29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Güldal Okuducu ülkemiz insanının, özellikle de kadınlarımızın bir türlü silinemeyen alınyazılarını öyküleştirmiş ‘Dilsizdi Herkes’te. Ë Melisa GÜRPINAR eçtiğimiz dönemde CHP eski İstanbul milletvekili olan Güldal Öktem Okuducu’nun politikaya veda edip etmediğini bilmemiz mümkün değil, ancak onu edebiyat uğraşısının içinde kesintisiz olarak görebilmeyi, bir dilek olarak ben geliştirdim içimde. Onun bir edebiyat tutkunu olduğunu biliyordum çünkü. Örneğin yıllar önce elinde çiçeklerle, beni bile evimde ziyaret ederek incelikli bir tanışma ortamı yaratması, şiirle sanatla uğraşanlara da özel bir ilgi duyduğunun somut bir belirtisiydi. Duyarlık alanının genişliği, dil kullanımındaki özgünlüğü, okumalarla sağladığı edebi birikim, anlatmak istediği her konuda ona bir yol açacaktı mutlaka. 2001 yılında yayımlanan “Yarın Gene Uzak” adlı ilk öykü kitabı ve dergilerde seyrek de olsa gözüme çarpan öyküleri, bu yargımı pekiştiriyordu. Gençlik yıllarında yaptığı yayıncılığı, ders kitabı yazarlığını, kadınların kurumsal politikaya katılması için önce yerel yönetici ve sonra da Kadın Kolları Genel Başkanı olarak düzenlediği sayısız etkinliği ve de partisi için örgütlü çalışmanın yöntemleri üzerine hazırladığı kitapları da sayarsak, onun yazıyla her zaman iç içe yaşadığını açıkça görürüz. Ekim 2008’de yayımlanan “Dilsizdi Herkes” adlı öykü kitabı ise, bir politikacı olarak etkinliğinin azaldığı bir döneme denk düştü. Adının hep gündemde kalmasını sağlayan resmi sıfatlardan, belki de giderek sıradanlaşan etiketlerden sıyrılarak, köşesindeki bir öykücü konumuna gelmişti. Yazarlar arasında bir yazardı. Derdini kitaplar üzerinden paylaşmak isterken büyük bir olasılıkla sesi toplumun uğultusuna karışacak olan, bir anlamda değirmenlerle savaşan sıradışı bir kahramandı artık. O bir öğretmen, bir ana, ülkesinin gerçekleriyle yüzleşmekten korkmayan bir aydın, iflah olmaz bir muhalifti. Ülkesinin sorunları karşısında çalışarak didinerek çözümler üretirken, yer yer yalnız kalmış çaresizliği yaşamış, elinden fazla bir şey gelmediği için yılgın ve yaralı olmayı onurla taşımış bir kadındı sonuçta. Boğazında düğümlenen çığlık, herkes dilsizken atılan işte bu çığlık, Güldal Okuducu’nun yeni öykülerinde de yankılanıp kulaklarımızı parçalıyor sanki. GERİLİMLİ GÖREVLER Güldal Okuducu milletvekilliği, parti meclisi üyeliği gibi yorucu ve gerilimli görevlerini yerine getirirken, cesaret ve açık yüreklilikle yazmanın da bir zorunluluk olduğuna inanmış, toplumsal araştırmalarında tanıklık ettiği olayları artık bir biçimde açıklığa çıkarması gerektiğini hâttâ bunda geç bile kaldığını düşünmüş olabilir bence. “Dilsizdi Herkes” sözcüğün tam anlamıyla bir acılar kitabı. Yarım yüzyıllık hayatının her döneminde, değişik neden ve görevlerle, Anadolu’yu, kadınlarımızı, töreyi, cehaleti ve yoksulluğu, ihtilalleri yıkımları yakından görmüş, acıları yaşamış bir insan olarak Güldal Okuducu’dan daha az sancılı öyküler bekleyemezdik doğrusu. SAYFA 6 Güldal Okuducu’dan ‘Dilsizdi Herkes’ G Elveda politika, merhaba edebiyat Kitaptaki 11 öykünün tümü de birebir tanıklıkları temel almış. Ama yazarın bir öykücü olarak başarısı şurada ki, yazdıkları ne bir gazete ropörtajına benziyor ne bir belgesel ne de mahkeme dosyasına. Anlatımında geleneksel söz sanatlarımızın her türünden bir parça yararlanarak, tanıklıklarını edebiyatın büyük ve sessiz evine emanet ediyor. Bunu özenerek ya da sezgileriyle yapmış olmasının hiçbir önemi yok. Onun anlatımı öyle doğal ve yalın ki, her kesik cümlede damlayan gizli dehşeti ve korkuyu hemen algılıyorsunuz. Bir anlamda dağlanıyor yüreğiniz satırlar arasında. Aslında kavranması zor, insan bilincini karartan acılar bunlar. Ve en uygun giysilere bürünmüş Okuducu’nun anlatımında. Bazen destansı bir söylem giriyor araya, bazen masalcı ninenin uysal ses tonu dolaşıyor ortalıkta. Sanki biri bir şiir söylüyor. Su seslerinin çiçek kokularına karıştığı en lirik ortamlar, sarsılıveriyor çöp yığınlarının patlamasıyla. Ölü bebeler, satılan çocukkadınlar, namussuz namuslular, toplumun bütün açık yaraları kısa, duyarlı, kararsız cümlelerin arasında kanayıp duruyor kendi kendine. Peki öykülerin bu yakıcı özelliği biraz serinletilemez miydi diye bir soru takılıyor aklıma. Ve sonra hemen yazarın dosyasında kalan, daha basılmamış pek çok öykünün de gün ışığına çıkmak, sorunları haykırmak için sabırsızlandığını anımsıyorum. Güldal Okuducu eğer bunların bir bölümünü bizimle paylaşmasa, belki de katlanamazdı yıllardır izleyip araştırıp biriktirdiği inanılmaz boyutlardaki bu acı gerçeklere. ‘Acı gerçek’ tanımının da çok yetersiz kaldığını biliyorum elbette. Felaket sözcüğünün kullanımı ise felakete uğrayan kahramanların birden fazla olduğu durumlarda daha da etkileyici olabilir gibi geliyor bana. En iyisi, Güldal Okuducu’nun öykülerindeki trajik yanı görmek. Biliyoruz ki dramda tanrıya başkaldırabilir onunla çatışırsınız. Ama trajedide faydasız da olsa böyle bir olanağınız yoktur. Bu durum anlatıcıya hem sözcük kullanımında hem de eylemde ister istemez bir ölçülülük getirir. Biliciler istediği kadar önceden haber versinler, tanrılar aklına koydu mu siz mutlaka silineceksinizdir hayattan. Bu güçlü iradeden kaçılmaz. Bizim kızlarımızın, kadınlarımızın başına töreler yüzünden gelen trajik ölümleri de, Olimpos’tan inen tanrılar mı ısmarlıyor? Hayır. Ama bugün için ülkenin bütün sorunlarına, bildik deyimlerle sosyal kültürel ekonomik çözümler üretemezseniz, bu kurbanları trajedilerin baş kişileri olarak daha yüzyıllar boyunca tarih sahnesinde izlersiniz. Uzaktan seyredersiniz, ağlarsınız, dövünürsünüz, sonra dönüp gidersiniz korunaklı evlerinize. Ne yeterli eğitimi verirsiniz, ne ağalığı şeyhliği şıhlığı kaldırmak için çaba harcarsınız, ne üretimsizliği gözünüz görür, ne kadınlara tutucu sapkın pencerelerden bakmaktan vazgeçersiniz, sonra da burnu kesilip dili koparılıp dereye atılan kadınlar için ‘kadersiz’ der geçersiniz. Güldal Okuducu ülkemiz insanının, özellikle de kadınlarımızın bir türlü silinemeyen işte bu alınyazılarını öyküleştirmiş. Yani dünyamızda yaşanılan çağdaş trajedilere bir köşesinden dokunmak istemiş. Hem her türlü riski hem de edebiyat için ağır sayılabilecek sorumluluğu göze alarak tabii. Öykülerde fazla bir umut ışığı yok. Trajediye özgü keskin ve temiz bir acı parıldıyor yalnızca her satırda. Yazarın yarınlar için bir beklentisi var mı, galiba o da yok. Olsaydı, yalan olurdu. Düzene bağlı olarak çok uzun bir süre değişemeyeceGüldal Okuducu ülkemiz insanının, özellikle de kadınlarımızın ğini sandığı sorunlar adına bir türlü silinemeyen işte bu alınyazılarını öyküleştirmiş. bize bir söz veremiyor. Güldal Okuducu dürüst ve temiz bir edebiyatı düşlemiş belli ki. Politik söylem ve yaklaşım yok yazdıklarında. Uygarlık yolundaki bütün çözümlerin sabırla sürdürülecek uzun bir sürecin sonunda elde edilebileceğini biliyor. Hayallerini pek katmıyor araya. Kamerasını soğukkanlılıkla hiç çarpıtmadan dolaştırıyor olayların üzerinde. Doğayı da görüyor, gülü de. Sevgiyi ve cinayeti de. Bir ressam gibi renklendiriyor isterse ev içlerini çeyiz sandıklarını... İsterse gölgede bırakabiliyor. Kimi zaman bir ezgi dolaşıyor dilinde. Anlatımı ritim kazanıyor ansızın. Susuyor çoğu zaman. Tek sözcüklü bir cümleyle kulağınıza fısıldamaya çalışıyor pek çok olguyu. Görünen o ki, Güldal Okuducu bilinen ve bugünlerde çok kullanılan bir içerik üzerinden yeni ve tedirgin bir biçemle öyküde ustalığa doğru adım adım ilerliyor bu yeni kitabında. UNUTMAK VE UNUTTURMAK Kitap genel olarak çözümsüzlükler üzerine kurulu olsa da başımıza balyoz gibi inen etkileyici bir vurgusu var hiç olmazsa. Herkesin dilsiz oluşu! Sistemin üzerimizden atamadığımız ve gitgide derinleşen izleri bu zaten. Duymamak, düşünmemek, aldırış etmemek. Umursamazlık, susarak geçiştirmek. Unutmak ve unutturmak. Ne birey ne de toplum olarak bellekten hiç yararlanmamak. Geçmişi ve geleceği taşımaktan kaçınmak. Kendi bugününü kurtarmaktan başka bir şeye önem vermeyen bütün suskunlara, bütün körleşenlere de ağır bir sitem bu kitap aynı zamanda. Adı bile yeter yazarın dert edindiği sorunları anlatmaya zaten. Gerekli devlet politikalarının üretilmediği ülkelerde, edebiyatın ilgisi de her zaman olduğu gibi, hayatta karşılaşılan bütün sorunlara çekilmekle kalmıyor, dolaylı da olsa yararlar umuluyor ondan. Kimi zaman tarihin kenar süsü oluyor. Yakılıyor kimi zaman. Lânetleniyor ya da kutsanıyor. Ama içeriği ne olursa olsun yarın için bir toplum belgesi olduğundan hiç kuşku yok. Her küçük hamle, değirmeni yıkamaz ama, bakarsınız rüzgârın yönünü değiştirebilir. Sanatın mucizesi de budur. Ve işte o zaman yazarlık gülümseten bir cesaret işi olmaktan çıkar. Bizi bize, toplumun en yumuşak karnı olan kadın üzerinden göstermeye çalışan ve belki de bunu yapmasa insanlığından utanacak olan Güldal Okuducu’ya, sanırım hepimizin bir teşekkür borcu olacak, eğer kitabı okursak tabii. ? Dilsizdi Herkes/ Güldal Okuducu/ Gürer Yayınları/118 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 981
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle