Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mustafa Kemal’in Mütareke İstanbul’unda üzüntü ve hüzünle geçen hazırlık günleri Dr. Alev Coşkun Cumhuriyet Kitapları’ndan daha önce yayımlanan “Kuvayı Milliye’nin Kuruluşu” adlı kitabıyla yakın tarih araştırmalarına başladı. Bu kez, Atatürk’ün, Mondros Bırakışması’nın ardından geldiği İstanbul’da geçirdiği altı ayın perdesini aralıyor ve “6 AY” adlı ilginç kitabı ile okurla buluşuyor... Ë Ömer AKŞAHAN Mütareke yapmış sultan, Can uğruna pare pare etmiş vatanı, Kaçmış gitmiş güvendiğim paşalar hep, Yurt açık kalmış. Çökmüş omuzlarıma yedi düvelin zoru, Ağır be hey. Fazıl Hüsnü Dağlarca (Bağımsızlık Savaşı’ndan) r. Alev Coşkun daha önce Cumhuriyet Kitaplarından yayımlanan “Kuvayı Milliye’nin Kuruluşu” adlı kitabıyla başladığı yakın tarih araştırmalarını ‘Tarihi UnutmamakGünceli Yakalamak’la sürdürdü. Bu kez, Atatürk’ün, Mondros Bırakışmasının ardından geldiği İstanbul’da geçirdiği altı ayın perdesini araladığı “6 AY” adlı ilginç kitabıyla okurlarıyla buluşuyor. Sunuş bölümünde Coşkun, kitabının tarih kitabı olmadığını, kendisinin de tarihçi olmadığını açık yüreklilikle dile getirse de; kitap, belgelerle yüklü olmasına karşın akıcılığı ile okuruna bir roman tadı veriyor. Bu da onun, konuya ne denli yetkin olduğunu kanıtlamaya yetiyor. Atatürk’ün “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir.” sözünü adeta doğrularcasına titiz bir kuyumcu gibi ve dahası sosyal bilimci kimliğiyle işleyen Coşkun bugüne değin kapsamlı ele alınmayan bir zaman dilimini ele alma çabasını, D “...son yıllarda, kendilerine “ikinci Cumhuriyetçi”, “liberal” ya da “dinci” adı verilen kesimde bir alternatif tarih yaratma akımı belirdi. Bu yazarlar genel olarak Mustafa Kemal’in yaptıklarını küçümsemek için olur olmaz iddialar ortaya atıyorlar… Ulusal savaşın önemini azaltmak, orasından burasından kemirerek soru işaretleri yaratarak Atatürk’ü küçültmek, karşılığında Padişah Vahdettin’i yüceltmek yolunu tutuyorlar.” (6 Ay, s.15) diyerek açıklıyor. Coşkun, yakın tarih araştırmalarında zevkle okunabilir bir kitabın nasıl olması konusunda okura olduğu kadar tarihçilere de yol gösterir. Gerçi bu savımı yazar, büyük bir alçak gönüllülükle reddedecek olsa da, yıllarca bilimsel tarih kitaplarıyla haşır neşir olan biri olarak bunu dillendirmeden geçemedim. Kitap, İlhan Selçuk’un önsözü ve yazarın sunuşunun ardından 27 bölüm ve sonsözle bitiyor. Dizin, Kaynakça ve orijinal belgeler de kitabın sonunda yer alıyor. Yapıtta ele alınan konulara ilişkin belge, fotoğraf, kroki ve dipnotlara bölümler içinde yer verilmesi kitabın akıcılığına bir engel değil. Mustafa Kemal’in 13 Kasım 1918’de İstanbul’a adım attığı günden 16 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuruyla Samsun’a hareket ettiği güne değin geçen sürede, işgal güçleri ile yaşananlar, Padişah ve Babıâli ile ilişkiler, Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’la evlilik meselesi ve yine bir Saray prensesi Mevhibe Celalettin ile olan ilişkileri okuru heyecanla peşinden sürüklüyor. Özellikle fırtınalı bir yaşamı olan, Padişaha ve saraya karşı tutumuyla ayrıcalıklı bir kişiliği olan, hatta yasak yayın dağıtacak denli militan olabilen Osmanlı Prensesi Mevhibe Hanım’la ilgili bölümü okurken, bu prensesin yaşamı, salt bir anı kitabından öte roman biçeminde kaleme alınmalıydı, dedim, kendime. 6 AY kitabının bir özelliği de, Mustafa Kemal’in İstanbul’da geçirdiği ve tam anlamıyla günyüzüne çıkmamış altı aylık yaşamını bir günce olarak ele almasıdır. Bu da az rastlanan bir araştırma yöntemi. Samsun Öncesi 6 Ay birlikte yenik düşen Osmanlı yönetiminin, büyük bir aymazlık ve çaresizlikle ülkenin adım adım işgaline nasıl göz yumduğunu ve Padişah Vahdettin’in saltanatını koruma ve İstanbulu terk etmeme uğruna nasıl her türlü rezilliğe ve aşağılanmaya göz yumduğunun hazin bir öyküsüdür. İşgal güçlerinin ağabeyi konumundaki İngilizlerin her dediğine evet diyen ve tek dayanağı İttihat ve Terakki düşmanlığı olan Hürriyet ve İtilaf yanlısı hükümetler, birbiri ardına değişen sadrazamlar ve bakanlarla Babıâli’nin adeta nasıl bir kuklaya dönüştüğü gözler önüne serilir. Yine İstanbul’da, kurtuluş için çözümler arayan, işbirlikçilere bayrak açan bir avuç yurtsever komutan ve tek işleri padişah şakşakçılığı olan satılmış “mütareke” basınının yanısıra her türlü sansüre, baskıya ve tutuklanmalara karşın cılız da olsa ulusalcı bir basın ve yazarlar vardır. GÖZ YUMMA Kitap öte yandan, 1914’ten 1918’e dek süren I. Dünya Savaşı’nda Müttefiklerle KOZASINI ÖREN ADAM Ve bütün olumsuz koşullara karşın kozasını gün be gün ören bir adam: Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal vardır. Uzun bir tren yolculuğunun ardından Haydarpaşa Garı’na vardığında karşısına dikilen düşman gemilerinin arasından küçük ve eski bir motorla geçerken söylediği, “Geldikleri gibi giderler” ünlü sözü, onun nasıl bir inançla işe başladığını bize gösterir. İşgal güçleri; Saray ve hükümet; Meclis; basın; kadrosuna almayı düşündüğü arkadaşlarla olan ilişkileri ince diplomasi örnekleriyle doludur. Onun tek amacı, ilk başlarda Savaş Bakanı olmaktır. Ancak bunun olasılığı kalmayınca Anadolu’ya ulusal kurtuluş yoluna nasıl gidebilirim sorusuna yanıt aramakla günleri geçer. İzlediği diplomatik manevralarla özellikle İngilizleri ürkütmemeyi başarır ve sarayın güvenini sağlayarak bu yolu kendine açmayı başarır. İstanbul’daki karanlık işgal günlerinden öylesi sahneler var ki, bu yazıda hangisini anlatmalı! En iyisi, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin Beyazıt’ta nasıl asıldığının öyküsünü bu olayı bizzat gören Samih Nazif Tansu’nun kaleminden sunalım. İngiliz işgal komutanlığı, Osmanlı hükümetinden Ermeni göç olayına karışanların tutuklanıp, cezalandırılmasını ister. Bu emre kayıtsız şartsız uyan hükümet derhal Divanı Harp kurar ve ilk olarak Boğazlıyan (Yozgat) Kaymakamı Kemal Beyi yargılayıp idama mahkum eder. Ve idam 10 Nisan 1919’da gerçekleşir. “Beyazıt meydanını on binin üstünde mahşeri bir kalabalık doldurmuştu. Şimdiki üniversitenin rektörlük binasının önündeki çınarın altına üç ayaklı darağacı kurulmuş; etrafı polis ve jandarmalarla kordon altına alınmıştı. Rektörlük binası önünde İngiliz, Fransız askeri kuvvetleri de yer almışlardı(…). Güneş, Süleymaniye Camii’nin arkasından sessizce batıyor, ortalığa pembe bir akşam rengi sinmiş bulunuyordu. Birdenbire kalabalığın sustuğu görüldü; kimse nefes bile almıyordu. Şimdiki üniversite o zamanki Harbiye Nezareti kıyısından çıkan süngülü bir müfreze askerin ortasında, yüzü solmuş, üstünde beyaz bir gömlek bulunan ve 35 yaşlarında olduğu tahmin edilen Kemal Bey göründü. Yavaş yavaş darağacına yaklaşıyordu. Oldukça metin ve sakindi. Alınyazısına kendisini teslim etmiş gibi idi. Son sözünün olup olmadığı sorulunca halka şöyle hitap etti: Sevgili vatandaşlarım, Ben bir Türk memuruyum; aldığım emri yerine getirdim… Yabancı devletlere yaranmak için beni asıyorlar… eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!.. Kemal Bey sözlerine devam ederek: Çocuklarımı asil Türk milletine emanet ediyorum; bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin… Amin… Halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, meydan tam bir matem manzarası almıştı.” (6 Ay, s.324325) Mustafa Kemal’in başarılarla dolu askerlik günlerinin ardından bu kez diplomasi sanatını da uygulayacağı bu zorlu ve endişeli bekleyişle geçen günlerinde, kendisine yakın olacak arkadaşlarını Anadolu’daki kutsal kurtuluş mücadelesine adım adım hazırladığı da görülmektedir. Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Albay İsmet (İnönü), Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Ali Fethi Okyar, Refet Bele, Yaveri Cevat Abbas onun en yakın dostları, sırdaşları ve dava arkadaşıdırlar. Bu kişilerin hepsi Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde ve sonrasında birçok önemli görevlere geleceklerdir. Zaman içindeki ayrılıklar ise, ne yazık ki “İhtilaller kendi çocuklarını yer” genel geçer kuralına dayanır ki, Atatürk de bunun siyasal nedenlerini Nutuk’ta açıklar. Ülkeyi Paris Antlaşmasıyla paylaşan İtilaf Devletleri güçleriyle işbirliği yapan basının önde gelen isimleri Refi Cevat Ulunay, Refik Halit Karay, Mevlanzade Rıfat dikkati çeker. Mustafa Kemal’e destek veren yazarların başında Yunus Nadi, Celal Nuri ve Suphi Nuri İleri kardeşler vardır. Tüm tarihi belgelere karşın Vahdettin’i hâlâ bir kahraman gibi göstermeye çalışanlara verilecek son ve kesin yanıt, bence Alev Coşkun’un ‘6 AY’ kitabıdır. Alev Coşkun bu kitabında aslında yalnız o günün tarihini değil, aynı zamanda sosyolojik, politik ve ekonomik analizini de yapmaktadır. Bir siyasal bilimci yaklaşımı, buna ilave politikacı birikimi ve kimliğiyle o günün koşullarının siyasal çözümünü de başarıyla ortaya koymaktadır. Böylesine bir araştırmayı bize kazandıran Sayın Alev Coşkun’u kutluyor ve kendisinden unutulmuş gerçekler denizinden yeni anforalar çıkarmasını bekliyorum. ? Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 AY, İşgal, Hüzün, Hazırlık, Coşkun Alev, Cumhuriyet Kitapları, 480 sayfa, 2. Baskı, Kasım 2008, İstanbul. Ali Fuat Cebesoy, Cevat Abbas, İsmet İnönü ve Rauf Orbay Mustafa Kemal’in yol arkadaşları. SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 984