Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ lar döneminde yaşayan İsis’e gönderme yaparak dile getiriyorum. Sen de bilirsin, katran, petrolün her türlüsü işlendikten sonra dibinde kalan tortuya denir ve bu tortu ne işlenir ne de bir işe yarar; ben bu katranı “Babil’in Ahşap Yangını” “Darfur…Darfur” “Nazik” ve “Dink”in şiirlerine gönderme yaparak kullandım. Bir diğer katran ise, yaşanan aşkınaşkların, yaşandıktan sonra geride bıraktığı çam (Lübnan çamı da deniyor) katranıdır. İşin ilginç yanı birinci katran bedene yapışınca kendi ham maddesi olan benzinle temizlenebilir, yazık ki (Iraklıların yaşadığı müdahale ve talanı, ancak kendilerinin temizleyebileceğidir), aşk (çam) katranı ise suyla bile kolay kolay arınmaz temizlenmez, bir nevi kalbe damıttığı acıdır. Yani kitabın adını katran koymamın nedeni iki “duruma” gönderme yapmamdır. Doğrudur, kitapta “katran”ı imge olarak çok az kullandım, ama yukarıda dediğim gibi, “katran”ı kitabın mekânı olarak düşünüp içinde bir çok imgeyi barındırsın istedim. Kitaba bütünsel bir hava veren, ‘Güneşe’, ‘Taşa’, ‘Suya’ ve ‘Gölgeye’ ‘Nakış’lar yazmışsın, bu dört imgenin kitabın adı “Katran” ile ilişkisi var mı? “Katran”ı kitabın mekânı olarak kullandığımı söylerken işte tam da bunu ifade etmeye çalıştım. Farkındaysan bu saydığın imgeler her daim iç içe yaşadığımız imgelerdir, hatta “gölge” imgesi bedenimizin ikizi konumundadır. Yaşatılan katliamlar, yaşadığımız aşklar gibi; bu imgeler de soluksuz ve sürekli hayatımıza müdahale eden imgelerdir. Ben bu imgelerin her birine, senin de söylediğin gibi “Katran”a bir bütünlük ve ahenk sağlasınlar diye, birer “nakış” yazdım. “Taş ölüme ad olur;” (Sf. 22), “İnsanların adını alır taşlar.” (Sf. 31), “Suya/ Hem doğacağı dölyatağı/ Hem öleceği taştan mekân oldum.” (Sf. 72). Taşa mı ölüyoruz, su da gidip taşa ölüyor? Kitapta ‘taş’ imgesi çok etken, ‘kadın’ taş ile konuşuyor, belki bir mezar taşı bu. Ayrıca ‘taş’ı kişileştiriyorsunuz... BİR TALANIN SONUCU... Evet. Mardin’e hiç gittin mi bilmiyorum. Mardin şehri olduğu gibi, sokakları dahil, taştan yaratılma bir mimariyle oluşmuştur. Dolayısıyla çocukluğumun şehri olan bu şehrin taş yapıları ve sokakları bende derin bir iz bırakmıştır. Uzun yıllar sonra gittiğim Mardin’de, Mardin’in sokaklarını, ama şehrin her sokağını, o güzelim taş basamaklarını yok ederek betona çevirdiklerini gördüm. Bu katliamdan çok etkilendim. Bu bir şehre yapılabilecek en korkunç katliamdır. Üstelik 1984 yılında bu şehir sit alanı ilan edildikten sonra bunu yapıyorlar. “Taşa Nakış” şiiri işte bu talanın sonucunda çıktı. Evet, bir kadın ağzından anlatılıyor, çünkü ‘Mardin’ adı bir kızdankadından alınmadır. Kadim zamanlar önce bir sultan, çaresiz bir hastalığa yakalanan kızını, şifa bulsun diye, o zaman daha şehir olmamış Mardin’in dağına çıkarır. Bir süre sonra kızı iyileşince, o bölgeye yerleşerek kızının adını taşıyan bu şehri surlar içinde kurar. Bir diğer durum ise, önceki kitaplarımda da “taş” imgesi hatırı sayılır biçimde geçmiştir. Çünkü bir “taş” evde doğdum, bir “taş” avluda geçti çocukluğum, “taş” sokakların taştan dehlizlerinden geçerek okula gittim. Bir de insanlar öldükten sonra adları “taşların” üstünde yazılıyor. Bu bir iz, bir kalıtım, güne ve geleceğe düşülen bir tarihtir. Evet, “taş” bende gerçekten Lübnan dışında kalan Arap ülkelerinin etiyle kemiğiyle yaşayan bir “kişi”liktir öbür büyük şairlerinin ise, her birinin denebilir. Beyrut, Filistin ve Lübnan için birkaç “Çağdaş Arap Şiiri Antolojisi” bağşiiri bulunmaktadır. ? lamında Arap şiirini çok iyi bildiğinizi düşündüğüm için soruyorum: GünüKatran/ Metin Fındıkçı/ Artshop müzde Doğu (Arap) ve Batı şiirinin şiirYayınları/104 s. bilim (poetika) açısından belirgin ayrılıkları, aykırılıkları olmadığını düşünüyorum… Doğu şiir geleneği ile Batı şiir geleneği apayrı iki ırmaktan akıyor bu iki ırmağı birleştirerek yazan şairler çok, yukarıda da iki üç örneğini verdim. Arap şiiri, dişi bir şiirdir. Arap şiiri, başta Filistin, Lübnan, Sudan ve Cezayir gibi bölgeler hariç, politik şiirin az yazıldığı bir şiirdir. Gerek Doğu ve gerekse Batı şiiri, her şeyden önce kendi kültür kaynaklarından besleniyor. Ayrılıkları ve aykırılıkları budur. Ama son elli yılda daha bir iç içe geçmişlikten söz etmek mümkün. Son olarak: Arap şiirinde savaş izleğinin özel bir durumu var mı sizce? Yani savaşlar şiirde yeteri kadar yer buluyor mu? Biliyorsunuz Doğu yüzyıllardır savaşıyor; özellikle Filistin... Çağdaş şiir genellikle günceli, kültürel ve toplumsal oluşumların tamamlanmasını bekleyerek gelecek yıllara erteliyor. Ama Filistin, baksanıza bitecek gibi değil... Tabii ki buluyor, hem de fazlasıyla. Filistinli şairlerin hemen hemen tamamı savaşa ve barışa bağlantılı şiirler yazmış Metin Fındıkçı kitabın adını katran koymasının nedenini iki tır ve de yazıyor. Filistin ve “duruma” gönderme yapmak. CUMHURİYET KİTAP SAYI 962 SAYFA 11