04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA Düşünür JeanJacques Rousseau’nun bütün yapıtlarını yayımlamaya başladı. Dizinin ilk kitabı Anayasa Projeleri, Rousseau’nun 1765 ve 1771’de kaleme aldığı iki incelemeden oluşuyor. Rusya’nın baskısından kurtulmayı amaçlayan Polonyalı ve Cenova’nın boyunduruğundan çıkmak isteyen Korsikalı yurtseverler, Rousseau’dan ülkeleri için yasalar, yönetim ilkeleri, ekonomi, eğitim vb. bağlamında çözümler getirmesini isterler. Anayasa Projeleri işte bu istek doğrultusunda ortaya çıkar. Dizinin ikinci kitabı ise, Fransız Devrimi’yle ün kazanan, siyasi ve hukuki literatürün önemli yapıtlarından Toplum Sözleşmesi. Her iki kitap üzerine Mustafa Hazım Bayka’nın bir değerlendirme yazısını sunuyoruz. Arap şiirinden yaptığı çevirilerinden ve kitaplarından tanıdığımız Metin Fındıkçı,‘Katran’, adını verdiği altıncı şiir kitabı ile karşımızda. ‘Katran’da savaş, barış, özgürlük ve aşk izlekleri yoğun. Doğduğu kent Mardin, son kitabında olduğu gibi, yaşamında ve şiirinde önemli işlevler üstleniyor. “Aşksız ve şiirsiz asla” diyen Metin Fındıkçı ile ‘Katran’ üzerine söyleştik… Miguel de Unamuno’nun İspanya’da ilk kez 1996’da yayımlanan Günlükler’i, okudukları, sorguladıkları çerçevesinde hayatın anlamını bulmaya ve Tanrı’yı anlamaya çalışan genç bir üniversite öğrencisinin zihinsel gelişim sancılarına doğrudan bir yolculuk. Kitabı Gamze Akdemir değerlendirdi. Bol kitaplı günler… Say Yayınları, Fransız ENİS BATUR Pervasız Pertavsız Tanpınar’la Baş başa ersi söyleniyor: Tanpınar’la Başbaşa’nın yayımlanış ve yayına hazırlanış biçimi neredeyse utanç verici; iki profesör değil de, iki lisans öğrencisi yapmış olsaydı o işi, mezun edilmezlerdi. Araya giriş münasebetsizlikleri bir yana, yanlışlar ve eksiklerle dolu kitap, sunumun köhneliği cabası. Kanıtlamak zor değil bu söylediklerimi: Yapılmadıysa, yeni baskı için bana ve Ekrem Işın’a versinler hammaddeyi, gösterelim iş nasıl yapılırmış savlılıksa, evet, savlılık: Hodri meydan! Kitabın içeriğinin, başta Hilmi Yavuz, kimilerinde düşkırıklığı yaratması şaşırtmıyor: Bir insan, bir yazar aslında nemene bir şeydir, derinlemesine düşünmemiş kişiler bunlar: Kafalarında yarattıkları bir imgeyi tersyüz etmiş gerçek. Sorulmaz mı: Neden onu öyle sanmıştınız?! Günlükte beni şaşırtan, düşkırıklığına uğramama yol açan tek satırla karşılaşmadım kendi payıma: Kafamda kurulu, hazır edilmiş bir Tanpınar yoktu; bilmediğim, bilemeyeceğim çok şey öğrendim iç dünyaları hakkında, yapıtına farklı bir donanımla bakmamı sağlayacak katmanlar çıktı karşıma. Bir yazarı yapıtı nedeniyle merak ederiz; kişiliğinde tuhafımıza giden özellikler keşfetmemize yol açan, siyasal perspektifinde hiçbir biçimde paylaşmadığımızı gördüğümüz bilgiler edinmemizle sonuçlanan yeni bir okuma, yeni bir kaynak bizi yargıç kisvesine büründürmemeli. Fatin Rüştü’nün asılmasına sevinmesini havsalam almadı örneğin, siyasal bakışaçısı külliyen ters bana, gelgelelim, ne bunlar, ne başka konular değiştirebilir Tanpınar’ın yapıtına yaklaşımımı; ‘kırtıpil’liğine gelince, okuduğum günlük bende böyle bir yargı geliştirmedi açıkçası, bunu ancak insan dramını göremeyecek ölçüde sığ ve küt duyarlıklı kişilere yakıştırırım. Benimkisini, buraya dek söylediklerime bakarak, ‘toz kondurmamak’ kapsamına sokmak eldedir. Öyle olmadığını, bu noktadan sonra dile getireceklerim kanıtlayacaktır. Tanpınar, günlüklerinin ölümünden sonra okunmasını diliyor bir yerde. Gelgelelim, küçük bir oran dışında tutulursa, yazmamış ki günlüğünü! Olsa olsa bir steno yaklaşımına sığınmış, neredeyse üşenmiş yazmaya. Kitabın bana kalıra en yakıcı zaafı burada. Klaus Mann’ın günlüğünde de benzeri yakınmalarım olmuştu, anımsıyorum. T Bir “not defteri”, daha çok. Oysa, bu defterlerin içerik vaadını geliştirebilseydi, bir anıtkitap çıkabilirdi önümüze; gizilgücüne dayanarak söylüyorum bunu. İki büyük ‘arıza’ sürüklüyor defterleri: Gövde ve ruh eksenlerinde. Kronik sorunlarıyla, gövdesi hiç rahat bırakmamış Tanpınar’ı: Tepeden tırnağa, birinden öbürüne sıçrıyor irili ufaklı endişeler. Ruhsal düzlemde, ahtapot görünümü egemen: Yoğunlaşamama, nabız ritmine yerleşmiş; parasızlık ve yalnızlık da. Biribirilerine sıkısıkıya kenetli sorunlar ya bunlar, TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] hangisi hangisini tetikliyor, çözümlemek olanaksız. Bir kadın (eş), her şeyi değiştirir miydi? Sandığı gibi (ki ben sanmıyorum), yeterli ekonomik gelir durumunun düzelmesini sağlayabilir miydi? Dilediği ölçüde kendisini yapıtına, yazmak istediklerine verebilseydi, parasızlığın ve yalnızlığın içzararlarını en azından hafifletebilir miydi? Abes sorular, farkındayım. Tanpınar’ın düğümleri böyleymiş, bana kalırsa başka türlü olamazdı da gene ‘natura’ sorununa dönüyorum. İnsanlarla, dostlarıyla ilgili ekşi, acı, okkalı sözleri yadırganmış. En ağır yargıları kendisine ayırdığını göremiyor mu o yargıyı getirenler? Bunca günlük okudum bugüne dek, aynasına bu denli sert bakana rastlamadım. Arasıra yüceltiyor ya şiirini ya da yaptıklarını, hemen ertesinde ezmekten geri durmuyor. Sonuçta, iktidarsız bir kişiliğin, iktidarsız bir gövderuh akışımının ultradramatik koşulu sızıyor günlüğün her satırından. Görünmekten kaçınmaması, farklı görünmemeyi üstlenmesi gücünü pekiştiriyor bence. Zayıf yanları, kendisinde gördüklerinden çok göremediklerinde oysa belki de: Onca Osmanlı gibi duran, onca Fransız aslında. Dili örneğin, anlamsız ve üzücü biçimde piç, yerli yersiz (ve çok sık) Fransızca kullanması, Türkçeye diklenişindeki kütlük, düpedüz bozuk ve başıbozuk bir ifadeye sürüklüyor Tanpınar’ı. Etrafında döneyazdığı birkaç önemli tasarısını düze çıkaracak vakti varmış gerçekte, iradesi yetmemiş. Aydaki Kadın’ı, Paris kitabını, bir deneme toplamını on yılda yazamaz mıydı? Bir türlü bitiremediği şiirleri bitiremez miydi? Yalnızca yazamadığı günlüğünü hakkını vererek yazsaydı, üstelik hayli önemsediğim Ataç’ın ve Cemil Meriç’in günlüklerinden daha zengin bir kitap koyabilirdi ortaya. Çevresindekiler gerçekten görmemiş onu, ola ki bir karizma eksikliği etkili olmuştur. O açıdan Ataç sözgelimi talihliymiş; Sait Faik de. Karizma tuhaf bileşim ya da bileşim eksikliğidir: Yazınsal açıdan onunla kıyaslanamayacak bir Kemal Tahir mıknatıs gibiymiş besbelli, Tanpınar bir karşımıknatıs gibi onun yanında. Tabii, Yahya Kemal’den hiç söz etmiyorum: Çoğu niteliksiz de olsa, onlarca uydusunu etrafında döndüren bir ana gezegen kimliğiyle yaşamış, ölmüş. Tanpınar’la Başbaşa, ne olursa olsun, engin ufuklu hammadde. Edebiyatın bütün derinlik sorunlarını içeriyor. Banyo edilmemiş bir filmi çağrıştırıyor bu haliyle. Okuyanı kendi uçurumuna çağıran bir Ahmet Hamdi Tanpınar yanı olduğu tartışılmaz. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Güray Öz?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 962 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle