23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

...KISA KISA... ¥ Nietzsche ve Postmodernizmin Gerçek Yüzü modernistler kapitalist sömürünün ekonomik temelli eleştirisini yapmazlar yalnızca kültürel boyutu eleştirirler. Bu azetelerle, kitaplarla, teleleştirileri yaparken kapitalist sistemin evizyonla, filmlerle bizim alternatifsiz olduğu düşüncesinden hadünyayı algılamamızı ve reket ederler. (s.51) Bu nokta Orkunoğona yaklaşımımızı etkileyelu’nun en çok üzerinde durduğu yerdir. bilecek düşünceler sunuluyor sürekli. Orkunoğlu, postmodernlerin bu görüşDoğru bilinçle düşünme ve yaşama lerini Marx’tan hareket ederek eleştiriolanağımız ortadan kaldırılıyor, sığ yor. Zira yazarın gözleminde Marx, modüşüncelerin içinde kendimizi kıstırılderniteyi hem ekonomiktoplumsal açımış olarak buluyoruz. Buna zaman dan hem de kültürel sonuçları açısından zaman çağdaş görünümlü felsefi ve eleştirmiş, kapitalist sistemi aşacak bir ideolojik düşünceler de eşlik ediyor. alternatifi de ortaya koymuştur. (s.52) Yener Orkunoğlu’nun hazırladığı NiOrkunoğlu’nun altını çizdiği üzere etzsche ve Postmodernizmin Gerçek postmodernizm kapitalizmin yeni bir Yüzü adlı kitapta da postmodernizm aşamasıdır, her türlü kural ve sistematiği bu bağlamda ele alınıyor. OrkunoğYener Orkunoğlu reddeder. F. Jameson postmodernizmi, lu’nun bu kitabı, entelektüeller ve felsefe meraklılarında çokça ilgi uyandıran, farkında olma ‘günümüz kapitalizminin ideolojik/felsefi yansıması’ olarak değerlendirirken çok haklıdır. Postmodernler dan oltasına takılmış olunabilecek postmodern düşün‘bilgi teorisi’, ‘nesnel gerçeklik’, ‘evrensellik’, ‘özne’ gibi cenin durumunu ve kökenini açıklığa kavuşturma gaymodernliğin önemli kavramlarına da saldırırlar. İnsanretiyle ortaya konulmuş bir çalışma. Yazar kitabında, dan bağımsız bir dış dünya ve maddi gerçekliğin olmabaşlangıcı 50’li yıllara dayandırılsa da postmodern düdığını, öznel çıkarlarımızın ve perspektiflerimizin var şüncenin kökenlerinin Nietzsche’ye kadar uzandığını olduğunu ileri sürerler. Zamana göre ve özneye göre göstermeye çalışıyor. görecelilik söz konusudur. Geçmişin doğruları bugün Yener Orkunoğlu postmodernizmin, toplumsalkültürel doğal akışın bir sonucu olarak ortaya çıkmadığını, anlamını yitirmiştir, her şey geçicidir. Onlar açısından her insanın, her kültürün kendine göre doğrusu vardır, bu düşüncenin egemen burjuva sisteminin dünyayı deevrensel bir doğru yoktur. Bu yüzden evrensel bir amaç ğiştirme ve çirkinliklerinden arındırma formüllerini tada olamaz, dünyayı değiştirmek istemek, dünyanın bişıyan Marksist anlayışa karşı bilinçli olarak geliştirilmiş bir düşünce olduğu iddiasında. Dolayısıyla Orkunoğlu, linmesi için çaba göstermek boşunadır. Orkunoğlu, postmodernistlerin bu tutumunu net bir ifadeyle değerkitap boyunca da bu görüşünü doğrulamaya çalışıyor. lendirir: “Postmodernizm, amaçsız entelektüelin ruhEkonomik alanda küreselleşmenin, siyasal alanda da suz dünyasının açığa çıkmasıdır. Bilim ve felsefe alanınYeni Dünya Düzeni (YDD) söylemlerinin ısrarla öne çıkarıldığı günümüzde postmodernizmin de bu süreçle da cehaletin dışa vurumudur.” (s.166) Foucault postmodernlerin en etkili olan filozofudur. rin destekçisi bir ideoloji olduğuna vurgu yapıyor yazar. Bilindiği üzere Marx’ın çözümlemelerine göre kapitalist Nietzsche’nin etkisiyle aklı, özgürlüğü ve ilerlemeyi eleştirir, Aydınlanma düşüncesine karşıdır. İnsanın orsistemin en önemli organizasyonu ekonomidir; ekonotadan kalktığını, iktidar tarafından itaatkar bir köleye mideki ilerleme de sömürüyle gerçekleşir. Postmoderdönüştürüldüğünü ileri sürer. Foucault, artık insanın nistler ise kapitalist toplumun sorunlarını çok iyi çözümledikleri halde bu sorunların ana nedeninin ekono iktidar teknikleri aracılığıyla şekillendirildiğini, iktidarın bilgiyi kendi amaçları için kullandığını söyler. İktimiden kaynaklandığını görmezden gelip eleştirilerini dar, sürekli bilgi yaratarak bu bilgileri hastaneler, okulkültür alanına yöneltmişlerdir. Marx’a göre kapitalizmlar, hapishaneler, fabrikalar ve askerlik kurumları aracıle biçimlenen modernite, akılcılığı ve öznelleşmeyi öne lığıyla toplum üzerinde egemenlik amacıyla kullanır. çıkararak ilerlemeciliği savunuyordu. Kapitalizmin süOrkunoğlu, kapitalist topluma yönelik eleştirilerinde rekli üretim anlayışı, üretimin durmadan devrimcileştihaklı olan Foucault’ya katılsa da, aktif öznenin ortadan rilmesini gerekli kılmış ve üretimdeki bu yenilikler topkalktığını iddia ettiği için mevcut sisteme kimsenin karlumsal yaşamın bütün ilişkilerini etkilemişti. Kemikleşşı çıkamayacağını, gizli bir şekilde, sistemin değişememiş, donmuş ilişkiler, köhne önyargılar silinip gidiyoryeceğini de söylemek istediği yerde Foucault’dan ayrılıdu.(s.30) Ekonomik ilerleme halkın sömürülmesi ile yor ve filozofu eleştiriyor. Çünkü Foucault, Orkunoğgerçekleştiğine göre aynı zamanda çöküşü de içinde talu’na göre kapitalizmin üretim ilişkilerine dayanan bir şıyordu. Kapitalist toplumda ilerleme ile çöküş aynı süsistem olduğunun üzerinde durmamıştır. Ekonomik, reç içindeydi. (s.32) Orkunoğlu’nun işaret ettiği üzere politik ve siyasal sorunlara uzak durmuştur. Son iki Marx, Aydınlanma filozofları gibi modern çağı sırf akyüzyıldır insanın yaşam koşulları büyük değişikliklere lın egemenliğiyle öne çıkan özgürlük çağı olarak değil onun baskıcı yanını da görebilmiş, kapitalist toplumda uğradığı halde ekonomipolitik alanda çok değiştiği söylenemez.Günümüz toplumsal bakışı dikkate alınırsa ki sınıf sömürüsünün nasıl gerçekleştiğini de açıklamışkapitalizmin yarattığı sıkıntılar moral düzeyde insanlığı tı. (s.33) çökkünlüğe uğrattığı, iyimser bakışı ortadan kaldırdığı, bilimsel kültür yerine de mistik düşüncelerin ve tarikat“POSTMODERNİZM KAPİTALİZMİN ların, dinsel dogmaların etkin olduğu gözlenebilir. YENİ BİR AŞAMASIDIR” Orkunoğlu’nun perspektifinde kültür endüstrisinin Aydınlanma felsefesi bilim ve eğitimle insanın öznelearaçlarında sürekli bir dolaşımı olan postmodern düşebileceğine inanıyordu, postmodernler ise öznenin orşüncelerin, toplumdaki çatışmaları ve sorunları ortaya tadan kalktığını öne sürüyor. Orkunoğlu’na göre Nisermek yerine gizlediği görünen bir durum. Postmoetzsche’nin etkisinde kalan Bataille, Foucault, Derrida dernler, iktidarın her şeye egemen olduğunu söylese de gibi postmodern filozoflar öznenin hiçbir toplumsalsibu egemenliğin kimin işine yaradığını, iktidarın ve güyasal fonksiyon üstlenmediği takdirde özgürleşebilececün arkasında hangi egemen sınıfların çıkarının yattığığini ileri sürdüler. Modernite dünyevileşmeyi getirmiş, nı söylemez. Yazar açısından, postmodern düşüncenin dinsel inanç yerine akıl ve bilimi öne çıkarmış, dünyabir görevi de sistemin toplumsal açmazlarını belirleyenın büyüsünü ortadan kaldırmıştı. Modern felsefe ve rek eleştirmesi ve çözümler üretmesi beklenen entelekbilimin gerçeği araştırmak için akla yönelmesi, hakikati tüelleri oyalamak ve sınıf çelişkilerini gizlemektir. ? keşfetme amacında olması postmodernler tarafından sorgulanır. Onlara göre, felsefe ve bilim ‘tek doğru’ amacından hareket eder, halbuki ‘tek doğru’ olmaz, Nietzsche ve Postmodernizmin Gerçek Yüzü/ Yener herkesin ‘kendine göre doğrusu’ olabilir. Ayrıca postOrkunoğlu/ Ceylan Yayınları/ 288 s. Ë Arif ARSLAN Fuar mıydı, panayır mı? Şair İsmail Uyaroğlu’ndan Frankfurt Kitap Fuarı’yla ilgili olarak bir yazı aldık. Postadaki gecikme nedeniyle yazı elimize geç ulaştı. Bir yazarımızın belli konularda şikâyetlerinin de olacağını düşünerek yayımlıyoruz Uyaroğlu’nun yazısını. G Ë İsmail UYAROĞLU F rankfurt Kitap Fuarı yapıldı, bitti. Bu konuda benim de diyeceklerim vardı ama hem öncesindeki o gürültü patırtıya katılmamak, hem de tekere çomak sokuyormuş gibi görünmemek için sustum; “şenlik”in sonuçlanmasını, ortalığın durulmasını bekledim. Şimdi benim de edecek bir iki sözüm var. Fuara İsmail Uyaroğlu çağrılmadı. (Çağrılmasın varsın. Yeter ki vatan sağ olsun!.. O da bayılıyordu zaten; “Allahım, beni de çağırsınlar” diye dualar ediyordu.) Çağrılmadı, zira edebiyatımızın yüzakı onca yazarın, şairin içinde İsmail Uyaroğlu’nun ne işi vardı? Ele “bu yüzkarası da bizdendir” mi diyeceklerdi? (Sözümüzde ustalarımıza, büyüklerimize yönelik bir gönderme aranmaya, onların başımızın üstünde yeri var. Kastettiğimiz içlerinde ne idüğü belirsizlerin de bulunduğu gayrıları. Üç yüz kişilik listeye bakınca afallıyorsunuz; Tanrım, kimler yok ki.) Evet, Türk edebiyatının yüzkarasıdır İsmail Uyaroğlu. Yüzkarası olduğu için Türkiye’nin iki büyük ansiklopedisinin, Meydan Larousse (ek cilt) ve AnaBritannica'nın ilk baskılarına alınmaya değer görülmüştür. Daha sonra, herkes girdi ama kendi kuşağı içinde ilk baskıya alınan tek şairdir İ. U. Kırk yıldır şiir yazmaktadır, on yedi kitabı ve sekiz ödülü var. (Utanıyorum bunları söylerken ama tutumdaki keyfiliği sergilemek için farz oluyor.) Yüzkarası olduğu için hakkında Türk edebiyatının saygın kişilerince şunlar söylenmiş: “Çok sevdim İsmail Uyaroğlu'nun şiirlerini.” (Melih Cevdet Anday) “Üst çizgilerde.” (Behçet Necatigil) “İsmail Uyaroğlu, şiiri gerçekten özümlemiş bir arkadaş. Süzme diyebileceğimiz bir anlatımı var.” (Cemal Süreya) “Yeni kitabı Lanettayin Bir Şair’i şiir coşkusuyla karşıladım. İyi şiirden anlayanlar bu kitabı mutlaka okuyacaklardır.” (Doğan Hızlan) “Uyaroğlu, iyi ustaların elinden bayrağı almayı bilmiştir.” (Adnan Binyazar) Soruyorum, çağrılan dostlarımızın kaçının “yazarlık sicili”nde benzer değerlendirmeler var? Ve yine soruyorum: Ey “organizatör”ler heyeti, ey heyeti mahsusa, ey zatı muhteremler, Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin edebiyatı babanızın çiftliği mi? Bir şair, hiçbir “çete”nin, “şebeke”nin mensubu olmadan ya da “kalabalık”a karışmadan, kendi köşesinde yaşıyorsa yok mu demektir? İlle sizin mahallenizde oturması, sizinle ahbap, arkadaş olması ya da en azından selamlaşması mı gerekir? Edebiyat hiçbir dönemde, şu son yıllarda olduğu kadar ayağa düşmemişti; adi, soysuz ilişkilerin, mafyavari çıkar “kardeş”liklerinin, klan dayanışmasının, madrabazlıkların batağı haline gelmemişti. Dilimin ucuna çok şey geliyor ama ben, kendimi tutuyor ve bu panayırın “tertipçi”lerini, “organizatör”lerini edebiyat kamuoyuna havale ediyorum. Not: “Şenlik” sırasında, gazetelerde bir haber okudum; ilgili bölümünü aynen aktarıyorum: “Ülkemizin şiiri, bir başka büyük buluşmayla da temsil edilecek fuarda; buluşmanın katılımcıları Küçük İskender, Haydar Ergülen, Deniz Durukan, Ali Nar, Arife Kalender, Didem Madak, Nevzat Çelik, Erdal Alova, Ahmet Erhan, Ali Akbaş, Metin Cengiz ve Lale Müldür.” Güler misin, ağlar mısın? “Ülkemizin şiiri”ni temsil edecek adlar bunlar mı? İçlerinde buna hak kazanan kişiler var elbette ama kaçı o yeterlikte? “Rezaletin son perdesi” dedikleri, böyle bir şey olsa gerek herhalde. Doğrusu, sahnelenen bu gerçeküstücü, garip “temsil”e ad koymakta zorlanıyor insan: Dram mı, komedi mi? Yoksa her ikisi birden mi?? SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 980
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle