24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

...KISA KISA... İçimdeki Telaş Ë Levent CAN ustafa Fırat, Türk şiirinde bana göre ayrı yeri olan bir şair. Yazdığı şiir üzerine yazıları ve edebiyat dünyasında belli bir yeri olan şairlerle yaptığı söyleşileri hep ses getirdi. Yayına hazırladığı Mühür Şiir ve Edebiyat dergisini söylemiyorum. Şimdi şair üçüncü şiir kitabı İçimdeki Telaş ile okurun karşısında. O, hep modern olanın gelenek ile ilişkisine dem vurdu. Durum böyle olunca izlediği yol da oluşturduğu şiirde söyledikleriyle paralellik taşıyor gibidir. Bu tutarlılık açısından önemli düşünceme göre. Öyle ki yazılan şiir zaten biz okurlara da bunu gösteriyor… Hem biçim hem de içerik olarak İçimdeki Telaş muntazam bir düşünceyle üç bölümden oluşturulmuş. O, kitaptaki bölümlemelerini “Fısıltılar Birinci Kitap”, “Gölgeler İkinci Kitap”, “Halkalar Üçüncü Kitap” şeklinde yapmış. İlk bölümdeki şiirler, kulağımıza “fısıltı” eşliğinde okunan şarkılar gibiyken, ikinci bölümünün şiirleri bir “gölge” gibi bizi takip eder. Son bölümdeki şiirler için de boynumuzda dönen “halkalar” vardır şiir adına borçlandığımız. Mustafa Fırat, kitabını “geride bıraktığı otuz yaşına” ithaf etmiş. Bu şairin geçmişine, yaşadıklarına –ne yaşadıysasaygısını da gösterir. İlk kitaba yani “Fısıltılar” adlı bölüme geçmeden önce Ahmet Haşim’in o nefis dizesi de bize bir bakıma poetik açılımına da işaret eder: “Güya ki, o dargın geceler ruhu boğardı”. Evet bu dize, şiirlerin atmosferine girişi bakımından şık bir duruş göstergesidir. Daha ilk şiirde “fısıltı” (s.9) da şair bir fısıltı eşliğinde: “kaldığın yer neresi? bir ses ulanıyor nisandan mayısa derken birden dalgalanır ağaçların saçlarından kuşlar kuşlar ki yazın çığırtkan bir de aşkın yüzüdür, eğilir; eğilir en merakın içinden en merak olur…” ifadeleriyle okurun tüm ilgisini çeker. Sorduğu sorular, kurduğu sözcüklerle dünyasında dünle bugün arasındaki köprüler nasıl yıkılır diye soruyorum kendime. Burada dünle bugün arasındaki köprü elbetteki şairin kendi yaşamındaki bağı. Sağlam bir yapı, kullanılan dil bize şiirin gücünü yeniden anımsatır. Mustafa Fırat’ın daha önceki şiir kitaplarını da anımsadığımızda ilk kitabı Paslı Ayna koyu imgesel şiirlerden oluşurken ki bazı şiirleri ilk kitap heyecanını taşıyordu, Lalezar’ın biçeminde biraz daha açıklık söz konusudur. Bu üstüne yazdığımız İçimdeki Telaş’ta simgeselliğin çıtasının biraz daha yukarı çekildiğini belirtmek gerekir. “işte kanatlanıyor dünya ve ölüm, oku! âh ben bu oku saplasam diyorum kendime ne olur? işte kirlenen su, işte karanlık, işte ben durdum, dinledim bu ketum şarkıyı soluksuz geceden…” (s.10) dizeleri yu M karıda yazdıklarımı doğrular. Yalnızlığın şaire yakıştığını biliriz de o bizlere bir kez daha hatırlatır “kimseler yok!” derken. Bir “gecenin içinde” “bir tını” olarak rüzgârın ahengini okurken “uzak” imgesi bizlere çok yakından ruhumuza işler: “uzaklardı göğsümüzden yükselen o kara dağlar” (s.11) Şairin genel olarak şiirleri keder dolu, hüzünlü; ama aşk dolu bunun yanında hüzün huzmesi yapmacık, vıcık vıcık da değil. Bir “yol” da (s.13) “kurtarın önce aşkları” diyebilecek kadar koca yürekli bir şair. Nasıl bir kurumda yangında önce kurtarılması gerekenler varsa, onun için de ilk önce kurtarılması gerekenler var. Aşk var, aşklar var! Yersiz yurtsuz olanı işaret ederken “yerim de yurdum da unutulandır artık” (s.16) derken ötelere bir dilek içinde “bu yollar ve yolculuklar götürsün” dizesini perçinler. Kitaptaki her şiirin elbette ayrı bir yeri var. Ama okur için en azından benim için bunun apayrı bir yeri var. Mesela “İtiraf” adlı şiiri (s.17) es geçilemeyecek şiirlerden. Şairin “itiraf”ını okurken, her şeyi “itiraf eden” dille “o söz ülkesine” giriyoruz. Bu şiir ki bana göre kitabın da kilit şiiri gizemli olanın bugünle buluşmasının ince ayarı gibidir. Bireysel olanın, bazen toplumsala sallanışını da hissederiz okuduğumuz şiirlerde. İsrail’in acımasızca masum çocukları vurduğu ana gideriz: “orda bir yer var uzakta; Beyrut! âh ağlayan çocukların karamsar şarkısı dağlanan yüreklerin” (s.20) Bugün Beyrut’un yerine Gazze’yi koyup okuyorum bu şiiri. Şairin kalemi yalnız bu şiir olan “ağıt” ile toplumsal ve evrensel kanayan yaraları işaretler. Bu ağıda hep birlikte üzülürüz üzüntülü şarkıları dinler gibi. Şairin “şarkı” sözcükleri işte bu sebepten dolayı gam doludur. Kitabın ikinci bölümünde şiirler bir gölge gibi ardımızdan gelmeye devam eder. “Geçmiş” geleceğe uzanan “gelecek” gibi bazen “kara bir gölge” gibi “yansır yanılgılardan”. Dertler, kederli çocukluk, gençlik yılları acı bir tablodur. Şairin “ses” akrabalığı kitabı baştan sona okurken biz buradayız der. Sadece Haşim değil, biraz daha gerilerden Galip, oradan yakın döneme gelindiğinde Asaf, Necatigil, Turgut Uyar, İlhan Berk dahi onun yanındadır. Ayrıca “akşam şiirleri şairine” ithaf ettiği şiirin ise Hilmi Yavuz’a yazıldığını anlıyor ve okuyoruz. Kitabın son bölümü bizi sudaki halkalar gibi titretir. Karanlık hava kitabın başından itibaren yer yer kendini gösterirken bu bölümde baskın bir biçimdedir. Karanlığın içinden ölümü biriktirir dudaklarımızda şair. “Şefkat” ile anneye sığınma arzusu daha da artar. Bir kaçış, ama neden kaçış? Sorusunu sordurur. Hayallere sığınış katlanır… Bu kitap yakın bir zamanda misafir olup evlerimize gelmiş, sürekli dönülüp okunacak bir şiir kitabı. Şairin dört yıl aradan sonra yayımlanan bu kitabına hakkını teslim edelim. ? İçimdeki Telaş/ Mustafa Fırat/ Mühür Kitaplığı/ Şiir / 2009/ 80 s. SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 999
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle