24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

...KISA KISA... Ë Ahmet ÇAKMAK aktığın Coğrafya (Can Yayınları 2002), Suskunluğu Su Rengi (Dünya Yayınları 2001), Tay ve Ter (Yom Yayınları 2004) adlarıyla yayımlanan kitaplar, ilk defa okuyucunun karşına çıkan Mehmet Hameş, Yaşlı Kelebek adıyla, Evrensel Yayınları’ndan toplu şiirler olarak çıktı. Asi, Amanos, Kürtdağı ve onları bir ana gibi kucaklayan Amik Ovası üçgeninde, coğrafyaya özgü duyarlılıklarla işlenen, “yaktığın coğrafya’daki şiirlerde Şair Mehmet Hameş, kıyıda kenarda unutulmuş görüntüleri, sezgi ve duygu dünyasıyla serer gözler önüne. Bu siyah beyaz fotoğraflarda, yalnızlığın duldasında akan Asi Nehri, Kürtdağı’nın her geçen gün daha çok şaşırtan bilgeliği, sınırı geçemeyenlerin hüznü ve mayın tarlasında çürümeye yüz tutmuş kaçakçının umutları, ‘gelinciklerin infaz saatlerinde’, ‘baykuşların ıssızlığa tünediği ecinnili yerlerden’ ulaşıyor bizlere. Dil işçiliği, söylemin yeniliği/modernliği açısından eleştirilecek noktalar bulunsa da, nesneye yaklaşımındaki özgünlükle, Anadolu insanın ortak acılarına ilişkin düşürdüğü çarpıcı dizeler, hümanizmanın geniş çanağında ilerler Kürtdağı’na doğru. Bu şekilde yaşadığı/soluklandığı toprakların gizini açan şair, insan ve doğa ilişkisi üzerinden evrensel olana ulaşmaya çalışır. Adı geçen kitaptaki neredeyse tüm şiirler, nefeslendiği coğrafyayla bağdaşlık içindedir. Sonrasında yine çeşitli sebeplerle sınırda geçememiş bir kaçakçının cesedinden, pınarların yaslı yaslı akmasına, akranlarının göğsüne inen mermilerden, canı gibi sevdiği Samira’nın ansızın bıra Y Yaşlı Kelebek Mehmet Hameş karekter kazanır dizelerinde. İşte onu özgün kılan da, ‘yaktığı coğrafya’dan ulaşan bu rüzgârın sesidir. Şairin kimi şiirlerinde kurduğu dünya tasarımı muğlaktır. Bazen sorduğu soruların yanıtını kendisi de bilememektedir: ... sesim dökülürken limanın sağır kulaklarına ipi kopmuş bir ... acılar uzun yazlardır anam yaşam akrobat ipinde değnek kıtlık ambarında saklıysa unlanacak darı közü saklayan ocaklarda aramalı ateşi (s.144) ... bir kaşık suda boğulur kaktüs çiçeği (s.172) İki kanatlı iki bölüme ayrılan Yaşlı Kelebek şiirleri; kısa, ritim duygusu hayli fazla, birçok şiirde ağırbaşlı bir ironiyle kurulu, insani durumların betimlemelerle sürdüğü, sonunda patlayan dizelerle bittiği (adaya demir atan bir gemi/gibi bağdaş kurmakta/suda ayak izi) şiirlerden meydana gelmiş. Bu şiirler, şairin yeni bir aşaması olarak da ele alınabilir. Şairin kendine başat ettiği kimi izlekler, burada da devam etse de araya, hafif ve anlam yüklü yoğun imgeler karışabiliyor. Bu şiirlerde oluşturulan dekorda gereksiz ayrıntılar varmış gibi görünse de her mısranın şiirde yaratılan atmosfere, bütüncüllüğe hizmet eden nesnel bir karşılığı ve yaşamsal bir işlevi vardır. Şairin hayattaki duruşu, ideolojisi, “yaşlı kelebek”te bir biçim arayışı olarak, farklı bir evreye girildiğinin güçlü kanıtlarını sunar. ... ey hansız gam yolcusu sulu göz yanılttı belleği harfleri hatmettiğini sanır incir çekirdeği minare gölgesi (s.199) Ve son şiirin son dizesinde açılır güllerle donatılmış kara kutu: ey sevgili, aşk yitirilince mi aşk ? Yaşlı Kelebek/ Toplu Şiirler / Mehmet Hameş / Evrensel Yayınları/ 240 s. kıp gitmesine, “yaktığı coğrafya” olarak belirir. Son dönem şiirlerinde sık göremediğimiz, şiirin insandan/hayattan kopuk olduğu, şiirdeki çiçeklerin kokmadığı düşüncesi bu şiirlerde yalanlanarak, insanın doğayla etkileşimini enfes çiçeklerin kokularını duyumsatarak ulaşır. Ama toplumsal olandan uzaklaşmadan. Asi nehrinden kuruyan ruhlarımıza uzattığı serinlik de cabası. Şair, nesne ve öznelere yaklaşımını, ‘olmuşluklar’ üzerinden kurarak, tek tek parçalardan bütüne gönderimlerle gerçekleştirir. Artık şair bu noktada, salt bir anlatıcı değil, gözlem ve saptamacıdır da. Dil üzerinden gerçeklikle kurulan bağ, hayattaki nesnel karşılığını bulmuştur. İmgeleri kendine özeldir ve sadece o kurabilir yapılandırabilir duygusu uyandırmaktadır. Hameş’in şiirlerinde toplumsal olanla/bireysel olanı bir arada, doğanın potasındaki şiir ikliminde eritilir. Bireyin soluğu doğanın akışıyla toplumsal uçurtma fırtınada aşk ısssız sınırsız ve göksel boşlukta martılara uyku olurken dalgalar ( s.93) Suskunluğu Su Rengi’ne düşen şiirlerde, şiirleşme başka bir biçimde söyleyememe haline, didaktik bir karakter kazanarak düzanlatımsal söyleme (manzumeye) yaklaşsa da, (Elmastan Heykel, Gotik, Şehir Haramileri) diğer şiirler doğal mecrasında akıp giderler. Tay ve Ter kitabında ise gül, pınar, ördek, portakal, çekirge, bulut, zakkum’u vb. şiirlerine temel yaparak, ordan güçlü ifadeler yakalamaya çalışır. Şiirinin karakutusu da bu söylemde gizlidir. Edası bireysel izlenimlerle yüklüdür. Soyutlamaların yoğunlaştığı kimi şiirlerinde, konuşma havası, şiir olma durumuyla arasına mesafe koyar; ama kitap bütünlüğüne bakıldığında şiirsel ağırlık hafiflemez. Kendince bir söylemle dillenir: Ë Kezban ATAKOĞLU ir garip eşrefi mahluktur insan. Kâh kedere konar zevklenir, kâh neşeye konar dertlenir. İnsana, insandan saydığım düşünceakıldır. Aklın ayakları, kanatlarıdır kelimeler. Kâh yerde sürünür, kah âlemden âleme uçar. “Garip”, kelime anlamı olarak, acayip, şaşılası şey anlamına geliyor. İşte, Garip Şiirler Antolojisi de adı gibi garip bir antoloji. Adına ve türüne göre ince, inceliğine göre bir hayli kalabalık. İki basım arası yarım asır; ama dün basılmışçasına taze, buram buram bu gün kokuyor. Ne afili cilt kapağı var, ne antolojiler arasında durmaya muktedir cüssesi. Ama en az onlar kadar ses getiriyor. Tüm antolojilere inat “baymıyor”, ihtiyaç duyulmasını gözetmiyor, hemen tüm antolojilerde yaşanabilecek kronolojik tarihin ağırlığı tüy gibi hafif, neşeyle ardı ardına aralanıyor sayfalar. Garip, hem de çok garip. Garip Şiirler Antolojisi’ni elime aldığımda ismi, kapak resmi, daha baştan güleç bir merak uyandırdı içimde. Penelope’nin gün boyu ördüğünü gece çarçabuk söktüğü gibi, yazanların kim bilir ne sürede yazdığını bir çırpıda okuyuverdim. Her sayfasında öteki sayfanın merakı mayalanan hepi topu yüz on altı sayfa. Kitabın sonuna doğru düpedüz oyuna gelmiş gibi hissettim kendimi. Kitap birbirinin zamanıyla oynayan iki oyun çocuğuna dönüştürüyor okuru ve şairi. Son sayfalara geldiğimde, antoloji düşüncesi ile ironi gibi duran sayfa sayısı, fikrin devamının getirilmeyişi yayınevine karşı içimde yüklüce sitem oluşturmuştu. Hem fikre, hem fikirden sonra yazılmış, antolojiye yetişememiş nice garip şiire karşı haksızlık gibi geldi. İçine naçizane okur olarak kendimi, okuduklarımdan aldığım keyfi kattığımda katlanarak küçüldü işte o sitem. Üstelik sırf şiir de değil onu zenginleştiren. Satır arası gibi konulmuş desenler bile kendi başına çok dilli birer eser. Yayınevi darılmasın ama oyuna çağrılmış da, 116 sayfanın sonunda daha daha diyen, tadı damağında kalmış çocuk gibi, orta yerde kalıveriyor insan. Benim gibi, manda söğüt dalına nasıl yuva yapar diye merak edenlere kapak resmini görmelerini öneririm. O söğüt dalının altından başınızı eğerek girdiğiniz ilk sayfada Çetin Altan buyur ediyor sizi. Ardından elli yıl öncesiyle Aziz Nesin. Sonra genişleyiveriyor Şiiristan’ın sokakları. M. Cevdet Anday, Özdemir Asaf, F. Hüsnü B Garip Şiirler Antolojisi Dağlarca, Edip Cansever, Necati Cumalı, daha kimler yok ki... Cemal Süreya’dan Güzin’le Süleyman’ı dinlerken Turgut Uyar İffet Hanım’la Rifat Bey’i fısıldıyor kulağınıza. Gözünüz çocuklara uçanları anlatan Cahit Sıtkı’ya takılıyor. M. Sunullah Arısoy öteki köşede “Adamın aklından zoru var” diyor. Ne yana baktığını kollarken, tam gözünüze birini kestirmişken “Hayır öteki” diyor. Ama burada göreceklerinizi bir bir anlatmam mümkün değil. Şiirden şiire geçerken kimi kez sırtınızı bir desene yaslayıp kendinizden uzaklara dalıyorsunuz. Yormadan yorumlatan bir derleme. Yormayışı daha ilk satırlarda size biçtiği yaşın gençliğinden ötürü. Çocuk gibi satırdan satıra zıplayarak geliyorsunuz Ümit Yaşar’ın el ederek çağırdığı çıkış kapısına. 1958 yılından uğurluyor 2008’in Şubatına. Garip Şiirler Antolojisi bildik şiirlerin ötekileştirebileceği türden şiirlerden oluşuyor. Aykırılığın zekâ ve mizahla örülü, kimi nerede başladığı, Ümit Yaşar kimi ne zaman Oğuzcan bittiği anlaşılmayan, ne anlatmış sorusu ile debelenirken kelimelerin çok ötesinde bir yerlerde dalıp kalabil diğiniz garip bir derleme. Pek çok şiirde söyleyeceğinin önüne geçmiş ağdalı kelimelerin bıraktığı o acımtırak tattan eser yok. Kör gözüne parmağım hesabı hiçbirinde güdülmemiş. İnsan eşrefi mahluktur dedim. Kendi hayat hikâyelerimizde, “bu kadarına da pes artık” dedirten nice olaylarla geçeriz zamandan; ne o andan bir andaç koyarız yaşananlara, ne hakkını veririz kederden neşeden yana. İlle de başkalarının hikâyesiyle burkulur içimizdekiler, ille de başkalarının yaşadıkları, kelimeleri güldürür bizi bize. Mizah gülmenin, gülerken düşünmenin ve içten içe acıtmanın bilgisidir bir bakıma. İçinde burgacı olmayan mizah var mıdır veya neyin mizahıdır? İşte, yazılı mizah ister şiir olsun, ister nesir, neresinden bakarsak bakalım bize bakan aynadır. Bizden şekillenen hallerin hali. Ne sihir vardır ne keramet. Duyan, işiten göz olmak yeter anlamaya, anlatmaya. Garip Şiirler Antolojisi biraz da o aynadır, gülerek bakar yüzlerimize. Güldüğümüzü sandığımız yüz, bize gülen onun yüzüdür aslında. Ümit Yaşar’ın dediği gibi: “Bu kitapta garip olmayan fakat zamanında garip sayılmış şiirlerden tutun da, ikiüç kelimeye bütün bir hayat felsefesini sığdırıveren en özlü şiirlere kadar yüzden fazla örnek sıralanmıştır.” Ve ekliyor: “Aman… Kim ne derse desin. Garip Şiirler Antolojisi şairlerin, şu her şeyiyle garip dünyayı nasıl inceden inceye alaya aldıklarını ortaya koyacak ya… Bu da yeter bana.” Edebiyat herkesi aynı yaşa çekmeye gücü yeten ender sanat dallarından birisi. Antoloji okur ve yazarı aynı yaş ve zamanda buluşturuyor. Bir dağın başında yan yana oturtup, zamanın üzerinden gölgeleri sektiriyor. Ama kim istemez kocamış sıkıntılara bir çocuk hafifliğiyle burun kıvırmayı; gönlünü hafif bir neşeyle, karlı kış gününe rağmen, güneşini parlatan dallara uçurmayı? Bilgi Yayınevi’nden çıkmış olan antoloji, okunmaya, okutulmaya değecek bir eser olmuş. Edebiyat dünyasına kazandırılan eserin yarım asır sonra tekrar ulaşılabilir olması, yeni kuşak ve bizler için ilk basımdaki önemine sahip. Fakat yine de neden yüz on altı sayfa ve tek kitap olarak kaldığını sitemle sormaktan kendimi alamıyorum kendimi. Garip, çok garip...? Garip Şiirler Antolojisi/ Hazırlayan: Ümit Yaşar Oğuzcan/ Bilgi Yayınevi/ 116 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 999 SAYFA 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle