Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şiir Atlası O GÜN GELECEK O gün elbet gelecek, parlak törenler günü! O gün elbet gelecek ve tanrılarımızın tümü, hani adaleti ve şefkati bol olan tanrılarımız, hüküm sürecekler fakir yurdumuzda bizim de akmayacak artık kardeş eliyle kardeş kanımız, ne derdimiz olacak, ne de gözyaşı gözlerimizde. Metanetle o günü bekle, o gün çok yakın, tuttuğun yolda kararsızlığa kapılma sakın. uğursuzluk seziliyor sesinde. Dehşet duyuyorum ondan, Lüsiyen! Ama neden senin tatlı anın da bir dehşetmiş gibi koyuyor bana? CEVAT ÇAPAN SOLGUN ÇİÇEK Sen vakitsiz solmuş körpecik çiçek, kime küstün, nedir bu üzgün halin? Bil ki gençlikte sevinmek gerek mutluluk hakkıdır sevinenlerin. Korkutmasın seni kötücüllerin kulağına söylediği felaket! Hayallerle dolsun inci yüreğin, kendini o hayallere teslim et! Dimitır BOYACİYEV/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy “Hep gülünç saflıklar içindeyim ben...” imitır Boyaciyev (18801911) Pazarcık (Tatar Pazarcığı) kentinde kalabalık bir ailede dünyaya geldi. Babasını yitirince, henüz 13 yaşında, aile reisliğini omuzlamak ve okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Belediyede kâtiplik yaparken bir yandan da sosyal içerikli şiirler yazdı. 1901’de Sofya’ya yerleşti ve Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Letopisi (Kronoloji) dergisinin yayımlanışına hem düzenleyici hem de Rus klasiklerinden (M. Y. Lermontov, İ. S. Turgenyev, M. Gorki, F. İ. Tyutçev, İ. A. Bunin, vb.) yaptığı başarılı çevirilerle katkıda bulundu. 19071909 yılları arasında Marsilya’da Bulgar Konsolosluğu kâtipliğini yürüttü. Bir süre Basın Müdürlüğü’nde çalıştı. 31 yaşında iken, düştüğü bir bunalım sonucunda Sofya’da intihar etti. İlk şiirlerinde sosyalizmden esinlenmiş olmasına karşın, Boyaciyev, sonraları bu görüşten uzaklaşıp dikkatini toplum yaşamındaki eşitsizliğe odaklandırmış ve çizdiği toplumsal karamsarlık tablosunun merkezinde kişisel yaşantılarını yansıtmıştır. Bu özelliğine koşut olarak şiiri içe dönük, derin bir içtenlik ve tertemiz itiraf notalarıyla yüklü duygusal bir hava içerir. Bu şiir, sembolizm izleri taşısa da, öz bakımından hiçbir zaman sembolistik kurallarla kendini sınırlamaz. Şiir sanatının tüm olanaklarından yararlanan Boyaciyev, yaratıcılık çizgisinde gerçekçiliği yeğledi ve poetikasını aşırı duyarlı, idealist bir kişinin temiz ruhuyla, kirli ve acımasız bir toplum düzeninin çatışması eksenine oturtmaya çalıştı. Şiirindeki sıcak lirizm, gençler tarafından çok sevilmiştir. Yazdıkları, Şiirler adıyla, ancak ölümünden sonra (1927) kitaplaştı. ? ÖZLEM Tyutçev’e göre Parlak sularıyla koşuyor dere çiçek açmış kıyılardan geçerek, susuz söğüt, dallarını ta yere, iç çekerek sarkıtıyor bire dek ve bakıyor şehvet dolu gözlerle yangınını anbean hissederek... Derenin nazına katlanmak çok zor çiçeklere kur yapıyor koşarak, ara sıra kahkahalar atıyor mutluluk sarhoşu gibi coşarak... Söğütçük hep öyle gamlı bakıyor eğilerek dal dal ve yaprak yaprak. TEMPİ PASSATİ* Akarken vadinin üzerinden sabahın sımsıcak o maviliği, otlu yol boyunda yaşlı değirmen uyuklardı yine eskisi gibi. Yıkık duvar tümden yunmuştu çiyde üzerinde çiçekler ıslak, yapışık... Yakınında böğürtlenler içinde bendim gizlenerek bekleyen âşık. Issız yolun ortasında bir yerde al bir atkı allanırdı aniden. Yüzünü ısrarla göstermese de onu çok yakından tanıyordum ben. O benim biricik eşsiz güzelim benim nazik, esmer cananımdı o, hafif, kıvrak, dünyalara bedelim, bana koşan âşık ceylanımdı o. * (İt.): Geçmiş zamanlar. Nerde kaldın, derdim ona, Marguşka? Sevgilim!.. derdi ve koşardı bana, bir anda coşup gelerek aşka, hırsla yapışırdı dudaklarıma. Uzanan ıpıssız patikalarda el eleydik, kol kolaydık, mutluyduk tüy gibiydik ve özgürdük o anda yeşil nehrin büyüsüne tutkunduk, paylaşırken gönül maceramızı aşkımız avuntu olurdu bize! Yüzyıla sığmayan inancımızı nasıl sığdırmıştık kalplerimize. Ah, senin sıcacık koynun yok muydu, konuksever, iyi, öyle bir yer ki hırslı duygularımın siper bulduğu, bana “gel burda öl” diyordu sanki. Ah Marguşka kâh sessizce, kâh azgın ben senin koynunda kendimden geçtim, yakut kadehinden dudaklarının defalarca en saf nektarı içtim. Anımsıyor musun alıçı orda? Anımsıyor musun otları ıslak? O yerde, inan ki, bir sene sonra zambaklar ve gelincikler açacak. D PANTER Panter kükreyişi var patlattığın gülüşte yüreğim küt küt atar onu her dinleyişte... el açarım yine, bil, o esmer güzelliğe hem de lanetle değil en içten dua ile. YALNIZLIK İÇİNDE 1 Usandım kendimi eşelemekten, pişmanlık zehrini içtikçe canım hep gülünç saflıklar içindeyim ben ve istenç gücünden hâlâ uzağım. Azgın acıları gömüp çukura kinci fikirlerden kaçmam gerekir ve belki de canlı ceset bu kula kaderin huzuru o vakit gelir. 2 Ah, benim yazgımı yazan acep kim? Aptallık ve rezil gaflet içinde bön bön bakışlarla dünyayı gezdim en uğursuz bir lanetle peşimde. Bilinmez, karanlık bir boş mekânda uzaklaşıp “dünya problemleri”nden, ben, Tanrı’m, kolayca kaçarım ama, nasıl gizleneyim kendi kendimden?! GÜNEŞ GÜLÜMSÜYOR NEŞE İÇİNDE Güneş gülümsüyor neşe içinde masmavi göklerin koynunda par par; kuş şarkılarının şen beşiğinde altın tarlaları sallıyor rüzgâr... Ovaların ortasında sevinçle kollarını açmış köylünün biri, besbelli ki düşleriyle iç içe, ışık dolu yüreği ve gözleri. AKŞAM ÜRPERTİSİ Akşam ev damlarında sakin erimektedir solgun ve billur. Kalbin derin bağrında korkutucu bir fikir şeklini bulur. Kent denilen bu yerde uçurumla benzeşen bir âlem söner. Tüm ufuksuz semtlerde birbiriyle didişen ruhsuz sürüler. Ve gelip çattığında hesap sorma saatim felekten bir bir, o çılgınlık anımda kaldırdığım eli kim durdurabilir? ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 984 MEKTUP Ben hep öyle kederliyim, Lüsiyen! Garip, parlak, tuhaf düşüncelerin tutsağıyım gece gündüz demeden. Körelmiş gözlerim dünyaya engin. Uyanığım her gün şafak sökerken derin bir acının pençesindeyim Seni pek çok seviyorum, Lüsiyen o denli de umarsızım, güzelim. Akşamları kör karanlık içinde iri, korkunç biri geliyor birden SAYFA 22