Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA ‘Masal Bahçesi’nde Gezinmek... Ë Mavisel YENER anı Sıkılan Deniz Feneri, Yalancı Yıldız, Kar Dansı, Kibritçi Dede, Nur İçözü’nün yazdığı “Masal Bahçesi” dizisinin dört kitabı. İçözü’nün “Bana Derler Küp Cadısı” adlı kitabındaki öyküleri değerlendirirken şöyle demişim: “İçözü, öykülerinde çeşitli yollarla öfkenin yoğunluğunun azalmasına gülmecenin yardımcı olabileceğinin örneklerini veriyor. Daha dengeli bir bakış açısı sağlamanın gülmece damarından beslendiğini biliyor. Çünkü mizah sırasında yaşanan duygularla, öfkenin bir arada bulunması olası değil. Herkesin herkese bunca öfkeli olduğu, şiddet olaylarının arttığı günümüzde çocuklar için yazanların mizaha neden ağırlık vermesinin gereği ortadadır. Bana Derler Küp Cadısı’ndaki öykülerin salt güldürme özelliği yok; kişinin kendi zayıflıklarını kabul edip fark etmesini de sağlayabilecek, çocuk okura eleştirel bakış kazandırabilecek, okuma sevincini duyumsatacak eğlenceli öyküler.” Masal Bahçesi dizisindeki masallar için de aynı değerlendirmeyi yapmak olası. İçözü’nün gülmeceye yatkın kurgusu ve dili masallarda da kendini gösteriyor. Önceki basımları BU Yayınevi’nden yapılan dizinin Altın Kitaplar’dan çıkan yeni basımlarını Saadet Ceylan resimlemiş. Öyküleri bütünleyen şirin resimler, kitapların her birini masal bahçesinin ayrı bir çiçeği yapmış. Kar Dansı’nda, sekiz masal merhabalıyor bizi. Kitaba adını veren masal bakın nasıl başlıyor: “Camın kenarında durmuş gecenin karanlığına lapa lapa düşen karı seyrediyordu. Avuç içi kadar kar taneleri, sanki duyulmaz bir melodinin büyüsüne kapılmış gibi dans ediyorlardı havada. Küçücük elleriyle, nefesinden iyice buğulanmış camı sildi. Elleri üşümüştü. Islak avuçlarını geceliğinin eteklerine silip, derin bir iç çekişiyle titredi. Kar... Ne kadar da güzel yağıyordu. İçinde küçük bir kar tanesi olmak için dayanılmaz bir istek duydu. Evet... Evet... Nasıl bir duyguydu acaba kar tanesi olmak?” (s. 9) Şebnem, camın önünde, minicik burnunun giderek üşüdüğünü, üşüyüp kızardığını hisseder. Sonra yanakları, alnı... Derken elleri ve ayakları da donmaya başlar. “Ayyy... Ne kadar da soğuk... ” demesine kalmadan, birden güzel bir melodiyle havada uçar gibi dans ettiğini fark eder. Odası, yatağı giderek küçülür aşağıda... Sonra evi, bahçesi... Okul yolu, şehir meydanı... Bir yandan dans ederken bir yandan da giderek uzaklaşır kentten... Öylesine mutludur, öylesine zevkle dans eder ki, bir an olsun korkmaz. Kendisini kar dansının büyülü melodilerine kaptırmıştır artık... Artık hiç üşümez. Sonra birden ormanlık dağ yolunda bir karaltı ilişir gözüne... “Acaba kaya mıdır, yoksa bir ayı mı? ” derken, karaltının kıpırdadığını görür. Karların arasında bir çocuk yatmaktadır. Çocuk zorlukla gözlerini açıp, çevresine bakar. Kollarının arasında bir başka kıpırtı ilişir Şebnem’in gözüne... Arkadan bir de ses duyar: “Meeee...” Bu bir kuzudur. Küçük çoban donmasın diye sevgiyle ısıtır kuzucuğunu... Peki ya kendisi ne kadar dayanabilir bu tipiye? Masalın gülümseten sonunu anlatacak değilim. Kitabın diğer masallarında Şebnem’in başka serüvenlerine tanık oluyoruz. Hepsi de birbirinden eğlenceli. Hepsi de sevginin gücüyle zor olanı başarmanın yalnızca düşlerde olmadığı iletisini veriyor. Masal Bahçesi’nin Yalancı Yıldız adlı kitabında altı masal bekliyor çocukları. Düşünün ki, uzaya gönderilen bir uydu, kendisini yıldız zannetmeye başlamış, neler olur neler… İçözü’nün çocuklara gülmece penceresini açan bu masalı çok eğlenceli. Aydede’nin Gözyaşları’nda, çocukların sınır tanımaz düş dünyasına göndermeler yapılmış. Küçük Can, yolda yürürken yüzüne değen bir su damlasının aydedenin gözyaşı olduğunu söyler, annesi ona inanmaz. Gerçekten de Can, aydedenin ağladığını mı düşlemiştir, aydede bu işe ne der? Başı Ağrıyan Telefon’da Cengiz telefonla öylesine uzun konuşuyor ki, sonunda telefonun başı ağrımaya başlıyor. Aslında yalnız Cengiz değil, annesi de pek uzun konuşuyor, çünkü Cengiz’in doğum gününü planlama telaşında. Doğum günü pastasından telefona da bir dilim düşer mi dersiniz? Mine’nin Kemeri’nde, gökkuşağından bir kemer isteyen küçük kızın bu dileğini yerine getireceğini söyleyen Hasan dede ile tanışıyoruz. Mine Gökkuşağı tanelerini toplarsa Hasan dede de onları ipe dizeceğine söz veriyor! Düşündüren, yorumlara açık bu masalın ardından Açgözlü isimli masala düşüyor yolumuz. Açgözlü olan kim, Koca Pençe’nin isteği ne, martıların niçin yardıma gereksinimleri var, hepsi sayfalarda... Kitabın son öyküsü: Esin Perim Nerede? Günlerden bir gün esin perileri çalışmaktan yorulursa neler olur dersiniz? En çok da yazarlardan dertliler. “ ‘Şu roman yazarından çektiğimi ben bilirim’ diyordu bir başkası. Bütün gün ona buna koşturduğum yetmiyormuş gibi, tam uykuya dalacakken, bizimki kalkıp romanını yazmaya başlıyor. Yeniden işbaşı yapmak da bana düşüyor tabii…” (s. 55) Esin perileri dinlenmeye çekilince dünyadaki tüm sanatçılar bunalıma düşerler. Bu bunalımdan onları çıkaracak olan çözüm masala göre başka, okur göre başka, esin perilerine göre başka olabilir elbet… Kibritçi Dede adlı kitap aynı adlı masalla başlıyor. Dağda tek başına yaşayan bir ihtiyarın yalnızca evine değil, duygularına da konuk oluyoruz. Herkes onu ak sakallı, güler yüzlü, tatlı dilli bir ihtiyar olarak biliyor. Kimsenin aklına “bu ihtiyar ne yer, ne içer, nerede yatar kalkar?” sorusu gelmiyor. Günlerden bir gün kapısı çalınıyor ve beklenmedik bir konuk geliyor. Sonrasını masalın sürükleyici sayfalarında okuyacağız ve “dostlarımızın sorunlarıyla ne denli ilgiliyiz?” sorusunu soracağız kendimize. Kitapta yer alan diğer öykülerden Hamur Bebek, Patpat Nine ile Taktak Dede’nin yaşamına konuk ediyor bizi. Hemen ardından gelen “Gözyaşı Çiçekleri”, bir Keloğlan masalı. ‘Kendini Beğenmiş İstiridye” çocukların severek okuyacakları masallardan biri. “Bir varmış, bir yokmuş... Beyaz dantelli, masmavi dalgalarıyla uçsuz bucaksız kumsalı okşayan denizlerden birinde bir istiridye ailesi yaşarmış. Hani yazın deniz kenarında oynarken bulduğumuz, istiridye kabukları var ya, işte o elbiseleri sırtında taşıyan bir aileden söz ediyoruz. Evet, ne demiştik bu istiridye ailesi pek kalabalıkmış... Kiminin elbiseleri rengârenk, kimininki bembeyazmış. Hepsi birbirlerini pek sever, deniz gibi dünyalarında sevgi içinde yaşarlarmış. Komşuları yenNur İçözü C geçlerle, minarelerle, denizyıldızlarıyla da çok iyi geçinirlermiş. Bazen hep birlikte toplanır, denizlerden ziyaretlerine gelen dostlarının anlattıkları heyecanlı öyküleri dinlerlermiş. Bazen de yosun ormanlarında gezintiye çıkarlarmış.” (s. 37) Masalımız, pembe ışıltılı elbisesiyle gerçekten de çok güzel olan Pembeli’nin etekleri arasına kum tanesi sıkışıvermesiyle ilerleyedursun, Pembe istiridye, önce bu minicik kum tanesinden pek rahatsız oluyor. Silkeleniyor, eteklerini açıp kapıyor, ama boşuna! Minik kum tanesini bir türlü içinden atamıyor. Zaman geçtikçe de acısı azalıyor, rahatsızlık duymaz oluyor. Hatta o kum tanesini unutuyor bile. Komşuları Yandanbacak Yengeç Hanım’ın evine misafirliğe gittiği bir gün, şöyle bir eteklerini savurup, denizkestanelerinden birinin yanına oturunca olanlar oluyor. İçindeki güzelim inci tanesi görünüveriyor. İşte o sırada Midye Nine ona bir öğüt veriyor ama bu öğüt onun bir kulağından girip ötekinden çıkıyor. Pembeli zaten kendini beğenmiş, artık iyice beğenmeye başlıyor. Artık ne kimseyle bir oyun oynuyor, ne de ailesine ev işlerinde yardımcı oluyor. Bu arada Pembeli’nin incisi de her geçen gün biraz daha büyüyor, ışıltılar saçıyor. Pembeli, gelene geçene incisini gösterip duruyor. Koca okyanusta, onun incisinin güzelliğini duymayan kalmıyor. Sonrasını anlatacak değilim ama son pişmanlık fayda verir mi vermez mi, masalın sonunda epeyce düşünecek okurlar. Kitabın son iki masalı Penguen Bayramı ve Ağlayan Çınar. İki masal da yazarın duru Türkçesiyle güzellediği gizleri barındırıyor. Canı Sıkılan Deniz Feneri’nde, kişileştirme ve eğretilemeli kullanımlarla anlatım, bir sözcük şölenine dönüşüyor. Nur İçözü bir doğa tutkunu. Masaldaki deniz feneri Memocuk da öyle… Hep aynı yerde durmaktan sıkılıverince neler olmuş neler. “Ah! Ah! diyerek içini çekti. ‘Şuradan bir kaçsam… Kırlarda koşup oynasam… Balıklar tutsam, uçurtmalar uçursam…” (s. 9) Masalın gücünü duyumsatan bir başka masal da “ Ton Ton Tren”. Artık işe yaramadığı gerekçesiyle hangara konulan eski bir buharlı trenin masalı bu. Yeniden işlemeye başlayınca duyduğu mutluluk, kitaptaki işe yarama sevincini yansıtan ‘Pembe Yün Yumağı” öyküsünde de işleniyor. “Uykucu Gelincik” ise başını topraktan yukarı geç uzatan ve kendisini yapayalnız bir şekilde bir buğday tarlasında bulan minik bir gelinciğin öyküsü. Dostluğun, sevginin gücü bu öyküde de sözcükler arasına gizlenerek vurgulanıyor. Ailesini Arayan Kardan Adam’da kutuplara gitmeye karar veren kardan adamla tanışıyoruz. Kutuplar ona mutluluk getirecek mi bakalım… Yuvarlanan Dağ, öykü tadında. Kayak yapmak için dağa gidersiniz, otelinize keyifle yerleşirsiniz. Peki ya, gece yarısı çığ düşüverirse… Hayır, kaygılanmayın, küçük kız ve ailesi tatillerine keyifle devam edecekler… Nur İçözü, masalların atmosferini yaratırken çocuk okurun masal kişileriyle özdeşim kurmasını önemsemiş. O kişilerin peşine takılıp giden okur, serüveni onunla birlikte yaşayarak masalın sonuna ulaşıyor. Bunu öyküde yapmak daha kolay, masalda zordur; İçözü bunu başarmış. Masal Bahçesi dizisinin dört kitabında da “kendi olma”, “sevgiye güvenme” ile temellendirilmiş kahramanlar var. Bunu savunan yazar, çocuk bakışını da öne çıkarıyor. Özellikle kişileştirme yoluyla yapılan bu belirlemeler masalların ortak noktası. Hamur Bebek ve Gözyaşı Çiçekleri gibi masallar, kendinden önce var olan masalların çağrışımlarıyla yoğunlaştırılmış, ancak özgün sonuçlarına varabilmeyi başarmış. Bilindik masal öğelerine yaslanan klasik masalların yanı sıra çağdaş masallar da var Masal Bahçesi’nde, aslında çağdaş masallar çoğunlukta. Yazar, ders vermek ya da kesin bir sonuca varmak gibi klasik masal anlatısına sırtını dönmüş, çağdaş yaklaşıma kapılarını açmış. Çocuklar Masal Bahçesi’nde soluk alırken bin renk, bin koku karşılayacak onları; Masal Bahçesi’nde filizlenecek okurlar… İyi okumalar! ? www.maviselyener.com *Kibritçi Dede, Yalancı Yıldız, Kar Dansı, Canı Sıkılan Deniz Feneri (Masal Bahçesi Dizisi4 kitap)/ Nur İçözü/ Resimleyen: Saadet Ceylan/ Altın Kitaplar/ 65s./ 2010/ 7+ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1060 SAYFA 24