05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aydın Şimşek’le ‘Sesler Kitabı’ Şiirin anarşist yanı... Aydın Şimşek, Susmalar Kitabı’nın ardından Sesler Kitabı‘yla okur karşısında. “Sesler Kitabı’nı oluşturan tüm şiirler estetikpolitik tutumun örgütlenmesi gibi. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: ‘Aydın Şimşek, politik bir şairdir.’ Şimşek’le yeni kitabını konuştuk... Ë Ersan ERÇELİK ayın Aydın Şimşek, daha önce de söylediğiniz gibi, “büyük bir söz patlamasının” içinden devam ediyoruz hâlâ. Her ay dergilere şiir iddiası taşıyan metinler gönderilmeye devam ediyor. Siz “içeriksiz bir yığılmanın karşısında, ‘susmanın estetiğine’ inanıyorum” diyordunuz. Peki bu sefer Sesler Kitabı ile bir yol ayrımını mı işaret etmek istediniz? Susmalar Kitabı ile ilgili yapılan tüm söyleşilerde, aslında o kitabın bir “sesler” dizgesi taşıdığını söylemiştim. Susarak konuşmanın içsel bir cesaret olduğunu, bu tutumun ise istismar edilişinden dert yanmıştım. Susan insanları, çoğu zamanda şiddet dalgası ve türleriyle ötekileştirenötekileştirmeye çalıştıran bir tür iktidarın, toplumu egemenliği altına almaya çabaladığını da ısrarla söylemiştim. İşte belki de, her bireyde izlenebilecek “sabrın ve tahammülün” sınırlarından çıkıp geldi Sesler Kitabı’nın oluşumu. Sesler Kitabı’nı oluşturan tüm şiirler estetikpolitik tutumun açıkça örgütlenmesidir. Buradan şöyle bir sonuç çıkarıldı, çıkarılmaya da devam edecektir: “Aydın Şimşek, politik bir şairdir.” Evet, buna hiçbir itirazım yok, ben politik bir şairim ve Sesler Kitabı da politik bir şiir kitabıdır. Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme adlı kitabınızda şöyle diyorsunuz: “İdeolojik tutumun da yazarın yaratıcı kaynaklarından birisi olduğunu göz ardı edemeyiz. İnsanın doğası gereği ait olduğu dış gerçeklik, ideolojik gerçekliktir.” Eğer bizi çeviren her şey gibi, belki de ilk önce “dil” politize edilmişse, şiir nereye düşer? Şiir de, diğer edebi türler gibi öncelikle bir dil meselesidir. Dolayısıyla dilsel ve anlamsal bağlamda oluşturulan kurmacaların tümünde, gerçeklik, iç gerçeklik, sezgisel gerçeklik, olası gerçeklik ve hatta düşsel gerçeklik, ilgili gerçekliklerdir. Bu özellikler nereden kavranırsa kavranılsın (ekonomik, politik, psikolojik, sosyolojik, toplumsal, bireysel açılardan) bizden önce politize edilmiştir. Yani, yazan/yazar kişi, kendisine rağmen ve belki de kendisiyle birlikte politize olmuş bir dilin içine doğar. Saf dilin ve bunun üstaltyan özelliklerinin tümü çok önce “saf” halinden çokcul, ilişkili ve bağlantılı hallere dönüşmüşlerdir. Bu durum zaten “anlamanlaşılabilirlik” için, toplumsallaşmanın gereğidir. Böyle olunca da elimizdekilerin tümü politize edilmiştir. İşte şair (genel anlamıyla da sanatçı), bu politize edilmişlikle karşı karşıya gelişini estetize eder, etmelidir. Böylesine bir durum (tüm sanatçıları), politize edeni ve politize edileni bir arada ele almayı zorunlu kılar. Bu sanatsal istisnadır ve özgündür. Bu özgünlüğün pozitif alanlardan ayırma kriteri ise, ne söylediğinden çok “nasıl söylediğin”, ne yazdığından çok “nasıl yazdığın”dır. Yani öncelikle; şiir de, diğer sanatsal türler de buraya düşer. CUMHURİYET KİTAP SAYI 998 S Yukarıdaki sorumu da biraz açayım: Sizin devlete, uygulanan sistemlere kesin karşı duruşlarınız, eleştirileriniz var; şiir dilini keskinleştirerek. Harflerin özgürlüğü biterken, şiir devlete karşı bir duruş mudur? Anarşist bir duruş mudur bu, yoksa din kıyıcılarını da eleştirerek soldan bir duruş mu? Edebiyat yaşantım boyunca duruşum çok açık oldu daima. Üzerimde en küçük bir örtüklük, sis bulunmaz. Bir omurgaya sahibim ve bunu da onurum sayarım, saymaktayım. Onurla taşıdım. Bu omurga, dünyaya ‘sol’ değerler içinden bakmaktır; dönüp yazıya yöneldiğimde de tüm yazı geleneğini içkinleştirerek buraya da sol estetik açılardan anlam ve vicdan yüklemeyi önüme koymuşumdur. Ben mutlak iktidara, cemaate, kodlamaya, ötekileştirmeye, tek tipleştirmeye, aynılaştırmaya, benzeştirmeye, devlet şiddetine ve özel şiddete, cinsiyet ayrımcılığına, her türlü şovenizme karşı açık açık mücadele etmiş ve tavır almış birisiyim. Şiirin bana öğrettiği ahlaki tutum da, estetik tutum da budur. Şiir soldan, sağdan olmaktan çok, diğer tüm sanat disiplinleri gibi bireyseldir. Onu en çok anlamlı kılan ise anarşist ruhudur. “Aşk sivil bir şeydir sarılsın birbirine ses / Halk sahte bir şeydir, okur ölü / Zaman unutulan bir şeydir, insan maske”. Estetik algı ve düzey içinde “halk”ı biraz açalım mı? Böylesine üç dize yazdığımda, bu dizelerin ardından beni nelerin bekleyeceğini düşündüm. Sosyalist bir şair olarak acaba “halka sırt çevirmekle” suçlanıp, hatta yargılanabilir miydim? Elbette böyle yargılarla karşılaştım, şaşırmadım, beklediğim bir durumdu da diyebilirim. Ancak bir şairin öncelikle yaklaşımı, “oyunun kurallarını” bozmaktır. Daima ve daima, hem sanat cinsinden hem de politik cinsten yaklaşımlarda gelip gelip kendimizi “halk”la birlikte olma kipinde sınıyoruz. Ve sonrasında da ona teslim oluyoruz. Onun ortalama beklentisine, ortalama beğenisine, ortalama anlam algısına sesleniyoruz. Yani halk adına konulan kuralların içinden şiirinsanatın dilini oluşturmaya davet ediliyoruz. İşte benim (bireysel bir disiplin olan) şiirimin arayışlarında “halka rağmen” olunan tüm alanlar var. Onu şiirin içinde tutarak, ona rağmen söylemek gerektiğini ve hatta ondan bağımsız söyleyerek, yüksek edebiyat arayışına katılmak gerektiğini söylüyorum. Bir bakıma “oyunun kurallarını” bozmak için şiir halka rağmen olmayı göze almalıdır. ? Sesler Kitabı/ Aydın Şimşek/ Kanguru Yayınları/ 80 s. SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle