22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırma Ödülü’nü alan ‘Mimar Kemalettin’ kitapları Mimar Kemalettin Tarihsel bir kişilik ağır “yozlaşma” illetinden münezzeh görünür. Tarih boyunca çeşitli Türk (veya Moğol) hanedanların baniliğinde üretilen tüm mimari eserleri Orta ve Güney Asya’dan Anadolu ve Balkanlar’a uzanan yekpare bir yol hikâyesi formatında bütünleştiren cesim “Türk mimarisi” anlatısına göre Vedad ve Kemalettin Bey’ler Osmanlı kültürünü yok olma noktasına getiren hayati bir buhranın ertesinde mimariyi milli rayına yeniden oturtma ülküsüyle ortaya çıkarlar. 20. yüzyılın sonlarına kadar büyük oranda geçerliğini koruyan bu standart anlatıda, 16. yüzyılın “klasik” üslubu kendine has Osmanlı yaratıcılığının ve kültürel “saflığının” şahikası olarak nitelendirirken, 19. yüzyıl mimarisi toplumsal / kültürel yozlaşmanın garpzedeliğin ve siyasal iflasın bariz emaresi olarak sunulur. Köklü çöküş paradigmasına doğrudan eklemlenen bu söylem 19. yüzyıl Osmanlı kültüründeki çarpıcı ve kesif değişimi “taklit” ve “öykünme” kategorisine indirgeyerek geç dönem mimarisini Osmanlı kültüründeki çözülme ve yıkımın somut bir ifadesi olarak ele alır. Milliyetçi ötekileştirme reflekslerinin devreye girmesiyle de bu yıkımın esas failleri belirlenir: Mimari yozlaşmanın, ve arka planındaki mesleki ve kurumsal çöküşün esas müsebbibleri, mesleği 18. yüzyıldan itibaren ele geçirmiş olan gayrimüslim (Ermeni, Rum, Levanten) ve yabancı (bu iki kategori hep bir arada ele alınır) mimarlardır. Doğup büyüdükleri topraklarda “yerli” olmadıkları ısrarla vurgulanan gayrimüslim kalfalar, basmakalıp mimarlık tarihi anlatılarında Osmanlı kültüründe çöküşü hazırlayan yabancı nüfuzunun esas simsarları ve estetik sömürgeleşme sürecinin itaatkar aracıları olarak takdim edilirler. Bu meyanda Mimar Kemalettin ve Vedad Bey’lerin ortaya çıkışı Osmanlı mimarlığında kozmopolitliğin (bu terim de tutarlı şekilde negatif çağrışımlarla yüklü olarak kullanılır) sonunu ve Uğur Tanyeli’nin ifade ettiği gibi “mesleğin yeniden fethi”ni, yani Türkleşmesini muştulayan önemli bir dönüm noktaAfife Batur sıdır. Burada, iki mimarın en aktif oldukları döneme damgasını vuran İttihat ve Terakki rejimiyle Cumhuriyet gündemleri arasında gözlemlenen karâbetin de etkisiyle, Vedad ve Kemalettin Bey’ler sorunsuz ve mesnetsizce Türkçülük akımına eklemlenerek bu ideolojinin mimarlık alanındaki ilk bayraktarları olarak ele alınır. Bu sayede de, örneğin Kemalettin Bey “devletine ve milletine hizmet etmiş” bir mimar olarak T.C. banknotlarında (hakkıyla ve sevindirici biçimde) temsil edilirken, İstanbul’daki birçok anıtsal ve resmi yapının müellifi olan Balyanlar bir türlü “bizim” mimarımız olarak anılamazlar. “BÜYÜK ANLATI”YI AŞMAK Bu normatif ve genelleyici tavır çok çalkantılı bir dönemde yaşamış Vedad ve Kemalettin Bey’lerin münferit çalışma pratiklerini, değişen algılarını, ikilem ve çelişkilerini, onlara uzun vadede yön veren çeşitli sâikleri ve birikimleri irdelemeden kesin ve siyaseten kullanışlı hükümlere varmayı mümkün kılar. İlk bakışta taltif edici görünse de aslında bu yaklaşım söz konusu mimarların gerçek tarihsel aktörler olarak algılanmasını engeller ve onların ürünlerini de derinliksiz ve tekdüze okumalara mahkum eder. Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren birçok araştırmacının gayretiyle mimarlık tarihindeki bu pürüzsüz ve kendini sürekli teyid eden “büyük anlatı”nın ciddi oranda aşıldığını söyleyebiliriz; tabii belli müziç kalıntıları ve lokal direniş cephelerini bir kenara bırakırsak. Vedad ve Kemalettin Bey’ler söz konusu olduğunda, son dönemde yayınlanan bazı önemli çalışmalarla birlikte (örneğin İlhan Tekeli ve Selim İlkin’in Mimar Kemalettin’in Yazdıkları (Ankara: Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı, 1997) adlı kitabı veya Afife Batur’un hazırladığı M. Vedad Tek: Kimliğinin İzinde Bir Mimar (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003) başlıklı inceleme) öncelikle bu iki mimarın birbirinden ayrıştırılarak, titiz belge çalışmalarından ve yeni kuramsal yönelimlerden ivmesini alan derinlikli bir perspektif içinde, ayrı ve kendine özgü fertler olarak ete kemiğe büründürüldüğünü görüyoruz. Bu çalışmalar, tarihsel dönemlerle mimari üretim arasında öngörülen kalıpsal ve kolaycı örtüştürmelere iltifat etmeden, mimarların hareketlerini, sözlerini ve eserlerini dikkatle belirlenmiş tarihsel bağlamlar çerçevesinde, kendi ufukları ve gündemleri dahilinde, münferit referanslarıyla anlamak ve sorgulamak yolunda önemli bir mesafe kaydettiler. Diğer bir değişle, son dönemde yayınlanan bu tür monografik çalışmalarla birlikte bahsi geçen iki mimarın da hayatlarını ve işlerini dakik bir şekilde tarihselleştirmek adına çok ciddi adımlar atılmış oldu. Bu yeni yaklaşımın son örneklerinden biri de geçen sene Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ortaklaşa yayınladığı “üçü bir yerde” Mimar Kemalettin kitapları serisi. Bu üç kitap Mimarlar Odası’nın Kemalettin Bey adına düzenlediği anma programı çerçevesinde gerçekleştirilen bir dizi etkinliğin ürünleri olarak bir arada yayımlandı (burada, en alayişli etkinlik olan sergiyi ve onun yanürünü olarak yayımlanan Mimar Kemalettin Yapıları Rehberi’ni de anmak gerekiyor). Bu girişimin ana hedeflerinden birinin Mimar Kemalettin’in gerçekleştirilmiş veya tasarım aşamasında kalmış projelerinin tam ve kapsamlı bir dökümünün yapılması olduğu anlaşılıyor. Bu düşünceyle, projeye ortak olan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün de katkısı sağlanmış ve İstanbul Bölge Müdürlüğü Arşivi’nden envanter kayıtlarına ve daha önce yayınlanmamış birçok projeye ulaşılarak Afife Batur yönetiminde detaylı bir katalog hazırlanmış. Bahsettiğimiz üçlü serinin bir parçası olarak yayınlanan kitapta Edirne’den Medine’ye birçok Osmanlı kenti için tasarlanan farklı türde binaların detaylı şekilde belgelendiğini görüyoruz. Vakıflar Arşivi’nde muhafaza edilmiş projeler arasında, örneğin İstanbul Arap Camii veya Gureba Hastanesi gibi yapılar için yapılmış eskizler veya detaylı uygulama projeleri gibi tasarımın çeşitli safhalarını yansıtan birçok özgün ve ilgi çekici belgeye ¥ rastlamak Geçen yıl Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ortaklaşa yayımladığı “üçü bir yerde” Mimar Kemalettin kitapları serisi bu yılın Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırma Ödülü’nü aldı. Bu üç kitap Mimarlar Odası’nın Kemalettin Bey adına düzenlediği anma programı çerçevesinde gerçekleştirilen bir dizi etkinliğin ürünleri olarak bir arada yayımlandı (burada, en alayişli etkinlik olan sergiyi ve onun yanürünü olarak yayımlanan Mimar Kemalettin Yapıları Rehberi’ni de anmak gerekiyor). Bu girişimin ana hedeflerinden biri Mimar Kemalettin’in gerçekleştirilmiş veya tasarım aşamasında kalmış projelerinin tam ve kapsamlı bir dökümünü yapmak. Ë Ahmet ERSOY ürkiye’de geleneksel mimarlık tarihi yazımının yerleşik anlatıları içinde Mimar Kemalettin (18701927) ve Vedad Tek’in (18731942) temsil ettiği “milli” akım kayda değer bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Osmanlı mimarisine dair kalıplaşmış ve müzmin algılar içinden değerlendirildiğinde imparatorluğun son demlerinde parlayan bu iki yıldız mimar geç dönem Osmanlı kültürüne egemen olduğu varsayılan T SAYFA 18 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1058
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle