Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ toplamaya benziyor. Bunu yaparken nasıl çalıştığını çözersin ya. Bunun da peşindeyim, kısmen. Kendimce işin sırrını da çözer gibi oldum aslında. Hayat birbirine tutturulmuş saçmalıklar yığını değil sadece. Olup biten her şeyin birbirine yararı var ve sahnedeki bıçak sonunda illa işe yarayacak. Ruhaltı’nda bunu çiziyorum ben. Kendime bu savı kanıtlamanın peşinde hoşça vakit geçirtiyorum başıma toplananlara. Kullandığım o Freudiyen semboller, o benmerkezci anlatım, o narsist imgeler işin sosları aslında. Yine de bir pisikiyatra okutmak isterdim bunları. Eninde sonunda bunlar benim ruhumun altında olup biten şeyler. Ruhaltı’ların kahramanının çoğunlukla yüzü asık! Son sayfalardaki İstiklal Caddesi çiziminde ise insan kalabalığının neredeyse hepsi asık suratlı! Neden? Karikatüre feyk atıyorum böyle yaparak. Bir yanım diğer yanıma kafa çıkarıyor. Besleyici bir çatışma. Bir de acıyı önemsiyorum ben. Komiği kaldırsanız da o hep ordadır. Acı kadimdir, tüm hislerin en soylusudur. Zehir gibi, esas olan, öncül olan acıdır; komik panzehiridir onun, artçılı, nihai olanıdır... Önce acı vardı ve ne din, ne kutsal kitaplar, ne de tanrının ta kendisi, acının üstesinde ‘komik’ kadar başarıyla gelemez. Mustafa Gazalcı güncel bir yaraya parmak basıyor Eğitime Dinci Çember Gazalcı’nın “Eğitime Dinci Çember” adlı yapıtını, çocuklarını çağdaş, laik ve bilimsel eğitimle yetiştirmek isteyen herkes dikkatle okumalı ve bugün ülkemizde eğitimi dinselleştirerek uyutucu ve köleleştirici eğitim haline getirmek isteyenlerin çalışmalarını herkes görmelidir. Ë Erdal ATICI smanlı İmparatorluğu’nda uygulanan kul anlayışı eksenli eğitimden, yurttaş yetiştirmeyi amaçlayan Cumhuriyet eğitimine geçildiği süreçte, dünyaya bağnazlık gözlüğüyle bakan gericiler birkaç kez laik Cumhuriyete karşı kalkışma denemişler; ancak her seferinde en sert yanıtları alarak kendi karanlık mahzenlerine çekilmişlerdir. Dönem Mustafa Kemal’in liderliğinin tartışmasız kabul edildiği, devrimlerin Türk Ulusunu diriltecek, ayağa kaldıracak ve uygar uluslar içinde yerini almasını sağlayacak en geçerli yol olduğun büyük bir çoğunlukça kabul edildiği dönemdir. Mustafa Kemal’e büyük güven vardı, çünkü Mustafa Kemal emperyalizme karşı dünyada ilk ve büyük başkaldırıyı gerçekleştirmiş, 20. yüzyılın en azgın emperyalist devletlerini dize getirmiş, Bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kurmuştu. Mustafa Kemal Anadolu’da her gittiği yerde ulus tarafından büyük coşkuyla karşılanıyor, TBMM’de yapılan devrimler dalga dalga yurdun dört bir tarafına yayılıyordu. Büyük Önder en çok eğitimin üstünde duruyordu. Biliyordu ki, ulusları değiştiren, dönüştüren, uygarlığa yükselten ya da uşak durumuna düşüren eğitimdi. Ulus yüzyıllardır mektup yazabilecek bir eğitimden dahi yoksun bırakılarak, kanıyla, canıyla, vergisiyle imparatorluğa kulluk yapmıştı. duraksamasına neden oldu. Mustafa Kemal’in ölümünün üstünden 10 yıl bile geçmeden ikili antlaşmalarla her alanda bir geri dönüşüm yaşanmaya başladı. Eğitim alanımıza yabancı uzmanlar, ajanlar, barış gönüllüleri el atmaya başladı. Aşama aşama o güzelim, ışıltılı eğitimden sapmalar oldu. Ders kitapları, eğitim planları ve programları değiştirildi. Köy Enstitülerinde uygulanan öğrenci merkezli üretken eğitimden, bugün uygulanan öğretmen merkezli, ezberci, uyutucu eğitime adım adım gelindi... Son yıllarda eğitim dizgemiz yeni bir mecraya doğru tam hızla yol almaya başladı. “Öyle şaşırtıcı olaylar yaşıyoruz ki, ‘Bu kadarı da olmaz” diyor insan. Ne yazık ki, oluyor, yaşıyoruz... AKP İktidarı ile birlikte başlayan siyasi ve toplumsal hayatımızın yavaş yavaş dinselleştirilmesi süreci belki de en çok eğitim alanındaki değişimle üzerinden görülebilir, anlaşılabilir. AKP İktidarında eğitimin dinselleştirilmesi Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurumlarda başladı. YÖK’ün yeniden yapılandırılmasından sonra hukuk tanınmadan yapılan rektör atamalarıyla üniversiteler etki altına alınmaya çalışıldı, çalışılıyor.” (Eğitime Dinci Çember, Mustafa Gazalcı, Bilgi Yayınevi, Ekim 2008, sayfa 15) Mustafa Gazalcı, 1966 – 1977 yılları arasında çeşitli okullarda öğretmenlik, TÖS sürecini anlatıyor.” Yapıtın “Önsöz”ünü ünlü hukukçumuz Halit Çelenk yazmış, Çelenk, “Gazalcı TBMM’de görev yaptığı süre içinde, laik, bilimsel, demokratik, parasız bir eğitim için mücadele etti. Ülkemizde meydana gelen olayları, verdiği soru ve araştırma önergeleriyle Meclis gündemine taşıdı. Dirençli bir aydınlanma savaşçısı olan Gazalcı, AKP’nin ve onun Milli Eğitim Bakanının laik eğitimi dinselleştirmek için yaptığı girişimlere karşı parlamentoda savaş verdi. Bunun yanı sıra, parasız eğitim, Köy Enstitüleri, öğretmenlerin sorunları, TÜBİTAK, Üniversite Özerkliği, eğitimde dinci kadrolaşma konularında da yoğun bir çalışma yaptı. Bu konularda Meclis kürsüsünü kullanarak halkımızı bilgilendirdi ve uyarı görevini yerine getirdi. Ölüm yıldönümlerinde Hasan Âli Yücel’i, Mustafa Necati’yi, İsmail Hakkı Tonguç’u, Uğur Mumcu’yu, 17 Nisan’larda Köy Enstitülerini hiç unutmadı... Mustafa Gazalcı’nın TBMM’deki görevi sırasında yaptığı inandırıcı, mantıklı konuşmalarını ve milletvekilliği görevini hakkıyla yerine getirmesini büyük bir beğeni ile izledim. Birgün kendisi hakkındaki bu duygularımı anlatmak için ‘Sen benim gelecekteki Milli Eğitim Bakanı adayımsın’ dediğimi anımsıyorum” diyor. ÇAĞDAŞ, LAİK VE BİLİMSEL Gazalcı’nın “Eğitime Dinci Çember” iki bölümden oluşuyor. I. Bölümde “Avrupa’da ve Türkiye’de Laik Eğitim” büyüteç altına alınarak; Avrupa’da ve Türkiye’de eğitimin gelişimi, nitelikleri, laik yapıya dönüştürülmesi işleniyor. Yine aynı bölümde Osmanlı’da uygulanan eğitimle ilgili geniş bilgiler var. Yapıtta Osmanlı’da yenilikçi okullarına, yenileşmeyi isteyen eğitimcilere de yer veriliyor. Bu bölümün sonunda Avrupa ve Türkiye’deki okullarda din eğitimi hakkında da bilgi veriliyor. II. Bölüm, “Dinselleşen Eğitim” adını taşıyor. AKP döneminde yapılan dinselleştirme çalışmaları ve girişimleri somut olaylarla gözler önüne seriliyor, bu olaylar verilen soru önergeleri ve onlara verilen yanıtlara dayanarak okura sunuluyor. Gazalcı’nın “Eğitime Dinci Çember” adlı yapıtını, çocuklarını çağdaş, laik ve bilimsel eğitimle yetiştirmek isteyen herkes dikkatle okumalıdır. Bugün ülkemizde eğitimi dinselleştirerek uyutucu ve köleleştirici eğitim haline getirmek isteyenlerin çalışmalarını herkes görmelidir. Bu eğitimden geçen çocukların oluşturacağı toplumun düşüncesi ve yaşama bakışı daha şimdiden bellidir. Dinsel eğitimden geçen toplumlarda olayları sorma, sorgulama, eleştirel bakış olmaz, olayları olduğu gibi kabullenme vardır. Örneğin Konya Balcılar’da kaçak Kuran kursunda ‘ölen’ çocuklarımızın anne ve babaları ne yazık ki, “Çocuklarınız cennete gitti” diye avutulmuşlar, onlar da hak aramak yerine basına bu avuntuyu kabullenme yönünde konuşmalar yapmışlardır. Mustafa Gazalcı’nın yapıtı, eğitimde yakın zamanda yaşananların ve eğitimimizin nereye götürülmek istenildiğinin tutanakları gibidir. Dikkatle okunmalıdır... ? Eğitime Dinci Çember/ Mustafa Gazalcı/ Bilgi Yayınevi, Ekim 2008/ 258 s SAYFA 15 MİZAHIN PALAVRAYA KARNI TOK Resimde son dönem çok tartışılır bir konudur bakmak ve görmek. Sizin Ruhaltı’larınızda da bakmaktan ziyade görmenin farkındalığı ön planda, yanılıyor muyum? Haklısın, ama bence modern sanat bunları haddinden fazla takar kafaya. Üretmek için çok da gerekli olmayan kıstaslar oysa. Modern sanat böyle lüzumsuz lüksleri yüceltir, onların gerekliliğine inandırır çevresine toplanan meraklı kalabalığı. Kendini şarlatanca pazarlayan sahte iksir satıcısına benzer modernizmin bu huyu. Oysa baksan ne yazar, görmesen ne yazar. Dağdaki yüceler yücesi ve bilgeler bilgesi çobanın umrunda mı bunlar. Saymasını biliyorsa, hele bir de akşamki koyunların sayısı sabahkiyle tutuyorsa, gerisi boştur. İstediğimiz kadar güzel kaval çalsın, kimse saymasını bilmeyen çobana koyununu vermez. Mizah okuru da kendisine hoşça vakit geçirtmeyen çizere tenezzül edip vaktini ayırmaz. Ben istediğim kadar modern sanat lüksleriyle iştigal edeyim, okur aradığı eğlenceyi, onu zenginleştirecek derinliği bulamazsa, bırak görmeyi bakmaz bile yaptıklarıma. Mizahın, modern sanatın bile çok çok üstünde böyle sahici ve palavraya tok bir yanı vardır. Önemsiyorum onun bu soylu ve erdemli samimiyetini. Meslek olarak geç denebilecek yaşta, yirmi yedideyken karikatüre başladınız. Bu durumun Ruhaltı’larla bir ilişkisi var mı? Onlar önceliğe mi sahiptiler? Ruhumun altıyla ilişkisi var. Benim ruhsal ergenleşmem uzun sürdü. Bütün becerilerimi bu uzatmalı çocukluk çağıma borçluyum. Büyümeyi, kartlaşmayı ertelemek beni besledi. Mesleğime geç başladım. Bu beni diri tutuyordur umarım. İşin hem öncesindeki hem de sonrasındaki avareliği faydalı bulurum. Ben meslek öncesi avareliklerim sayesinde çok iyi donandığıma inanırım. Sonrasında da bol bol avarelik yapıcam ama şimdilik mesai sürüyor. Ruhaltı’larınız şimdilerde nasıl yol alıyor peki? Nelere teğet geçiyor şimdilerde? Lombak’ta devam ediyor bildiğim kadarıyla… Ben ara ara karikatürden sıkıldıkça sürecekler. Demek ki belki de sık sık. İlhamımı bıkkınlığımdan alıyorum. Son olarak, pek çok kareye giren balık ne halde? Yedim oni! ? erdemoztop@yahoo.com O Ruhaltı / Bahadır Baruter/ YKY/80 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 980 ‘ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASI’ Sakarya Savaşı’nın başladığı günlerde Ankara’da Öğretmenler Kurultayı’nda konuşan Mustafa Kemal asıl savaşın karabilisizliğe karşı Öğretmenler tarafından yapılacağını açıkça belirtmişti. Mustafa Kemal’e göre eğitim dinin baskısından kurtarılmalı; çağcıl, aydınlanmacı ve ulusal bir eğitim ivedilikle yaşama geçirilmeliydi... Eğitim alanında devrimlerin en büyüğü 3 Mart 1924’de yapıldı ve eğitim öğretim birleştirildi, dinin eğitim üzerindeki baskısına son verildi. “Öğretim Birliği Yasası” ile laik eğitim süreci başlatılmış oldu. Bu büyük devrimin sonucu, Türkiye’de gericiliğin merkezleri haline gelen Medreseler, tekke zaviye ve türbeler kapatıldı, Türk dil yapısına uymayan Arapça’dan yeni Türk abecesine geçildi. Türk kültürünü yaygınlaştırmak ve halkı etkinliklerle aydınlatmak için “Halkevleri”, Yoksul köylü çocuklarını “iş içinde, iş aracılığıyla, iş için” eğitip halk önderi öğretmenler yetiştirmek “için Köy Enstitüleri” açıldı. Tüm bu devrimler sonucu uyutucu, uyuşturucu ve asalaklaştırıcı eğitimden, soran, sorgulayan, eleştiren, üretici, aydınlanmacı, ulusal bir eğitime geçiliyordu... Büyük Önderin ölümü tüm atılımların Mustafa Gazalcı ve TÖBDER’de yöneticilik yaptı. Genç yaşta CHP Denizli Milletvekili seçildi. 1990 2002 yılları arasında Eğitimciler Derneği Genel Başkanlığı yaptı. 1998’de 60 demokratik kuruluştan, laik ve halkçı eğitime katkılarından dolayı “Eğitim Onur Ödülü”nü aldı. 2002–2007 tarihleri arasında TBMM’ye yeniden CHP Denizli Milletvekili seçildi. Öğretmen kökenli bir milletvekili olarak TBMM Milli Eğitim, Gençlik, Spor ve Kültür Komisyonu Üyeliği yaptı. Bu görevi sırasında AKP İktidarının uygulamalarını, atamalarını, çalışmalarını çok yakından izledi, soru önergeleri, araştırma önergeleri ve basın açıklamaları yaparak tepki gösterdi, kamuoyunun bilgilenmesini sağladı. Gazalcı 2002 2007 yılları arasında eğitim üzerine yaptığı TBMM’de yaptığı konuşmaları “Kuşatılan Cumhuriyet Eğitimi” (EğitDer Yayınları, Mayıs 2007) adıyla kitaplaştırmıştı. Bu kez okurun karşısına “Eğitimde Dinci Çember” adlı yapıtıyla çıkıyor. Yapıt, “AKP döneminde eğitimin laik yapısının zedelenerek dinselleştirilmesi