Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Eşine az rastlanır bir yayıncılık ve Rıfat Kasnak Cumhuriyet’le yaşıt bir idealist 30’uncu yılını kutlamaya hazırlanan Kastaş Yayınevi’nin kurucusu ve yöneticisi Rıfat Kasnak, yayıncılık dünyamızda eşine pek rastlanmayan sıradışı bir portre. Kasnak otuz yıl önce yalnızca on beş yirmi kadar yayınevinin olduğu bir ortamda, parlak bir askeri kariyeri yarıda bırakıp yayın dünyasına adım atacak kadar kitaplara gönül vermiş, Cumhuriyet ile yaşıt bir yayıncılık neferi. Kastaş Yayınevi özellikle Türk savaşları üzerine yayınladığı özgün eserlerle savaş kitapları konusunda ülkemizdeki tek isim. Kasnak’la yayıncılığını konuştuk. Ë Hüseyin BAŞKADEM yon Gar binası inşaatında 25 kuruş ücretle el arabasıyla toprakları bir yerden alır diğer yere dökerek aileme katkıda bulunmuştum. Kurtuluş Savaşı’nda etkin rol oynayan Afyon’un köklü ailelerinden birinin üyesi olarak o günlere dair çok canlı anılarınız vardır herhalde... Afyon, Yunan işgalinden çok çekmişti. Çocukluğumda bunun öyküsünü çok dinledim. Afyon’a yerleşen Yunan askerleri ve ailelerinin Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanlık Meydan Muharebesinin Afyon’dan başlamasıyla apar topar İzmir’e doğru kaçışları dün gibi aklımda. Yunanlıların bıraktıkları ganimetler Afyon Beş Kapılı Bedesten çarşısında toplanmıştı. Bu işin başında babam avukat Salim Kasnak müdür olarak bulunuyordu. Bir seferinde ağabeyim Osman Yunanlılardan ganimet olarak kalan eşyaların arasındaki küçük seleden Afyon’un meşhur leblebisinden biraz alarak yemeye başlamış. Babamın ağabeyimin ağzından leblebileri parmağıyla çıkardığını gören personel “Salim Bey yese ne olur?” deyince babamın, “Bir tek leblebi tanesi de olsa bu devletin malıdır, satılıp devlet bütçesine girmesi yasal bir görevdir. Al şu bir kuruşu dışardan leblebi al da helal leblebi yesin” demesi o günlerin uygulamasıyla günümüzdeki uygulamaların ne kadar tezat olduğunu ortaya koyuyor. Afyon Lisesi’nden sonra Askeri Lise ve subaylık yıllarınız da sizi kitaplara daha da yaklaştırmış, hatta yayın dünyasına ilk adımınızı da bu dönemde atmışsınız. Çok parlak bir öğrenci ve subay iken bu dönüşümü nasıl geçirdiniz? Aslında ilk ‘mürekkep yalayışım’ da yine çocukluk yıllarıma dayanıyor. Bir yaz Afyon’daki Zafer Matbaası’nda çıraklık yapmıştım. Ortaokul öğrencisi iken asker olmak istedim. Bursa Işıklar Askeri Lisesi benim hayatımın dönüm noktası oldu. Askeri öğrenimimi Silahlı Kuvvetler Harp Akademisi ile noktaladıktan sonra Kurmay Subay olarak büyük karargâhlarda, eğitim ve harekât ağırlıklı görevlerde bulundum. Bu arada evlendim, Yüzbaşı iken iki çocuğum vardı. ‘CANLI KÜTÜPHANE’ Kara Kuvvetleri Harekât Başkanlığı’nda görevli iken o dönemin ‘canlı kütüphane’ diye bilinen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abdülkadir Seven, farklı bir alana yönelmemde önemli bir rol oynadı. Eğitim alanındaki projelerime bu dönemde onun yüreklendirmesiyle başladım. Arkasından liselerde yıllarca okutulan Milli Güvenlik Dersleri isimli kitaplarımı yazdım. Böylece kitap dünyasına ilk adımımı attım. Mesleki anlamda da bir dönüm noktasına gelmiştim. Kurmay Albaylığımın sonuna doğru General rütbesiyle Şark hizmetine gitmem askeri kariyerim açısından parlak bir gelecek vaadetmekle beraber oğlum ile kızımın eğitimini sekteye uğratacaktı. Bu arada yayın dünyasından da teklifler almaya başlamıştım. Sonunda yayıncılık ağır bastı. 1969 yılıda emekliliğimi istedim. Bir gün dahi emekliliğin sefasını yaşamadan Hayat Yayınları ve Bateş Bayilik Teşkilatı’nda çifte görevli ola günlere dönerim. Kastaş özellikle yakın tarihimize ışık tutan kitaplarıyla yayıncılık dünyasında özel bir yere sahip. Kimsenin kitap basmayı akıl etmediği bazı alanlarda tek olmak bir yayıncı olarak tatmin edici olsa da fazlasıyla cesur bir tercih değil mi? Haklısınız, ama biz büyük bir boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Türk tarihi üzerine çağdaş Cumhuriyetimizin temel esaslarına ve tarih bilincine sadık kalarak 350’ye yakın eser yayınladık. Bunların büyük bir kısmı sivil ve askeri arşivlere, kütüphanelere giren belgesel niteliğindeki başucu eserleri. Yazarlarımız da genellikle asker kökenli önemli araştırmacılar. ‘Kastaş Yayınevi olarak neşrettiğim kitapların ağababası hangisidir?’ diye soracak olursanız; Viyana bozgunundan sonra tüm yenilgilerimiz üzerine ilk defa tarihimizin ve talihimizin yüzümüze güldüğü büyük zaferi anlatan, Alptekin Müderrisoğlu’nun Sakarya Meydan Muharebesi Günlüğü ile Sabahattin Selek’in Anadolu İhtilali isimli eserlerini gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. BAŞVURU KİTAPLARI Zaten Kastaş savaş kitapları konusunda ülkemizde akla gelen tek yayınevi... Evet, 42 kitaptan oluşan Türk Savaşları Dizisi ve 30 kitaplık İkinci Dünya Savaşı Dizisi ile bu alanda çok geniş bir yelpaze sunuyoruz. Bunların yanı sıra tarihsel anılar ve yorumlar ile antolojiler de yayınlıyoruz. Bunların hepsi belgesel nitelikte başvuru kitapları. Bu açıdan içim çok rahat ve mutluyum. Hem Türk halkına tarih bilinci veren kitaplar basarak idealimi gerçekleştirdim hem de değerli isimleri yayın hayatına kazandırmış oldum. Bir de yine diğer yayınevlerinin pek el atmadığı, çoğunluğunu Türk yazarlarının kaleme aldığı özgün biyografilerle öne çıkıyorsunuz... Evet, 56 tane oldular. Batı’da biyografik eserler çok sayıdadır, bunları yazmak ayrı bir uzmanlık işidir. Kastaş’ın farkı Konfüçyü’le başlayan Cengiz Han’dan Atatürk’e uzanan bir yelpazedeki bu biyaografilerin tümünün Türk yazarlar tarafından kaleme alınmış özgün çalışmalar olması. Bir de toplam elli eserden oluşan klasik romanlar serimiz var ki bunların otuz sekizini sadece biz bastık ve ticari kaygıları bir yana bırakarak genç okurlarımız için sürekli basmaya da devam ediyoruz. Bu zaten bütün eserlerimiz için geçerli. İmkanımızı herzaman zorluyarak da bundan taviz vermeyi düşünmüyoruz. ? Sakarya Meydan Muharebesi Günlüğü/ Alptekin Müderrisoğlu/ Kastaş Yayınevi/ 656 s. İkinci Dünya Savaşı/ İbrahim Artuç/ Kastaş Yayınevi/ 2 Cilt/ 670 s. Destanlaşan Çanakkale Deniz Kara Hava Savaşları Bütün Yönleriyle Anılar ve Yorumlar/ Turhan Seçer/ Kastaş Yayınevi/ 492 s. K itaplarla ilk tanışmanız nasıl oldu? Afyon’da o yıllarda nasıl bir kültür iklimi vardı? Çocukluk çağı ve ilk öğrenim yıllarında ne gazete, ne mecmua ne de kitabım olmadı. Afyon’da bir Gedik Ahmet Paşa Kütüphanesi vardı. Her fırsatta oraya gider, raflardaki kitapları okşayarak elimi sürerdim. Kütüphane müdürünün dikkatini çekmiş olacak ki nedenini sordu. “Hiç kitabım olmadı, bir gün benim de pek çok kitaplarımın olmasını diliyorum” diye yanıtlayınca yaşıma, kültür düzeyime uygun kitapların birini verirdi. Okuduktan sonra iade edip yenisini alır, fırsat buldukça gündüzleri okurdum. O yıllarda Afyon’da okumayazma seferberliği yapılmış ve özellikle kadınların öğrenmesi için kurslar açılmıştı. Ortaokul öğrencilik yıllarımda ise Afyon Lisesi’ne gittim. Afyon Lisesi sanki üniversite gibi eğitim verirdi. Bu okuldan diplomasını alan öğrencilerin İstanbul, Ankara ve İzmir’deki yüksekokullara girip çıkışları bir solukta olurdu. Bu gençler doktor, eczacı, mühendis, öğretmen ve işadamı oldular, her branşta Afyonkarahisar’ın öncüleri olarak iş hayatını başlattılar. O dönemde Afyon büyük bir atılım içindeydi. Belediye Başkanı Tiryakioğlu yeni imar planını uygulayarak Afyon’u cadde ve sokaklarıyla küçük modern bir şehir haline getirmişti. Afyon İstasyon Garı, PTT binasını, Ali Çetinkaya Kız Enstitüsü gibi modern binalar birbiri ardına kentte ayrıcalıklı yerlerini almaya başlamıştı. O dönem iş makineleri yoktu. Kazma, kürek, el arabası iş makineleri gibi çalışırdı. Ben de o dönem ilkokul öğrencisi iken tatil döneminde Afyon İstas Rıfat Kasnak rak işe başladım. Buradaki 11 yıllık süreçte, yayıncılığı a’dan z’ye öğrendim. Cağaloğlu kitap dünyasındaki diğer yayınevleri, kitapevleri ve dağıtım şirketleri ile olumlu sıcak ilişkilerim sonucu 1979 yılında kendi yayınevim Kastaş Yayınları’nı kurdum. Bir göz odada Baskan Yayınları ve Sosyal Yayınları’nın kitaplarının dağıtımını yaparak işe başladım. Sermaye desteği bulunmayan bir yayınevi olarak otuz yıl boyunca ayakta kalmayı nasıl başardınız? Emekli maaşımın katkısı, banka kredileri ve gün oldu tefecilerden borç dahi alarak bu günlere geldik. Ama bu öyle bir tutku ki her yeni çıkan kitabımızı elime alınca bir evladım daha oldu diyerek sevinirim. Kitap fuarlarında ve yayınevimize kitap almak için gelen öğrencilerin maddi olanaklarının az olduğunu hissedince “Beni onurlandır, istediğin kitabı sana armağan etmek istiyorum lütfen kabul et” derim. Çünkü onları görünce Afyon’daki öğrencilik yıllarım aklıma gelir, tek bir kitap bile alamadığım SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 981