22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kitaplar Adası M. SADIK ASLANKARA üyük şiir ırmağımız Cahit Külebi, “Atatürk’e Ağıt” başlıklı şiirinde hem Anadolu’da gezindirir bizi hem de İzmir’in önüne çıkarıverir: “Savaştepe Köprüsü’nden geçen trenler/ Sel olur İzmir’e akar./ İzmir’in denizi kız, kızı deniz/ Sokakları hem kız hem deniz kokar.” (Yeni basımları için bak.: Bilgi) B bam…/ Arkadaşlarımın ‘İhsan Amca’sı, Akhisar’ın ‘tuhafiyeci İhsan’ı’” diyor yazar. İşte bu İhsan Amca’yı aradım Çatalcalı’nın öykülerinde. Niteliklerini sıraladığı bu baba yani İhsan Amca nasıl olur da yer almaz öykülerde? Taşranın bir ücrasında kendi erdemleriyle yaşarken yakın gözlüğünü takıp da, öyküler karalayan bir genç kızı okuyup yüreklendirişi onun? Beklediğim anı ya da yaşanmışlık değil elbet; soyutlanışı, dönüştürülüşü, bunun yazınsal kılınışı, anlamlandırılmış olan öyküsü yani. Gönül Çatalcalı’nın Akhisar’a, Tuhafiyeci İhsan’a hiç mi borcu yok? İZMİRLİ BİR ÖYKÜCÜ: HANDAN GÖKÇEK… Handan Gökçek, ilk öykü kitabı Düş Hırsızı’nda, zaman zaman denemeye açılan yanlar barındırmasına karşın yeni bir öyküleme ortaya koyabilmek için çabalıyordu. Sır Dökümü’nde epeyce yol almış görünüyor bana göre. Gerçekten de gerek öykü dili yaratmada gerekse öykü evrenleri kurup bunları geliştirmede giderek kendine özgülük kazanmada artık Handan Gökçek de bir yere sahip öykücülüğümüzde. Anlam katmanları yoğun, söylemini bu katmanlarda saklayan öyküler bunlar. Yazar, yoğun örgülü ilmeklerle geliştiriyor öyküyü sürekli olarak. Kazındıkça, deşildikçe kendini ortaya koyan küçük orkestra müzikleri halinde önümüze açılıyor öyküler; içliliğin karıştığı vakur duruşla. Öykünün gereksinirliklerini tam anlamıyla karşılayan, anlamsal yoğunlukları yerli yerinde, acıyla karılı olsalar da karamsarlıkla kuşatılmamış örnekler bunlar. Gizler, ancak karanlıkta kalan yanlarıyla, ama ustalıkla yansıtılıyor öykülerde. öykü kişileri, yaşadıkları yoğun iş yaşamının Gökçek, öykülerinde öykü kişilerini kuşatan baskısı altında bunalan insanlar daha çok. Öygiz dünyasından kalkarak sonuçta insanla, onu külerden yayılan karamsar hava, böyle bir işsaran gerçeklik dünyasına farklı bakışlar getilevselliğe yaslanıyor sonuçta. Öykülerde temeren bir yol döşüyor Sır Dökümü’nde. Bu neli, yaşam kavgası veren küçük insanlarla onladenle de “giz”i karanlık, kötücül temelinde derın bungun dünyaları oluşturuyor çünkü. ğil kişinin iç dünyasına yönelik açılım odağı Kurulabilir öyküye karşı olmak değil amabağlamında almak gerekiyor bu verimlerde. cım; ama öykünün, polisiye anlatıda görüldüBundan ötürü bir biçimde karanlıkla, karamğünce matematiksel işlem halinden çıkarılması sarlıkla karılı öykü üreten yazarların, bu öykülegerektiğini vurgulamak yalnızca. ri okumasında yarar var. Murat Şahin’in öykülerindeki bu tutumu Çünkü bu örneklerde yazar, öykü kişilerinin önemsediğimi belirteyim. Kendini, kişiliğini gederinliklerine inerek, onları toplumsal, psikololiştirmeye çabalayan, bu arada iş yaşamıyla jik varlık konumunda alarak yaklaşıyor kahrahaşır neşir yaşayan insanların bir yanı aşkta manlarına. Sonuçta öykü evreni de gerek öte yanı geçim derdinde savruluşları anlatılıyor uzam gerekse atmosfer olarak son derece bu öykülerde çünkü… Bu nedenle rüyalarla içli nesnel bir konumlanış sergiliyor. Üstelik bunladışlı, karamsarlıkla, hatta kurulabilirlikle örülü rı çarpıcı bir anlatımla bezemeyi de savsaklade olsa yaşanabilirlik temelinde yapılandırılıyor mıyor yazar. Örneğin kadın, erkek eşcinselliğiöyküler… ne yaklaşırken melodramatik hale getirilmeyen Genç öykücü olarak sözdizimlerinde zaman dramlarla yaklaşıyor kahramanlarına yazar. zaman bir kekrelik ele vermiyor değil elbette Hem ilginç hem farklı bir tutum… kendini, ne ki bu yönde sergilenen dilsel savAncak yazarın zaman zaman anlatımcı turukluklara, tutukluklara karşın yine de belirgin tumdan kendini kurtaramadığı gözlenmiyor bir düzeyi tutturabiliyor genç yazar. değil. Hatta “Yıldızlar yağıyor saçlarıma” (10) Oysa Gönül Çatalcalı, göz doldurucu dilsel gibi orta malı söyleyişlere bile rastlanabiliyor tutumuyla dikkati çekiyor işin daha başında. yadırgatıcı biçimde. Ustalıklı anlatım, yerli yerinde seçicilik, uzluk Yine de bu öyküler, üzerinde gereğince duiçin gereken ilk adımın çoktan atıldığını gösterulmayı hak eden verimler. Karanlıktan, gizlerin riyor bize. karanlıkta kalan yanlarından, salt karamsarlık Ötesinde öykü gereçleri, nesneleriyle ilişkileçıkarsamaya girişen yazarlar bu öyküleri okuniş bağlamında, kahramanın bakışıyla yaklayabilse keşke. şımda ustalıklı bir anlatımla geliyor karşımıza Handan Gökçek’le Murat Ateş’in yazarlık tuÇatalcalı. Sözgelimi bir sarkaç gibi gidip gelen, tumu, böylesi eğilimler yansıtan genç öykü yasalınan bakışlarla hem kişiler hem de onları kuzarları karşısında bu yönde ciddi seçenek şatan evren birbirine ilmeklenebiliyor. Bu kaholuşturuyor herhalde. ramanlar, kadın ya da erkek öykü evrenlerinde Gönül Çatalcalı, “Suskunluk, başkaldırıya derin yarılmalarla geziniyor, bu da onların yalyanaşmayan topluluğun anadili” nızlık çemberi içinde diyor (10) bir öyküsünde. Ben, daralmalarına yol açısuskunluğu hiçbir zaman kendine yor kuşkusuz. Böyleanadili yapmayan İzmir’de, öykü ce dış yüzle iç doku günlerinde olmaktan mutluyum arasında ustalıklı bir bugün. denge karşılıyor öyküSöylememiş olmayayım; İzmir, de bizi. öyküde açık farkla önde. Dünya Sonuçta Hiçbir ŞeÖykü Gününüz, Sevgililer Günüyin Beklentisi, yansıtnüz kutlu olsun efendim. Siz siz tığı belirgin düzeyle olun öyküsüz, oyunsuz, aşksız başarılı bir ilk öykü kikalmayın sakın… Ama tüm Türkitabı. Ne var ki yazarın, ye, baştan uca hep İzmir değil mi girişe eklediği teşekzaten… kürdeki içtenlikli satırlarda babasına yöneİzmir bunu sokakları, kızı, denilik dikkatimi çeken bir zi, öyküsüyle hak ediyor… Hem Handan Gökçek yan oldu. “İlle de bade ne hak ediş… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 991 14 Şubat Dünya Öykü Günü nedeniyle İzmir’e gelişlerimin kaçıncısı bu, çıkaramayacağım şimdi. Geçen yıl Ferda İzbudak Akıncı ile Halim Yazıcı’nın onca ısrarı karşısında yine de bağışlanmayı dileyince bu yıl için söz vermekten kurtulamadım tabii. Önceki yıllarda da Hasan Özkılıç’ın, Hayri K. Yetik’in, Salim Çetin’in içtenlikli ısrarlarını anımsıyorum. Bu yılki etkinliğin yürütücüsü Ayla Sert’in katkılarını da unutmamak gerekiyor bu arada. Bu yıl İzmir Öykü Günleri’nde ana izlek “öykü ve tiyatro” olarak belirlenmiş, mutlaka gelmem gerekiyormuş, hele Cicoz’daki (Can, 2008) öykülerden sonra. Böyle diyor Ferda. İzmir ve öykü, İzmir ve tiyatro; ne eder, İzmiröykütiyatro… İzmir’de tiyatronun eylemli tarihi için Gökhan Akçura’nın, Efdal Sevinçli’nin çalışmalarına, kentlilik bilinci doğrultusunda yürütülen İzmir Kent Kitaplığı dizisine göz atılabilir herhalde… Tiyatro için öldü, ölecek deniyordu, son birkaç yıldan bu yana ciddi yükseliş içinde oysa… Öykü için de buna benzer sözler edilmiyor muydu? Ama 1990’larla birlikte n’oldu, doruğa çıktı o da; yurdun her köşesinde bir öykü kenti baş gösterdi neredeyse… Tiyatro, yaşam havını tazeleyen, seyirciye kendisi ile evren üzerine kapanıp düşünmesini sağlayan geniş bir ufuk açarken, üç beş sayfacık bir öykü ise sanki kırlara çıkarıyor okuru, çayırlarda, ormanlarda dolaştırıyor… Bütün bunları İzmir’de birebir yaşayıp duyumsamamak elde değil! Geçmişten günümüze kasıtlı olarak bir fuar kültürünün gölgesine tıkılmaya çalışılan İzmir, ilk önce bir kadın kenti, sonra da tiyatro, öykü kenti… İzmir sokaklarına göz attığınızda bunu görmemeniz olanaksız… Çünkü İzmir’in sokakları hem kız hem deniz kokar, evet bu doğru, ama öyküyle tiyatro da kokar yanı sıra… İzmir’in sokağı, kızı, denizi, öyküsü... ralayabilirsiniz herhalde… Göz ardı edilmemesi gereken bir başka yan daha var bana kalırsa… Öykü türüyle İzmir arasında başka örtüşmelerin de söz konusu edilebileceği… Yazınsal açıdan öykü türü ile kadın varlık arasında bir yakınlık, koşutluk bulunduğu, hatta öykünün kadın yazar için daha olanaklı bir tür olduğu öne sürülebilir. Öteden beri savunuyorum zaten bunu. İzmir’in, eril değil dişil kent özelliğini geçmiş bin yıllardan bu yana bugün de koruduğu gerçeğini ekleyelim sonra bunun üzerine… Evet, öykünün İzmir’e yakıştığı kesin. Hatta çok farklı kökenlerden gelse, apayrı kaynaklardan beslenseler de İzmirli öykücülerle verimledikleri öyküler İzmir’le örtüşüyor, bu ilişkilenişte öyküler genel olarak bir kavramsallık, hatta bütünsellik bile yansıtıyor. Ama bu öne sürüş yönünde veriler döşeyip bağlantılar kurabilmek, bunları öngörülerle ilişkilendirmek için ciddi çalışma gerekiyor, ama bilmem bunu kim yapar… İZMİR’DE DURMADAN ÇİÇEK AÇAN ÖYKÜ AĞACI… Öykü kitapları İzmir’den geldiyse eğer, elimde olmadan bunları bir başka karşılıyorum; bir imbat gezinmişçesine odamda, bir kumru konmuş gibi kitaplığıma… İşte bu ara çıkageliyor o üç öykücü üç kitapla… Murat Şahin’den (d.İzmir, 1977) Amtafarak (Pupa, 2008), Gönül Çatalcalı’dan (d.Akhisar [Manisa], 1957 Hiçbir Şeyin Beklentisi (Yom, 2006), Handan Gökçek’ten (d.İzmir, 1968) Sır Dökümü (Ara, 2007)… Şahin’le Çatalcalı’nın ilk kitapları bu verimler. Handan Gökçek ise daha öncelerde yayımladığı Düş Hırsızı’ndan (Kum, 2002) sonra ikinci kez selamlıyor okuru. Murat Şahin’le Gönül Çatalcalı’nın öykülerini ilk kez okuyorum. Şahin, genelde iş yaşamı içinde yoğun tempoda sıkışıp kalmış, bu sıkışmanın getirdiği bungunluğun örselediği kahramanlarla yüzleştiriyor öykülerinde bizi. Bu çerçevede genç yazar kurduğu öykü evrenlerinde enikonu bunalımın da ağırlıkla yer tuttuğu bir evren açılımı getiriyor önümüze. Öykülerdeki karamsarlık, çalışma ortamlarının yoğunluğuyla ağırlığından kaynaklanıyor daha çok. Kimi genç yazarların, örneğin Onat Bahadır’ın (d. 1975) yine ilk kitap olarak yayımladığı Boşluğa Gülümsemek (Everest, 2008) başlıklı öyküler toplamında karamsarlık, bir kurulabilirlik sonucu yerleşiyor öykülere, oysa Şahin’in İZMİR’E ÖYKÜ YAKIŞIR… İzmir’in öyküsü başka, İzmirli öykücü başka anlamlara savuruyor kuşkusuz bizi… İzmir’e ne zaman adım atsam, salkım saçak öykücü çeviriyor dört yanımı. Her biri, çiçeklerin taçyaprakları gibi açıverdikleri kitaplarını tutuşturuyor. Çantam, koltukaltım öyküler, kitaplar, dosyalarla dönüyorum İstanbul’a. Kadın erkek, genç erişkin pek çok yazardan onlarca öykü kitabı… Ancak doğrusunu söylemem gerekirse İzmirli öykücü denildiğinde kadınların, bu ana tanrıça kentinde başı çektiğini görüyorsunuz hemence… İzmirli öykücüler üzerine topluca yapılmış bir çalışma var mı bilmiyorum; bu yazarların yönsemesi, izlekleri, konuları, biçemleri, dilleri, bunların yanında İzmirlilik, Egelilik temelinde yansıttıkları tutum, hiç kuşkusuz başlı başına özgün bir çalışma kaynağı. Geçmişten günümüze öykü yazınımızda adından söz edebileceğimiz kimbilir kaç yazar çıkar İzmirli? Gözünüzü kapatıp onlarca ad sıSAYFA 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle