Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ biri değildir bu çalışma ama, belki de en çok incelenen yapıtıdır ve sürekli olarak yeni yorumları yapılmaktadır ki bu, kitabın günümüzde de ne denli güncel içerikli olduğunu gösterir. Kitap Fransa’da 1762’de yayımlandığında, dağıtılması sürekli olarak engellenir ve hatta Cenevre’de yakılmasına karar verilir. Rousseau bu yapıtında ele aldığı genel istenç, egemenlik ve özgürlük anlayışıyla her dönemde tartışmalara yol açmıştır. Açıktır ki Rousseau’da “liberalizmle hiçbir ortak yanı olmayan bir özgürlük anlayışı” vardır. Toplum Sözleşmesi, devrim sırasında popüler bir kitap olmuştur. Ama 19. yüzyılın liberal Fransa’sında kitap, liberalizm karşıtı bir ürün olarak değerlendirilmiş ve şiddetle eleştirilmiştir. Almanya’da ise çalışma, filozofların ilgisini çekmiş, Kant, Fichte ve Hegel Toplum Sözleşmesi’ni siyasal felsefenin bir başyapıtı olarak kabul etmişlerdir. Derathe kitabın, tartışmalara neden olan argümanlarının izlenmesinin kimi zorlukları içerse de, sergilenen ilkelerin açık ve seçik olduğunu savunur: A) Hiçbir insan başka bir insan üzerinde doğal bir otoriteye sahip değildir. Dolayısıyla kurumsallaşmış ya da itaat edenlerin rızası olmadan uygulanan hiçbir otorite meşru olamaz (…) B) Siyasal otorite (egemenlik) esasen halktadır. Başkasına devredilemez ve halk, uygulamasını herhangi birine, bir monarka ya da temsilcilerine bırakamaz. Özgürlüğünden vazgeçen bir birey dolayısıyla insanlığından da vazgeçer. Aynı şekilde itaat yoluyla egemenlik uygulamasından vazgeçen bir halk bu eylemle kendisini yok eder. O zaman artık egemen yoktur, yönetici de yoktur, efendi ve köleleri vardır sadece (…) C) Hükümet ya da devlet yönetimi egemen güce bağımlı bir güçten başka bir şey değildir ve ona sahip olanların elinde basit bir görevden başka bir şey değildir. Halk onu isterse başkalarına emanet edebilir. Ama elinde güç olan hükümet sürekli yasama otoritesinden kurtulmaya çalışır ve devlet yönetiminde halkın iradesi yerine kendi iradesini koymak ister. Bunu başarınca da toplumsal anlaşma bozulur, siyasal topluluk dağılır ve doğal özgürlüklerini elde etmiş olan bütün sade yurttaşlar itaate zorlanırlar ama mecbur değillerdir (Toplum Sözleşmesi, 1, III, böl X). ACIMA DUYGUSU=VİCDAN au’nun insan felsefesinin çağdaşlığı ve zaman dışı boyutu bu noktada odaklaşır. Ahlak felsefesinin duayeni Kant’dan önce “ahlaklılığın özünü, yapmış olduğumuz eylemin sonucunda değil, motifinde, yani niyetimizde bulur” Rousseau. Sivil durumda insanlar kendilerini saklamakta, gizlemektedirler. Uygar toplumda ‘olmak’ ve ‘görünmek’ karşıtlığı egemendir: “İkiyüzlülük herkese tek biçimli bir harmani giydirmiştir.” İnsanlardan istenen genel eğilime uymalarıdır. Maskeli bir yaşam, tekbiçimlilik söz konusudur artık ve birey özgür değil, bir sürünün parçası konumuna indirgenmiştir. Ünlü budunbilimci Claude LeviStrauss, yaklaşık iki yüz yıl sonra Rousseau’yu 18. yüzyılın düşünürleri arasında etnografyaya en yakın ve bu bağlamda en özgün filozof olarak niteler. Ona göre Rousseau Renaissance’dan başlayarak Avrupa’yı meşgul eden ‘soylu yabanıl’ imajını ele alır ve Batı düşüncesinin tüm zaman ve toplumlar için geçerli olduğunu ileri sürdüğü benmerkezci birey örneğine karşı donatarak, bir karşı tez konumuna getirir. Rousseaucu söylemin hedefi uygar toplumlarda evrensel bir örneközneye ulaştırılan bireyin karşısına, doğal insanı çıkararak topluma unutturulan belleğini yeniden kazandırmaktır. ÇOK YÖNLÜ BİR DÜŞÜNÜR Rousseau’ya göre insanın doğasından kaynaklanan iyiliğini bozan ve başkalaştıran sivil (medeniuygar) durumun sistemleştirdiği çarpık ilişki ve zorlamalardır. Rousseau’nun söyleminde insanı türdeşlerini sevmeye yönlendiren ve aralarında bir dayanışma ilişkisi kuran “acıma duygusu” Max Scheler’in de belirttiği gibi bir tür ‘empati’dir: “Türdeşini yaşatmak için bilerek ölüme atılan çağdaş insanla, bu eylemi binlerce yıl önce gerçekleştirmiş insan arasında hiçbir fark yoktur. Bu anlamda insanlığın ilerlemesi gerekmez. İster doğasının ister tarihinin verisi olsun, bir başkasını yaşatmak yeteneği, insan türünün sürekliliğinin ilk ve son dayanağıdır.” Bu bağlamda ‘vicdan’ olarak da adlandırılabilecek olan ‘acıma duygusu’nun evrimsel bir çizgisi yoktur. RousseCUMHURİYET KİTAP SAYI 962 JeanJacques Rousseau siyasetten edebiyata, müzikten botaniğe, eğitimden ekonomiye, hukuktan tiyatroya dek uzanan geniş bir yelpazede eserler vermiş bir Aydınlanma bilgesi ve savaşçısıdır. Sivil topluma köktenci eleştiriler getirmesi, eşitlik ve özgürlük anlayışı, burjuvayurttaş, erklerin ayrılması, temsili sistem ve doğrudan demokrasi bağlamında gerçekleştirdiği sorgulamalar ve özellikle siyaset felsefesi kuramı, siyasal düşünce tarihinde yerinin belirlenmesini güçleştirmiştir. Rousseau’yu klasik liberal akımın içinde sayan araştırmacılar olduğu gibi, onu toplumcu ve ortaklaşmacı düşüncenin yandaşı olarak gören ve böylelikle Marx’ın yolunu açan bir öncü olarak tanımlayan uzmanlar da vardır. Bir düşünürün, bir felsefecinin ve özellikle de Rousseau gibi çok yönlü bir yazarın “Bütün Yapıtları”nı yayımlamayı hedeflemek –hem editöryal hem de finansal açıdan gerçekten meşakkatli ve riskli bir uğraştır ve ülkemizde yazarların tüm yapıtlarının yayınlanması geleneği pek yaygınlaşmamıştır. Bu nitelikteki diziler her şeyden önce, güvenirliliği, kalıcılığı ve akademik yararlanmaya açık olma özelliğini taşımalıdırlar. Say Yayınları’nın bunu başardığını düşünüyorum. ? (1) Arnold Hauser, Sanatın Toplumsal Tarihi, Remzi Kitabevi. (2) Robert Derathe, Toplum Sözleşmesi Üzerine, bkz. Toplum Sözleşmesi ya da Siyaset Hukuku İlkeleri, J.J. Rousseau, Bütün Yapıtları, no 2, Say Yayınları, İstanbul, 2008. Anayasa Projeleri / J.J. Rousseau/ Çeviren: İsmail Yerguz/ Say Yayınları/ 184 s. Toplum Sözleşmesi/ J.J. Rousseau/ Çeviren: İsmail Yerguz/ Say Yayınları/ 192 s. SAYFA 5