05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Angelacoma’nın Duvarları’ Cemil Kavukçu’nun peşindeki kent sınavlarında da başarılı olamayınca bir yıl yitirmiştim.” (s.46) Altı yılda bitirilen lise, bu süre içinde düşülen umutsuzluklar, kasabanın duvarlarını aşılmaz bir duruma getirse de, kendiliğinden ilerleyen resim sanatı ve resimle ilgili düşler duvarların yıkılacağının habercisi oluyor. “Nasıl bir geleceğin beni beklediğini bilmiyordum. Çok sevdiğim kasabama tıkılmaktan, babamın yaptığı işi yapmak zorunda kalmaktan korkuyordum.” (s.57) Kavukçu şanslı, kasabada bu gelgitleri yaşarken, sanata yatkın arkadaşlar ediniyor. Bir de öğretmenleri Halil Bey var, “Bu kasaba beni yuttu çocuklar, çıkıp kurtulun buradan” (S.69) diyen, canlı bir örnek önlerinde. Kısa da olsa, 12 Mart sürecinin kasabada yarattığı olaylara da değiniyor Kavukçu. O güne kadar siyasal olaylarla ilgilenmeyen gençlerin dikkatini çekiyor yaşananlar ama öyle büyük bir etkileme değil bu! ÇADIR KUMPANYALARI Kavukçu, yapıtında bir bölümünde benim de yaşamımda en çok etkilendiğim olayların başında gelen ‘çadır kumpanyaları’nı anlatmış. Bizim de küçücük kasabamıza her kış bu kumpanyalardan biri gelirdi. Sihirbazıyla, denizkızıyla, falcılarıyla, sigara kazanılan kasnak oyunlarıyla aniden kasabanın ortasına yerleşen bu kumpanya, on–on beş gün kalır ve kasabanın tüm insanlarını kendine çekerdi. Ancak, bir gün yine geldikleri gibi aniden ortadan kaybolurlardı. Çocuk başımla hep nereden gelip nereye gittiklerini düşünür ama kafamda ikna edici bir yanıt bulamazdım. Orada gördüğüm denizkızının gözlerindeki hüznü bugün bile hiç unutamam… “Bir tünel kazdığımı düşünüyordum. Kazı, odamdan başlıyordu ve gittikçe derine iniyordum. Amacım, Angelacoma’nın duvarlarını geçip ilçenin dışında açık havaya çıkmaktı. Sonra koşacaktım, hayatı ıskalamadan koşacaktım.” (s.127) Kavukçu o tünelden çıkarak yaşama koşuyor. Hem de üniversite sınavında yaşadığı çok ilginç bir olayla. Bu olay insana “Hiçbir şey yaşam kadar şaşırtıcı olamaz” sözünü anımsatıyor. O günlerde çocuk gözlerimizle gördüğümüz hayatların çoğunun sonunu şimdilerde biliyoruz artık. O savrulup giden hayatların bir kısmı çoktan yok oldu. Bir kısmı değişik yollara saptı ve yaşadığı kasabaları, köyleri terk etti. Bir kısmı hâlâ o günlerin heyecanıyla, umutlarıyla yaşamı dirençle sürdürüyor. Elbette hayal kırıklıkları oldu onlarda, elbette gerçek yaşamda her zaman iki kere iki dört etmiyordu, yine de ısrarla daha güzel bir dünya için savaşımlarını sürdürdüler, sürdürüyorlar… Cemil Kavukçu, çocukluk ve gençlik döneminde oluşturduğu “kör kuyudan” gün ışığına çıkardığı olayları usta anlatımı ve akıcı diliyle okurla paylaşıyor. Öykü ve romanlarını okuyanlara, oradaki konularla ilgili çok önemli ipuçları veriyor. Kavukçu’nun kimi öykülerinin hangi olaydan çıktığını ve nasıl oluştuğunu anlayabiliyor insan. Kavukçu’nun Angelacoma’nın Duvarları’nı okudukça yaşamlarımız öylesine kesişti ki, ara ara anlattığı yaşam, kendi yaşamı mıdır, yoksa benim yaşamım mıdır, diye sordum kendi kendime. Ama yapıtın sonunda anladım ki; Kavukçu’nun anlattığı hepimizin yaşamıdır. ? [email protected] Angelacoma’nın Duvarları/ Cemil Kavukçu/ Can Yayınları/ 148 s. “Kendime, çünkü bu benim hikâyem” diye başlayan Angelacoma’nın Duvarları, çocukluk ve ilkgençlik yıllarını İnegöl’de geçiren Cemil Kavukçu’nun yaşamından bir kesit sunuyor. Yapıt, Kavukçu’nun öykü ve romanlarının kaynağına ilişkin önemli ipuçları veriyor. Ë Erdal ATICI ocukluk döneminin insanın içinde bir kör kuyu oluşturduğunu düşünürüm. Çocukluğumuzda yetiştiğimiz köyler, kasabalar ya da kentler, oralardaki siyasal, ekonomik, sosyal ortam, ailede yaşanan acı ve tatlı olaylar, insanın duyarlık derecesine ve algılayış biçimine göre, o kör kuyuları daha da derinleştirir, büyütür… Yaşananlar asla unutulmaz, o kör kuyunun en derin, en gizemli yerlerinde gün yüzüne çıkmayı bekler. Gün olur, bir olayla ya da imgeyle usumuza geliverir saklananlar. Sonrasında bunca olayın yıllarca içimizde saklı kalmasına kendimiz bile şaşar kalırız. Bazen, o kör kuyunun en karanlık dehlizlerinde bekleyen olaylar, günlük yaşamımızı da etkiler ve hatta ruhumuzda sarsıntılar yaratarak, bizi çok değişik noktalara doğru sürükleyebilir. İşte öyle zamanlarda kimi insan derin acılar yaşarken, kimi insan da, sanat yoluyla o derin acılardan kurtulma savaşı verir. Boşuna dememişler, “sanatı acılar besler, geliştirir” diye. Kanımca; iyi sanatçı içindeki kör kuyulardan ustalıkla su çekebilen kişidir. Fethi Naci’nin, “Son yıllarda adlarından sık söz edilen hikâyecilerimizi düşünüyorum. İlk aklıma gelen Cemil Kavukçu oluyor. Konuşmalarda, kişileri, kendi düşüncelerine göre, kendilerine özgü ‘dil’leriyle konuşturmakta çok usta; hiç abartı yok; bu hem hikâyeye inandırıcılık veriyor, hem de okura ayrı SAYFA 8 Ç bir dil tadı” dediği, Cemil Kavukçu’nun Angelcoma’nın Duvarları adlı ‘otobiyografik anlatı’ kitabını ilgiyle ve severek okurken, kimi zaman içimde sarsıntılar duyumsadım. Cemil Kavukçu yapıtına, “Kendime, çünkü bu benim hikâyem” diyerek başlıyor. Aslında anlatılan yalnızca Kavukçu’nun hikâyesi değil, hepimizin hikâyesi. Bugünden o günlere bakmak, insanı ve kasabaları yok olmuş bir dünyaya götürüyor insanı. O yıllar; narın daha kırmızı, portakalın daha sarı, denizlerin daha mavi olduğu, kirlenmenin yaşamımıza bu kadar hâkim olmadığı dönemler. Özellikle küçük kasabalarda ve köylerde geleceğe umutla bakan çocukların, gençlerin olduğu yıllar. DÜŞ GÜCÜ Kavukçu’nun anlattığı dönemin kıyısında, köşesinde ya da tam ortasında yer alan bizler için, yapıtın her sayfası onlarca anının içimizde canlanmasına yol açıyor. Kavukçu sözcüklere büyük anlamlar yükleyerek düş gücümüzü harekete geçiriyor: “Düş gücümüz zamanı parmağında oynatır. İstediğimiz an, istediğimiz her yere gidebilir, istediğimiz kişilerle akıllara ziyan serüvenlere yelken açabiliriz. Artık altmışlı yıllardaki biçimiyle var olmayan kasabayı yeniden kurup, taş döşeli avlusu, büyükçe arka bahçesi olan iki katlı, kerpiç duvarlı evimizi yeniden çizebiliriz.” (s.15) “Angelacoma” Kavukçu’nun doğduğu, çocukluk ve ilkgençlik yıllarını geçirdiği İnegöl’ün eski adı. Kavukçu çizgi romanlarla başlıyor Angelacoma’nın duvarlarını aşmak için mücade leye. Tommiks, Çelik Bilek, Konyakçı, Dr. Salloso, Mister No, Kızılmaske üç aşağı beş yukarı aynı dönemi yaşayan bizler için çok önemli kahramanlardı. Hepimiz onlar gibi olmak isterdik. Onları okurken kurulan hayallerin gerçek yaşamda küçük bir bölümünü bile gerçekleştirebilmek birkaç ömre sığacaktır. Edebiyat öğretmenlerimizin tüm eleştirilerine karşın düş gücünü besleyen en önemli kahramanlardır onlar. YAZLIK SİNEMALAR Yazlık sinemalar; 1980 sonrası yaşamımızdan, kasabalarımızdan, kentlerimizden bir daha gelmemek üzere çıkıp gittiler. Orada yaşadıklarımız, gördüklerimiz, tanıdıklarımız, bağırmalar, ıslıklamalar, küfürler, sahneye atılan şişeler, gökyüzüne savrulan sigara dumanları, hepsi, hepsi; o günden bugüne içimizde oluşan derin kuyularda hâlâ yankılanır durur. Kavukçu o yazlık sinemalarda gördüklerini, yaşadıklarını, duyduklarını bir kamera gibi kaydetmiş ve Angelacoma’nın Duvarları’nda bize aktarıyor. Kendi yaptığı “Macera Sineması”ndan da söz ediyor. Bir şeyi eksik bırakmış; sinema bitiminde filmden etkilenen çocukların yaptıkları kavgaları, tahtadan kılıçlarla birbirlerine girmelerini, işin büyüyüp büyük aile kavgalarına bile neden olduğunu… “1970 – 1971 kışı başladığında, o güne dek hiçbir sorumluluk duymadan yaşadığım, değerini daha sonra anlayacağım güzel yıllar sona ermişti. İlk kez ‘ben ne olacağım’ diye soruyordum kendime. Lise sonda, cebir ve geometri derslerinden bütünlemeye kalmış, eylül CUMHURİYET KİTAP SAYI 1010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle