Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Yayın Siyaseti ültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre ülkemizde 6000 dolayında ISBN numarası alan yayınevi olduğuna değindiğim bir yazımda soruyordum: “Yeni bir yazar veya ozan yetiştiren yayınevi var mı?” Bir yayınevi okul özelliği de taşıyabilir. Ama okullar da yazar yetiştirmez. “Yaratıcı Yazarlık” dersleri veren kuruluşlar var. Oralardan yetişen bir yazar anımsıyor musunuz? “Yaratıcı Yazarlık” adı ilgi çekici. Kim istemez böyle bir yazar olmak! Mesleğinde belli bir yere gelmiş kişilerden yeniyetme gençlere dek nice yazar adayı böyle bir kuruluştan yarar umuyor. Herhangi bir yazarın içindeki kıvılcımı tutuşturan nedir? Belki önemsiz görünen bir olay, belki sözcüklerin gizlerini bilen bir insan yazarlık ateşini körükleyebilir. Kendi halinde görünen bir insandan şaşırtıcı bir yazar çıkabilir. Ama yazarlık bilinmeze uzanan bir yoldur. Biçem özelliği kazanmak yılların emeğini gerektirir. ISBN numarası alan 6000 yayıncı içinde gerçek yayınevi görevi yapanların sayısı 100’ü bulabilir mi? Gerçek bir yayınevine yayımlanmak umudu içinde ayda kaç dosya gelir? Bir dosyayı yayıma hazırlayan görevli ne gibi özellikler arar? Kuşkusuz “editör” dediğimiz böyle bir kişide sağlam bir dil bilinci gelişmiş olmalıdır. Yayınevinin yayın siyasetini bilmeli, daha önemlisi edebiyat beğenisi gelişmiş bir gizli eleştirmen gibi çalışma titizliği göstermelidir. YAYINEVİ SORUNLARI Yayıncılık kesimi dar boğazdadır. Korsan kitapla baş edilememekte, bandrol çözüm sağlayamamakta, tanıtım olanakları sınırlı kalmakta, yeterli dağıtım yapılamamaktadır. Bir kitabın oluşmasında kağıt giderleri ile baskı giderlerine öncelik tanınırken telif hakları ertelenmektedir. Kitabın nasıl bir satış sağlayacağı bilinememektedir. Nice önde gelen yayınevinin depoları satılmayan kitaplarla doludur. Bu yüzden kimi büyük yayınevleri yayın siyasetlerini değiştirmek, yayınlarını sınırlamak zorunda kalmışlardır. Yayınevleri arasında, daha iyi sonuç almaya yönelik bir yarışma var. Bu yarışma, çeşitli nedenlerle yazarların yayınevi değiştirmesine dek uzanıyor. Kimi yazarlar kitaplarının iyi tanıtılmadığı, telif haklarının yeterince gözetilmediği, kendilerinin sömürüldüğü kaygılarıyla yayınevi değiştirirken bir başka yayınevinde daha başarılı olacaklarını umuyorlar. Bir yayınevine yük olan yazar da var, yayınevinin yükünü kaldıran yazar da. Her yayınevi kitabı çok satan yazarlardan güç alır. Bir kitap çok satanlar arasında yer alınca özel bir tanıtım gücü kazanır. Çok satan kitabın kokusunu erken alan “korsan yayıncı” hemen işe girişir. Artık bütün tanıtımlar korsan kitaba daha çok yarayacaktır. Dolayısıyla yayıncının da, yazarın da kazancı azalacaktır. Artık Anadolu’da kitapevleri de azalmaya başlamıştır. Sokak kitapçılarıyla savaşıma giSAYFA 22 K rişmek de zorlaşacaktır. ESKİ YAZARLARI ANIMSAMAK Yeni yazar yetiştirmenin güçlüğü, yetişmiş yazarların yayınevi değiştirmesi gibi sorunların yanında, eski yazarları yeniden gündeme getirmek, o kitapların günümüz okurları için de geçerli olacağını göstermek; hem değerbilir bir davranış, hem de yeni satış olanakları aramak anlamına gelebilir. Bu eski yazarlar arasında edebiyat değeri olanlar da var, olay örgüsü ağır basan serüven romanları da. Bir zamanların edebiyatı yeniden ele alınmazsa, eski yazarların bütün kitapları yeniden gündeme getirilmezse onlar unutulacaklar mı? Belli bir dönemdeki işlevlerini tamamladıktan sonra artık aranmayacaklar mı? Çok satanlar arasında yer almasa da, o eski yazarların yavaş yavaş ama sürekli satması beklenir. O yazarlardan yararlanmak yeni bir yazar yetiştirmekten daha kolaydır. Yeter ki mirasçılarıyla iletişim kurulabilsin. Bu yolu deneyen nice yayınevi var. Yakup Kadri Karaosmanoğlu ‘İletişim Yayınları’nda, Halide Edip Adıvar ‘Can Yayınları’nda, Reşat Nuri Güntekin ‘İnkılap’ta bütün eserleriyle yer alınca yayınevi için güvenli bir kaynak oluşturuyor. Daha nice ünlü yazarı yayınevine kazananlar var. Eski yazarlar da başka yayınevlerine geçebiliyor. Böyle toplu eserleriyle bir başka yayınevine geçtiği zaman, o yayınevi yeni bir güç kazanmış oluyor. Bir zamanların pembe roman yazarları arasında Kerime Nadir, Güzide Sabri, Muazzez Tahsin gibi çok satanlar olsa da, gerçek edebiyatçılar kadar günümüzde aranıyor olabilir mi? Gerçek edebiyatçıların azar azar sürekli satması, saman alevi gibi parlayıp sönen pembe roman yazarlarından daha güvenli değil mi? ESAT MAHMUT KARAKURT Bana bu yazıyı yazmayı düşündüren Esat Mahmut Karakurt’un bütün eserlerinin “Bilgi Yayınevi” tarafından yayına hazırlanmasıdır. Yayınevi romancının 16 kitabından ilk ikisini “Ankara Ekspresi” ile “Kadın Severse”yi okurların ilgisine sunmuş bulunuyor. Bu romanların yayımlanmasında aracı olan İnan Kıraç, Galatasaray Lisesi’nden Esat Mahmut Karakurt’un öğrencisidir. “Bilgi Yayınları”nın kurucusu Ahmet Tevfik Küflü de Karakurt’un öğrencisi olan eski bir Galatasaraylıdır. İnan Kıraç, “Bütün Eserleri” dizisine yazdığı önsözde Esat Mahmut Karakurt’un roman anlayışını şöyle tanımlıyor: “Edebiyatın ve özellikle romanın sevilmesinde ve geniş kitlelere yayılmasında Esat Mahmut Karakurt’un büyük rolü olduğu muhakkaktır. Karakurt,eserlerinde anlatıma, Türkçenin güzel kullanımına, tasvire büyük önem verirdi, romanlarında o döneme göre yeni ve değişik anlatım teknikleri de denemeye çalışmıştı.” “Kadın İsterse”yi okurken gerçekle bağdaşmayan, olanaksız raslantılarla kurgulanmış olaylar dizisi, insanı gülümseten bir kolaylıkla okunuyor. Özellikle, şaşırtıcı olayların akışıyla yetinen, romanda değişik boyutlar aramayan, oyalanmaya bakan okurların tat alarak okuyacağı bir roman (Kadın İsterse, Bilgi Yayınevi, 2009). Şimdi korsan kitap basanlar pusuda bekliyordur. Roman tutarsa, sokak satıcılarında bir Esat Mahmut Karakurt dalgalanması yaşanacak demektir. İnan Kıraç ile Ahmet Tevfik Küflü Galatasaray Lisesi’ndeki Türkçe öğretmenleri Esat Mahmut Karakurt’a duydukları saygı borcunu ödemek için bu kitapların basımını düşünseler de, bu romanlar iyi satış sağlarsa cabası olmaz mı? Ahmet Tevfik Küflü deneyimli bir yayıncı olarak satacak kitabın kokusunu alır. Yavaş satsa bile Memduh Şevket Esendal, Halikarnas Balıkçısı, Haldun Taner gibi usta yazarların “Bütün Eserleri”ni yayımlamayı, yayın siyasetinin ilkesi edinmiştir. Daha önemlisi, korsanı çıkmasına karşın Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” ile “Diriliş” adlı kitapları çok satanla rın başında yer almıştır. Hele çocuk kitaplarını da sayarsak, irili ufaklı kitap sayısı 100’ü geçen Muzaffer İzgü’nün sağladığı satışla hiçbir yazar yarışa girişemez. Ayrıca Vural Savaş, Emin Çölaşan gibi güncel sorunları işleyen yazarların kitapları geniş ilgi uyandırmaktadır. Bu kadar çok satan, saygın yazarı olan bir yayınevi neden Esat Mahmut Karakurt’un bütün eserlerini yayımlama işine girişir? Yalnızca yayıncının öğretmeninin anısına duyduğu saygıdan mı, yeni birçok satış umudundan mı? PAZAR KOŞULLARI Büyük bir yayınevinin göze görünmeyen öyle giderleri var ki, bunları karşılamak, ayakta kalmak, çalışanlarını geçindirmek için kitap çıkarmak zorundadır. Arkasında büyük anamal desteği olan bir yayınevinin yöneticisine sormuştum: “Ayda şu kadar kitap çıkarıyorsunuz. Bunlar arasında satmaz gibi görünen kitaplar da var. Bu durum yayınevini zor durumda bırakmıyor mu?” Yönetici, yayıncılık kesiminde deneyimi olan bir arkadaştı: “Bu yayınevinin 100 kişi dolayında çalışanı var. Bunların emeğini karşılamak, üstelik kazanç sağlayarak yayınevini ayakta tutmak gerekiyor.” Sonra düşündüm: Satmayan kitaplar depoda biriktikçe yayınevine ayrı bir yük olmaz mı? Yayıncılık kesimi zor duruma girdikçe yayın siyaseti de değişiyor. Her kitap en azından kendini kurtarmalı, gelir de sağlamalı. Yayınevinin bu tutumu yazarı da etkiliyor. Edebiyatçı kişiliğine saygı duyulan bir yazar bile çok satma umuduyla pazar koşullarına uyan kitaplar hazırlamaya özen gösteriyor. Bu arada edebiyatın üvey çocuğu şiir, pazar kurallarına başkaldırdığı için satış olanağı bulamıyor. Yapı Kredi Yayınları da olmasa çağdaş şiirimiz yitip gidecek. İyi bir yayınevinin görevi yeterli bir tanıtım olanağı içinde, geniş bir dağıtım ağı kurarak kitabı okurların ilgisine sunmak olmalıdır. Kimi yayıncılar, İzmir gibi bir kültür kentinde bile, taşra koşulları içinde kalmaktan yakınıyor: “Öyle olmasaydı bu kadar geniş bir yelpazede bu sayıda kitap yayımlayan bir yayınevi böyle, neredeyse dünyanın bir köşesinde sessiz kalır mıydı?” Duyarsızlığa tepki gösteren “Etki Yayınevi”nin Genel Yayın Yönetmeni Adem Kargı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir sözünü anımsatıyor: “Sükut suikastına mı uğruyoruz acaba?” “Değinmeler” yazarı olarak, Cerrahiden alıştığım bir sıkıdüzen içinde çalışmama karşın, kitaplara yetişmenin ne denli zor olduğunu anımsatmak isterim. Ama ben kitaplardan değil, kendimden yola çıkıyorum. Pazar koşullarına göre yayın siyasetinin değişmesine bakıp, yayıncılık kesiminin düştüğü dar boğazdan, çok yönlü önlemlerle çıkabileceğini umuyorum. Sonra da Esat Mahmut Karakurt’un romanı “Kadın Severse”yi bir solukta okurken oradaki aldatıcı gerçeğe gülümsemekle yetiniyorum. Ne yazık ki gerçeğe kimsenin aldırdığı yok artık. Yazının kurgusundaki gerçeğe bakarken, önemli olan, yazarın anlattığını inandırıcı kılan biçem özelliğidir. O zaman kurgulanan öyküyü gerçek olarak benimsemek kolaylaşır. O romanlara çağsama gözüyle mi bakmalı? Yeni kuşaklar da o eski romanlardan aynı tadı alacaklar mı? Doğrusu bunu ben de merak ediyor, “Aramıza yeniden hoşgeldin Eski Mahmut Karakurt!” demekle yetiniyorum.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Esat Mahmut Karakurt’un bütün eserlerinin Bilgi Yayınevi tarafından yayına hazırlanıyor. Yayınevi romancının 16 kitabından ilk ikisini “Ankara Ekspresi” ile “Kadın Severse”yi okurların ilgisine sunmuş bulunuyor. Bu romanların yayımlanmasında aracı olan İnan Kıraç, Galatasaray Lisesi’nden Esat Mahmut Karakurt’un öğrencisidir. Bilgi Yayınları’nın kurucusu Ahmet Tevfik Küflü de Karakurt’un öğrencisi olan eski bir Galatasaraylıdır. Şimdi korsan kitap basanlar pusuda bekliyordur. Roman tutarsa, sokak satıcılarında bir Esat Mahmut Karakurt dalgalanması yaşanacak demektir. Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 MUSTAFA ŞERİF ONARAN CUMHURİYET KİTAP SAYI 999