25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nurdan Beşergil’den ‘Bana Baktığın Gibi Bakma’ ‘Romanımın derdi polisiye bir olayı çözümlemek değil’ Nurdan Beşergil’i daha çok öyküleriyle ve Cumhuriyet Kitap‘ ekinde yazdığı eleştirilerden tanıyorduk. Şimdilerde ilk romanı Bana Baktığın Gibi Bakma’yla gündemde. Polisiye unsurlarla bezeli romanda Beşergil, okuru hem sudoku çözerek işlenen cinayetlerin peşine takıyor hem de İstanbul’da geçen naif bir aşkın çevresinde dolandırıyor. Tabii ister istemez siz de etkileniyorsunuz böylesine farklı ve etkili bir romandan. Beşergil’le yeni romanını konuştuk. Ë Erdem ÖZTOP eni romanınızı konuşmadan önce biraz yazarlık serüveninize değinelim istiyorum. Yazın serüveniniz öyküyle başladı bildiğim kadarıyla. Nasıl başladı edebiyat yolculuğunuz? Türkçe yazılılarında kompozisyon yazarak başladı, 1994’te bir hikâyemin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde “Dikkate Değer” bulunması ve Varlık’ta yayımlanmasıyla da serüvene dönüştü sanırım. Buradaki “serüven” sözünü, kişisel serüvenim olarak kullandığımı eklemeliyim. Bana sorarsanız bu tür serüvenlerin yazar olmakla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı, ancak ortaya çıkan eser, okura ulaşmak ve okurun (tabii eleştirmenlerin de) tepkisiyle belirlenebilir. Nelerden, hangi damarlardan beslendiniz? Yazar atölyelerine katılmak, yazdıklarımı gene yazan insanlarla tartışmak gibi bir şansım olmadı. Aslında böyle söyleyince bunun şansım mı şanssızlığım mı olduğunu düşündüm bir an, neyse… Önce herkesin sevdiği yazarları sevdim, yazılmış her şeyi okuyabileceğimi sandım. Doğal olarak paniğe kapıldım. Yıllar geçtikçe taşlar yerine oturdu; kendi yazarlarım, kendi kitaplarım, kendi yayınevlerim oldu. Bu soruyu isimlere boğabilirim. Ama sanırım en mantıklısı bir tane yabancı dille yazan ismi, Marcel Proust’u (Roza Hakmen’e minnettarlık duyarak), bir tane de Türkçe yazan ismi, Kemal Tahir’i anıp, diğer onlarca üstadı kendime saklamak olacak. sadece uzun zamandır dergilere göndermiyorum. Uzun süre Cumhuriyet Kitap başta olmak üzere, önemli dergilerde eleştiri yazıları yazdınız. Bu yazılar, kurgusal metinler oluşturmanızda sakıncalar doğurdu mu? Aksine. Kitap eleştiri yazıları, bir kitabı neden beğendiğiniz ya da beğenmediğiniz hakkında düşünmenin, bir sonuca varmanın ve bunu sistemli, anlaşılır bir şekilde ifade edebilmenin en güzel yolu. Zevkler de renkler de tartışılabilir. Aynı görüşte olmak gerekmez. Önemli olan bir kitabın neden çekici ya da itici olduğu hakkında dile getirilebilecek değerde bir fikir sahibi olmaktır. Bu yüzden, eleştiri yazıları yazmak, sakınca doğurmak şöyle dursun, “kurgusal metin oluşturma” niyetindeki herkesin, ilk önce kendi yazdıklarına eleştirel bir gözle bakabilme alışkanlığı kazanmasına yarayacağından, son derece yararlı ve bence isabetli bir uğraş. Yeni romanınız Bana Baktığın Gibi Bakma’ya gelirsek, karşımızda bir roman duruyor ama Türk edebiyatında eksik olan bir türde, polisiyeyle giriş yapıyorsunuz… Katılır mısınız polisiye konusundaki ‘eksiklik’ tespitime? Öncelikle Türk edebiyatına polisiyeyle giriş yaptığım saptamasına katılmıyorum. Bana Baktığın Gibi Bakma’daki polisiye unsurların, anlatının dinamiğini oluşturduğunu, hikâyeyi harekete geçirdiğini söylemek yanlış olmaz. Romanımın derdinin polisiye bir olayı çözümlemek olmadığını düşünüyorum; kitaptaki kahramanların polisiye olayın çözümlenmesi süreci boyunca neler yaşadıkları ve neler düşündükleri ön plana çıkıyor. Benim değerlendirmeme göre kitabım, insanın kendini anlamadığı olayların ortasında bulma olasılığıyla ve bu olasılığın düşündürdükleriyle ilgili bir roman. Türk edebiyatında polisiye türündeki eksiklikle ilgili saptamanızınsa, üstünde düşünülmesi gereken bir konu olduğu fikrindeyim. Romanın tasarlanma aşaması hakkında ne söylemek istersiniz? Malum, konu itibarıyla bir hayli farklı bir roman Bana Baktığın Gibi Bakma… Zor seviyedeki sudoku bulmacalarını çözebilecek hale geldikten sonra, sudoku sorularını romanda anlatmaya çalıştığım gibi görmeye başladım. Üstünde düşünmek hoşuma gitti. Romanın belkemiği böylece ortaya çıktı. Yazmaya başladığımda kitabın nasıl biteceğini biliyordum. Ama kitap boyunca neler olacağı yazdıkça ortaya çıktı. Sudoku merkezli bir cinayet çözümle Y mesi, romanın ana damarlarından biri. Dünya edebiyatında da benzer birkaç polisiye roman ve hikâye yazıldı. Örneğin, Shelley Freydont’un Sudoku Cinayeti (Doğan Kitap), Kaye Morgan’ın Death by Sudoku’su... İncelediniz mi bu türden kitapları? Shelley Freydont’un kitabı Türkçe yayımlandığı zaman benim romanım 150 sayfa kadar ortaya çıkmıştı ve, eyvah, dedim, çuvalladık (Easy Rider’a selam). Kitabı okumaya başladım ve gördüm ki benimkinden çok farklı. Okumayı bırakıp kendi kitabıma döndüm. Söz ettiğiniz diğer kurguları okuma fırsatım olmadı. ‘BENCE HER ŞEY HAKKINDA YAZILABİLİR...’ Aslında riskli bir hikâye kurgusu var. Sudoku türü bulmacalardan hareketle bir polisiye hikâye yazarken siz de bir risk gördünüz mü? Sudoku üzerinden bir çözüme ulaşma çabasının okuru sıkacağını düşündünüz mü? Okurun sıkılmasıyla yazarın sıkılması arasında, katlanarak yansıyan sıkı bir bağ vardır. Yazar yazarken bir birim sıkılmışsa, okur on birim sıkılır. Bana Baktığın Gibi Bakma’nın zevkle yazıldığını söylemeliyim. Çıkmaza girdiği zamanlar oldu tabii. Bir sonraki cümlenin asla gelmeyeceğini düşündüğüm zamanlar oldu. Ama sıkılarak yazmamaya özen gösterdim. Yokuş yukarı biraz iteyim, düze çıkınca gene rahat rahat ilerler, diyerek metni zorlamamaya çalıştım. Bence her şey hakkında yazılabilir; küçük bir sudoku bulmacası hakkında da, derin ve geniş bir ideoloji hakkında da yazabilirsiniz. Yazının sesi kafanızda bir mecburiyet, bir kasılma sonucu oluşmuyorsa, yazdıklarınızdan zevk alıyorsunuz demektir ve zevk alarak yazılan her yazı, herkese değilse bile, kimin için yazıldıysa, ona ulaşır. Bu yüzden okurun sıkılma riskini hiç düşünmeden göze aldım, çünkü okurun sıkılacağını hiç düşünmedim. Hele hele işin içine ezoterizm, büyü gibi esrarengiz konular dahil olunca… Hem karmaşık hem de çözmek için uğraş gerektiren, güzel bir polisiye roman çıkıyor ortaya. Sanıyorum, okuru da salt okuma dışında mantıksal beyin jimnastiği yapmaya davet var ortada, ne dersiniz? Okuru metin aracılığıyla bir şeye “davet” etmek, yazının kaçınamayacağı ve dışında kalmayı seçemeyeceği bir gerçek. Bu gerçeğin, yazarı metnin efendisi haline getirdiği düşünülse de okurun niyeti, alışkanlıkları, beklentisi ve okuma eyle ‘SİZİ YOLA ÇIKARAN DÜŞÜNCE, HANGİ TÜRDE YAZACAĞINIZI BELİRLER’ Okurlar sizi öykülerinizle tanımışken bir romanınız yayımlandı. Romana geçiş sebeplerinizi merak ediyorum ya da bunu bir geçiş olarak mı adlandırmalıyız? Bence, hikâye, roman, eleştiri yazısı, makale; hepsi düzyazının olanaklarıyla ilgilidir ve birinden birine “geçiş” yapıldığını söylemek çok da gerçekçi bir saptama sayılmaz. Esasen sizi yola çıkaran düşünce, hangi türde yazacağınızı belirler. Ne anlatmak istediğinizle nasıl anlattığınız arasında, birbirini belirleyen bir bağ vardır. Bir roman yazdım, çünkü anlatmaya kalktığım düşünceleri ortaya koymaya en elverişli tür, romandı. Hikâyeler yazmaya devam ettiğimi de eklemeliyim; SAYFA 8 mine yüklediği anlam, okurla yazar arasında bir denge kurar. Aslında her yazarın okur üzerindeki tasarrufu, okurun işbirliğine ne kadar gönlü olduğuyla ilgili. Bu yüzden her eser gibi Bana Baktığın Gibi Bakma’nın da, okuru, kendi gördüğü şeyleri görmeye davet ettiğini söylemek yanlış olmaz. Fakat bunu okurun karşısına bir zorunluluk olarak değil, bir teklif olarak çıkardığını eklemeliyim. Kitabın kendi imgelemini dayattığını düşünmüyorum. Bence anlatı boyunca okura kendi istediği gibi düşünmesi ve düşlemesi için yeterince fırsat tanınıyor. Ana damardan bahsetmişken, romanın fonunda gibi görünse de esas olan bir aşk hikâyesi; sudoku meraklısı kahramanımızla komiser Ahmet arasındaki ilişki ya da Tarık Akan’ın kitabınızın tanıtımlarında yer alan ifadesindeki gibi, ışıklı, rüzgârlı, okuması çok keyifli bir İstanbul öyküsü, ne dersiniz? Ne diyeyim; Bana Baktığın Gibi Bakma’nın bu kadar güzel bir ifadeyle ve doğrusu tam da okurda bırakmak istediğim izlenimle örtüşecek şekilde özetlenmesinden müthiş bir mutluluk duydum. Sahi nasıl buldunuz kitabınızın ilginç tanıtım politikasını? Kitabın kapağında Tarık Akan, Tuna Kiremitçi ve Faruk Duman’ın kitap hakkındaki düşüncelerinden oluşan notlar yer alıyor… Kitaba iliştirilen not kâğıtlarının tanıtımda çok etkili olduğuna bizzat tanık oldum. Can Yayınları’na çok teşekkür etmem gerekiyor. Romanın basım, dağıtım ve tanıtım süreçleri boyunca emeği geçen herkesin, yayıncılık açısından müthiş bir iş çıkardığını düşünüyorum. Polisiye romanlarda çoğu kez aynı karakter yeni serüvenlerde karşımıza çıkmaya devam ederler. Sizin var mı böyle bir niyetiniz ya da şöyle sorayım, polisiye romanlar yazmaya devam edecek misiniz bundan sonraki süreçte? Bir başyapıt olan Bülbülü Öldürmek, Harper Lee’nin tek eseridir; uzun bir ömür sürmekte olan Lee, başka kitap yazmamıştır. Otostopçunun Galaksi Rehberi de bir başyapıttır ve Douglas Noel Adams, daha fazlasını yazamadan bu dünyadan göçüp gitmiştir. Bana soracak olursanız, neyi, ne zaman, nasıl yazdığınız, yayınevinden ‘tamamdır bu iş’ onayı almadıkça, yani hayata geçmedikçe, pek de söz edilesi bir konu değildir. ? [email protected] Bana Baktığın Gibi Bakma/ Nurdan Beşergil/ Can Yayınları/ 339 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1060
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle