Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş Paul Celan iir Atlası CEVAT ÇAPAN Paul CELAN/ Şiirler/ Çeviren: Danyal NACARLI ‘Parlaktır dehşetin lambaları, fırtınalarda bile’ uyuyoruz midyelerdeki şaraplar gibi, ayın kanlı ışınında duran deniz gibi. Dineliyoruz sarmaş dolaş pencerede, seyrediyorlar bizi sokaktan: gelip çattı artık zamanı bilmelerinin! çattı zamanı taşın nihayet çiçek açmaya razı olmasının, huzursuzluğun göğsünde çarpmasının bir yüreğin. Zamanı geldi, zamanı gelip çatmaların. Zamanıdır artık. Kül Kavanozlarından Dökülen Kum Pas yeşilidir unutmanın o binası. Çivitleniyor dalgalanan her kapının önünde boynu vurulmuş bir gezgin çalgıcın. Vuruyor yosunla edep yerlerin acı tüylerinden yapılmış davulunu. İrinli ayak parmaklarıyla çiziyor kuma kaşını senin. Olduğundan daha uzun çiziyor onu, ve dudaklarının kırmızısını. Dolduruyorsun burada şimdi kavanozları ve yedirip besliyorsun yüreğini. Telli Kavak Telli kavak, beyaz beyaz bakar karanlığa senin yaprakların. Beyaz olamadı hiçbir zaman saçlarıysa benim anamın. Hindiba, ne kadar da yeşildi Ukray’ına. Dönmedi bir daha evine benim sarı saçlı anam. Yağmurlu bulut, süzülür müsün şimdi çeşmelerin kenarlarında? Benim alçak sesli anam ağlar yerine herkesin. Yuvarlak yıldız, sarıp örersin altından halkayı. Ama anamın yüreğinde yaralar açıldı kurşunun ağırlığından. Meşe kapı, kim söktü seni menteşelerinden? Gelemez artık benim güneş yüzlü anam. Tek Işık Hamdolsun sana, ey Kimse. Senin hatırın için çiçek açmak istiyoruz. Sana doğru uzamak. Bir hiç idik, bir hiç’iz, bir hiç kalacağız, çiçeklenerek: hiçliğin, hiç kimseningülü. Kalacağız iğneyle ruhlar aydınlığında, ipçikle göktenhalığında, ilahi gibi söylediğimiz o krallar kırmızısı sözcüğün kızıllaştırdığı taçla, üstünde, oy üstünde dikenin. Puslu Çizgi Gözde puslu bir çizgi: bakışların yarı yolda görebildikleri bir kaybedilmişlik. Eğirile eğirile gerçekleştirilen bir ‘asla’, dönmüş geri. Yollar, onların yarısı ve en uzunları. Ruhların yürüdüğü ince çizgiler, camdan ayak izi, ve örter şimdi o her zaman tepende duran Parlaktır dehşetin lambaları, fırtınalarda bile. Yapraklı kayıkların karinasında yaklaşıyorlar alnına serin serin; Parçalanmalarını diliyorsun sana çarparak, çünkü cam değil mi onlar? Duyuyorsun bile akan sütü, cam parçalarından yudumladığını, uykuda kış’ın aynalarından höpür höpür içtiğin o usareyi: Lapa lapa karlar doldu yüreğine, sarkıyordu buzlarla ağırlaşmış gözün, denizköpüğü damlıyordu kıvırcık saçlarından, kuşlarla taşladılar seni... Ata binercesine oturdu senin ocağın karanlık dalgaya, ama bir güller soyunu da saklıyordu o; bir Nuh’un gemisi olarak terk etti sokakları, böyle kurtarıldın felaketin içine: Oy, sizi ölümün ak çatıları – Noel günlerinde gibi onların köyleri! Oy, seni göklerde kızakla uçuş – ama sen döndün geri, tırmandın küçük bir oğlan olarak ağacı, şimdi arayıp duruyor orada gözlerin: hâlâ yakınlarda yüzüyor gemi, ama güller doldurmuş onu büsbütün, ama hızla yaklaşıyor dehşetin titrek lambalarıyla kayıklar: belki de yarılıp çatlıyor şakakların, ve atlıyor mürettebatı karaya, ve kuruyor o tayfa çadırlarını burada, ve kubbeleniyor gökyüzlerine doğru kafatasın denizköpüğü damlıyor kıvırcık saçlarından, sarkıyor lapa lapa karlarla dolmuş yüreğin.? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1058 yıldızın üzerindeki gözsen. Gözde puslu bir çizgi: saklaya onu karanlığın arasından taşınan bir alamet, canlandırılmış ve akort edilmiş yabancı bir zamanın kumuyla (belki de buzuyla) dilsiz ve titreşen bir ünsüz olarak daha yabancı bir ‘daima’ için. sıl adı Paul Antschel olan Celan 1920’de Romanya’nın Czernowitz şehrinde doğdu. Yahudi olan annesi ve babası 1942’de bir toplama kampında öldürüldüler, kendisi de bir çalışma kampına gönderildi. Orta öğrenimini de doğduğu şehirde yapan Celan 19451047 arasında Bükreş’te editor ve çevirmen olarak çalıştıktan sonra 1948’de Paris’e yerleşti. Grafik sanatçısı Gisela Lestrange’la evlendi, dil öğretmeliği ve çevirmenlik yaptı. Savaş sonrası Alman şiirinin en önemli temsilcilerinden biri sayılan Celan şiirlerini Der Sand aus den Urnen (1948), Mohn und Gedachtnis (1952), Von Schwelle zu Schwelle (1955), Sprachgitter (1959), ve Die Niemandrose (1963) kitaplarında bir araya getirdi. Ayrıca Aleksandr Blok, Osip Mandelştam, Yesenin, Rimbaud, Valery ve Char’dan çeviriler yaptı. 1970 yılında kendini Seine nehrine atarak intihar etti. A Mezmur Kimse yoğurmayacak bizi yeniden toprak ve balçıktan, Kimse okumayacak toprakla tozumuza. Kimse. Corona Avcumun içinden yiyor uysal uysal yapraklarını sonbahar: onunla arkadaşız biz. Soyuyoruz beraber zamanı cevizlerden ve öğretiyoruz ona atmayı ilk adımlarını: Yeniden kabuğuna giriyor zaman. Pazar olmuş aynalarda, rüyalarda kalmış uyumak, hakikatı söylüyor dudaklar. Gözüm iniyor ecdatlarının yanına kadar sevgilimin: onlarla göz göze gelince, muğlak şeyler söylüyoruz birbirimize, seviyoruz birbirimizi afyonla bellek gibi, SAYFA 24