Bultan aynı zamanda hemşerimdir. (Artvinliyiz!) Hakan’ın kitaplığında yalnızca YEDİ kitap vardır. “Oraya Selçuk Abi’minkinden başka kitap giremez” der. (Bir gün onları okumaya başlayacağına da ant içiyor.) 2254 “rh+art”, HaziranAğustos sayısından: Tevfik İhtiyar: Sizin hakkınızda bir takım kitaplar var. Mithat Şen: Evet var. Tevfik İhtiyar: Ama böyle büyük çaplı katalog şeklinde değil, değil mi? Mithat Şen: Hayır büyük çaplı, bir katalog yok. Ben bunlara önem vermiyorum. Böyle tuğla kalınlığında kataloglar yapıldı ve ne işe yaradığını çok ciddi olarak merak ediyorum. Bu başka bir show. Bizde ehemle mühim birbirine karıştırılıyor. (Ehem: Daha önemli) (Ressam Mithat Şen’in bu saptaması bana boyalı gazetelerin ön sayfasında, bir siyasi parti genel başkanının gömleğinin, bir siperde başbakanın çömelmesinin zırt pırt irdelenme tuhaflığını anımsattı.) 2255 Ülkedeki SIĞLIK katsayısı işsizSAYFA 10 itap İçin... SELÇUK ALTUN LMI birliği derken, Damat Paşa kelleyi bir ihtilalde teslim ediveriyor. İlginçtir ki ihtilalin çıkış noktası da hamam… Hamam tellağı Patrona Halil, peştamaldan bozma bayrakla Osmanlı’ya kafa tutup İstanbul’u yerle bir ediyor. Öyle ya da böyle alevlerle başa çıkabileceği anlaşılıyor.” 2261 2011! Yıldız Üniversitesi’nin (Y.Ü.) Kuruluşu’nun 100. Yıldönümü. Y.Ü. İstanbul’un stratejik bir noktasında konuşlanmıştır. Avrupa Yakası’ndan Anadolu’ya Boğaziçi Köprüsü’yle geçerken, Y.Ü.’nün bahçe duvarlarını görmemezlikten gelemezsiniz. O (b)akımsız uzun duvar ve demir korkuluklarının ardında sanki bir metruk fabrika yatmaktadır. Duvar silsilesinin radikal bir bakım ve onarım sürecinden geçirilmesi gerekmektedir. Y.Ü.’nün 100. yaşgünü, tarihi bir fırsattır. Kent panoramasına başta üniversiteler saygı göstermelidir. 2262 Üçte üç: 1Türklerin vermekten hoşlanmadığı üç şey: Vergi, borç, trafikte yol. 2Türklerin vermekten hoşlandığı üç şey: Akıl, söz, sır. 2263 Kadim Üstatlardan Klasik Üstatlara Zehir Zemberek Göndermeler: “Sokrates’i okudukça onun zehirlenmiş olmasına şaşırmıyorum.” Thomas B. Macaulay (18001859) “Sokrates savlarında kaypak ve gösteriş meraklısıdır; iç dünyasında, bilgiyi arayacağına işine gelen fikirleriyle sonuca gitmeye çalışır.” Bertrand Russell (18721970) “Shakespeare altı cümleyi yanlış yapmadan asla arka arkaya getirememiştir.” Samuel Johnson (17091784) “Fransa’dan sıkılır olmamın ana nedeni orada herkesin gidererek Voltaire’e benzemesidir.” Charles Baudelaire (18211867) “Ne zaman Jane Austen’ın Gurur ve Önyargı’sını okumaya kalksam onu mezarından çıkarıp kendi incik kemiğini kafatasına indiresim gelir.” Mark Twain (18351910) “Thomas Carlyle ile Bayan Carlyle’ı evlendirerek dört ayrı insanın sefil olmasını önlemek Tanrı’nın bir lütfudur.” Samuel Butler (18351902) 2264 THE NEW REPUBLIC liberal eğilimli saygın bir Amerikan dergisidir. 1914’ten beri yayımlanmaktadır. 25.03.2010 tarihli sayısında, Elif Shafak’ın (E.S.) The Forty Rules of Love başlığıyla İngilizceye çevrilen, piyasa kitabı “Aşk’’ın eleştirisi vardı. Michelle Goldberg’in yazısı, “Bu korkunç derecede sinir bozucu bir roman” cümlesiyle başlıyor; “bulanık”, “bayağı” sıfatlarını içeren cümlelerle ilerliyor ve “Bu kitap iyi politika ve iyi dilekler yoluyla her zaman iyi edebiyat yapılamayacağının bir kanıtıdır” kanırtmasıyla bitiyordu. “İyi politika” tanımı, E.S.’nin “bezirgân” duruşunun küresel bağlamda da deşifre olduğunun bir işareti değil midir? (Hamiş: Eleştirmen ile E.S.’nin kitaplarını yayımlayan Penguin ve Viking’in ¥ sahibi aynıdır.) “Editörler, sizi gidi gizemli sünnetçiler” lik, sağlık ve terör denli önemlidir. Bunun önemsenmemesi vahimdir. En vahimi, medyanın sığlıkla mücadele etmek yerine ondan nemalanmasıdır. 2256 Mum Hala II’den – Aziz Nesin: Hiç kimsenin sevmediği insanları ben de sevmem, ama onlara acırım; herkesin sevdiği insanlardansa iğrenirim. Bence insanların en aşağılığı, kendisini herkese sevdirmeye çalışanlardır… Ancak 63 yaşımda Meral’den ayrıldıktan sonra yazar olduğumu anlayabildim… Yazar yazarsa, has yazarsa, hiç evlenmemeli. Bence en büyük mutluluk, zamanın insanı haklı çıkarması… En büyük acı da insanın zamana rezil olması. Nesin Vakfı benim en büyük intikamımın yapıtıdır… Bütün kötü insanlardan, iyiliklerin en güzelini, yardımların en yararlısını yaparak intikam alıyorum. Biliyorum, onların bu intikamdan haberleri bile olmayacak… Ve biliyorum, haberleri olmadığı için de utanmayacaklar. Sait Faik, “Yazmasam deli olacaktım” diyor. Bu sözü benimseyen öyle çok şair ve yazar tanıyorum ki… Hepsi de yazmasalar deli olacaklarına inanıyorlar. İyi de yazdılar da ne oldu? Delilikten kurtuldular mı sanki… Onlar delilikten kurtulmak için yazmıyor, deli oldukları için yazıyorlar. 2257 Türkiye Yazarlar Sendikası’nı çökertme planım hazır! Türkiye Başyazarlar Sendikası’nı kuracağım. 2258 23.06.2010 tarihli Cumhuriyet’te, Ertuğrul Özkök’ün (E.Ö.), İlhan Selçuk’a saygı yazısı yayımlandı. E.Ö. yapay yazısında bir fırsatını bulup lafı yine kendisine getirmişti. Hazretin babası güya, “Bak oğlum” demiş. “Ben Demokrat Partiliyim. Komünistlere kızarım. Ama gizli gizli bu İlhan Selçuk’u ve Çetin Altan’ı okuyorum. Yazdıklarını çok beğeniyorum ama bir türlü söyleyemiyorum. Biz Bulgaristan’dan göç ettik. Ailemizde tanınmış tek kişi yok. Basın Yayın’a git. Belki sen de onlar gibi şöhretli bir yazar olursun.” E.Ö. o paragrafı “Bir tek sen böyle demiştin, bir de benim gönlüm” şiddetinde bir cümlesiyle noktalamış. Bu ülkede şöhret olmak maalesef zor zanaat değil. Ortaokuldan terk futbolcular, kendilerini sanatçı sanan şarkıcılar, mankenler hep şöhrettirler. Skandallar ve magazin gelişmeler; onların şöhretlik katsayısını artırır. Önemli olan DEĞERLİ olmaktır. E.Ö. değerli midir? 2259 Bezirgân gibi çalışmayacak bir sanat galerisine ad önerisi: ARTWİN. 2260 %100 İstanbul’dan – Erk Acarer “17. yüzyılda, yatacak yeri olmayan gariban takımından genç insanların kışın hamamlara sığınması âdet oluyor. Bunlar geceleri hamamın en sıcak yeri olarak bilinen külhanlarda yatıp kalkıyorlar. ‘Külhanbeyi’ denilen kopuk sınıfı da böylece türüyor. Lale Devri tüm şatafatıyla sürüp giderken, dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim, bu külhani takımını topluma kazandırmak ve verimli bir hale getirmek için kolları sıvıyor. Böylece bir kısım külhanbeyi bir araya getirilerek, ilk yangın teşkilatı, ‘tulumbacılar’ kuruluyor. Girişim, hamamın suyla olan ilişkisi düşünüldüğünde son derece mantıklı görünüyor. Ancak bizim kültürümüzde eski köye yeni âdet getirenlerin pek sevilmediği de muhakkak. Lale saltanatı, sadabat eğlenceleri, helva sohbetleri, kâğıt fabrikası, porselen imalathaneleri, tulumbacı Karikatürler 2’den Serkan Altuniğne CUMHURİYET KİTAP SAYI 1072