24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Unutulmaz öykü kitabı Uzun Sürmüş Bir Yaz, 12 Mart yönetimince suçlanınca kırıldı elbette Gürsel, İstanbul’u bir düşlem kenti olarak aldı. Şimdi Allah’ın Kızları’yla aynı serüveni yeniden yaşıyor sanki bir karabasan kahramanı gibi. Umarım bu kez İstanbul’a kapatmaz yüreğini Nedim Gürsel. Umarım bu kez sorgulayıcılar, bir roman, evet bir roman okumuş olduklarını anımsarlar yalnızca.” ¥ kurgusal gerçekliktir, entelektüel bir işlem, eylemdir. Oysa olgusal gerçeklik ister sözel, tarihsel, toplumsal, sınıfsal olsun, isterse uzamsal, fiziksel olsun bir reel gerçekliğin önüne çıkarır kişiyi... Bu yüzden bir romanı okumak, anlattıklarının doğruluğu, yanlışlığı yönünde değil, roman evreni içinde anlatılanların uyumu, uyumsuzluğu yönünde, bu evrenle karakterler arasında çelişki bulunup bulunmadığına bakıp değerlendirme yapmak anlamına gelir... Nedim Gürsel’in yalnız Allah’ın Kızları’nda değil, öteki romanlarıyla hemen tüm öykülerinde ciddi bir üçlemenin kurmaca evren içinde önemli rol oynadığı gözlenebilir. Bu üçlemenin bir köşesinde çocuk, ötekinde annebaba, diğerinde büyükanne büyükbaba bulunuyor. Bu ilişkilenişler ise yine üç coğrafyaya göre şekilleniyor: 1. BalıkesirManisa, 2. İstanbul, 3. Paris. Sonra da hepsi, hep birlikte bir köşe kapmaca oyununa çıkarıyor bizi. Yazar bu üçlemeyi, değiştirip bozarak, farklı şekillerde bunları yeniden biçimlendirerek yapılandırıyor. Ama bunları hiçbir zaman bilinirlikle zedelemiyor, üçlemeyi, kişilerin birbiriyle ilişkisini yenileyip tazeliyor sürekli. Bu okura kolay gelebilir elbette, ancak bunun Nedim Gürsel için hiç de kolay olmadığı açık... Her kezinde biricik, özgün yapıtlar verimleyebilmek bir ölçüde buna bağlı çünkü. Üstelik bütün bunları kapsayacak biçimde özyaşamsal, anısal anlatılar da kaleme almış bir öykücü, romancı Nedim Gürsel... Daha öncelerde Sağ Salim Kavuşsak (Doğan, 2004) başlıklı anılar demetinde çocukluğunu yaşantısal gerçeklik bağlamında birebir liflerine ayırmaktan geri durmamıştı. Buna değinmiştim “Kitaplar Adası”nda. Gürsel, bu anlattıklarını yeni bir anı kitabıyla bir kez daha pekiştirdi: Hatırla Barbara (Doğan, 2009). Anlatısının bir yerinde şöyle diyor yazar: “Adını taşıdığım Nedim dedem, yani annemin babası dinine düşkün, beş vakit namazında bir hukukçuydu. İstanbul’da Darülfünun’da okumuş, Kanal Savaşı’nda İngilizlere esir düşmüş, Mütareke’de İstanbul’a dönüp yarım kalan öğrenimini tamamlamış, büyükannemle evlendikten sonra yargıç olarak memleketi Akhisar’a atanmasını istemişti. Cumhuriyetin ilanında kentin ilk yargıcı olarak görev almış, inançlı bir Müslüman olmasına karşın üç kızını da yükseköğrenim yapmaları için İstanbul’a göndermekten çekinmemişti. Neden mi yazıyorum bunları? Müslüman olmakla laik Türkiye Cumhuriyeti’nin çelişmediğini dedemin kişiliğinde kanıtlamak için.” (37) Zamana dönük enikonu felsefe yapmaya da girişiyor bu anlatısında yazar. Göreceliğe, ölüme, hayata dair ince, kırılgan düşünüşler, daha çok dokunuşlar... Ama sonuçta yukarıdaki satırlarda dile getirdiği dedetorun ilişkisine dayanarak örüntülüyor Allah’ın Kızları’nı. Dede evi bir büyük aile ocağıdır romanda. Dedesi, kimi gizlerini de paylaşır torunuyla. Özyaşamöyküsel öğelerle, çok göndergeli dille kurarken bunu aynı zamanda dinsel metinlerden, tapınımdan, söylenceden kalkarak bir üst dil kurmaya da çabalıyor yazar. Çocukluktaki dinsel anlatıların, söylenlerle öykülerin, masalların bir roman için oluşturulan altlıkta, nasıl bir serüven içinden geçerek ortaya çıktığı da anlaşılıyor böylece. Gürsel, özyaşamsal gereçlerini, dinsel söylen hamuruyla kararken anlatıcının bize “sen” söylemiyle tanıttığı kişinin geçmişi yeniden kurgulayıp bu arada Tanrı’yı, Tanrısal inancı yeniden bulgulayışını konu ediyor da denebilir. Okuduğu kitabı, seyrettiği filmi yeniden kurgulamaya girişmiş çocuğun söylenlerle örülü anımsayışları, yepyeni bir evrene açılışı... Bir başka yandan Boğazkesen’den sonra Allah’ın Kızları’yla bir karşı açı da oluşturuyor yazar. Doğu masalları, söylenleri, bin bir gece anlatıları havası yayıyor böylece roman. Kendi güzelduyusal kavrayışı yönünde yapıtlarda özyaşam gereçlerine karşı duran Hulki Aktunç’un Allah’ın Kızları’na yaklaşımındaki ihtiyat, buna yönelik eleştiri gibi alınabilir. Nedim Gürsel, Hatırla Barbara’nın bir yerinde şöyle söylüyor: “... Acılar, sıkıntılar da var elbette, ama yine de hayat güzel, Nâzım’ın dediği gibi ‘dünyaya doymak olmuyor’. Hele hava böyle güneşli, gün uzun, kadınlar ulaşılamayacak kadar güzelse. Hele, çoğu gitmiş azı kalmışsa ömrümün.” (41) Unutulmaz öykü kitabı Uzun Sürmüş Bir Yaz, 12 Mart yönetimince suçlanınca kırıldı elbette Gürsel, İstanbul’u bir düşlem kenti olarak aldı. Şimdi Allah’ın Kızları’yla aynı serüveni yeniden yaşıyor sanki bir karabasan kahramanı gibi. Umarım bu kez İstanbul’a kapatmaz yüreğini Nedim Gürsel. Umarım bu kez sorgulayıcılar, bir roman, evet bir roman okumuş olduklarını anımsarlar yalnızca.? SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle