Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şebnem Şenyener’le ‘Karakter Taciri’ üzerine Edebiyat düşkünü aşk dedektifi Şebnem Şenyener, yeni romanı Karakter Taciri’nde, bir bilgisayarla maçı olan dünya satranç şampiyonunu maç günü öldüreceğini açıklayan katille, bu katilin peşindeki New York Emniyet Teşkilatı arasındaki “yıldırım mücadelesi”ni anlatıyor. Can Yayınları, Karakter Taciri’yle birlikte Şenyener’in 30 Şubat ve Bir Türk Casusunun Mektupları yapıtlarını da okurla buluşturdu. Şenyener’le son kitabını konuştuk. Ë Eylül YILMAZ 006 yılında yayınlanan Dansözün Ölümü adlı romanınızın aşk dedektifi Simontaut, yeni kitabınızda bir kez daha okur karşısında. Karakter Taciri’nin oluşum sürecini kısaca anlatır mısınız? Dedektif Simontaut, Dansözün Ölümü’nde cinayeti karakterler üzerinden çözümleyen bir dedektif. Yazıya ait heyecana tutkun biri. O yüzden de kendini kuran bir macera içinde yarattığı hayale inanan bir gerginliğin ürünü Simontaut. Meslektaşları ona, edebiyatta detektifi yaratan yazar Edgar Allan Poe’yu düşünerek “Poe” kod adını verdiler. İlk macerasında Simontaut soruşturmayı, edebiyatın karaktere uyguladığı kıstaslarla yürütüp cinayeti, kurban Mu’nun kimliğini öğrenerek çözümlemişti. Karakter Taciri’nde aynı süreç tersinden işliyor. Simontaut, katilin kimliğini maceranın başında öğrenmesine rağmen, cinayeti ancak katilin sahte kimliğini, daha doğrusu kendini saklamak için kullandığı kimliği öğrendiğinde çözümlüyor. Ama bu sefer, sorguladığı tanıkların yanı sıra çözüm için bir de Karakter Taciri gerekiyor. Simontaut, Edgar Allan Poe’nun edebiyatın ilk dedektifi Dupin’i yaratırken izlediği yolu Karakter Taciri’nden öğrenerek Türk’ün sırrını çözüyor. Kitaplarımda tercih ettiğim bir anlatım tarzı bu. Sadece Dansözün Ölümü değil, Bir Türk Casusunun Mektupları ve 30 Şubat’ın çözümü de kahramanının ya da anlatıcısının kimliğinde saklıdır. Genç satranç yeteneği, romanın arıza karakteri Eni Kolossus, satrancı “hip hop gibi bir müzik, bir dans, bir şiir ve bir savaş” sözleriyle tanımlıyor. Siz satrançla hayat arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Karakter Taciri’nin hikâyesi, bir edebiyat karakterinin biçimlenmesine ilham veren 18. yy yapımı sözde satranç otomatı “Türk”. Bildiğiniz gibi, 1769’da Viyana’da Baron Wolfgang Von Kempelen adındaki bir dilbilimcinin ürünü. Kempelen, konuşan bir otomat yapabilmek için gereken mali kaynağı, insan gibi düşünebildiği izlenimi veren bir ilüzyon kutusu ile sağlayabileceğini fark edince satranç otomatı gibi görünen Türk’ü yaptı. Türk, Avrupa’yı dolaşıp büyük bir ün kazandıktan sonra, 19. yy başında Amerika’ya getirildi. Türbanlı, kaftanlı bir kukla ve üzerinde satranç tahtası bulunan bir sandık “Türk”. Üstelik, bir makineden çok insana ait jestleriyle herkesi makiSAYFA 14 2 ne olduğuna inandırma gücüne sahip. Amerika’ya geldikten sonra, Türk sadece bir edebiyat karakterinin değil, sonunda insanı satrançta yenen bir satranç makinesinin de ilham perisi oldu. Kempelen’in bu başarısında, satrancı hayatı anlatan en güzel hikâye olarak gören anlayış var şüphesiz. Burada, satranca, mitolojiden başlayarak her türlü hikâye öğesini içeren rüya dolusu bir özgürlük diyebiliriz. Aynı özgürlüğü 30 Şubat, rüyayı taklit eden bir romanla “güvercin kanadında” işler. Bir Türk Casusunun Mektupları ise özgürlüğü sessiz bir seste, “bedeninden bağımsız bir gölgede” bulur. sinde, hayatı taklit etmeye kalkıştığında hep zayıf kalan yazının trajikomik, dürüst özeleştirisini buluyorum ben. Bir de hayatın hikâyesinden duyulan zevk, görünmeyen, tümüyle zihne ait hareketin verdiği zevkle eşdeğer belki. Çünkü, yazı da satranca ait; insanın zihninde derinde yatan özgürlük çekirdeğine iyice yakınlaştığı hissini veren bir keyfin peşinde hep. Satranç oynayan otomat gibi, insanın günün birinde zihnini ve ruhunu bedeninden kurtarıp bir makineye teslim etme arzusunun ifadesi... SATRANCA İLGİ... Size göre, resepsiyon görevlisi Dalya Manus’un söylediği gibi, sanat yiyen Satranç, edebi yapıtlara sıkça konu bir virüs peydahlansa ve bütün sanatı olan bir motif; Stefan Zweig’ın aynı adyese, geriye sadece satranç takımları lı uzun öyküsü, Elias Canetti’nin Körkalsa, bu takımlara bakarak bütün bir leşme adlı romanı ilk akla gelen örneksanat tarihini yerine koymak mümkün ler… Sizce edebiyatın bu oyuna ilgisiolur mu? Bu anlamda satranç takımlanin altında ne yatıyor? rı, tablolar, kitaplar ya da heykeller ka Yazıyla satranç arasındaki haksız redar kıymetli midir? kabet bence. Edebiyatın bu oyuna ilgi Farz edersek mümkün. Yani sanatta olması gereken şey, satrançtaki, yani gözle göremediğimiz, zihinde biçimlenen hareket olsaydı, bu faraziyeden yola çıkarak bütün bir sanat tarihini yerine koymak mümkün olurdu. Böyle satranç takımları da o zaman bütün sanat eserlerinden çok daha kıymetli olurdu. Dünya satranç şampiyonu Raffael Şahzabel ile süper bilgisayar Garip arasındaki maçta, Garip’in beklenmedik ve kendisini programlayan şirket tarafından bile açıklanamayan hamlesi, “makine ile ruh arasındaki altın oran” kavramını ortaya çıkarıyor. Bu kavramı biraz açabilir miyiz? Çağımızda makine hâlâ kendisini yaratan insana muhtaç mı, yoksa bizzat insanlaşmış durumda mı? Karakter Taciri’ni, Şebnem Şenyener, edebiyat düşkünü aşk dedektifi Simontaut’un hikâyenin makine gibi maceralarını sürdürecek... düşünen insandan, insan gibi düşünen makineye yolculuğu olarak nitelendirdiğimizde makine ile ruh arasındaki altın orandan bahsedebiliriz. İnsan ebedi bir özgürlük hayali ile, hem bir yandan bedeninin zayıflıklarından muaf, aynı zamanda kendi kadar becerikli bir teknoloji peşinde, hem de böyle bir şeyin kendi sonu anlamına geldiğinin farkındadır. Tıpkı, hayatı en ince ayrıntısı ile taklit etme tutkusu içindeki hikâye gibi. İnandırıcılık oyunu, hayatın kendisine benzeme endişesi içinde karakter tutkusuyla bir yığın saçmalığın içine düşer, acılar karşısında iyimserliğini kaybetmez, dayanıklılığı savunur, zamanın, hafızanın acımasızlığı, yaşam dertleri karşısında çoğu kez komik duruma düşen elzem cesaretin simgesi olur, dolayısıyla yazıyı taşıyan özgürlük sonunda doğruya hapsolacağının farkındadır. ORTAK ÖZELLİK Garip’in atası olarak kabul edilen satranç otomatı Türk’ün bu hikâyedeki yeri konusunda neler söyleyeceksiniz? Türk’ün özelliklerine girecek olursak romanın sonunu ele vermiş oluruz. Şu kadarını söylemek mümkün: Karakter Taciri’nde temel karakterlerin ortak bir özelliği var. Katil Mat, kurban seçtiği satranç şampiyonu Raffael ve onu azılı katilden koruyacak olan detektif Simontaut ayrı ayrı yerlere kilitlenmiş ya da kapanmış durumda. Kaderi hücresindeki ince ipte sallandıran bir labirentte dönüp dururken hepten kaybolma tehlikesine düşmek üzereler. Başlangıçta özgürlük, katil için cinayet, Raffael için satranç, detektif Simontaut için çözüm. Ama oyun, Caissa’yı, yani siyah beyaz 64 karede aşkı tanıyınca tümüyle değişiyor. Edebiyat düşkünü aşk dedektifi Simontaut’nun maceraları devam edecek mi? İleriye yönelik projelerinizden söz eder misiniz? Evet, üçüncü serüven var sırada. O da bir aşk soruşturması. ? Karakter Taciri/ Şebnem Şenyener/ Can Yayınları/ 216 s. 30 Şubat/ Şebnem Şenyener/ Can Yayınları/ 248 s. Bir Türk Casusun Mektupları/ Şebnem Şenyener/ Can Yayınları/ 292 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 984