05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA! K Ë Mavisel YENER ent Düşleri, yedinci sınıfta okuyan Engin adlı bir gencin okul taşıtını beklerken yaşadığı iç yolculuğu anlatan bir roman. Taşıt geciktikçe genç gerilere gitmeye, doğup büyüdüğü yerleri ve eski arkadaşlarını düşünmeye başlar. O sırada kentin “sıradan” insanlarıyla tanışır. Olaylar çoğunlukla romanın kahramanı gencin gözünden anlatılır. Gencin iç çatışmaları yansıtılırken çarpık kentleşme teması da başarıyla dile getirilir. Bu romanın kahramanı Engin’dir ama ikinci kahramanı da “kent”tir. Hamdullah Köseoğlu bir beste yapar gibi, farklı notalar yazmış orkestradaki her bir müzik aletine. Müzik aletleri temaları kendince dile getirmiş ve bir bütünün uyumu yakalanmış romanda. Engin, iç ve dış gerçekliği birlikte algılamamızı sağlıyor. Engin kente geleli bir ay olmuştur. Ne kentin karmaşasına alışabilmiştir ne sınıf ve okuluna. Sağı solu tanımaz, bilmez. Geldiği ilçe olan Tire’yi düşündükçe daha da büyüyüp genişler kent. Bu kenti bir bütün olarak düşünemez bile. Tire küçücüktür, yalındır. Bir ucundan bakınca diğer ucu görünür. Kollarını açsa kucaklayıverir ilçesini. Bir başından bağırsa diğer uçta duyulur, alnı terlemeden bir baştan bir başa koşabilir. Bütün yaşıtlarını tanır, darda kalanlar birbirine yardım eder. Oysa büyük kent öyle midir? Değişik sesler, değişik yüzler, değişik diller, değişik tavırlar, uğultu… gürültü… Geldiği ilçeyi çok özlediğini fark eder. Bü Kent Düşleri yük kentte “dağ yok, koyak yok, ırmak yok. Kuş, çiçek, böcek yok. Yeşil yok, yeşillik yok!” “Tireyi düşünmeyi, düş kurmayı bırak artık. Şimdi büyük kentte yaşıyorsun. Artık sen kentlisin. Kentli gibi davranman gerekir. Dönüşü yok bu yolun. Anla da kendine gel. Artık düş yok. Dalıp gitme yok. Oyun yok, koşmak yok, düşmek yok. Kuş yok, kelebek yok. Eski arkadaşların yok”(s. 8). Durak hiç durulmaz, dinmez. İnenler bekler, ya da karşı caddelere geçer, sokaklara sapar. Alışveriş yerlerine giderler. Bekleyenler biner, gidenlerin yerine yeniler gelir. Bekleyenler artar, eksilmez. Bir çeşit tören geçişidir duraklar. Kentin görünen, görünmeyen yüzü oradadır. Her cinsten insan vardır. Yaşlısı, genci, kadını, erkeği, çocuğu, acısı, sevinci gelip geçer… Engin’in beklediği araç gelmez. Engin sıkılır, korkar, öfkelenir, gerilir… Durakta beklerken pek çok karakter girip çıkar romana. Yaşlı bir dede, kendi yaşlarındaki Özkan, bir öğretmen… Her biri belki ayrı birer romanın kişisidirler. Engin durakta, kendiyle aynı yaşlarda, kara kuru, üstü başı yağlı, kirli bir genç görür. Birbirlerine gülümseyip konuşmaya başlarlar. Özkan adındaki bu genç, araba doğrultmada çalışan bir çıraktır. Engin’e, ustasından, çalışma şartla rından, hayallerinden söz eder. “Ben de usta olacağım. Öyle usta deyip geçme. Çok önemli adamdır. O koca beyler, hanımlar ‘aman ustam’ deyip el ovuşturuyorlar” (s. 35). Engin’in yedinci sınıfta olduğunu “Orta ikide okuyorum, alışamadım buralara,” tümcesinden anlarız. Sekiz yıllık zorunlu eğitim başladığından bu yana “ortaokul” kavramını kullanmıyor çocuklar. Bu durumda, olayın iki binli yıllardan önce geçtiği sonucuna varmak yanlış olmaz sanıyorum. Bunun yanı sıra, zaman zaman Engin’in 12 yaşından daha büyük olduğunu düşündüren tümcelerle karşılaşırız romanda. “Harlı bir tandır gibi içleri yanarak. Korumak için değerlerini, törelerini, iyi güzel olan ne varsa arkalarını dönerek. Durup içlenerek. Kovularak kapılardan, işyerlerinden. Küskünler gibi suskun, kırgın yaşayıp gidiyorlar. Bizim kızlar üzülmesin ama kentli kızlar çok güzel. Ali Dede’min dediği gibi ‘gözlerinde uçurtma uçur/dudaklarından sigara yak’.” Örneğin bu anlatımda on iki yaşındaki Engin’in değil de yazarın sesini duyuyoruz. Belki de Engin 12 yaşında değil de, lise çağlarında bir genç olarak kurgulansaydı romandaki bu sorun aşılabilirdi. Engin’in yaşlarında bir kız var durakta. Bu kız Engin’i Tire’deki okuluna, sevdiği kız Ezgi’ye gönderir. Ezgi bir yargıcın kızıdır, Engin onun dikkatini çekmek için elinden gelen her şeyi yapar. “Yıllar önce tanıdığı Ezgi’yi çağrıştırıyor,” ifadesinden anlarız ki (o anda Engin 12 yaşında olduğuna göre) Ezgi onun ilkokulda sevdiği kızdır. Engin ona açılamadığı için kendini suçlar. Ezgi’yi düşündükçe içi bir tuhaf olur. “Şimdi Ezgi nerededir? Ne yapıyor, ne düşünüyor? Okuyor mu dinleniyor mu? Düş mü kuruyor? Kimi, kimleri düşünüyor, düşlüyor? Beni anımsıyor mu? Bir Engin vardı, diyor mu? Gerçekten hoşlandı mı benden? Az da olsa sevdi mi beni?”(s. 109). Durak gittikçe kalabalıklaşır; gelenin üçü gider biri kalır. Eklendikçe büyür, büyüdükçe artar uğultu. Sohbetler başlar… Engin’le birlikte romanın sonuna değin, gelecek olan aracı beklediğimizi fark ederiz. Bizim de gözlerimiz yollarda kalır. Engin’in beklediği araba gelecek midir? Onunla birlikte korkar, ürker, kaygılanırız… Durakların öyküler toplamı olduğunu fark ederiz. Iskalayıp geçtiğimiz ayrıntılara bir kez daha dönüp bakma gereksinimi duyarız. Yazarın pırıltılı Türkçesi, çok katmanlı bu romanın zevkle okunmasını sağlayan öğelerden birisi. Köseoğlu’nun yapıtlarında her zaman okuduğumuz gibi özgün imge ve eğretilemelerle bezenmiş, zaman zaman şiirsel bir anlatım var. Genç okurların, bu kitabı “okunacak kitaplar” listesine eklemelerini öneririm. ? *Kent Düşleri, Hamdullah Köseoğlu, Tudem Yayınları, 2009, 238s, 14+ www.maviselyener.com SİHİRLİ DEĞNEK Nilay YILMAZ Çocuk ve gençlik yazınında Hüseyin Yurttaş Ë Ayşegül ÇAL S on yıllarda kitap eklerinde çocuk ve gençlik edebiyatına ayrılan sayfaların sıklaştığını, birbiri ardına düzenlenen kongreleri ve sempozyumları, eğitici ve öğretici kitapların artan çeşitliliğini görmek gerçekten çok sevindirici. Çocukların ve gençlerin bilişsel ve duyusal gelişimlerine katkısı yadsınamayacak bu kitaplar, gelişim sürecinin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasında büyük öneme sahip ve özenle seçilmeyi gerektiriyor. Hüseyin Yurttaş, bu alanda uzun süredir emek veren önemli isimlerden biri. Uzun yıllar sürdürdüğü öğretmenlik mesleğinin çocuklara hitap etmekteki başarısında yeri büyük. Özellikle, günlük hayatımızda pek de kullanmadığımız sözcüklerin bu kitaplarda yer alması dikkati çeken unsurlardan. Sözcük hazinesi bakımından zengin olan kitapların çocukların gelişimine ve düşünce gücünün zenginleşmesine önemli katkılarının olduğu bu bağlamda gözden kaçırılmaması gereken bir ayrıntı. Say Yayınları’ndan çıkan Yurttaş serisinin kitaplarından olan Hayvanlar Şenliği üç hikâyeden oluşuyor: Sarı Benek, Zıpırcık Neredesin? ve Hayvanlar Şenliği. Kitaptaki hikâyelerde Sarı Benek’in “Evlatlık”ı kendi çocuklarından ayırt etmemesi, diğer hay vanlardan biraz daha huysuz olmasına rağmen Zıpırcık’ın hepsiyle eşit tutulması, Şaban Ağa’nın tüm hayvanlarına aynı şefkatle yaklaşması “öteki”ni olumlamaları bakımından dikkate değer. Ötekileştirme çağımızın güncel konularından. Öteki kavramı, insanlık tarihi boyunca çağdaşlığını hiç yitirmemiş, tekrar tekrar tartışılmış, üzerine yorumlar yapılmış ve yapıldıkça daha da tartışılır bir durum olarak karşımıza çıkmıştır. Hayvanlar Şenliği’nde bu yabancılaştırmanın yerine tamamen farklı bir bakış açısıyla karşılaşıyoruz: “Farklı olanın güzelliği, aslında bir farkının olmasındadır.” Burada söz konusu olan renklerin, fiziksel özelliklerin ya da huyların farklı olması değil, olanı olduğu gibi kabullenmektir, o olduğu için sevebilmektir. Farklılıkların yarattığı zenginliklerle bir bütündür insan ve onu kabul edebildiği sürece mutlu olur. Yaralı Fok isimli kitaptaki öykülerde ise hayvanları iyileştirip tekrar doğaya salan kahramanlarımızın doğanın sürekliliğine verdiği öneme ve büyüklerin küçüklerin hatalarını düzeltirken anlayışla yaklaşmasına ve aynı hataları büyüklerin de yapabileceğine değinilmiştir. Küçük Balıkçılar babalarının sözlerini dinlemeyen Murat ve Onur’un heyecanlı serüvenini anlatırken Kör Kaptan’ın Serüvenleri’ndeki öykülerde Ege bölgesi ve tarihi hakkında fark etmeden bilgi sahibi oluyoruz. Hüseyin Yurttaş’ın kitaplarında dikkati çeken bir diğer özellik de öykülerdeki mesajların okuyucuya “sezdirilerek aktarılması”dır. Çocuk kitaplarındaki en önemli kriterlerden biri olan sezdirerek öğretme unsuru Yurttaş’ın tüm öykülerinde mevcut. Ayrıca öykülerin kesin bir sona bağlanmasından ziyade okuyucuya bırakılması, kitapların değerini arttıran bir diğer etken. Okuyucuya düşünme olanağı sunarak yorum gücünü geliştirme fırsatı sunuyor. Hüseyin Yurttaş öykülerinden bazılarında hayvan haklarının ve onların da insanlar gibi özgür ol maları gerektiğinin özellikle altını çiziyor. Arkadaşlık ve yardımlaşma gibi önemli kavramların eserlerinin tümüne işlemesinin yanı sıra; coğrafi ve tarihi bilgilerin, değişik hayvan türlerinin, daha önce de belirttiğimiz gibi, dilin zenginliğini ortaya çıkaran sözcük kullanımının metinlere ustaca sindirilmiş olduğunu görüyoruz. Çocuk kitaplarında görsellik, yani baskı kalitesi ve resimler ayrıca önem taşır. Yurrtaş’ın kitaplarındaki resimlemeler, çocukların öyküleri kendi dünyalarında yorumlamasına yardımcı olacak nitelikte. Hüseyin Yurttaş, yıllarını öğretmenlik mesleğine ve edebiyata adamış biri olarak hiç şaşırtmıyor aslında yazdıklarıyla. Okuyan ve sorgulayan bireyler yetiştirmeye yönelik bu kitaplar, ilköğretim okulları kitaplığının olmazsa olmazı. Tömer’in 1997’de düzenlediği ankette en başarılı on çocuk yazarı arasına girmiş olan Yurttaş, çocuk ve gençlik edebiyatının vazgeçilmezleri arasındaki yerini koruyacaktır. Say Yayınları’ndan çıkan Hüseyin Yurttaş kitapları: Yaralı Fok, Çamlı Kuledeki Giz, Gülce Kızın Düşleri, Sakar Tay, Mavi Bilye, Meraklı Maymun, Niyet Tavşanı, Kahraman Kazlar, Hasan Dede’nin Hayvanları, Kör Kaptan’ın Serüvenleri, Hayvanlar Şenliği, Beyaz Bisiklet, Küçük Balıkçılar.? SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 999
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle