Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
neğine de saygı duyuyordu. Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN 50. Ölüm Yılında Yahya Kemal Beyatlı Ç ağdaş şiirimizin geçirdiği aşamalara bakılırsa, ölümünün 50. yılında, Yahya Kemal Beyatlı’yı nasıl değerlendirmek gerekir? Şiir anlayışları değişmiş, dizenin bağımsız gücü önemini yitirmiş, ses uyumundan gelen görkeme pek de aldırış eden yok. Şiirdeki bu yapı özelliklerini önemsemeyenler, Yahya Kemal’in şiirini, geçmişteki bir dönem içinde değerlendirmekle yetinmek gerektiğine inanıyorlar. Bir ozan, kendinden sonra gelen şiiri anlamaz, izleyemezse; bu nedenlerle şiirini geliştirememiş, unutulmuşluğa bırakılmış olur. Ölümünün ellinci yılında Yahya Kemal için de böyle mi düşünmemiz gerekir? Orhan Veli’yi tanıdığı zaman yeni bir şiire değişik gözle baktığı söylenir: “Ben eskiden tek bir türlü şiir yazılacağını sanırdım. Demek başka türlü şiirler de yazılabilirmiş.” Şevket Rado’yla bir konuşmasında bu görüşünü genişleterek şöyle açıklar: “Ben eskiden zannederdim ki bir türlü şiir vardır. Başka türlü şiirler alışılmış vezin ve kafiyeler içinde söylenmiş birtakım laflardan ibarettir ve tamamıyla acemice sözlerdir. Şimdi yavaş yavaş anlıyorum ki birkaç türlü şiir vardır. Esasen sanatın ne olduğunu bilme istidadıyla dünyaya gelmiş insan da pek azdır. Dikkat ettim, bunlardan bazıları bir türlü, bazıları başka türlü şiir seviyorlar. Demek ki her türlü şiirin yazılmasına müsaade etmek lazımdır. zira şiir de, sanat da hürriyete dayanıyor.” (YAHYA KEMAL, Ansiklopedik Biyografi, Beşir Ayvazoğlu, “Şiir ve Hürriyet”, Kapı Yayınları, 2008). Ama bu başka türlü şiir yazanlar da yerleşik şiir anlayışının gücünü sınamış olmalıdır. Orhan Veli ile arkadaşları o zorlu yolu aşmasını bildi. “Aruz meşketmek” bile onlar için oyun sayılırdı. Gene de bu alışkanlıklar Yahya Kemal beyatlı’nın geçirdiği şiir aşamalarının önemini küçümsemek anlamına gelmez. Tam tersine onun şiir serüveni, nice ozanın kendi yolunu bulmasını kolaylaştırabilir. Dize işlevini tamamladı mı? Şiiri anlatıdan kurtarmaya çalışanlar, “mısraı berceste” anlayışını değiştirirken dizeye yeni bir işlev yüklediler. Belki de dizenin bağımsız kişiliğini şiirin bütününde aradılar. Sesle anlamın birbirini tamamladığı yerde dizeyi sonlandırmak istemediler. Bu, ucu açık dize anlayışını kolay benimseyemedik. Belki de şöyle düşünmek gerekir: Yahya Kemal şiirinin gücü, eski alışkanlıklarımızdan kurtulmaya izin vermediği için, şiirde yenileşme anlayışları kuşkuyla karşılanıyor. Yahya Kemal’in “Mısra benim haysiyetimdir” demesini, dizeyi anlam yükleriyle ağırlaştırmak yerine, en uygun söyleyiş biçimi içinde yaşatmak özlemine bağlamalıdır. Duygusal bir söz izlenimi bırakan “mısra benim haysiyetimdir” özdeyişi, kusursuz bir biçem özenine duyulan özlem olarak yorumlanmalıdır. Düzyazıda bile böyle bir biçem özenine gereksinim vardır. Bu anlayış anlatıyı süslü bir çirkinlikten kurtarıp kişilikli bir olgunluğa getirmelidir. SAYFA 22 Yahya Kemal Beyatlı ÖLÜMÜNÜN 50. YILI Yahya Kemal Beyatlı nice değişik kuşaklara saygınlığını benimsetmiş bir ozandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ölümünün 50. yılını “Yahya Kemal Yılı” olarak duyururken yeniden güncellik kazanmasını sağlamış oldu. Nice etkinliklerle anıldı. Edebiyat dergilerinde özel bölümler hazırlandı. Nice kitaplar değişik yorumlarla onu yeniden ele aldı. Ölümünün 50. yılında bu kitapları anımsatarak Yahya Kemal’e değişik bir gözle bakmaya çalışmalı. Beşir Ayvazoğlu’nun bir saygınlık kitabı olarak 2 yıl önce hazırladığı “Ansiklopedik Biyografi”, geniş okur topluluğuna ulaşmak için yeniden düzenlendi (Yahya Kemal, “Eve Dönen Adam”, Ansiklopedik Biyografi, Kapı Yayınları, 2008). Bu kapsamlı çalışma A’dan Z’ye kadar Yahya Kemal’i anlatmakla yetinmiyor, şiirini oluşturan çevre üzerine kapsamlı yorumlara vararak onu daha iyi kavramayı kolaylaştırıyor. A’dan Z’ye Yahya Kemal anlatılırken nasıl bir çerçeve çizdiğini Beşir Ayvazoğlu şöyle anlatıyor: “Ansiklopedik bir biyografi dedim. Bu, biyografi yazarlığında pek alışılmış bir metod değildir. Yahya Kemal’in hayatına şu veya bu şekilde giren kişiler (akrabaları, dostları, düşmanları, sevgilileri, sevdiği ve etkilendiği şairler, yazarlar); yaşadığı ve eserlerinde herhangi bir şekilde zikrettiği şehirler, mekânlar; yazdığı gazeteler ve yaşanan tartışmalar, kavgalar vb. bu kitapta, hiçbir şey gizlenmeden, alfabetik sırayla ve ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Ne kadar ayrıntıya girildiği konusunda mesela beş beyitlik “Mâverâda Söyleniş” şiirinden hareketle yazılan maddelerin listesi açık bir fikir verebilir: “Diyarı Rum, Gaybî, İdrîsi Muhlevî, İsmail Maşukî, Mâvera, Melâmîlik, Neşatî, Sarı Saltuk.” Yahya Kemal gibi Osmanlı kültürü ile Cumhuriyet kültürü arasında köprü oluşturacak geniş birikimi olan bir ozan; tarihin, anıların, doğanın içinden İstanbul’a bakarken bile, dolaylı bir anlatımla, bizi, eski kültürümüzle barıştırmaya çalışır. “Mâverâda Söyleniş”ten söz açılmışken; o şiiri anlamak için, başta “melâmîlik” olmak üzere nice kavramları bilmek yetmez. Kimi uzak kişilerin iç dünyasına yakınlık duyacak bir gönül insanı olmak gerekir. Ama denebilir ki; “Bu yitik duyarlıkları canlandırmanın ne anlamı var! Günümüz insanıyla o ruh yıkıntısı arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?” Böyle düşünülürse insanı anlamak kolay olmaz. İç gerçeklerin ayrımına varmayan kendini de tanıyamaz. ÖZEL BİR KİŞİLİK Yahya Kemal “rintmeşrep” bir ozan mıydı, “tasavvuf ehli” mi? Rint anlayışıyla tasavvufun örtüşen özellikleri var mı? Hep Şeyh Galip’in dizesini anımsarım: “Bilme cihan umurunu rindi cihan isen!” Hadi, çıkarcı olmayı düşünmeyelim. Dünyanın gidişine aldırmayacak mıyız? İçimizin derinliğine çekilerek kendimizi iyileştirmek umudumuz var mı? Ama Yahya Kemal, içinin uzağından İstanbul’a bakarken, “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” diyor, gündelik yaşama koşullarının ötesinde, gizemci bir dünyanın dinginliğine dalıyor. “AtikValde’den İnen Sokakta” Yahya Kemal’in nasıl bir duygu sarmalı içinde olduğunu Beşir Ayvazoğlu şöyle anlatır: “Bir Ramazan günü iftar vaktine doğru, ‘öz varlık’ dediği ‘manzara’yı daha derinden hissedebilmek için kalkıp Atikvalide semtine giden Yahya Kemal, söz konusu şiirinde, bu semtte yeni bir halkın iftar vaktini nasıl yaşadığından söz eder. Ramazanın yarattığı manevi hava sokakların her zamanki sukunetini bir tatlı bekleyişe çevirmiştir.” Yahya Kemal o temiz dünyanın insanı mıdır? “Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz” diyor. Gene de onların inanışını paylaştığı için, “AtikValde’den İnen Sokakta”ya, yitirilmeyen bir duygunun şiiri olarak bakılıyor. Yahya Kemal’in Tanrı’ya inanışı akıl yoluyla olduğu için, onu, “deist” anlayışıyla değerlendirmek gerekir. Ahmet Hamdi ile Hilmi Yavuz da bu anlayışta olduğunu benimsiyor. O, bir rint olmadığı gibi tasavvuf ehli de değildi. Ama tasavvufun güncel yorumunu yaparken gönül yoluyla inananların ruh yete MİLLİ MÜCADELEYE BAKIŞI “Milli Mücadele” üzerine şiir yazmadı diye eleştirilen Yahya Kemal’in “1918” şiirinde şöyle bir dörtlük var: “Vatanda korkulu rüya içindeyiz, gerçek. Fakat bu çok süremez, mutlaka şafak sökecek. Ateş ve kanla siler, bir gün, ordumuz lekeyi, Bu, insan oğluna şeyn olan, Mütareke’yi.” Mütareke İstanbulu’nda yaşayan bir ozan Milli Mücadele’ye inanmak zorundadır. Yahya Kemal Mustafa Kemal Paşa’nın önemini şöyle açıklıyor: “Mustafa Kemal Paşa’nın asıl dehası, Samsun’a çıktığı günden itibaren Türk Milleti’nin istiklal iddiasında olduğunu sezişindedir” (Eğil Dağlar, İstiklal Harbi Yazıları, “O” Yapı Kredi Yayınları, 2005). Yahya Kemal “Eğil Dağlar”da özellikle “Milli Kimliğin Oluşması” sorunları üzerinde durur. “Milli Kimliğin Oluşması” için öncelikle ordunun başarıya ulaşması gerekecektir. Yahya Kemal “Garp Cephesi Kumandanı” İsmet Paşa’nın şu sözünü anımsatır: “Muzafferiyeti kazanabilmek için ordu lazımdı, orduyu yaratabilmek için muzafferiyet lazımdı! İşte bu iki zıt ucu bir yere getirdik!” Yahya Kemal Mustafa Kemal Paşa’ya inancını da şöyle anlatır: “Tarihin herhangi bir kumandanı için ‘Anafartalar’ müebbet bir şan ve şeref hatimesi olabilirdi. Halbuki bu memleketi kurtarmaya gelmiş büyük Adama ‘Anafartalar’ ancak bir başlangıç oldu. Talihin orada yaman bir örs üzerinde dövdüğü dehanın ‘Sakarya’da parladığını, ‘Dumlupınar’da galebe ettiğini gördüğümüz gibi eserinin kemalini de göreceğiz” (Bir Sene Evvel Bu Gündü). “Eğil Dağlar”ı yayıma hazırlayan Kâzım Yetiş, “Takdim” yazısında şöyle bir açıklama yapmak gereğini de duyuyor: “Yahya Kemal’in İstiklal Harbi yıllarında ne kadar isabetli düşüncelere sahip olduğunu gösteren bu yazıların, Milli Mücadele’nin lideri Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından kesilip saklandığı ve daha sonra Yahya Kemal’e gösterildiği artık mütearifedir.” ŞİİRDE DİL ÖZELLİKLERİ Yahya Kemal, “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” diyordu. Yaşamanın içinden insana bakarken, aslında, dilin içinden bakıyordu. Beşir Ayvazoğlu, “ ‘Beyaz Lisan’ karşılığı olarak Hamdullah Suphi’den ödünç aldığı ‘Çıplak Türkçe’ tabirini kullanır” diyerek Yahya Kemal’in yalın dile verdiği önemi anımsatıyor: “Cedlerimiz lisanın rengârenk kumaşlardan kisvesini severlerdi. Biz tenini seviyoruz. Yani nasirlerimizin hemen hepsi bu çıplak Türkçenin güzelliğini hissediyorlar; Lakin Türkçe bütün vücudu ile henüz ortaya çıkmadı” (Beyaz Lisan). “Bir aşk oluverdi âşinalık” derken, çağdaş şiir dilinin önünü açan bir yalın dille şiirini geliştiren Yahya Kemal, edebiyata dilin içinden bakmak gerektiğine inanıyordu. Dilini böylesine geliştirmek âncak usta ozanlara özgü bir başarıdır. Yahya Kemal’in önemi üzerinde durmak için özellikle şiir dilinin incelenmesi gerekir. Şiir dilinin gelişmesi, dayatılan şiirle değil, ozanın inandığı şiiri yazmasıyla anlam kazanır. “Eski Şiirin Rüzgârıyla” yazarken, dizedeki kişiliğe önem verirken, ses uyumunun sürükleyen gücüne inanırken, yalın bir dille böyle bir başarıyla ulaşabilir miydi? Beşir Ayvazoğlu “Ansiklopedik Biyografi”de yer yer şiirinin özelliklerini de anlatır. Ama onun şiirbilim anlayışını, Yahya Kemal’in 50. ölüm yıldönümü için hazırlanın saygınlık kitabında, bütün olarak ele alır. (Yahya Kemal Beyatlı, Ölümünün 50. Yılı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğü, 2008.) Onları da bir başka yazıda ele almak gerekecek. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 981