Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş 909 yılında Löwenstein’da doğan Domin, 2006’da Heidelberg’de öldü. Yazarlığından çok şiirleriyle ünlendi. Hukukçu ve Yahudi bir babanın kızıydı. Almanya’nın çeşitli kentlerinde, farklı yıllarda ve üniversitelerde halkbilimleri, sosyoloji ve psikoloji öğrenimleri gördü. 1932 yılında Roma’da arkeoloji öğrencisi olarak bulundu, politik olarak önemli görevler üstlendi. Hitler döneminde oradan ayrıldı, sonra geri dönerek Almanca dersleri verdi (193538). 1936 da çalışma arkadaşı Erwin walter Palm ile evlendi. 1938 yılında İtalya’daki baskı üzerine 1938’e kadar bulunduğu yeri terk etti. Daha sonra Paris üzerinden Büyük Britanya’ya geçti. Dil dersleri verdi. Kanada üzerinden Dominik Cumhuriyeti’ne geçti. Kocasının asistanı olarak çalıştı, fotoğrafçılıkla uğraştı. 1946 yılında ilk yazarlık işine başladı. 1954 yılında yeniden Almanya’ya döndüğünde Pseudonym Domin adıyla şiir dünyasına adım attı.’Sevmek ve sevilmek’ Domin şiirlerinin merkezini oluşturdu. 1954’te 22 yıl sonra yeniden Exil’e döndü. Bu süreden sonra yedi yıl İspanya Almanya arasında gidip gelmeyle geçti. Şiirlerinin yanı sıra anıları, deneme ve günlükleri dikkat çekti. İlk önceleri edebiyat eleştirmenlerinin fazla önemsemediği Domin, sonraları: Erkek söyleminin perdesini aralayarak, kadın dünyasının gizemini gözler önüne serdi. Domin şiirleri ilk okunduğunda kendisini ele vermez. Kapalıdır ve şiirin düşünsel yanı ağır basar. 1986 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide ‘bir yazarın üç şeye gereksinimi olduğunu’ vurgular. “1Kendi kendisiyle kalmak 2Adının etrafındakileri dile getirmek 3 Başka çağrılara inanmak…” Çağdaşı şairlerin birçoğu gibi ömrü sürgünlerde geçen Domin; şiirlerinde hapishaneleri, okulları, kiliseleri kullandı. Özelini genelin içinde gizemli bir söyleyişle sezdirdi. Yirmiye yakın şiir kitabıyla sayısız ödüller aldı. Yaşadığı kentler olan Heidelberg’de, Exil’de adına okullar, heykeller yaptırıldı. Rilke ödülünü de alan Domin, Exil P.E.N Club’ün onur üyesidir. 2006 yılında 96 yaşında ölen Hilde Domin, Alman şiirinin önemli şairlerindendir. iir Atlası CEVAT ÇAPAN Hilde DOMİN/ Şiirler/ Çeviren: Arife Kalender 1 DİLBİLİM Meyve ağaçlarıyla konuş. Yeni bir dil edin kendine, Kiraz kanındaki konuşmayı, Elma şerbetindeki sözcüğü bul, pembe ve beyaz sözcükler, rüzgârın sessizce getirdiği. Haksızlığa uğrarsan meyve ağaçlarına güven Öğren susarak pembenin beyazın dilini. GUADALQUİVİR KIYISINDA ÖĞLE SONRASI Oysa mutluluk… Yere bir haç yap: Burada mutluydum. Hiçbir nedeni yoktu, mutluluk için sebep gerekmez. Guadalquivir kıyısında öğleden sonra, köprü güneşle dolu, kendi kendine havayla dans ediyorsun bayram da değil. Yukarıya çıkmıyorsun. Mutluluk uçak değil, uçuş planı yok, havaalanı da. Bir büyük kuş, küçük canına kanat geren. Mutluluk herhangi bir yerdedir. Yanlış duraklarda bekledin, gidişin parolası bu yıl değişti. Belki bir bulut gölün üstünde, bir lokomotiv göğsünde çiçek demetiyle. (çünkü ateşçinin doğum günü var, tren seni selamlıyor sarı buketle.) Yararı yok, yere ayak izleri çizmenin. taze renklerin içinde veya ıslak çimentoda ayak baskısı yapmak için. Bir ölünün izi, asırlar öncesinden, sana yabancı değildir. GEMİLERİN DÖNÜŞÜ Sana ait ne varsa gidişlere bıraktın. Beklentilerini de. Vazgeçtiklerin gemilerle göçüyor, çözülmeden önce senin limanından. Yüzünü unutuyorsun. Tam bir ölü hâlâ kımıldayan hâlâ tırnaklarını kesebilen, yanaklarından yaşlar süzülürken ağladığının bile farkına varmayan. Oysa ölmez hiçbir şey tümüyle. Yalnızca uyur içinde ölene kadar. Gelebilir her şey yeniden. Aynı şekilde değil ama Kendi biçeminde yeniden. Gemi de. Hepsi senin gemilerine benzer. Hafif bir ışık. fark edemezsin , gemilerin sana geri döndüğünü, sende uzadığını ağaçların. Uzaklık ve ışık sadece senin sonsuz göğsünün içindedir. ve her şey birbiriyle uzlaşır, onun gidişiyle bu büyük yaranın içine kıyıları basarak tatlı sular dolar. KASTİL’E GİDİŞ 1 Bilmiyorum, neden dünya bende ikiye bölünür. Kastil buğday tarlası. Buğday tarlası aydınlanıyor, gördüğüm, her şey aydınlanıyor. Öteki parçamda her zaman seninkiler İyice uyandım başakları sayacak kadar. Büyük şapkalı kadınlar, altı altın üstü altın, altın atlıkarınca harmanda. saplar rüzgârda yelpaze. Her şey ikinci bölüme girer. Koyunlar, tan alacası, çobanlarla beraber Karaağaçlar çimlere ayna tutup oynaşırken, Kuşların duman bulutları dağlar sen olmadan benim olmak istemezler. Tarlaları, şehirleri istemem, ekinlerin sarısını,altın başak yığınlarını onlardan sana bir şey veremezsem. 2 Bal rengi kilisenin önünde taş adamların yüzyıllarca birbirine dönük yüzlerle, bitmeyen konuşmaları gibi, sana bağlanıyor sana meylediyorsam sen, hayalsinsesini işitiyorum susuyor. Konuşmamızın yüzü yok Saati yok. Dilek kardeşiyiz. Tükeniyoruz taş olarak. Güvercinler yukardan görüyor nasıl değiştiğimi, sözcüksüz konuşmamızda sana ne söylediğimi işitiyor havariler. düşünü görmek için bu çok açık. Bir kilise kapısında duruyorum çinilerin yalnızlığında, dünyanın sen olan yarısı bereketleniyor avuçlarda. YAĞMURDAKİ GÜVERCİN Çok yürüdü ayaklarım, Ayaklarım iki güvercin Her gece Ellerindeki yuvasını arıyor, Çocuk ayaklarım. Unuttun onlar yağmurda otururlar kapının önünde, birbirine sokularak yağmurda iki güvercin, benim çocuk ayaklarım. AZ GIDA Bırakıyorum kendimi, yemiyorum, uyumuyorum, su vermiyorum çiçeklerime. Parmağımı oynatmama değmez bir şey beklemiyorum. Sesin kucaklamıştı beni, günler boyu buradaydı, her gün ondan küçük bir parça yedim, onunla yaşadım günlerce. yol kıyısındaki tahıl köklerini çekiştirerek dağıtmadan yiyen yoksulların kibirsiz hayvanları gibi. Çok az, çok fazla ses gibi, beni kollarına alan, bende kalmalısın. soluk almıyorum sesini duymadan. ? DÜZELTME VE ÖZÜR: 1009. sayımızda Wole Soyinka şiirlerinın çevireni Ahmet Emin Atasoy olarak yayımlanmıştır. Şiirlerin çevirmeni İlyas Tunç’tur. Her iki çevirmenimizden ve okurlarımızdan özür dileriz. SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1010 Hilde Domin ‘Vazgeçtiklerin gemilerle göçüyor’